Yedi güzel adamın "Zarif"i
Cahit
Zarifoğlu [1], Mavera ve Edebiyat dergisi
yazarlarından Sezai Karakoç, Alaaddin Özdenören, Rasim
Özdenören, Akif İnan, Nuri Pakdil ve Erdem Bayezıt‘ ten oluşan yedi güzel adamdan biri. Edebiyatımızın ve şiirimizin zarif
adamı.
Yaşamak adlı günlük-deneme kitabı, İns adlı hikaye, Savaş Ritimleri ve Ana romanları da var. [2] Hatta çocukları anlama ve anlatmadaki ustalığını, Serçekuş, Katıraslan, Motorlu Kuş vb. çocuk eserlerinden görebiliyoruz. Bu kitaplarda fantezi ile olağanüstü gerçekler ve hayaller dünyası iç içe.
/çocuk / Bir tane. Dayanmış yanağını cama / Karşı evin balkonuna bakıyor / Orada bir çocuk / Tutunmuş demirlere.. (Aralık Günleri)
Ancak, nihai planda o bir şair ve şairlik onda bir giysi gibi değil, kendisi gibidir. Zira hikâye, roman ve günlük türü eserlerinde bile şair duyarlığı hissedilir. Bu yüzden onu elbette ki en iyi şiirlerinden biliyoruz.
Zarifoğlu, kendisine özgü bir şiir biçimiyle tanınıyor. Dıştan çok, içe dönük, yalnız bir anlatımı var. Kalabalıklardan kaçan, bir toplulukta bulunsa bile aslında “yalnız” yaşayan biri o. Bu yüzden belki de "Yaşamak"ta uzun uzun sözünü ettiği “yalnız ardıç[a]” benziyor. Ancak, şiirinin zihnimizde kalıcı izler bırakmış olması da yalnızlıktan beslenen işte bu zarif, naif, çocuksu ve canlı dil olmalı.
Yaşamak adlı günlük-deneme kitabı, İns adlı hikaye, Savaş Ritimleri ve Ana romanları da var. [2] Hatta çocukları anlama ve anlatmadaki ustalığını, Serçekuş, Katıraslan, Motorlu Kuş vb. çocuk eserlerinden görebiliyoruz. Bu kitaplarda fantezi ile olağanüstü gerçekler ve hayaller dünyası iç içe.
/çocuk / Bir tane. Dayanmış yanağını cama / Karşı evin balkonuna bakıyor / Orada bir çocuk / Tutunmuş demirlere.. (Aralık Günleri)
Ancak, nihai planda o bir şair ve şairlik onda bir giysi gibi değil, kendisi gibidir. Zira hikâye, roman ve günlük türü eserlerinde bile şair duyarlığı hissedilir. Bu yüzden onu elbette ki en iyi şiirlerinden biliyoruz.
Zarifoğlu, kendisine özgü bir şiir biçimiyle tanınıyor. Dıştan çok, içe dönük, yalnız bir anlatımı var. Kalabalıklardan kaçan, bir toplulukta bulunsa bile aslında “yalnız” yaşayan biri o. Bu yüzden belki de "Yaşamak"ta uzun uzun sözünü ettiği “yalnız ardıç[a]” benziyor. Ancak, şiirinin zihnimizde kalıcı izler bırakmış olması da yalnızlıktan beslenen işte bu zarif, naif, çocuksu ve canlı dil olmalı.
Başını eğmiş dalların yaprağında / Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor / Dikkatle bak, korku dolu bakışları / O boğulurken gülücükler / Saçılıyor (Efendim)
Zarifoğlu şiiri bu içe dönük yalnızlık, iç ürpertisi ve hayretle başlayıp metafizik ürpertilerle devam eder. “Uzlet” anlamındaki yalnızlığı nihayet onu halvete ve bilgeliğe ulaştırmaktadır.
Ankara'da doğmuş ama çocukluğu Kahramanmaraş'ta geçmiş bir şair o. Manevi değerleri yaşayan bir aile ikliminde büyümüş. Hem annesi hem babası, tasavvufla ilgiliymiş. Zaten daha sonraları kendisi de mutasavvıf kimliğiyle tanınan bir aileye damat olmuş [3] ve manevi bir rehbere bağlanmış.
