Mektuplar
İlk toplantıda Salih
abi ve diğer arkadaşlarının Burak filmin kurulması dolayısıyla sinema
kulübünden ayrılmalarından sonra meydana gelen yeni durum değerlendirildi. Bu
durumun ortaya koyduğu şartlar çerçevesinde yeni esaslar tespit edildi. Burak
film şirketi sinema çalışmalarını teoriden fiiliyata çıkarabilmek için kuruldu.
Ancak, MTTB sinema kulübünün 'Milli Sinema' tezi istikametinde kadro
yetiştirmeye devam etmesi gerekiyor. Milli sinema fikrinin öncelikle kendi
camiamızda benimsenmesi, desteğinin kazanılması şart. Sinema alanında
aktüaliteyi takip edip gerekli çıkışları yapmak da sinema kulübünün vazifesi
olmalı.
İyi bir kadro için
öncelikle bu alanda yetenekli ve istekli arkadaşların tespiti gerekiyor. Bu
arkadaşlara davanın ve Milli sinema fikrinin benimsetilmesi ve
şuurlandırılmaları lazım. Bu nedenle film gösterisi, senaryo çalışmaları, film
kritikleri, seminerler ve çeşitli toplantılara devam edilmeli.
Bu arada gerek Burak
film, gerekse Elif film gibi Türk sinemasında ilişki kurulabilecek diğer
şirketler yoluyla 'pratik sinema' eğitimi verilebilmeli. Milli Gençlik, Çatı ve
diğer gazete ve mecmualarda yayınlanmak üzere Milli sinema yazıları
hazırlanmalı. Camiaya ilgilerini çekecek film gösterileriyle ulaşmak lazım.
Zira sinemada onların mücadelesini yürüttüğümüzü anlatıp desteklerini almak son
derece önemli.
Türkiye'de fikir
hareketlerini ve Türk sinemasını izleyip tanımak, Milli sinema istikametinde
teşhis ve çareler ortaya koyabilmek gerekiyor. Hadiseler karşısında tavrımızı
açıkça ortaya koymalı, samimi, cesaretli ve şuurlu tepkiler verebilmeliyiz.
Çalışmalarımız sonucu MTTB sinema kulübünü ve Milli sinema tezini saygın,
görüşlerine kulak verilen bir hareket olarak benimsetmek nihai amacımız
olmalı.
İşte bütün bu tespit ve stratejiler bu sene
uygulanabilirse müspet yönde mesafe alınabilir kanaatindeyim.
Meçhule Mektuplar III
Sevgili meçhul !..
Şu anda yataktayım.
Saat 11'e geliyor. Uyumak istememe rağmen uyuyamadım. Belki sabah çok geç
kalkmamdandır. Fakat düşüncelerim…İşte onların merhametsiz girdabına kapıldım
mı kurtulmak mümkün değil. Bu yüzden sana mektup yazıyorum ya.
Günler, haftalar
geçti yine. Sen hala görünürde yoksun. İçimi kemiren 'bulamamak' korkusu olmasa
rahat rahat güvenle bakabilsem yarınıma. Seni nasıl olsa bulacağımı düşünerek
huzurla, sakin bir şekilde devam edebilsem hayatıma. Her an meyyus olmasam böyle.
Ama mümkün mü ? Gençliğimin en hararetli devresini geçirdiğimin farkındayım.
İçimden geçenleri, kafamda devleşen düşünceleri, istikbale ait hayallerimi
anlatacak kimsem yok. Sen olsan kafamı kucağına koyar anlatırdım bir bir.
Anlayacağından, saygı duyacağından eminim. Seni bu yüzden seviyorum çünkü.
Seni; ince, hassas,
tertemiz duygularla bezenmiş ruhunla seviyorum.
Seni; zarif,
şahsiyetli ve gösterişsiz dış görünüşünle seviyorum.
Seni; yüce Mevla'ya
olan imanın, uğrunda secdeye kapandığın tertemiz alnınla seviyorum. Kur'an ı
Kerimi okuyan dilin, hakikatleri düşünen idrakinle seviyor, seviyor, seviyorum…
Güzel gözlerin,
masum apaydınlık yüzün, küçücük ellerin var. Yürürken hafif bir rüzgar gibi
süzülürcesine varlığını sadece bana etinle ruhunla nakşederek gidiyorsun.
Varlığından lezzet alıyor kalbim. Sense tevazulu, hafif kızarmış yanaklarla
yere dikiyorsun gözlerini utanarak…
Şimdiye kadar nasıl
günler, haftalar, aylar geçti gitti. Bundan sonra da bir çoğu geçip gidecek.
Kaçınılmaz bir şey bu. Zamanı durdurmak mümkün değil. Bir şerit ki dönemeçli
sürüp gidiyor. İşte o dönemeçlerinden birinde birdenbire…
İşte o zaman sen,
sen hakkımda ne düşüneceksin ? Senden birdenbire yıldırım çarpmışçasına aşık
olmanı bekleyemem. Fakat ben şimdiden çarpıldım. Şöyle gözlerinle baştan ayağa
süzüp omuz mu silkeceksin acaba ? İşte o an düşüp ölme anıdır. Böyle bir şey
yapma ne olur. Yapmamalısın. Hiç değilse saygı duymalısın sevgime. Fakat yine
de ben gözlerimden fışkıran sevgi ışıklarına cevap vereceğinden eminim. Hiç
değilse böyle şartlıyorum kendimi. Aksini düşünmek bile…
Bir an önce kavuşmak, karşılıklı sevmek ve kenetlenmek dileğiyle.
