Arkadaşlık
Arkadaş; TDK sözlüğüne göre bir işte birlikte bulunanlardan ya da birbirlerine
karşı sevgi ve anlayış gösteren kişilerden her biri demek.
Ancak tarihsel kökeni çok eskilere dayanıyormuş. Eski Türklerde askerler
savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için
sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Genelde bozkır
hayatı yaşadıkları için de bu nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar
sonra bu taşın ismi "arka-taş" iken zamanla “arkadaş” şeklinde
yerleşmiş ve bugüne kadar da gelmiş.
Şimdi artık birlikte olduğumuz, samimiyetine güvendiğimiz, aramızda sevgi,
saygı ve anlayış birlikteliği olan kişileri böyle
anıyoruz.
Aristo arkadaşlığı “İki bedeni mesken tutan tek bir ruh” olarak tarif etmiş.
Dilimizde “Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu
[1] söyleyeyim” şeklinde bir atasözü var.
Buna göre arkadaş; çıkılan yolda, yapılan planda yarı yolda bırakmayan,
üzüntüye ortak olan, adam yerine koyan, mutluluğun paylaşılabildiği ruh
ikizidir. Bir başkası onu “güvenebileceğin, sahip olduğun şeyleri
paylaşabileceğin, inanacağın, seveceğin, sitem edebileceğin, ona zaman
ayırabileceğin, kavga edip sonra barışabileceğin kişi” olarak nitelendirmiş.
Düştüğünde elinden tutan, olmadığında kendi cebindekini paylaşan, ihtiyaç varsa pohpohlayan hatta yağcılık
eden, aranmayan sorulmayan biri için farkında olunan kişi olarak görülmüş.
Birbirine yardım etmek [2],
muhabbet etmek, birbirini dinlemek, birbirine güç vermek [3], birbiri için var olmak,
birbirini olduğu gibi kabul etmek, güven, sadakat ve paylaşım olarak
değerlendirilmiş.
Gerçek arkadaşlar ender bulunurlar, eşsizdirler. Biraz da sevgili [4] gibidirler çünkü onlardan
kopamayız. Tek bir kelimeyle gerçek arkadaşlık: çok özel ve farklı bir [5] şeydir. Zaten inancımız da
her zaman iyilerle beraber olma ve kötülerden uzak durma tavsiyesini içeren
Kur’an ayetleriyle [6] tahkim
edilmiştir.
Dostluk ve arkadaşlık [7], doğal
insani ilişkilerin ötesinde bir samimiyeti gerektirdiğinden, böyle bir
samimiyetin ancak aynı inanç ve idealleri paylaşan kişiler arasında
kurulabileceğinde şüphe yoktur. Ancak, aynı inanca sahip olsalar bile, insanlar
tutum ve davranışlarıyla birbirlerini olumlu veya olumsuz şekilde
etkileyebilirler.
Üzüm üzüme baka baka kararır.” atasözünde ifade edildiği gibi, uzun süre bir
arada bulunan kişilerin birbirlerinden etkilenmeleri kaçınılmazdır. Bu sebeple
arkadaş seçimine dikkat çekilmiştir. [8]
Bu yüzden arkadaş seçimi ne kadar önemli ise, bu konudaki tercihlerimizin
kişiliğimizi olumlu veya olumsuz yönde şekillendireceği de o kadar açıktır.
Hatta arkadaş seçimimiz, etkisi ve sonuçları dolayısıyla, aynı zamanda, dünyadan
ahirete uzanan [9] bir
tercihi de ifade etmektedir.
Günümüzde “çevre etkisi” başlığı altında ele alınan bu konu özellikle çocuklar
ve gençler için büyük önem taşımaktadır. Okul arkadaşlığıyla başlayarak,
hayatın her safhasında devam eden dostluk ve arkadaşlık, nasıl başladıysa
genellikle öyle sürmekte, bu yolla kazanılan iyi veya kötü alışkanlıklar
kişinin karakterinin bir parçasını oluşturmaktadır.
Örneğin kişi sigaraya çoğu kez arkadaşlarına özenerek başlamakta ve bazen hayat
boyu süren bu alışkanlık onun sonunu hazırlamaktadır. İçki, uyuşturucu ve kumar
gibi daha zararlı alışkanlıkların kaynağında da arkadaş çevresi ön plandadır.
