Yurt’FM yayında
"Kayıp Defter'den"
18 Ekim 1992
Uludağ Öğrenci Yurdu
Orhan'ın halleri
Son günlerde
Orhan'da gizli saklı bir meşguliyet var. Birdenbire elinde bir sürü kaset
peydah oluverdi bir de wolkmen. Durduk yerde bu müzik aşkını "Banu'nun
başına vurması" olarak yorumladık. Birkaç kere "ya ! ver şu wolkmeni
de biz de biraz kaset dinleyelim" dediysek de alamadık. Hatta biraz kızdı
mı ne ? Güldük, üzerinde durmadık. Orhan bu sana, sağı solu belli mi olur. Ama
dün bir mikrofon vardı galiba elinde. Garip ! Bazen dışarda, yurdun
çevresindeki yolda yalnız başına geziyor. Aşkından mecnuna döndü garibim.
Kendisi kaset dolduruyor herhal dedim içimden.
Size bir süprizim var
Nihayet Orhan'ın
sırrı çözüldü. Meğer radyo yapmış kendi kendine. İnanılmaz ama doğru. Odada
Levent abinin küçük bir radyosu var. İkide bir onu ödünç alıyormuş. Pazar
günü odada Levent, Mehmet, Okan, yeni arkadaşımız İsmail ve ben öyle
uyuşuklanıyorduk. Bir Orhan kıpır kıpırdı. Hazırlanıyordu, çıkacaktı herhalde.
Öğleden sonraydı, gülerek "size bir süprizim var" deyince hepimiz
kulak kesildik. Orhan dedin mi neşeye hazır olacaksın çünkü. Bu defa da ne
yumurtlayacaktı acaba ?
Elindeki küçük
radyoyu kendince bir frekansa ayarladı. Levent'e verip çıktı gitti. Yüzünde
hınzırca bir gülümseme vardı. Cepleri doluydu, yalnız bu defa elinde beyaz bir
de tel gördüm. Merakımız iyice artmıştı.
Hepimiz Levent'e baktık. O da gülüyordu, demek sürprizin ne olduğunu biliyordu.
Sıkıştırdık, söylemedi. Yalnızca "biraz bekleyin" dedi yüzündeki
gülümsemeyi sürdürerek. Bu arada kalktı pencereye doğru yürüdü, radyosu
kulağındaydı.
Orhan'la radyo
arasında bir bağlantı vardı ama. Doğrusu hepimizin aklına “radyodan bizim için
bir istek yapmış da, bizim de onu dinlememizi istiyor”dan başka bir şey
gelmiyordu. Hani ya, bunun neresi sürprizdi ? Aynı şeyi düşünmüş olmalıyız ki
biraz ilgimiz düştü.
Kaldır kolun oynasın, sür
cezveler gaynasın
Biraz sonra Levent
camı açtı, yüksek sesle "tamam geliyor" dedi dışarıya doğru. Hepimiz
kalktık, seslendiği tarafa baktık, Orhan'dı. Kolunu kaldırmış bize el sallıyor,
bir eliyle de mikrofona konuşuyordu. Levent'e döndük baktık hepimiz aynı anda.
O gayet sakindi, elindeki radyonun sesini biraz daha açtı. "Sevgili
arkadaşlarım şimdi sizin için Balıkesir'in Kızılcıklar oldumu türküsünü
çalıyorum." Ses tanıdıktı, Orhan'dı bu. Arkasından neşeli bir müzik sesi
geldi radyodan" Kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu…" Hepimizin
ağzından koro halinde bir "Aaa !" nidası çıktı.
Bir radyoya, bir
Orhan'a bakıyorduk. Türkü devam ediyordu "..gönderdiğim çoraplar, ayağına
oldu mu, mendili eline, mendil verdim geline..." Vay Balıkesir'li, gene
yapmıştı numarasını. Hem de ne numara. Demek sürpriz buymuş. Neşemiz tavan
yapmıştı. Cam açık oynamaya başlamıştık. Arada bir belimize kadar sarkıp
sesleniyorduk "Lan Orhan bi de çiftetelli çalar mısın ?" "Ben de
Ankara misketi istiyorum ama." "Yaşa lan Orhan, helal sana !"
