Coronanın
ülkemize girişinin üzerinden iki ay geçti. Son yirmi gününü ramazanla birlikte yaşadık. Her ikisi öyle birbirine karıştı ki, corona mı ramazanı sınav haline getirdi yoksa
ramazan mı coronaya oruç tutturdu
kestirmek zor. Her hâl-u kârda iyi ki ramazan var, iyi ki oruç ve sabır ayındayız diye düşünüyorum.
Ramazanın sabır, direnç ve düşünce iklimi corona musibetine karşı mücadelemize destek
oluyor. Manevi bir koruyucu elbise, maske, ya da eldiven gibi virüsün cirit
attığı bu alacakaranlık tünelinde bizi yalnız bırakmıyor, koruyor.
Sabretmemizin, direnmemizin mükafatını inşallah
bayramla birlikte alacağımız müjdeleniyor bize. Bir yanda gittikçe harareti
düşen salgın, öbür yanda rahmet ve mağfiret günleri. Ölümün kol gezdiği bir
dünyada bizi sarıp sarmalayan ramazan adlı bir merhamet ve bağışlanma iklimi.
Elbet bu yan yana gelişte gören göz, hisseden kalpler için ne hikmetler var.
Şimdi ramazanın son on gününe, azaptan kurtuluş
düzlüğüne çıktık. İçinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesinin olduğu final
kısmına. İnanırız ve ümit ederiz ki müminler oruçla kazandıklarını, iftarla
heba etmezler. İnşallah corona virüse karşı kazandıklarını da öyle heba
etmeyecekler. Oruç bize bu gayreti tahkim etti sağlamlaştırdı. Corona
vesilesiyle bir kere daha musibetlere karşı direnmeyi öğrendik. Böylesine sinsi
düşmanlara karşı maddi manevi bağışıklığımız güçlendi. Bu az bir kazanç değil.
Corona
günlerinde 'dua'yı da yeniden keşfettik galiba. Ramazan ayı içindeyiz ya doğal
olarak tümden dua halindeyiz. Orucumuz dua, namazımız dua, Kur'an okurken ve
dini sohpet dinlerken de hep dua üstüne düşündüklerimiz. Corona virüsü nedeniyle camiler kapalı ama minarelerden dua ve salavatlar yükseliyor. Neden? Çünkü inancımıza göre kime dua etmek nasib
edilmişse, kendisine karşılık verilecek.
Allah Kur'ân'da, 'Bana dua edin, size icabet/kabul edeyim. Duânıza
cevap/karşılık vereyim' buyuruyor.“(Mü’min Suresi 60. Ayet)
Dua halinin zıddı kibir ve büyüklenme. Oysa insanoğlunun karşı karşıya olduğu
gerçekler ise kendini bilmeyi ve haddi aşmamayı işaret ediyor. Dua etmeyen ve
duaya sığınmayan insanın akıl sağlığından zoru olmalı.
ABD'de
yayınlanan ünlü haber dergisi Newsweek,"Yaradan ve
Sağlık: Din İyi Bir İlaç mı? Bilim Neden İnanmaya Başlıyor?" başlığı
altında dinin iyileştirici etkisini kapak konusu yapmış. Yaradan inancının
insanın moralini yükseltip hastalıktan daha kolay kurtulmasını sağladığına
değinilen makalede, bilimin de inançlı insanların hastalıkları daha kolay ve
çabuk atlattığına inanmaya başladığı ifade ediliyor. Newsweek'in anketine göre,
insanların %72'si dua ederek hastalıktan daha çabuk kurtulduklarına, duanın
iyileşmeyi kolaylaştırdığına inandıklarını beyan etmişler.