İşaret Çocukları adlı şiirinden bir parça, onun nasıl bir ortamda yetiştiğini çok güzel anlatır:
Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan / Geçerdi babam / Başında yağmur halkaları.
Yasin okunan bir ev, başında rahmet yağmuru gezen bir baba. Babasının nasıl bir dünyası olduğunu anlatan anlamlı ve bir o kadar da tanıdık dizeler.
Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın / Unutup genç gelen günleri / Zamanın sürerken çektiği günleri / Çetin bilmecelerle / Sürdü atını şehirlere (İşaret Çocukları)
Şairin hayatında iç içe geçişli iki dönem var. Birincisi güncele karşı biraz lakayd ve bohem bir dönem. “Şiirin kendisinden başka kaygım yoktu” dediği, İşaret Çocukları kitabıyla somutlaşan dönem. Bunlar daha çok bireysel şiirler. İkincisi de 1970’lerden sonraki, toplumsal meselelere duyarlı, dahası aktif bir dönem.
Zarifoğlu, ilk şiir kitabı İşaret Çocukları’nda (1967) ağırlıklı olarak benlik, varoluş, çocukluk, kadın ve aşk gibi bireysel temalara yer vermiş. Bununla birlikte az da olsa içinde bazı tasavvufi ögeler de görülebiliyor.
unutuldum kurudum / Başıma düşmüş sevda ağı / Bir başıma tenhalarda kahroldum / Sen kim bilir / Rüzgarlı eteklerinle / Kimbilir hangi iklimdesin / Ben sensiz bu sessizlikle / deliler gibiyim / sensiz bu sessizlikte / Ayrılıkla başım belada / Gözlerini çevirme gözlerimden / Yoksa sensiz bu sessizlikte / Kahrolacağım (Anılar Defteri)
Şiirlerinde çok iyi bir tasvir ve imge yapısı farkediliyor. Mesela, Sevmek de Yorulur adlı şiiri çok güzel bir gidiş hikayesi aslında. Sevgilinin uzaklaşması sigara metaforu ve nikotin ilişkisiyle ilişkilendirilmiş. Şair gönlünde iz bırakan bir son ayrılık sigarası gibi. Yine de etrafına tümden ilgisiz değil.
Şiirlerinde çok iyi bir tasvir ve imge yapısı farkediliyor. Mesela, Sevmek de Yorulur adlı şiiri çok güzel bir gidiş hikayesi aslında. Sevgilinin uzaklaşması sigara metaforu ve nikotin ilişkisiyle ilişkilendirilmiş. Şair gönlünde iz bırakan bir son ayrılık sigarası gibi. Yine de etrafına tümden ilgisiz değil.
Zaman dert getirdi sulara / İçinde eski balıkların yattığı kayalar / Savaşan insanların elinde / İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline (İşaret Çocukları)
Şairin kitaplarındaki değişen şiir çizgisi, doğal olarak kendi yaşamındaki farklılaşmalara göre şekillenmiş. Örneğin Yedi Güzel Adam adı altında kitabında şairin yeni bir yola girdiği görülüyor. Bu şiirlerinde şair, sanki İşaret Çocukları’nın sıkıntı dolu atmosferinden toplumsal konulara doğru uzanmaktadır.
Ayrı kaldım ağlar inlerim /
Dağ kavi, iklim sarp, çarıklar delerim. (Zarif Çoban)
Bununla birlikte her iki dönemde de sanatı birbirine aykırı düşmez. Şair duyarlığını, düzeyini ve özünü koruyarak daha çok toplumsal meseleleri açmaya yönelik eserler üretmeye başlamıştır.