Kısa bir süre sonra
hem Orhan'ın çevresi, hem de odamız dolmuştu. Radyosunu kapan odasındaki
pencereden sarkarak koroya iştirak ediyordu "Hadi, bi Orhan baba
patlatsana be", "Tarkan istiyorum abi", "O ağacın altını
çalar mısın Orhan?"
Şarkılar türküler
peşisıra geliyordu. Artık radyonun sesi sonuna kadar açılmıştı. Orhan'ın
sesini duyuyorduk "teşekkür ederim arkadaşlar, şimdilik elimde olanı
çalabiliyorum. İsteklerinizi ilerki günlerde dinleyebilirsiniz. Frekansımız
FM.67, ilginizden dolayı sağolun.
Oynamaya devam ediyoruz. Şimdi oda arkadaşım Süleyman'ın isteğini yerine
getiriyorum "kaldır kolun oynasın, sür cezveler gaynasın." Bir velvele kopuyor bizim odadan. Oynak ritme
uyarak bağıra çağıra oynuyoruz hep birlikte.
Hoş geldin partisi
O akşam bizim odaya
girenin çıkanın haddi hesabı yok. Radyosu olan bizi buluyor. En şaşırdığım
şey her gelenin beraberinde birkaç kaset getirmesi. Orhan'ın ağzı kulaklarında. Dolabı
şimdiden tıka basa kaset doldu. Gelecek hafta sonuna randevu veriyor
hayranlarına. Israrlara karşı odada birkaç deneme yapıyor. Ama hafta içi yayın olmaz
diyor. İlginin keyfini çıkarıyor hınzır.
Bahanesi de hazır, hem de kurnazca "Radyosu olmayanlar o zamana kadar
alsın, istedikleri şarkının kasetini de getirsinler ama. Haftaya,
haftaya..." Anlaşılan haftaya
şenlik var.
Orman mühendisine bak sen !
Hala aklımız almış
değil. Bir küçük wolkmen, bir mikrofon ve kuyruğunda yarım metrelik tel nasıl
radyo olabiliyor ? Orhan defalarca anlattı, ama hala anlayamadık.
"Amaan...nasılsa nasıl. Yapmış işte çocuk. Bravo ama. Ne hünerler varmış
yani oğlanda, helal olsun." Zaten
işin o tarafıyla ilgili değiliz. Cumartesiye parti var. Hafta boyu bizim oda
Orhan'ın stüdyosu gibi oldu. Radyolar frekansa ayarlandı, kasetler verildi,
istekler not edildi. Bir taraftan da merak etmiyor değiliz hani "Orhan bu kadar
kasedi nasıl çalacak ?" Ama onun bizimle çene çalacak vakti yok. Okan'la program (!) hazırlığı
yapıyorlar.
Kızlarla da iletişim
içindeler anlıyorum. Gündüzleri kültür merkezinde, akşamları da kantinde
birlikte görüyorum onları. Bir kere "Ne var programda" diye soracak
oldum. "Repertuar hazırlıyoruz" dedi gayet ciddi. Kızlara karşı
gülmemek için kendimi zor tuttum. "Özel radyolar yasak değil mi ?"
diye sordu Mehmet. Orhan, yüzüyle boşver anlamında bir hareket yaptı "Kim
bilecek, kim görecek ki ? Zaten alanı 500 metre. Eğleniyoruz işte."
Kızlar yanlarında, etrafları da baya kalabalık. Bir alkış koptu kızlı erkekli
gruptan. "İyi o zaman size kolay gelsin" dedim ve Mehmedi kolundan
çekip çıkardım oradan. Giderken dönüp eğildim kulağına Mehmedin "Orman
mühendisine bak sen, radyocu oldu çıktı başımıza." Neşeyle güldük beraber.