Michigan
Üniversitesi'nin araştırmasına göre, dindarlarda
depresyon ve stres daha az görülürken, Duke Üniversitesi'nin anjiyo operasyonu
geçiren 750 hasta üzerinde yaptığı araştırmada da 'duanın iyileştirici
gücü' bilimsel olarak kanıtlanmış. Üç yıl süren bu çalışmada kardiyaloglar
dünyanın çeşitli yerlerinden, aralarında Amerika’da yaşayan Müslümanların,
Nepalli Budist rahiplerin ve Manchester’li Hıristiyanların oluşturduğu 26 ayrı
grubu incelemişler ve birbirlerinden
haberdar olmadığı halde dua eden hastaların daha hızlı iyileştiğini
kanıtlamışlar. Ayrıca dua okuyan kalp
hastalarının, ameliyattan sonraki birkaç yıl içinde ölüm oranlarının yüzde 30
daha az olduğu tespit edilmiş. St Luke's Hastanesinde
tedavi gören kalp hastalarından, 466 tanesine din
adamları dua okumuş, sonuç olarak kendileri için dua okunan hastaların %11
oranında daha çabuk iyileştiği ve rahatsızlık belirtilerinin azaldığı görülmüş.
San
Francisco Hastanesi'nde 393 kalp hastası üzerinde
yapılan başka araştırmada, 150 hasta için düzenli olarak dua edilmiş,
tanımadıkları kişilerin kendilerine dua ettiği bu hastaların, ilaç tedavisine
daha çabuk cevap verdikleri ortaya çıkmış. Harvard'lı
bilim adamı Dr. Herbert Benson da dua eden kişilerin beyin Emar’larını çekerek vücudun ve beynin dua ederken
değiştiğini ortaya koymuş. "Yaptığımız beyin
taramalarında, düzenli şekilde ibadet eden kişilerin,
diğerlerine nazaran daha düşük tansiyona sahip olduklarını, daha az gerilim
içinde olduklarını görebiliyoruz" diyen Benson’ın bulgularına göre, dua ya da ibadet esnasında vücut
fonksiyonları rahatlıyor ve beyin büyüyormuş. Bu bağlamda duaların
stresi gideren, bedeni sakinleştiren ve iyileşmeyi hızlandıran bir etkisi var. Bu şekilde inanmanın hastalıkların yüzde 90'ında iyileştirici etkisi olduğu ortaya konmuş.
Chicago’daki Rush Üniversitesi’nin
araştırmasına göre, düzenli dua edenlerdeki erken ölüm oranının, dua
etmeyenlere göre yüzde 25 daha az olduğu tespit edilmiş. Dua eden kalp
hastalarının ameliyattan sonraki birkaç yıl içindeki ölüm oranlarının,
etmeyenlere nazaran yüzde 30 daha az olduğu ortaya cıkmış.
Amerikan
Bilimler Akademisi için 212 araştırmayı inceleyen
bilim adamları, bu araştırmaların yüzde 75'inde inanmanın insan sağlığı
üzerinde pozitif etkilerinin tespit edildiğine dikkat çekmişler.
Araştırmalar, ayrıca, inanmanın sadece depresyon gibi psikolojik sorunlara
karşı değil, yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi bedensel sorunlara karşı da
koruyucu olduğunu, hayat kalitesini yükselttiğini gösteriyormuş. Amerikan Ulusal
Sağlık Enstitüsü NIH'den psikolog Micheal E.
Mc.Cullough'un araştırması da,125 bini aşkın kişiyi kapsıyor. Daha önce bu
konuda yapılmış araştırmaları topluca analiz eden araştırmacı, inanan
insanların daha uzun ve daha sağlıklı bir ömür geçirdiklerini kesin bir dille
ifade etmiş. İçinde Müslümanların
da olduğu bu araştırmaların toplam sonucu, düzenli olarak namaz kılan ya da
kiliseye giden ve dinî cemaatlere dahil olan kimselerin ömürlerinin yüzde 29
daha uzun olduklarını gösteriyormuş.
Kişinin
ümit sevgi bağışlama yaratıcının ona yardım edeceği
onun ellerine kendini bırakma ona güvenme yalnız ona inanma yalnız ondan yardım
isteme duyguları iyileşme beklentisini artırıyor. Artan iyileşme beklentisi
beyinde serotonin, noradrenalin, nöropeptid gibi ruh halini düzenleyen
salgıları artırıyor. Bu salgılar limbik sistem hipotalamus, hipofiz ve hormonal
sistem ve kemik iliği yoluyla savunma sistemini kuvvetlendiriyor. Böylece
organizmamız kendi kendine yardım ve tamir işlevini başlatıyormuş.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan konuşmalarında “dua” ya vurgu yapıyor ya. Hemen birilerinde başlıyor
dini bilimle çatıştırma gayreti.
