El-Vekîl/Hamdele
Bugün üç ayların 55.ncisi, Corona günlerinin
de 392.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün
bir “esma”yı
anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek
bu manevi süreci
değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın ellibeşincisi “El-Vekîl’'
var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde I.nci Hutbe başında okunan “Hamdele" ile
ilerliyoruz.
EL-VEKÎL: الوكيل Sözlükte “işinin görülmesini
başkasına havale etmek” anlamındaki vekl (vükûl) kökünden türeyen vekîl “işin
havale edildiği kimse” demekmiş. Terim olarak “bütün yaratıkların işlerinin
görülmesinde güvenilip dayanılan, bu konuda tam yeterli olan varlık” mânasına
geliyor.
Vekîl on dört âyette zât-ı
ilâhiyyeyi nitelendirmekte, O’nun güvenilecek en güzel varlık olduğu, kendisine
güvenen kimseyi koruduğu ve her şeyi gördüğü ifade edilmekte. Vekîl ayrıca on
civarındaki âyette Resûlullah’a nisbet edilerek onun insanlara karşı zor
kullanacak ya da insanların kötü davranışlarına kefil olacak bir karakterde
yaratılmadığı anlatılmakta.
Kırk civarındaki âyette ise
“tevekkül” kelimesi geçmekte, “Kendisi için ölümün söz konusu edilemeyeceği
ebedî hayat sahibine güvenip dayan” âyetinde (el-Furkān 25/58) görüldüğü gibi
Allah’a tevekkül emredilmekte, peygamberlerle müminlerin tevekkül, dua ve
niyazları dile getirilmekte.[1]
Vekîl ismi Tirmizî ve İbn
Mâce’nin esmâ-i hüsnâ listelerinde yer almış[2],
çeşitli hadis rivayetlerinde “vekl” kavramı Allah’a nisbet edildiği gibi[3]
vekîlin mânasına açıklık getiren “Hasbüne’llāhü ve ni‘me’l-vekîl” (Allah bize
yeter, O ne güzel vekîldir) âyeti (Âl-i İmrân 3/173) hadiste de geçmekte.[4] [5]
'O' tevekkül sahiplerinin işini üstlenen,
Vekil kılınan, onlardan daha iyi onu emniyete alan, kendisine güvenilip
dayanılan, hayatını Allah’a tevekkül ederek düzenleyen ve böylece O’na
sığınanların işlerinde kendilerine yardım eden, tevekkül
eden kullarının işlerini en iyi sonuca ulaştıran, kendisine güvenilip
dayanılan, tevekkül edenlerin dilek ve isteklerini en iyi bir biçimde
yerine getirecek olan" demek.
Bir defasında Rasûl-i Ekrem
Efendimiz, sahâbîlerden birinin Allâh’a hamd ve Rasûlü’ne salevât getirerek
duâya başladığını gördüğünde, onu takdîr ederek: “Ey namaz kılan zât! Duâ et, (duâna hamdele ve
salvele ile başladığın müddetçe) duân kabûl olunur” buyurmuş.[6]
Bu yüzden iç ezan bittikten sonra
hatip ayağa kalkarak 7. basamakta Cuma hutbesine"hamdele" ile
başlar.
"Hamd Allah’a mahsustur. Hamd, Allah’a mahsustur! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur! O’na hamd
eder; O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Salât ve selâm
Peygamberimiz Muhammed’e, onun ehlinin ve ashabının tamamına olsun! Hamd,
Allah’a mahsustur! O’na hamd eder; O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin
şerlerinden ve işlerimizin kötülüklerinden
Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayete erdirdiği bireyi kimse saptıramaz; O’nun
saptırdığı kişiyi de kimse hidayete erdiremez. Biz, Allah’tan başka ilah
olmadığına ve O’nun ortağının bulunmadığına şahitlik ederiz. Biz, Efendimiz
Muhammed’in (s) de O’nun kulu ve elçisi olduğuna da şahitlik
ederiz."