Düşünün / Tohumlar ekilir / Yağmurlar başlar / O zaman filizler bir karış boyu yükselmiştir / Köylü davarlarını alır götürür sürer üstüne / Başak dediğimiz rahmet ondan sonra fışkırır / Esas ondan sonra gövdelenir / Görmezik/ gördürürler / Davarın yedim doydum sandığı / Bir dalgınlık / çünkü benden bir kahramanlık kalacak / çünkü besmeleyle başlandı / çünkü desturla tuttuk ne tuttuksa / çünkü imanla çok şeylere çağrıldık gözümüz / dağlarda kaldı eşya geride kaldı / dünya arkada bırakıldı / bir diş gibi ayrıldık çenemizden / dil çağı kapandı göz bağı koptu / bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci değil / çünkü bütün o zamanlar toptan kullanılmış oldu (Zahmet Vakti)
Düşünün / Tohumlar ekilir / Yağmurlar başlar / O zaman filizler bir karış boyu yükselmiştir / Köylü davarlarını alır götürür sürer üstüne / Başak dediğimiz rahmet ondan sonra fışkırır / Esas ondan sonra gövdelenir / Görmezik/ gördürürler / Davarın yedim doydum sandığı / Bir dalgınlık / çünkü benden bir kahramanlık kalacak / çünkü besmeleyle başlandı / çünkü desturla tuttuk ne tuttuksa / çünkü imanla çok şeylere çağrıldık gözümüz / dağlarda kaldı eşya geride kaldı / dünya arkada bırakıldı / bir diş gibi ayrıldık çenemizden / dil çağı kapandı göz bağı koptu / bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci değil / çünkü bütün o zamanlar toptan kullanılmış oldu (Zahmet Vakti)
Nitekim Zarifoğlu, 1973’ten vefatına kadarki şiirlerinde, islami sorumluluk duygusuyla artık dünyadaki konumunu kavramış ve
ona teslim
olmuştur.
Vefatından sonra Yedi İklim dergisinde yayımlanan “Sultan” şiirinde havf u recâ makamını hatırlatan özel bir duygu yoğunluğu görülüyor. Şair, öncelikle bir kul olarak kendisindeki acziyeti görüyor ve onu adının baş harfleriyle çarpıcı bir şekilde vurgulayabiliyor.
Seçkin bir kimse değilim / ismimin baş harfleri acz tutuyor / Bağışlamanı dilerim (Sultan)
Ona göre Abdurrahman
Cahit Zarifoğlu olan isminin baş harfleri (ACZ) bile onun ilahî kudret karşsında
ne kadar âciz olduğunu düşündürmeye yetmiştir. Seçkin bir kimse
değil, eski günahları dipdiri ve kendisine bahşedilen hayatı boş
geçirmiştir. Üstelik yaptığı ibadetler de muhtemelen eksik ve kusurludur.
Hayat bir boş rüyaymış / Geçen ibadetler özürlü / Eski günahlar dipdiri / Seçkin bir kimse değilim / İsmimin baş harflerinde
kimliğim / Bağışlanmamı dilerim (Sultan)

Sabah trafik / Çınara kim bakar / Kim geçer dallarından / Bahar mı geliyor / Komşunun balkonunda / Çamaşırlar renk rengarenk (Ağaçlar)
“Kabul” şiirine bakıldığında şairin yepyeni bir ruh hâline girdiğini, artık bambaşka bir hâl üzre olduğunu anlayabiliriz. Önceki görüşleri, davranışları, aldığı tavırlar birer birer değişmektedir. Şair, kötülüklerden arınıp saf hâle gelebilmek, temizlenebilmek için artık daha özenli hareket etmektedir. Yaşamak adlı günlüklerinde şiirin, tıpkı insan gibi “Yaradana doğru gayretine” inandığını yazar.
Eski şairliklerim gitti gözümden / Gayridir başka bir hal kuşanıyorum
“Kabul” şiirinin devamında şairin yaşadığı değişimin sebebi de izah edilmektedir. O, artık göğsünde “bir küçücük derya”, kabına sığmaz bir yoldaş keşfetmiştir.