Her şeye muhalefet etmenin, her şeyi eleştirmenin de ötesine geçerek sürekli
kışkırtıcı çatışma ortamları
harlatanlar nasıl bir ruh hali içindeler acaba? Bunlar sadece bize özgü
değiller. ABD Başkanı Trump'ın Corona nedeniyle bilim insanları ile yaptığı bir
basın toplantısında yöneltilen soru da
aynen bizimkilerin kumaşından: "Pandemi nedeniyle duaya başvurarak bilimi
inkar etmiş olmuyor musunuz? Dua ederek virüsle nasıl baş edeceksiniz?" Bu
soruya Trump değil yanındaki bilim kadınlarından birisi şöyle cevap veriyor:
"İşte dua edildiği için bilim var ve salgına karşı onunla mücadele ediyoruz." Şu
cevaptaki isabete bakınız. Dua ile mücadeleyi, din ile bilimi karşıymış gibi
gösterenlere en tesirli cevap yine bir bilim insanından geliyor.
Şayet
bizim ülkemizde de yapıldığı gibi: Bilimin gerektirdiği her türlü tedbir alınırsa, bilim insanlarının önerilerine uyulursa, bilimsel yöntemlerle
çalışılırsa, bilimin rehberliğinde davranılırsa...Ve tüm
bunları yaparken dua da edilirse “Bilim” ve “dua” neden
bir çelişki olsun ki? Aksine
onlar birbirinin karşıtı ya da düşmanı
değil, birbirlerinin doğal bir parçası olurlar. Bu kadar basit. Her mevzuda din-bilim kavgası
alevlendirmeye çalışanlar nasıl iflah olmaz bir hastalığın taşıyıcısı
durumundalar acaba?
Hazreti
Peygamber Aleyhisselâm bakınız ne demiş: "Herhangi bir kul, koltuğunun altı görülecek
şekilde ellerini kaldırır ve Allah'dan bir dilekte bulunursa; acele etmediği
takdirde kesinlikle duasına icâbet edilir." Acele
nasıl olur yâ Rasûlullah? demişler. O da "Dua ettim, ettim; kabul olmadı der
(de vazgeçer)…" demiş. İşte size çağlar üstü bir öğüt. Demek acele
etmemek, hele de asla umutsuzluğa düşüp isyan etmemek gerek. Hem ne biliyorsun
ki; belki zamanı var, belki bir başka şekilde hayırlısı verildi onu da
göremiyorsun. Vazgeçmemek, ısrar ele etmek ayıplanmıyor
ki. Aksine "Kullarım, beni senden sorarlarsa,
(bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım.
Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm…".(Bakara
Suresi 186. Ayet) denmiş. Belki de bizzat dua hali
acele sonuç almaktan çok daha faydalı. Baksanıza dünya bile corona vesilesiyle
duanın gücünü yeniden keşfediyor. Hem bilimsel yöntemlerle.
İnşallah biz zaten
doğru yoldayız. Dua iyi günde de kötü günde de, namazımızda da iftarımızda da
bizim yar ve yardımcımızdır. Görülmeyen gücümüz kuvvetimizdir. Şimdi de
minarelerimizden yükselen ve her gün eşlik ettiğimiz dua metniyle bitirelim
yazımızı:
"Bütün dünyayı kuşatan salgın hastalık karşısında bizlere inâyetini
lütfeyle Allah’ım. Gazabından rızana, azabından affına sığınıyoruz. Bizleri
muhafaza eyle Allah’ım! Şu anda huzurunda ellerini açarak âmin diyen
kardeşlerimizi, iki cihanda aziz eyle Allah’ım! Her daim
mağdurların, mazlumların, gariplerin yanında yer almış; çaresizlere kucak açmış necip milletimizden rahmetini esirgeme
Allah’ım! İlâhi Ya Rabbi! Hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva,
borçlularımıza kolaylıklar nasib eyle Allah’ım! Ya Rabbi!
Devletimizi, milletimizi, İslam beldelerini ve bütün
insanlığı her türlü afetlerden, musibetlerden, kötülüklerden, salgın
hastalıklardan muhafaza eyle Allah’ım!"