Bu yüzden, çocukların arkadaş seçiminde ailelere düşen sorumluluk
büyüktür.
Ancak herşeyde olduğu gibi ölçüyü [10] kaçırmamak da gerekir. Aksi halde arkadaşlık bazen
birbirlerinin hatalarını görmelerine engel olabilir. Hatta hayatın akışı içinde
gelişen olayların bazen sevgileri nefrete, dostlukları düşmanlığa [11] dönüştürebildiği de çok
görülen hallerdendir.
Bu durumda bize tavsiye edilen, her zaman ölçüyü muhafaza etmek, iyi insanlarla
birlikte olup onlardan olumlu nitelikler kazanmak, kötü vasıflara sahip
olanlardan uzak durarak onların olumsuz etkilerine maruz
kalmamaktır.
Kaynak: DİB ve muhtelif
------------------------------
[1] Çünkü “Mümin müminin aynasıdır.” (Ebû Davud, Edeb,
49) İyi olan insan kendi iyiliğini arkadaşına yansıtır.
“İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.” (Rahman, 60) ilahî
hükmü gereğince de ondan iyilikle mukabele görür.
[2] “Allah katında
arkadaşların en hayırlısı arkadaşına hayrı dokunandır.” (Tirmizi, Birr, 28)
buyuran Allah Rasulü, arkadaşına iyiliği dokunan kimsenin böylece kendisine de
iyilik yapmış olacağını ifade etmektedir.
[3] Mümin, “kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen” (Buhârî, İman, 6)
kimse olarak, arkadaşının iyiliğinden başka bir şey düşünemez.
[4] Zaten “müminin, kendisiyle ülfet edilebilen, yani sıcak ilişki kurulabilen
insan olduğu, bunu beceremeyen kimsede de hayır olmadığı” bildirilmiştir.
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/400.)
[5] Ebu Muse’l-Eş’arî’ (r.a.)’nin naklettiğine göre Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle
buyurmuştur: “Birlikte olduğun iyi arkadaşla kötü arkadaş, güzel koku taşıyanla
körükçüye benzer. Güzel koku taşıyan kimse, ya sana o kokudan verir veya sen
satın alırsın ya da güzel kokusu sana ulaşır. Körükçü ise ya (ateşiyle)
elbiseni yakar ya da kötü kokusu seni bulur.” (Buhârî, ez-Zebâih, 31)
[6] Doğrularla beraber olmamızı emreden (Tevbe, 119), sonumuzun iyilerle
birlikte olması duasını bize öğreten (Âl-i İmran, 193) Cenab-ı Hak, müminleri
bırakıp kâfirleri dost edinmemizi de yasaklamıştır. (Nisâ, 144)
[7] Mü’min arkadaş edinme ve dost kazanmanın formülünü, “Kötülüğü en güzel
biçimde sav, böylece aranızda düşmanlık bulunan kimse sımsıcak bir dost
oluverir.” (Fussılet, 34) buyuran Rabbinden öğrendiği için bu konuda sıkıntı
çekmez.
[8] “Bu etkiyi vurgulu bir şekilde ifade eden bir hadiste, “Kişi dostunun dini
üzerinedir. Bu yüzden kimi dost edineceğine dikkat etsin.” buyrulmuştur. (Ahmed
b. Hanbel, Müsned, 2/334.)
[9] Zira insan ahirette, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)
hadisi uyarınca, ya sevdiğiyle beraber olmanın mutluluğunu yaşayacak; ya da
“yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim.” (Furkan, 28) diye
hayıflanacaktır.
[10] Onun için, “Bir şeye sevgin seni kör ve sağır eder.” (Ahmed b. Hanbel,
Müsned, 5/194.) denilmiştir.
[11] “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün nefret ettiğin biri olur, nefretinde
de ölçülü ol belki bir gün sevdiğin olur.” (Tirmizi, Birr, 60)
buyrulmuştur.

Dostluk
Sözlükte
"seven, sevgili, yâr" anlamına gelen dostluk kavramı, İslâmî
literatürde sadâkat, meveddet, uhuvvet, sohbet, veli, refik gibi kelimelerle
ifade olunmuştur.
