25 Temmuz 2018 Çarşamba

25 Temmuz 2018 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı69......................Bitmeyen şarkı

 Bitmeyen şarkı

Onun gibi yüzbinlerce ‘tayyip’ de bu mücadeleyi onunla birlikte yaptı. Dava adamlığı, idealistlik hiç üstümüzden kalkmadı. Onun sık sık söylediği gibi "Beraber yürüdük biz bu yollarda. Beraber ıslandık yağan yağmurda." Sonunda herkes onunla birlikte bazı menzillere ulaştı. Kimi üst düzey bürokrat oldu, kimi milletvekili bakan. Kimi iş adamlığında sivrildi, kimi de yazdı çizdi ünlendi.
O hala yürüyor… Bazen baktığımda koştuğunu bile düşündüğüm hızlı bir yürüyüş bu. Siyaset yapacağım demişti, yaptı. Başarmadı mı ? Evet, başardı. İstese külliyeye çekilip, başarısının tadını çıkarabilir. Onca yorgunluğu var, biraz olsun dinlenebilir. Hayır ! Neden hala çıtası yüksek hayalleri var. Niçin, halâ acelesi var gibi ezber bozan, alışkanlıkları, eski kalıpları berhava eden çabalarına devam ediyor ?
İşte bu, Gordiom'un kördüğümü gibi bir soru. Cevabı da bir İskender istiyor. Bana sorarsanız ben onu anlıyorum. O sadece kuru bir yürüyüşe çıkmamıştı. Büyük rüyaları vardı onun. Biri bitse öbürü başlayan derin hayaller peşindeydi. Şimdilerde buna vizyon deniyor. Onun yürüyüşü, başardıkça bitmeyen, ulaştıkça yeni ufuklara yelken açtıran farklı bir kazanma. Şahitlik ederim ki bu ne hırstır ne de tamah. Benim gibi yol arkadaşları onu anlıyor. Başkalarının da anlaması için birazcık düşünme, fazlası bir de hisseden kâlp lazım.
Rabbim yâr ve yardımcısı olsun.


22 Temmuz 2018 Pazar

22 Temmuz 2018 Pazar 20:30 GEZİ REHBERİ...................................Ayvalık Küçükköy

Ayvalık Küçükköy

Küçükköy'e ilk gidişimiz 2017 Ağustosunda olmuştu. Gelinimiz Sibel'in tavsiyesi üzerine bir Perşembe günü Ayvalık Küçükköy'ü keşfetmeye gitmiştik. 

Burhaniye'den her onbeş-yirmi dakikada bir Ayvalığa minübüs var. 

Yol 35 km. Yarım saatte Ayvalığa giriliyor. Eski garajdan şehir merkezine doğru yürürken HEM nin bir sergisine rastladık. 

Tabi hanımın çok sevdiği şeyler olduğu için hemen girdik. Sergi restore edilmiş eski bir binada açılmış. Halk eğitim kurslarına giden yöre hanımlarının el işleriymiş. Güzeldi.

Perşembe günü Ayvalığın pazarı. Adalardan gelen yunanlılar da var. Otantik sokaklar dar ve çok kalabalık. Baka baka çaput pazarından macaron kahvelerine doğru gidiyoruz. Macaron kahveleri pazarın en sonunda. Koyu sarmaşık gölgeleri altında bir fırın, bir kafe ve üç dört kahveden oluşuyor. Burayı keşfettiğimizden beri her yıl geliriz.

Oturduğumuz kafenin hemen karşısında sakızlı ve bademli kurabiye yapan bir fırın var. Kalabalıkta zor yer buluyoruz. Karnımız acıktı. Siparişlerimizi verip bekliyoruz. Kafe bizim gibi gelenlerle dolup dolup boşalıyor. Buranın yemekleri hanımlar tarafından yapılıyor. Belki 10 kişi durmadan hizmet ediyor. Çiğ böreğimizi, köftemizi, kabak çiçeği dolmamızı, çığırtmayı ve koruk suyu-ayranımızı afiyetle yiyoruz. Çok lezzetliler.

Gitmeden sakızlı-bademli kurabiyelerden de aldık. Bir ikisini hemen çayla hallediyoruz. Köşeden hemen dönünce kiliseden çevirme Hayrettin paşa camii var. Gecikmeden öğle namazımızı da orada kılıyoruz. 

Yeniden perşembe pazarını geçip Küçükköy'e gitmek üzere şehir meydanındaki otobüs duraklarına gidiyoruz. Bir saat arayla Küçükköye otobüs var. 

Büyükşehir hizmeti olduğu için balkart burada da geçerli.

Küçükköy Ayvalığa 7 km. Sarımsaklının kara tarafı. Körfezin Zeytinli-Akçay-Altınkumu gibi. 

Ama daha girişte eski bir köy olduğu anlaşılıyor.Boşnak köyüymüş.