Orhan sahaya çıkıyor
Cumartesi ikindiye
doğru Okan ve Orhan'ı tezahüratla odadan uğurladık. Randevu saati gelmişti. Bu
kez yanlarında bir çanta dolusu da kaset vardı. Bu arada bloklardan çok sayıda
pencere açılmış, Orhan'ın çıkışını bekliyorlardı. Çıkar çıkmaz da bir alkış
sesi yükseldi etraftan. Biraz ilerde kızlar da eklendiler onlara. Yurdun batı
tarafındaki yoldan, kız bloklarından yukarı doğru yürümeye başladılar. Bizim
odada bile üç radyo olmuştu. Bende, Levent abide ve yeni arkadaş İsmail'de.
Pencereden yarı belimize kadar sarkmış, radyolar kulağımızda bekliyorduk.
Yurt yıkılıyor
"Sevgili
arkadaşlar, radyomuz beklenen yayınına başlıyor. Geçen haftaki deneme
yayınından sonra bu hafta sizlere beğeneceğiniz birbirinden güzel ezgiler,
oynak türküler ve damardan şarkılar hazırladık. Bu arada isteklerinizi de bize
seslenerek duyurabilirsiniz. Şimdi ilk şarkımızı koyuyorum. Sevenlere gitsin bu
güzel şarkı. Nilüfer söylüyor yeniden sev." Bloklardan çığlıklar, canhıraş
sesler yükseliyor aynı anda. Üç radyonun
birden sonuna kadar açılmış sesinden gürül gürül bir şarkı işitiliyor
"Yüreğimdeki fırtına/Dinmedi hala/Titrerdim isterdim/Seni hep
kollarımda/Yine bana gel/Yana yana yine beni sev/Hadi beni yine sev/Beni deli
deli sev/Beni yine yeni yeni/Yine yeni yeniden sev…"
Müthiş bir tezahürat
müziğin sesini bastırıyor. İçimden diyorum ki "Lan Balıkesirli, ulen
köftehor ! Bu şarkı Banu'ya değilse ben de Süleyman değilim." Mehmet bile
bir radyoya kulağını yaklaştırıyor, bir Orhan'a laf yetiştiriyor. Radyodan
yayılan ses bu defa bir İzzet Altınmeşe türküsü: "Hanım kızlar
kızlar/Canım kızlar kızlar/Bezenmiş düğüne gider/Elma yanaklı kızlar…" Bu
türkü de kız bloklarına hediye ediliyor. Baktık ki kız bloklarında da bazı
pencereler açılmış, ellerinde radyolar çığlık çığlığa bağrışıyorlar.
Ne olcek şincik ?
Biz böyle kendimizi
kaybetmişken Kemal abiyle Hamit odaya girmiş. Ensemizde bir el boynumuzu
sıkınca eğildiğimiz yerden geriye kalktık. Baktık onlar, gülüyorlar "Ne
yapıyosunuz lan öyle ? Düşeceksiniz ya."
"Ne yapalım
abi, bizim Orhan radyo yapmış, onu dinliyoruz." Açıldığımız yerden o da
dışarı baktı, Orhan'ları gördü ve bize çıkıştı "Lan oğlum, radyolar yasak
değil mi ? Hem napıyo bu oğlan ? Aşk kafasına mı vurdu bunun nedir ? cık, cık,
cık..." Radyoyu benden alıp kendi kulağına dayamıştı. Bir taraftan da hem
bunları söylüyor, hem de gülüyordu. Bu
defa hep birlikte güldük. Ta ki Hamit'in sesiyle uyanıncaya kadar.
"Abi lan !
yönetim memurları Orhan'ı gördü valla." Hepimiz pencereye yığıldık. Radyo
yayını kesilmişti. Etraftan ağır bir uğultu yükselmiş, hatta yönetim
memurlarına laf atmalar başlamıştı. İki yönetim memurunun Orhan'ı idareye doğru
döndürdüklerini gördük. Kemal abi eliyle
dizine bir şaplak attı "Ulan, kalbime gelen bi kere de başıma
gelmesin be ! Çocuğu müdüre götürüyorlar. Billahi de götürüyorlar." Odada bir sessizlik oldu. Bloklardan hala
protestolar, ıslıklar yükseliyordu.