Atasözlerimiz
yüzyılların tecrübesiyle bizlere yol gösterir, öğüt verir. Kavramları az bir
kelimeyle özlü bir biçimde [1]
tanımlarlar.
Atalarımız dostun
özelliğini; “Dost bizi iyi yola öğütleyendir.” diye özetler. Kim ki bizi iyi,
güzel ve doğru yola çağırır o dostumuzdur. O,
başarımız ve mutluluğumuz için vardır. Hiçbir art niyet taşımadan,
bizimle dostluğu paylaşır, bizi uyarır, acı da olsa bize doğruları hatırlatır
her zaman: “Dost acı söyler.”
Onun için dost
olmak, dost kalmak elbette kolay değildir. Gerçek dosttan hiçbir zaman zarar
gelmez. O, her yerde ve her zaman dostumuz olmanın gereği “dostça” davranır.
Dostluğunu çıkarı için terk etmez, dostunu yalnız bırakmaz. Onun yanlışlarını
dahi yalnızca “dost” olduğu için yüzüne daha söylemekten çekinmez: “Dost dostun
ayıbını yüzüne söyler.” Onun için “Dostun attığı taş baş yarmaz” denilmiştir.
Dostumuzla
sırlarımızı dahi paylaşırız. Çünkü “Dost, dosttan sır saklamaz.” Sırları ifşa
ederek, emanete ihanet de etmez. Kendisine her yönüyle güvendiğimiz, ona
sırlarımızı bile emanet edebildiğimiz kişidir dost.
“Dost”un dostluğu,
dostu için gösterdiği özveriyle bir derinlik kazanır. Dost için fedakârlığa
katlanmayan insan nasıl dost olur? Onunla dost kalınabilir mi ? Bu yüzden dost
için yapılabilecek özverinin boyutunu da şu sözle özetler atalarımız: “Dost
için çiğ tavuk bile yenir.”
Dünyamızı dostluk
köprüleriyle donatmak, gönüllerde dostluk duygularını yeşertmek, inancımızın da
bize yüklediği [2]
önemli görev ve sorumluluklardandır.
Veli
(dost) kelimesi Kur'ân'da tekil ve çoğul (evliyâ) olarak 87 âyette [3] geçmektedir. Ayrıca kâfirlerin, zalimlerin, Yahûdi ve Hristiyanların ancak birbirlerinin ve
şeytanın dostları olabilecekleri bildirilmekte, dinî ve ahlâkî zihniyetin
beşerî ilişkiler üzerindeki etkileri dolayısıyla mü'minlerin bu sayılan
zümreleri sırdaş anlamında dost edinmeleri yasaklanmakta [4] dostlukların tesisinde kan bağı yerine inanç birliğinin esas
alınmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır.
Bu husustaki bazı
hadisler [5]
dostluğun ancak ahlâkî, psikolojik vb. yönlerden uyuşabilenler arasında
kurulabileceğini ifade etmektedir. Böylece kişinin dost seçiminde oldukça
dikkatli davranması gerektiği vurgulanmaktadır.
Hayatı; ailemiz,
yakınlarımız, dost ve arkadaşlarımızla birlikte yaşarız. Onlarla birlikte
hayatı paylaşırız. Mutluluğumuzu sevgi üzerine bina ederek hayatımızı
anlamlandırmak, onu ebedî mutlulukla ödüllendirmek isteriz. Sıkıntılarımızı,
acılarımızı paylaşarak aşmaya, sevinçlerimizi yine paylaşarak çoğaltmaya
çalışırız.
Hayatımızı
anlamlandıran, bize yaşama sevinci ve mutluluğu veren insanların başında
dostlarımız gelir. Hayatı birlikte paylaştığımız [6] bu insanlarla dostça yaşarız.
Gönüllerimiz, dostluğun insana güven veren yanıyla beslenir, sevgiyle donanır,
özveriyle, dost kalmanın mutluluğunu tadar.
Dostumuz,
arkadaşımız diye nitelendirdiğimiz kimi insanların “kara gün” sınavını [7]
kazanamadıklarında üzülürüz. Yıllarca dost olduğunu zannettiğimiz kimi
dostların, bize yalnızca dost gibi göründüklerini fark [8] ederiz. Atalarımız böylesi dostları
şöyle tanımlar: “Dost gibi görünür, düşman gibi bulunur.”