Hamdele'nin
son kısmında devamla;
“Sallâllahü ‘leyhi ve ‘alâ alihi
ve ezvacihi ve eshabihi ve etba‘ih ve hulefa ihir- raşidine'l - mehdiine min
ba‘dih ve vüzeraihi'l-kâmiline fi ‘ahdih. Hususam-minhüm ‘alel-eimmeti hulefa
rasülillâhi ale't-tahkîk. Ümerai'l-mü'minin hazret-i eba Bekrin ve ‘Umer'a ve
Osmane ve ‘Aliy ve ‘alâ bakıyyeti's sahabeti ve't-tâbi‘in. Rıdvanü'llahi te‘alâ
‘aleyhim ecme‘in” der.
“Allahım Efendimiz Hz. Muhammed’e onun ailesi ve tüm ashabına salat ve selam et. Allah ona, ailesine, eşlerine, ashabına ve ona tabi olanlara (tabiin) ve raşid (ergin) halifelerine, ondan sonraki mehdilerine (hidayet eden, hidayete götüren), onun ahdindeki kamil (olgun) vezirlerine (yükünü, emanetini omuzlayanlara) salat (ve selam) etsin. Hususen onlardan (o halifelerden) müminlerin emirleri hazreti ebu bekir ve ömer ve osman ve ali ve sahabenin geri kalanı ve tabiinlere. Allah teala hepsinden razı olsun."
[1] (M. F.
Abdülbâkī, el-Muʿcem, “vkl” md.)
[2] (“Daʿavât”,
82; “Duʿâʾ”, 10)
[3] (Wensinck,
el-Muʿcem, “vkl” md. [VII, 305, 306])
[4] (Müsned,
I, 326; III, 7; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 8)
[6] (Tirmizî,
Deavât, 64/3476)
[7]file:///C:/Users/User/Downloads/1.%20HAFTA.pdf
Bugün üç ayların 56.ncısı, Corona günlerinin
de 393.ncüsü. İnşallah üç aylar boyunca her gün
bir “esma”yı
anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek
bu manevi süreci
değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın ellialtıncısı “El-Kavî’' var. Yine Cuma
vakti imam tarafından merdivenlerde I.nci Hutbede Hamdeleden sonra okunan “İttikaya
davet" ile
ilerliyoruz.
EL-KAVÎ: القويّ
Sözlükte “güçlü olmak, gücü yetmek, bir işi
gerçekleştirmek için aklen ve bedenen yeterli olmak” anlamındaki kuvvet
kökünden sıfat olup Allah’a nisbet edildiğinde “her şeye gücü yeten, kudret
sahibi" mânasına geliyor.
Ebû Bekir İbnü’l-Arabî kavî
ile kādir arasında bir fark bulunmadığını söylemekle birlikte [1]
Ebû İshak ez-Zeccâc’dan itibaren âlimler, kavî isminin “kemiyet ve keyfiyet
bakımından üstün kudrete sahip olan” anlamında farklılık kazandığını kabul etmişler.
Fahreddin er-Râzî kavî isminin
muhtevasını iki şekilde açıklamış: Ona göre “Allah’ın, hiçbir ferdi ve birimi
dışarıda kalmamak üzere kâinatı etkilemesi” mânasına alındığında kādir, “hiçbir
şeyden etkilenmemesi” mânasında kullanıldığında ise vâcibü’l-vücûd niteliğini
taşır. [2]
Kuvvetli oluş vasfı
yaratılmışlara da izâfe edilir, ancak onlardaki kuvvet sınırlıdır ve devamlılık
arzetmez. Kavînin ayrıca “kuvvet veren” (mukvî) anlamına gelebileceği
söylenmiş. Nitekim Kur’an’da, Hz. Hûd’un kavmine verdiği öğütler nakledilirken
bağışlanmalarını dileyerek Allah’a döndükleri takdirde O’nun güçlerine güç
katacağını ifade ettiği haber verilmiş (Hûd 11/52).