Göğsümde bir küçücük derya buldum / Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım / Eteğini toplamış bir sevgili düştü kumsala / Ufacık kuru dudaklarında bir hasret sayhası
Hani yunusun deyip de dilimizde türkü olmuş sözleri var ya:
Zarifoğlunun da, böyle dini duyarlılığı olan, sufice bir havaya sahip Yunus tadında şiirleri var. Onlar da öyle ilahi bir formata sahip. Bu yüzden o, belki de çağdaş bir Yunus olarak değerlendirilebilir. Ama kimin umurunda, zira o, artık rahmanî saydığı bir huzura kavuşmak üzeredir.
De Zarif inle. Ta ki huzra vardın / Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın (Kabul)
Ancak, uzun yıllar ondan uzak kaldığı için de derin bir pişmanlık içindedir.
Hani yunusun deyip de dilimizde türkü olmuş sözleri var ya:
Beni sorma bana ben ben değilem / Bir ben vardır bende benden içeru / Seni ben severim candan içeru / Yolum vardır bu erkandan içeru / Kesildi takatım dizde derman yok / Bu mezheb imiş dinden içeru / şeriat tarikat yoldur varana / Hakikat marifet andan içeru (Erzurum Yöresi Türküsü)
Zarifoğlunun da, böyle dini duyarlılığı olan, sufice bir havaya sahip Yunus tadında şiirleri var. Onlar da öyle ilahi bir formata sahip. Bu yüzden o, belki de çağdaş bir Yunus olarak değerlendirilebilir. Ama kimin umurunda, zira o, artık rahmanî saydığı bir huzura kavuşmak üzeredir.
De Zarif inle. Ta ki huzra vardın / Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın (Kabul)
Ancak, uzun yıllar ondan uzak kaldığı için de derin bir pişmanlık içindedir.
Öyle sofralar gördüm ki / İnsan kasları vardı tabaklarda (Aşka Dair)
Bir taraftan da hem beden hem de kalp halleri konusunda daha dikkatlidir. Üstelik şiir ve şairlik hakkındaki fikirleri de değişmektedir.

Zarif ve hassas ruh hali bu değişimi sancılı yaşar. Hem kendi günahlarından hem de ümmetin günahlarından perişandır. Bu yüzden başı eğik, dili kapalı, gözleri kan çanağı gibidir.
Korkuyorum o nedenle / Başım eğik / Dilim kapalı (Bürde)
Ona göre kâinat içindeki her şey, yeniden asıl mihverine yani Allah’a varmaya çabalamaktadır. Yaradılışın tek amacı budur. Şair, bu sebeple kaleme aldığı şiirlerin hiçbirini kendisine ait görmemektedir. Benliği ise ısrarla şairin kibirlenmesini, büyüklenmesini, sanatçı kaprislerini hatırlatmaktadır. Buna karşı Zarifoğlu, nefsini ıslah etmeyi tek çözüm yolu olarak görür. Zira artık “olmak” heves ve arzusunun onu "yok oluş" a sürükleyeceğinin idraki içindedir.
Korkuyorum o nedenle / Başım eğik / Dilim kapalı (Bürde)
Ona göre kâinat içindeki her şey, yeniden asıl mihverine yani Allah’a varmaya çabalamaktadır. Yaradılışın tek amacı budur. Şair, bu sebeple kaleme aldığı şiirlerin hiçbirini kendisine ait görmemektedir. Benliği ise ısrarla şairin kibirlenmesini, büyüklenmesini, sanatçı kaprislerini hatırlatmaktadır. Buna karşı Zarifoğlu, nefsini ıslah etmeyi tek çözüm yolu olarak görür. Zira artık “olmak” heves ve arzusunun onu "yok oluş" a sürükleyeceğinin idraki içindedir.
Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş / Yur her birini uykularından sohbetin / Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın / Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın
Aşkın iki gözüne takılıp kalan nefis, nerden bilecektir onun bin gözlü olduğunu ? Yeni menzillere doğru yol olan şair gönlü, nereden bilecektir aslında bilmeden o güzel sözleri ettiğini ? Tedbirsiz konuşan şair aslında bir çok şeyi de anlamış ve anlatmış olmuyor mu ?