Dost olmak, dost
kalmak, hayatı; dostluklarla, mutlulukların yaşanabildiği bir hâle dönüştürmek
elimizde. Bunun için hayatımızı
düşmanlıklarla kirletmek yerine, dostlukla, iyi insanları örnek alarak
güzelleştirebiliriz.
Kaynak: DİB ve
muhtelif
--------------------------------
[1] Bu nedenle atalarımızın dostlukla ilgili birkaç
sözünü analım: “Dost yüzünden düşman gözünden bellidir.”, "Dost kusura
kalmaz, düşman ise beğenmez.”, "Dost bin ise azdır, düşman bir ise
çoktur.”, “Dost ağlatır, düşman güldürür.”
[2] Mü'minlerin vaktiyle birbirlerine düşman iken
Allah'ın gönüllerini kaynaştırmasıyla dost ve kardeş olduklarını (Âl-i İmrân,
3/173) ve bu kardeşliğin sürdürülmesi gerektiğini (Hucurât, 49/10) bildiren
âyetler dostluğun önemini ortaya koymaktadır. Yine Kur'ân'da hulle kelimesi,
dostluk anlamında kullanılmakta, âhirette zalimlerin "Keşke falanı dost
(halil) edinmeseydim" (Furkân, 25/28) şeklindeki pişmanlıkları ifade
edilmektedir.
[3] Pek çok âyette insanlara, mü'minlere ve Peygamber'e
yardım edecek, onları koruyacak, bağışlayacak, karanlıklardan aydınlığa
çıkaracak olan gerçek dostun Allah olduğu, bu anlamda onların Allah'tan başka
dostları bulunmadığı ifade edilerek, gerçek dost olarak Allah'ı bilmeleri, O'na
dayanıp güvenmeleri öğütlenmektedir (Bakara, 2/257; Nisâ, 4/45, 75, 119, 123,
173).
[4] (Mâide, 5/51, 55, 56, 57; Tevbe, 9/23), (Tevbe,
9/23).
[5] "Kişi dostunun (halil) dinî (ahlâkı)
üzeredir" (Tirmizî, Zühd, 45). "Ruhlar bir araya getirilmiş gruplar
gibidir, tanışıp uyuşanlar birleşir, uyuşamayanlar ayrılır." (Buhârî,
Enbiyâ, 3; Müslim, Birr, 159)
[6] Hayat, paylaşıldığı ölçüde bir anlam kazanır,
güzelleşir. Hayatın yükü paylaşıldıkça azalır. Dostumuzla her şeyimizi,
duygularımızı, düşüncelerimizi, hayata bakışımızı paylaşırız. Hayata aynı
pencereden bakar, sözlerimizi ve davranışlarımızı hayatın güzelleşmesi adına
dostluğun çatısı altında sürdürürüz.
[7] Sıkıntılı, problemli zamanlar, acılar dostun sözleri,
davranışları ve sevgisiyle aşılabilir. Kara günlerimiz dostun eliyle aydınlığa
dönüşür çünkü. Kara günlerimiz, dostumuzun gerçekten dost olup olmadığını da
ortaya çıkarır. Çünkü: “Dost, kara günde belli olur.”
[8] Güzel ve mutlu günlerimizde yanı başımızdaki kimi
dostların, zorluklar karşısında bunaldığımız zamanlarda ortadan
kaybolabileceğini hatırlatan atalarımız, bu konuyu şiirsel bir dille şöyle
öğütler, ders verir: “Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı. Bil gamlı vaktinde
elinden tutanı.”
Komşuluk
Komşu,
insanın sosyal çevre itibariyle en yakınında olan kimsedir. Bu sebeple İslam, komşuluk ilişki ve hakları
konusuna ayrı bir önem vermiştir.
Dinimiz inanç ayrımı
yapmadan komşulara iyi davranmayı [1] emretmiştir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) de güzel
komşuluğun Müslüman için vazgeçilemez bir davranış olduğuna dikkatleri
çekmiştir. Komşular birbirlerinin haklarına riayet etmeli, birbirlerine zarar
verici davranışlardan uzak [2]
durmalıdır. Acı ve tatlı gününde birbirlerinin yanında olmalıdırlar.