Bir an önce kavuşmak, karşılıklı sevmek ve kenetlenmek dileğiyle.
Yine defterimle baş
başayım. Kafamda bin bir düşünce cirit atıyor. Son bir aydır neler oldu ? Şu
andaki durum ne ? Bir sürü şey…Yarından sonra memlekete gideceğiz. Şimdiye
kadar duymadığım bir heyecan sardı benliğimi. Bu sefer başka. Diğer gidişler
benzemiyor bu gidiş.
Evvela Ramazan
bayramını orada geçiremeyişim. Dolayısıyla iki bayramı birden yaşama durumunda
oluşum. Evden daha yumuşak daha sevgi dolu, daha anlayışlı bir hava beni
kendisine çekiyor. Aile ilişkilerim eskisi gibi katı ve problemli değil artık.
Ayrıca ve belki de en önemlisi orda beni 'iki kişi' bekliyor. Belki fazla önem
veriyorum fakat insanın karşı cinsten biri tarafından düşünüldüğünü bilmesi çok
tuhaf bir duygu.
Birincisi; Ziyanın
sevdalısı Melek tarafından bana bulunan 'arkadaş'. Hiç tahmin etmediğim tarzda
aşktan sevgiden söz etmeye başlamış. Tabi bunları Meleğin mektuplarından
öğreniyorum. Güya mektupları beraber yazıyor, beraber bizi konuşuyorlarmış.
Şimdi Susurluğa gidince onunla karşılaşmak hatta konuşmak mukadder olacak. Ne
yapacağım ? Hiç alışık olmadığım bir şey bu !..
Diğeri Susurluk'ta
elbise provası için gittiğimde ismini duyduğum bir kız. İsmi de çok enteresan:
'Dudiş!' Güya bu kız da beni seviyormuş ve annesini birkaç defa bize yollamış.
Kız kardeşlerimle de işi iyice ilerletmişler. Aslında ben bu kızı ismen değil
de ancak şahsen uzaktan tanıyorum. Fakat eğer o kız ise dünyada benimle
ilgileneceğini düşünemezdim. Kardeşlerimin yazdığı son mektuba göre bayramda
sinemada konuşabileceğimizi söylemiş. Al başına belayı ! Şimdi ben ne yapacağım
? Birer birer gelseler neyse de…
Bir
yanda islami ölçülere uygun biri, diğer yanda güzel, beni sevdiğini söyleyen
ancak daha önce başından birkaç
macera geçmiş biri. Karar vermek zor elbet ama, daha çok kimseyi gücendirmeden
bu işin içinden nasıl çıkabileceğimi düşünüyorum.
Sonra bir şey daha
var. Bu bayramda gidişimin farklı oluşunu etkileyen. Hatice gelecek, o tatlı,
ufacık, can canan kardeşim gelecek Burhaniye'den. Onu görmek, sevmek;
"Abicimm !" sesini duymak nelere bedel.
Evet,
bayrama iki gün kaldı. Ve ben bir sürü işin ortasında kendimle baş başayım.
Bayrama gidince buzdolabına kaldıracağım işler bayramdan sonra bütün
ağırlığıyla yüklenecek omuzlarıma. İyi hesaplanmış dengeli bir çalışma bu
yükten kurtarabilir ancak. Şu anda birkaç işte birden meşguliyetim var: MTTB Eğitim Müdürlüğü, MTTB Sinema
Kulübü, Susurluk'ta yeni dükkân ve organizasyonu, Siyasi faaliyetler
Bu durumda
karşılaşacağım meseleler hayli karmaşık. Memlekete gitmeden önce bir çok
meseleyi halletmem gerekiyor. Eğitim müdürlüğündeki durumum henüz açıklığa
kavuşmadı. Şu anda Müdür pozisyonundayım. Fakat ilerde ne olacağı belli değil.
Belki de beni deniyorlardır. Fakat her halukârda tepeden inme bir tayin olmaz
da fikirlerime set çekilmezse Eğitimde bir ekip çalışması yapmak istiyorum.
MTTB'nin en büyük, en önemli ve en karmaşık müdürlüğünde ne kadar faydalı ve
netice alıcı faaliyetler yapabilirsem o kadar eser bırakabilirim arkamda.
Malî durumum ne
zaman düzeldi ki şimdi düzelmiş olsun. Her zamanki gibi yine içerdeyim. Fakat
bu sefer oldukça derinlerde…Ne olacak benim bu halim ? Yaklaşık olarak 5000
lira borcum var. Gerçi alacaklarımı tahsil edebilirsem 2000 liraya iner ama
nasıl alabileceğim ?
Manevi tarafım da
yine bozuldu. Eğer grafiğini çizmiş olsaydım mutlaka çok büyük yarıklarla
karşılaşırdım. Bir müddet iyi giderse hemen akabinde tembellik ve uyuşukluk
kalbimi karartıyor. Namaz kılamıyorum. Sabah namazlarına kalkabilsem diğer
namazları da kılabilirim sanıyorum. Ama sabahları saat 10'a kadar uyursam ne
umulur o günden ki ?
Allah sonumu hayır
etsin.