Köy meydanında doğru camiye yöneliyoruz. İnşa tarihi 1886. Geçmişte Ayiu Athanaiu klisesi olarak kulanılan yapı sonrasında camiye çevrilmiş. 

İçi oldukça aydınlık ve hoş. İkindi namazımızı burada kılıyoruz. Minberi oymalı ahşap gibi. Emek verilmiş, güzel. 

Caminin alt kısmı da yapının orjinal halinden kalma.

Köy meydanında gölgeli çınar ağaçları, altında tahta masa-sandalyeli kahveler var.

Köyün sakinleri 1912'de Balkan savaşı sırasında buraya yerleştirilen Boşnaklar. 

Tabi Boşnak köyü olur da Boşnak böreği olmaz mı ? 

Kıymalısı, pateteslisi, peynirlisi ve sebzelisi var. Bir porsiyonu beş lira. Çok lezzetli ve hafifmiş. Koruk suyu da yanına yakıştı doğrusu. Burada bir Boşnak böreği hatırası çekilmeden olmaz.

Oturduğumuz yerin hemen arkası, caminin karşısında bir müze var. 

Geçmişte manastır binası imiş. Şu anda bir 'Göç müzesi' halinde. İlk gidişimizde saat 17 de kapandığı için girememiştik.

Bir yıl sonra ikinci gidişimizde gezip görme imkanımız oldu. İçerde çok ilginç etnografik objeler var

Ancak genel olarak da hüzünlü bir hava hissediliyor her köşesinde. Çok fazla araştırma imkanım olmadı ama 'Teferric' kelimesine birkaç yerde rastladığımı hatırlıyorum.

Kuşkusuz teferric, ya da doğru yazımıyla teferrüc eski dilde bir kelime. Sözlükte Ferahlanmak, İç açılmak, Gezintiye çıkmak ve Seyr anlamında kullanıldığı yazıyor.

Açılma, ferahlama, gezinti anlamındaki bir kelimenin nasıl olup ta 'göç' vurgusuyla kullanıldığı aklıma takıldı. Bu konuyu öğrenmeliyim.

Ama şu anda kesin olan bir gerçek var ki; o da bir şekilde yerlerinden yurtlarından olan insanların acılı yaşanmışlıkları burada toplanan  eşyalara yansımış. Müze adeta göç temalı, buruk hatıralarla dolu.

Meydandan aşağıya doğru iniyoruz. El ve ev ürünleri satan küçük bir pazarcık var. 

Oradaki hanımların biriyle tezgahı başında biraz sohbet ediyoruz.

Sokak arnavut kaldırımlı, eski evlerle aşağıya doğru kıvrılıp gidiyor.


Evlerin bir kısmı restore edilip sanat galerisi, atölyesi, kafe ya da butik otel şeklinde kullanıma sunulmuş.

Mesela böyle yerlerden birini, bir sanat galerisini geziyoruz. Bir ressam ve sanatsal objeler tasarımcısı eşi tarafından kullanılıyor. Oldukça özgün eserler var. 

Adam yaratıklara benzeyen garip heykeller yapmış. Kadın ise daha çok otantik eşyalar üzerinde çalışmış. Düzenledikleri mekanla çalışmalarını çok güzel bir uyumla sergilemişler. İlginçti.

Köy, tarihi geriye giden oldukça eski bir köy. Restore edildikçe doğal mimari yapı daha da belirginleşiyor. Kuruluşu hakkında şöyle bir rivayet var: 

Fatih İstanbulu fethettikten sonra 1456'da Midilliyi almak üzere harekete geçtiğinde bu köyün bulunduğu yere yeniçerilerin karargahı kurulmuş. 

Bu sebeple köyün adı rumca YENİÇAROHORİ (Yeniçeri köyü) kalmış. Köyün böyle ilginç bir tarihi geçmişi var.

Rumlar mübadelede gittiğinde köy tamamen boşnak köyü haline gelmiş. Bugünkü Sarımsaklı arazisi bu köye ait. Merkezî büyücek bir köymüş. Sonrasında sarımsaklı büyümüş köy böyle metruk kalmış.

Son beş yıldır Alaçatıdan kaçan bazı sanatçı ve girişimciler burayı keşfetmişler. Gelenler bina ve arazi satın alıp restore etmişler. İşletmeler açılmış. Son yıllarda da gelip giden misafir sayısı giderek artıyormuş.

Bazı sanatçılar müsait bahçeli evleri restore ettirerek atölye-galeri ve kaferestoran şekline sokmuşlar. 

Böyle bir galeride ressam bir bayana misafir olduk. 

Konuşkan biri, sattığı ürünlerin herbiri birer sanat eseri doğrusu. Biz bir şey alamadık. Yüklü gelmek lazımmış.