Elim dizlerime Vur Kalk / Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk / Yumruklar dizlere vur vur / AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben (Başım Eğik Dilim Kapalı Gözler Kançanağı Anlamında)
Boyuna “Korku gerek, reca gerek” diye haykırmaktadır. Çünkü şair, kuldan korkan ama Yaradan’ı umursamayan Müslümanların artık uyanması gerektiğini düşünmektedir.
Boyuna “Korku gerek, reca gerek” diye haykırmaktadır. Çünkü şair, kuldan korkan ama Yaradan’ı umursamayan Müslümanların artık uyanması gerektiğini düşünmektedir.
Reca / Bohçam boş / Öteberim eksik / Azığım kuru / Canım aç / Yüzüm sana çevrili / Adımım sana / Irmaklarına / Bir lokma suyla geldim, su denmez / Kabul ola affola (Lokomotif)
Nihayet Bürde şiirinin sonraki dizelerinde, yüreğini mürşidine sunar. Artık aklının ve benliğinin yanılsamalarına kapılmayacağı, manevi hakikatlere açık güvenilir bir kapı bulmuştur. Kalbe dayalı bir sonsuzluk dünyasında göz kapanmış, akıl susmuştur. Orada rahatlık ve ferahlık hissiyle tanışır.
Nihayet Bürde şiirinin sonraki dizelerinde, yüreğini mürşidine sunar. Artık aklının ve benliğinin yanılsamalarına kapılmayacağı, manevi hakikatlere açık güvenilir bir kapı bulmuştur. Kalbe dayalı bir sonsuzluk dünyasında göz kapanmış, akıl susmuştur. Orada rahatlık ve ferahlık hissiyle tanışır.
Aha Şeyhefendim Aha yüreğim / Göz kapanır akıl susar susar akıl / İstersen haydi haydi haydi / Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır (Bürde)
1980’li yıllarda Zarifoğlu’nun hayatına, tasavvufun “zarifâne bir üslupla” gelip yerleştiğini görürüz. O zamana kadar bir “avare böcek” gibi “kayıtsız” yaşamayı seçmiş olan Zarifoğlu’nun, aldığı manevi terbiyeye uyum sağlaması uzun sürmez.
1980’li yıllarda Zarifoğlu’nun hayatına, tasavvufun “zarifâne bir üslupla” gelip yerleştiğini görürüz. O zamana kadar bir “avare böcek” gibi “kayıtsız” yaşamayı seçmiş olan Zarifoğlu’nun, aldığı manevi terbiyeye uyum sağlaması uzun sürmez.
Sevdiğim / Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden / Geç derimin altındaki tehlikeleri / Yürek kızgın bir kuma devrilmeden / Yokla beni (Yanma)
Sanatçının ihlaslı davranışları, yakın ilişkilerindeki sıcaklık da açıkça fark edilmektedir.
Evet hatırladım / Küçük basit şeyler / Yetiyor kederlenmeye / Ya mutluluğa (Evet)
Şair, insanları kırmaktan kaçınmakta, muhtaç olan herkesin yardımına koşmaktadır. O herkesi iyiye ve güzelliğe davet eder. Ancak, mazlum müslümanlara el uzatan organizasyonlarda hep başı çektiği halde özenle kenarda durmayı tercih etmektedir.
Zarif duyarlığı ise hiç de karşıdan seyretmez olup biteni. Afganistanda bir genç kızın gözünden düşen yaş, en az Türkiye’de cereyan eden olumsuz hadiseler kadar perişan etmiştir onu.
Hiç kimseden öğrenemezdin / Daha kesin / Gözünün önünde vurulan kardeşinden / Buhara kelimesini / Hiç kimse öğretemezdi sana / Daha kesin ve böyle emin / Ateş altında / Azık getiren kızkardeşinden / Buhara kelimesini / Bir ok işaretidir Buhara / Varılırken ve varılınca / Gösteren / Daha ikibin kilometre ilerisini / Ve buhara ki / Pirlerin / Asırlar önceki kader sürücülerin / İşte bugünleri anlatıp / Kollarına girip avuttukları şehir (Anlatılmış Günler)
Sanatçının yakın dostu Mehmet Akif İnan, bu değişimle ilişkili olarak şu yorumu yapar: "Sanatçı, Müslüman bir yazar olmanın sorumluluğunu omuzlarında hisseder ve neredeyse her alanda eser vermeye gayret eder. Başta Afganistan olmak üzere bütün bir İslam coğrafyası şiirine girer. Onun toplumsal ve politik meselelere olan ilgisi, şiirini asla zayıflatmamakta, aksine ona daha bir dirilik katmaktadır."