Bu defa da Kemal abinin
sesiyle uyandık. "Ben de gidiyorum, siz gelmeyin. Çocuğun başına bişey
gelmez inşallah." Yine başını iki
yana sallayıp cık, cık diye söylenerek odadan çıktı. Üzülmüştük. Bir elimizdeki
susmuş radyolara, bir birbirimize, bir de gittikçe uzaklaşan gruba bakıp durduk
bir süre. Kızlar geride kalmıştı. Yalnızca Orhan'la Okan'ı götürüyorlardı.
Mehmet Orhan'ı taklit ederek sordu: "Ne olcek ya şincik ?"
Yurt’FM doğuyor
Dakikalar geçmek
bilmedi. Bir saat kadar sonra önce Okan geldi odaya. Hiç de üzülmüş bir hali
yoktu. Merakla etrafını çevirdik. "Ne oldu, ne oldu ? Müdüre mi gittiniz ?
Ne dedi ? Anlatsana." Okan keyfini çıkara çıkara önce tek tek yüzlerimize,
sonra da önüne baktı gülerek. Sonra da konuştu "Hiiç..Valla hiç bişey
olmadı. Hatta Müdür Orhan'a bi teklif yaptı, oda bile verdi."
Hamit patladı
"Ne teklifi, ne odası lan oğlum çatlatmasana adamı, ne oldu ne ?" Okan
ağzındakini bu sefer bir çırpıda söyleyiverdi "Valla abi, Yurt FM doğdu, hayırlı uğurlu olsun!"
Hepimiz Okan'a
bakakaldık. O hala yirmi sekiz dişiyle sırıtıyordu.
...
Orhan star oldu
Okan bildiklerini
anlatmıştı ama, şaka gibiydi. İnanamamıştık. Söylediklerine göre odaya sadece
Orhan'ı almışlar. Kemal abiyle Banu ve Hale de gelmişler. Ama içeri girememişler. Ne olduğunu bilemeden ayakta uzun bir saat geçmiş. Merak
içindeymişler. Ama bu arada içeriye birkaç defa kahve, çay girmiş,
boşlar çıkmış.
Bir ara yönetim
memurları da çıkıp köşedeki bir odanın anahtarını aramışlar telaşla. Sonra da
bulup açmışlar. Oda boş gibiymiş, içindeki birkaç parça eşya da başka odaya
taşınmış. Birkaç defa müdürün yanına girip çıkmışlar. Aralıktan müdürle
Orhan'ın karşılıklı çay içip sohpet ettikleri görülüyormuş. Kemal abi "Ne
oluyor ?" diye sormuş ama yönetim memurları bir şey söylememişler.
Sonunda müdürle
birlikte çıkmış bizimki. Yüzü gülüyormuş. Birlikte açılan boş odaya geçmişler. Müdür Kemal abi ve diğerlerini görünce "Ooo siz de mi
buradaydınız ? Bakıyorum arkadaşınızı yalnız bırakmamışsınız. İyi, iyi, yalnız
korkmayın arkadaşınızı yemedim. Gerçi biraz korktu ama, o kadar olacak, değil mi
hemşerim ?" Son sözleri kolunu Orhan'ın omuzuna atarak söylemiş.
Sonra tekrar
Orhan'la aralarındaki konuşmaya dönmüş, odayı göstererek "Burası nasıl ? Yayını buradan
yaparsınız. Bir şeye ihtiyacınız varsa bana söyleyin. Yalnız artık haftada üç
gün akşamları saat sekiz ile dokuz arasında yayın yapacaksınız. İstekler dilek
kutularına atılabilir. Yayından bir gün önce bizim arkadaşlar kutuları açar,
radyo ile ilgili olanları ayırır, bu odaya bırakırlar. Bunların
değerlendirilmesi, program akışı konusunda Okan'da kızlar da sana yardımcı olur
herhalde. Ama Cuma günü ilk on dakika benim unutmayın. Adı da Biz bize olacak
tamam mı ?" Orhan'ın ağzı
kulaklarındaymış, öbürleri ise hala şaşkın durumdaymışlar.