Kur’an-ı Kerim,
yakın komşuya, uzak komşuya iyi davranmamızı emretmektedir. Komşuların
birbirine akraba kadar yakın ve samimi olmaları, hediyeleşmeleri, din, ırk,
bölge farkı gözetmeden yardımlaşıp, dayanışmaları İslam’ın istediği erdemli
davranışlardır.
Bugün hızla şehirleşen, birbirinden uzaklaşan
hayatlarında; alttan-üstten, sağdan-soldan
eskisinden daha fazla iç içe giren insanların iyi komşulara şimdi daha çok ihtiyacı vardır. İnsan yaratılışı
gereği toplu olarak yaşamak zorundadır. Toplu yaşanan her yerde de komşuluk
ilişkileri vardır. Dinimiz İslam komşuluk ilişkilerinde çok önemli tavsiyelerde
bulunmuştur.
Komşularımız aile fertlerinden sonra en çok karşılaştığımız
insanlardır. Bu sebeple komşu
seçimi önemlidir. Atalarımız ev alma komşu al sözü ile komşunun önemini en
güzel şekliyle anlatmışlardır. Komşular hayatın birçok hatıralarını
paylaşırlar. [3]
Kendimiz
için istediğimizi
komşumuz için de isteriz. Yani mümkün mertebe komşumuzun ev halkını ve namusunu korur, gerektiğinde ziyaret eder,
davetine icabet eder, halini sorar, hastalanınca ziyaretine gider, ihtiyaçlarını giderir, cenazesinde hazır bulunur,
kederli günlerinde teselli eder, sırlarını
saklar, ayıplarını örter ve kusurlarını affederiz. O açken tok yatmaz, gelenine
gidenine bakıp rahatsız etmez, hayvanına taş atmaz, çocuğunu itip kakmayız.
Komşu hukuku
konusunda Hz. Peygamberin (s.a.s.) uyarıları [4] bizim için çok önemlidir. Kişi,
komşusu hakkında güzel şeyler düşünmelidir. Zarar verici ve rahatsız edici
davranışlardan kaçınmalıdır.
Komşusuna yararlı
olmaya çalışan, onun hakkında iyilik düşünen, ona zarar vermeyen üstelik ondan
kötülükleri uzaklaştırmaya gayret eden komşu, hayırlı komşudur. Bundan daha da
hayırlısı, komşusuna zarar vermediği [5] gibi, ondan gelen sıkıntılara katlanan komşudur.
Kaynak: DİB ve muhtelif
--------------------------
[2] Diğer bir hadis-i şerîfte ise şöyle buyurmuştur:“Kim
Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin ya da sussun; kim
Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa komşusuna eziyet etmesin…”(Buhârî,
“Rikâk”, 23)
[3] Hz. Peygamber :“Ey Ebu Zerr! Çorba yaptığın zaman
suyunu çok koy, fazlası ile komşularını gözet.”(Müslim, “Birr”, 142/2625)
buyurmuşlardır.
[4] “Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip
durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.”(Buhari, “Edep”, 28)
buyuran Peygamberimiz(s.a.s.), kendisinin fenalığından komşusu emin olmayanın
cennete giremeyeceğini haber vermişlerdir.
[5] Peygamber Efendimiz; “şerrinden komşusu emin olmayan
kimsenin imânında hayır bulunmadığını” yeminle üç defa vurgulamıştır. (Buhârî,
“Edeb”,29)
Sıla-i rahim
"Sıla-i
rahim" kavramı akraba ilişkileri anlamına gelir. Kişinin amca, hala,
teyze, dayı ve bunların çocukları, kayın valide, kayın peder ve kayın birader
gibi akraba ve yakınlarına karşı insânî, ahlâkî ve sosyal sorumluluklarını
ifade eder.
İnsanlar, değişik
renklerde farklı isimlerde aynı bahçenin gülleridir. Bu geniş yelpaze içinde
herkesin birbirine karşı yakınlık ve ilişki derecesi farklı farklıdır.
Davranışlar, bu yakınlık ve ilişki derecesine göre şekil ve anlam kazanır.