Kavî ismi dokuz âyette Allah’a nisbet edilmiş. Bunlardan
ikisi “cezası çetin olan” anlamındaki şedîdü’l-ikāb terkibi, diğerleri ise
“yegâne galip” mânasındaki azîz ismiyle birlikte kullanılmış ve her iki grup
âyet Allah’ın muktedir olmasını gerektiren anlatımların sonunda yer almış.
Kur’an’da ayrıca kuvvet kelimesi de Allah’a izâfe edilmiştir.[3]
Hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer alan kavî ismi [4],
hadis metinlerinde ayrıca fiil kalıbında ve kuvvet kelimesiyle birlikte Allah’a
nisbet edilmiş.[5]
Müslümanlar arasında
kullanılan “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” (bütün tasarruf, güç ve kudret
Allah’a aittir) ifadesi de birçok hadis kaynağında mevcut. [6]
[7]
'O' çok
kuvvetli kudretli, her şeye gücü
yeten, kuvvet ve kudret sahibi, güçlü ve sınırsız kuvvet sâhibi olan, kudreti
en üstün
hiç
azalmayan, kudret ve kuvveti karşısında herşey güçsüz olan"
demek.
İTTİKAYA DAVET: İttikâ اتكا
"Sakınmak,Çekinmek, Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini
çekmek, Takvâ ile amel etmek" demek oluyor. Cuma hutbesinin bu kısmında hatip
minberde dinleyenleri "Allahtan hakkıyla korkup ona itaat
etmeleri" için uyarıyor.
Emma bağdü feya ğıbadellah! (Bundan sonra, ey Allah’ın kulları!)
Eyyühe'l - mü'minine'l - hazirûn! (Ey burada hazır olan müminler
topluluğu!)
İttekul-lahe ve etı‘ûn! (Allah’a karşı gelmekten
sakının; O’na itaat edin!)
"İnne'l-lâhe me‘allezine't-tekav ve'l-lezinehüm mühsinün." (Nahl 16/128)
"Şüphesiz Allah, kendisine karşı
gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.” [8]
"Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır."[9]
“Muhakkak ki Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyi olanlarla
beraberdir”[10]
Yani hutbenin bu kısmında hitapla
birlikte ayet meali ele alındığında dinleyenlere şöyle denmiş oluyor:
"Bundan sonra, ey Allah’ın kulları! Allah’a karşı gelmekten sakının;
O’na itaat edin! Şüphesiz
Allah, ondan korkanlarla, muttakilerle (takva ile sakınanlarla), iyilik yapanlar ve
işini en güzel şekilde yapanlarla, ihsan edenlerle (muhsin olanlar) beraberdir." [11]
Daha sonra imam hutbenin Türkçe kısmını okumak üzere; “Yüce Allah, Kerim kitabında şöyle buyurmuştur"……" ve “Hz. Peygamber (as) şöyle buyurmuştur: "……" diyerek hutbe konusuyla ilgili bir ayet ve hadis okumaya geçer.
[1] (el-Emedü’l-aḳṣâ,
vr. 60a)
[2] (Levâmiʿu’l-beyyinât,
s. 291)
[3] (M. F.
Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳvy” md.)
[4] (“Daʿavât”,
82; “Duʿâʾ”, 10)
[5] (Müsned, II, 298, 469; V, 297;
Tirmizî, “Ṭıb”, 29)
[6] (bk.
Buhârî, “Eẕân”, 7, “Teheccüd”, 21; Müslim, “Ṣalât”, 12; “Mesâcid”, 139; Ebû Dâvûd,
“Edeb”, 101)
[8]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/nahl-suresi-16/ayet-128/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[10] Beyânu’l-Hak,
Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 396
[11] file:///C:/Users/User/Downloads/1.%20HAFTA.pdf