Merdivenlere kadar
onlarla inmiş. Tek tek hepsinin elini sıkıp uğurlayacağı sırada bir şey
unutmuş gibi durmuş "Ya bu şeyin, yani radyonun adı ne olacak ? Bir adı var
mıydı ?" Kemal abi atılmış "Yurt efem" olsun müdürüm. "Hay yaşayasın
be Kemal. Doğru, Yurt FM olsun." Orhan'ın yüzüne doğrulatmak ister gibi
bakmış, Orhan bulutlardaymış zaten "Olur müdürüm" demiş heyecanla
"çok iyi olur." Haline müdür de gülüyormuş. Tekrar Orhan'ın boynuna
kolunu atmış, sıkmış ve "Efeye efem yakışır tabi ki, hayırlı olsun
bakalım." demiş.
"Valla billa aynen böyle" diye bitirdi Okan. "Ben önden fırladım geldim, onlar da geliyorlar." Gerçekten biraz sonra Kemal abiyle Orhan da odaya girdiler. Peşlerinde bir
meraklı ordusu vardı adeta. Herkes Orhan'ı tebrik etme yarışına girmişti. Kemal
abi bu durur mu, hemen espriyi patlatmıştı "Bizim Orhan star oldu lan,
medya yıldızı oldu valla !"
Süleyman Çakır
Uludağ Ü.İBF öğrencisi
27 Ekim 1992
Uludağ Öğrenci Yurdu
Dilek kutuları
Şaşılacak şey !
Odaya bir telefon koyduk. Yayın sırasında katlardan aranabilsinler diye. Ama
Yurt'FM yayına başlayalı beri dilek kutuları dolup dolup taşıyor. Önceleri
haftada 10-15 tane şikayet alıyorduk o kutulardan. Şimdi yüzlerce teşekkür, iyi
dilek ve öneri çıkıyor. Tabi bunun en az
on katı şarkı isteği, bloklar, odalar, arkadaşlar arası mesaj. Olumlu
tepki alacağımızı düşünüyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Doğrusu Yurt'FM'in bu
yoğunlukta ilgi ve beğeni toplayacağını tahmin edememişim.
Çocuklar da iyi
çalışıyorlar. Öyle çok da masrafları olmadı zaten. Bir anten, 8 metre kablo,
iki mikrofon altlığı, kaset dolabı filan gibi şeyler. Masa, sandalye, teyp gibi
ihtiyaçları da elimizdeki demirbaşlardan hallettik.
İlk konuşmamı da geçen Cuma günü yaptım. Başlangıçtaki sorunlardan, ilkelerimizden ve bu yurtta huzur
içinde birlikte yaşama hayalimizden bahsettim. Bu çerçevede yaptıklarımızı,
halen eksik olan şeyleri ve yapmayı düşündüklerimizi anlattım. Verdikleri
destek için teşekkür ettim ve her zaman kapımın onlara açık olduğunu belirttim. Ayrıca Yurt'FM ve dilek kutuları aracılığıyla da bizimle iletişim kurabileceklerini
ilave ettim. Yurt'FM'in yurttaki gençlerimizin beklentilerine ve sosyal
hayatına olumlu katkı yapacağı inancıyla hayırlı olmasını diledim.
Özel radyoların
yasaklandığı, "radyomu istiyorum" kampanyalarının düzenlendiği bir
zamanda oldukça riskli, ama bir o kadar da amaçlarımıza uygun bir şey
yapmışız.Buna inanıyorum.
Ayrıca, Yurt'FM bu gençlerin sayesinde belki de bize Rabbimin bir lütfudur.
Yılmaz Yalçın
Uludağ Öğrenci Yurdu Müdürü