Bilindiği gibi insana en yakın olanlar; anne,
baba, dede-nine, kardeşler, torunlar, amcalar, halalar, teyzeler ve diğer
yakınlardır. Bunlar bir ağacın kökleri, gövdesi ve dalları mesabesindedirler.
Ağacın gövdesi, dalları ve kökleri arasındaki ilişki neyse akraba arasındaki
ilişki de odur. Bu ilişkinin koparılmayıp, aksine sağlamlaştırılması asıldır.
Yakınlar arasındaki
bu bağ, dini terminolojide "sıla-i rahim" şeklinde
nitelendirilmektedir. Sıla-i rahim;
gerek kan, gerekse evlilik vesilesiyle oluşan hısımlara, yakınlara
iyilikte ve yardımda bulunma, onlarla ilgilenme, akrabalık bağlarını
güçlendirip, koruma şeklinde tanımlanabilir.
Bir çok âyet [1] ve hadiste [2] akraba ile
ilişkilerin sürdürülmesi ve onların haklarının gözetilmesi emredilmektedir:
Sıla-i rahim görevi
genelde iki şekilde yapılır: a) Ziyaret etmek, maddî ve manevi yardımda
bulunmak, sevinçli ve acılı günlerinde yanlarında olmak. b) Onlara fiilî veya
sözlü olarak her hangi bir zarar vermemek, onları kötülememek, unutmamak ve
dargın durmamak.
Ziyaret akraba ile
iyi ilişkiler kurabilmenin yollarından birisidir. Belki de onun özünü teşkil eder. Zira nice
yalnız anne-babalar, bir dost ve evlat yolu gözlemektedirler. Kendilerinin
halini soracak, bir nebze olsun dertlerini paylaşacak çocuklar, akrabalar,
dostlar zaman zaman ne kadar da aranır.
Gerek akrabalarımız
gerekse diğer insanlarla ilişkilerimiz gün geçtikçe zayıflıyor. Kendimizin
dışındaki insanları ve onların problemlerini gün geçtikçe umursamaz oluyoruz.
Huzuru, sevinci, üzüntüyü, varlığı, yokluğu bireysel olarak yaşamaya doğru
hızla ilerliyoruz. Oysa problemler, üzüntüler paylaşıldıkça hafifler, aynı
şekilde de sevinçler de paylaşıldıkça daha büyük bir anlam kazanır.
Akrabayı ziyaret
etmek, onların ihtiyaçlarını öncelikli olarak gidermek, onlarla dargın durmamak
olarak özetleyebileceğimiz sıla-i rahimi sürdürmek farz, bu ilişkileri koparmak
ise haramdır. Akrabasını unutmayan, onlar ile ilişkisini sürdüren kimse sevap,
aksi davranan kimse ise günah kazanmış olur.
Ahlakımız,
ticaretimiz, sanatımız, dinlenme ve eğlence kültürümüz, insanî ilişkilerimiz
gittikçe yozlaşmaktadır. Bunun en önemli sebebi modern dünyanın bizlere sunduğu
hayat tarzı ve kendi değerlerimizden uzaklaşmamız olsa gerek. Kentlere doğru yaklaştıkça akraba
ilişkilerinin zayıfladığını, hatta kaybolma noktasına geldiğini görmekteyiz.
Oysa dinimiz, bir
taraftan akraba ilişkilerini mümkün mertebe kuvvetlendirmemizi, onlardan muhtaç
konumda olanları koruyup kollamamızı emrederken, diğer taraftan da yakınlarla
ilişkilerimizi koparmamızı yasaklamaktadır.
Kaynak: DİB ve muhtelif
------------------------
[1] "Kendisi adına birbirinizden dilekte
bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan
sakının?" (Nisâ, 4/1), "Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara yardım
etmeyi emreder?" (Nahl, 16/90), "Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış
yolcuya haklarını ver?" (İsrâ, 17/26)
[2] "Akrabalık bağını koparan (cezasını çekmeden)
cennete giremez" (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18-19), "Fazîletli
işlerin en üstünü senden ziyareti kesen akrabanı ziyaret ederek ilişkiyi
sürdürmendir" (Ahmed, III, 438)