Bir dağ nasıl söylerse öyle söyle / Bir dağ nasıl inlerse başla öyle (Özgürlüğe Doğru)
O artık fildişi kulesinden çıkmış; toplumun sorunlarıyla ilgilenen, genç yazar ve şairlere yol gösteren bir “ağabey” kimliğine bürünmüştür. Arkadaşlarıyla birlikte bütün çalışmalarında âdeta bir enerji kaynağı, yahut bir “lokomotif” rolü üstlenmiştir.
Öte yandan yine, teorik konuşmaların yapıldığı ortamlarda asla bulunmamakta, riyakârlıktan, sanatçı kibri ve gösterişinden uzak bir hayat yaşamaktadır. Her yerde görülmekte, herkese yardım etmekte, fakat hiçbir zaman öne çıkmamaktadır.

Öte yandan yine, teorik konuşmaların yapıldığı ortamlarda asla bulunmamakta, riyakârlıktan, sanatçı kibri ve gösterişinden uzak bir hayat yaşamaktadır. Her yerde görülmekte, herkese yardım etmekte, fakat hiçbir zaman öne çıkmamaktadır.
Çünkü / Azık yoldaş olmaz haydi geç toklukları / Az`la doymak yap deş insan zamanlarını / At al at bin at kuşan da ciğerin koş / Davran bre çocuk doyma ilk sulardan / Hehey gözüm hehey gözyaş odsuz kaldın / Nice hançer dürdün sabır balyaladın
Gel
ey gönül mülk edinme bu dehri / Eli göçmüş hüsni insana dönersin / Bal
deyi sunarlar akıbet zehri / Tacı tahtı bi-mekana dönersin / Verme
yine peyi nefsin eline / Salmaz seni Hakk'ın doğru yoluna / Ecel
yeli değer ömrüm bağına / Pençe vurmuş aşiyana dönersin / Bu
felek oncasın eyledi berbat / Hiç gelip geçenden almadım irşat / Neyidi
cihana gelmekte murat / Esiri der la-mekana dönersin (Gel Ey Gönül Mülk Edinme /
İbrahim Emici / Malatya
Böylece bu şairler, dile getirdiklerine kültürel bir arka plan oluşturabilmişlerdir.
Ancak pek çoğunun geleneksel kültürümüze olumsuz yaklaştığı halde modern iddialı
şiirlerinde ondan bir araç olarak yararlandıkları görülür. İşte Cahit Zarifoğlu bu konuda çağdaşlarından oldukça farklıdır. Zira o, tasavvufu
bizatihi yaşamış, özümsemiş ve onu beslenilmesi gereken bir ana damar olarak görmüştür.

İşte Cahit Zarifoğlu'nu yedi güzel adamdan birisi yapan budur . Allah rahmet etsin.
[2] Yayınlanmış eserleri: “İşaret Çocukları” (Şiirler, 1967), “Yedi Güzel Adam” (Şiirler, 1973), “İns” (Hikâyeler, 1974), “Menziller” (Şiirler, 1977), “Yaşamak” (Günlükler, 1980), “Serçekuş” (Uzun Hikâye, 1983), “Ağaçkakanlar” (Masal, 1983), “Katıraslan” (Masal, 1983), “Yürek Dede ile Padişah” (Masal, 1984, Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü), “Savaş Ritimleri” (Roman, 1985), “Korku ve Yakarış” (Şiirler, 1986), “Bir Değirmendir Bu Dünya” (Denemeler, 1987), “Motorlu Kuş” (Masal, 1987), “Sütçü İmam” (Tiyatro, 1987), “Gülücük” (Şiir, 1989), “Ağaç Okul” (Şiir, 1990).