Onun tarifi üzerine geçen yıl daha içerde bir kabak atölye-sergisini de gezmiştik. Bu yıl daha önde bir mekana taşınmışlar.Çeşit çeşit su kabakları birer sanat eseri olmuş adeta.


Köyde daha önce hiç görmediğimiz sanat icra edenleri de gördük. İçinde bulundukları mekanları çok hoş bir estetikle doldurmuşlardı.

Köyün restore edilen hemen hemen her köşesi tabloluk görüntüler veriyor. Taş binalar ve özenle çiçeklendirilmiş, boyanmış cepheler göz alıcıydı. Neredeyse her köşesinde durup fotoğraf çektik.

Dileriz köyün tamamı bu şekilde restore edilip kültürümüze kazandırılır. Yaşayan bir kültür sanat müzesi görmek isteyen bence burayı mutlaka görmeli.

Son gidişimizde köyü dolaşıp yeniden meydana gelirken yolda eski bir sokak çeşmesi dikkatimizi çekti. Kitabesinde 1907 tarihi yazılı. 

İster istemez o yılları ve bu çeşme başında yaşanmışlıkları düşündük. Bugüne ulaşan çeşme hala akmakta. Ancak basit, nalburiyelerde satılan ucuz bir muslukla.   

Çeşme köydeki sanatsal faaliyete mi direniyor, yoksa bir kenarda garip mi kalmış bilemedik. Düşündürücüydü.

Köy meydanında geçen yıl Mithat ve kızı Büşra'nın 'Bosanska Pita' dükkanına misafir olmuştuk. 

Sıcakkanlı insanlardı. Bizi çok iyi ağırlamışlardı. Boşnak böreği yememiştik ama çok güzel bir triliçe ikram etmiştiler. 

Ayrıca 'soka' diye bizim biberli lor dediğimiz şeyin kaymaktan olanını da tattırmıştılar. Olsaydı alacaktık, bitmişti. Biraz 'isli et' (pastırmaya benziyordu) alıp yine görüşmek üzere bu güzel insanlara veda etmiştik.

Bu kez yeni açılan bir işletmeye konuk olduk. Yeni evli bir çift tarafından bahçelerinin bir kısmını yeme içme yeri olarak düzenleyerek aile işletmesi olarak açılmış. 

Boşnak börekleri iyiydi. Başka ürünlerinden de tatma fırsatımız oldu. Genel olarak güzeldi diyebilirim. Biraz acemi olmalarına rağmen ilgilerinden de memnun kaldık. 

Bahçelerinin bir köşesini 'Küçükköy hatırası' için düzenlemişler. Hatıra Fotoğraflarımızı çekmeye de yardımcı oldular. 

İlk gidişimizde saat 20'yi gösterirken son otobüsü kaçırmamak için köyden erken ayrılmıştık. 

Yolda güneş batıyordu. Zaten burada günbatımları hep güzel olur.

Ayvalık şehir meydanında trafik oldukça sıkışıktı. Meydan da kalabalıktı.Yatlar körfez turu ve cunda adası yolcularını bekliyordu. Anladık ki, pazar için değilse buraya perşembe günü gelmemek lazım.

Otobüs eski garajın karşısında bırakıyor. Bizi Burhaniyeye götürecek minübüs de beş dakika sonra hareket etmişti zaten.

Sibel kızımız sağolsun, o gün onun sayesinde çok özel bir yer keşfetmiştik. 

Bu yılki gidişimizde de köyün sanatsal yönünün gittikçe daha belirgin bir gelişme içinde olduğunu gördük. Keşfimiz iyice pekişti.

Bana göre de Küçükköy 2.Alaçatı olma yolunda. Ancak inşallah burası da Alaçatının yoğunluğu ve yozlaşmasını yaşamaz diye de düşünmeden edemedik doğrusu.

Bugün için biz çok memnun ayrıldık. 

Aracımız Ayvalığı terk ederken geride kalan günümüzü kafamda kritik ettiğimde: "Evet, Küçük/Kısa ama güzel bir gündü" dediğimi hatırlıyorum.

22 Temmuz 2018 Pazar 12:30 SİNEMA YAZILARI..................................Küçük Hanımefendi

Küçük Hanımefendi


Küçük Hanımefendi filmleri Yeşilçam sinemasında çekilen ilk seri. Belgin Doruk ve Ayhan Işık ikilisiyle peş peşe yapılan dört tanesi sadece iki yılda çekilmiş. 

Birincisi 1961’de, son üçü ise 1962 yılında. Serinin ilk filmi Muazzez Tahsin Berkand’ın aynı adlı romanından uyarlanan ‘Küçük Hanımefendi’ ticari açıdan o kadar başarılı olmuş ki neredeyse aynı kadroyla ve iki yıl içinde peş peşe üç tane daha film çevrilmiş. 

Belgin Doruk ise bundan sonra hep ‘Küçük Hanımefendi’ lakabıyla anılır olmuş.