21 Aralık 2013 Cumartesi

110 22 Aralık 2013 Pazar 00:32 SİTE YÖNETİMİ.................................Apartman ve Blok Yöneticiliği

Apartman ve Blok Yöneticiliği

Günümüz insanının kent yaşamı değişti. Başta çok katlı yapılar olmak üzere site oluşumları gittikçe artıyor. Yeni toplu yaşam alanlarının kurulması, barınma ihtiyacında farklılaşan standartlar doğal olarak bir “Apartman/Blok /Site Yönetimi” gerekliliğini de ortaya çıkardı. Bu yüzden kat malikleri arasından bir apartman yöneticisi seçilmesi ya da yerine göre bir Yönetim kurulu oluşturulması zorunlu hale geldi. 

Sorumlulukları ve komşuluk ilişkilerindeki güçlükler yüzünden bugün herkesin üstlenmekten kaçındığı bir görevdir bina ve site yönetimi. Ancak, kat malikleri olarak istesek de istemesek de belli dönemlerde bu sorumluluktan kaçamayız. Bu misyonu yüklendiğimizde de tabiatıyla bina ve apartman yönetiminde karşılaşılabilecek problemleri çözmek ve ihtiyaçlara karşılık vermemiz beklenir bizden. 

Bu durumda yapacağımız görev elbette ki binamıza, sitemize değer katarak, komşuluk ilişkilerini bozmadan, şeffaf, güvenilir bir yönetim sistemi geliştirmek olacaktır. Ancak bunun için, çok katlı toplu yapılarda bina ve site yönetimi konusunda ortaya çıkan bazı kurallardan, kanun, mevzuat ve genel uygulamalardan haberdar olmak gerekmektedir.
Öncelikle bilinmesi gereken şey bu hususların 23/06/1965 tarih ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) ve Toplu Yapı Yönetim Planlarında (TYYP) düzenlenmiş olduğudur.
Buna göre; Toplu Yapı Yönetimi kapsamında ana yapıda ortak yerleri bulunan blok yapıların her biri, kendi sorunlarına ve yalnız o bloğa ait ortak yerlere ilişkin olarak, o blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan blok kat malikleri kurulunca yönetilir. Yönetim plânında blokların ve blok niteliğinde olmayan yapıların yönetim tarzı ayrıca belirtilir.
Kat malikleri, apartman ya da blokun yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler.(KMK 34.Md) [1] Yönetim planına göre (Park Eymir TYYP) [2] seçilmiş bu kimseye yönetici, kurula da yönetim kurulu denir.
Yönetimin oluşturulması için bu toplantı kat maliklerine bildirilmelidir. Hatta bir nüshası da apartmanın ilan panosuna asılmalıdır.
Anagayrimenkulde  sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir. Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır. [3] Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir. 
Yöneticinin, bir adet Karar Defteri ve/ya bir adet İşletme Defteri olmalı ve Noterlikçe Apartman Yöneticiliği adına Tescil edilmelidir.  Ayrıca, yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin anagayrimenkulün giriş kapısı yanına veya girişte görülecek uygun bir yere asılması [4] zorunludur.
Bir apartman yönetmek büyük sorumluluk gerektirir. Ne kadar basit bir işlem gibi görünse de sorumluluğun büyüğü küçüğü olmaz. Kişinin görevi eğer bir otorite, bir düzen sağlamaksa bunu en iyi şekilde yerine getirmek için çabalamalı ki görevini tam anlamıyla yapmış olsun.
Apartman Yöneticisinin görevleri (KMK Madde 35) [5] arasında huzuru ve düzen ortamını sağlama, ihtiyaçlar doğrultusunda kararlar alarak bu kararları hayata geçirmek önceliklidir.
Yöneticinin kararları hayata geçirilmesinde karşılacağı sorunlar arasında kat maliklerinin kararlara itirazları da vardır. İtirazlara rağmen yönetici kendi fikrini uygulamaya sürmesi durumunda olumsuz tepkilerle karşılacaktır.
Eğer yönetici kat maliklerine alınan kararın artıları ve eksilerini açık/anlaşılır bir şekilde anlatıp onlarında onayını aldığı taktirde; farklı bir kararı yürürlüğe koyduğunda kat maliklerinin güvenini kazanmış olur ve kat malikleri yapılacak olan işin kendilerinin yararına olacağını bilir ve problemler azalır.
Apartman yöneticisiyseniz, yönetim planına göre (Park Eymir TYYP Madde 19) [6] yapmanız gerekenler şeyler vardır. Örneğin bir apartman yöneticisi, apartmanın temiz olmasını, otomatik, doğalgaz faturalarının zamanında yatırılmasını sağlamalıdır. Bu kapsamda özellikle yakıt bedellerinin kat maliklerinden zamanında ve tam olarak toplanması tüm kat maliklerinin yararı açısından önemlidir. Yönetici bunu bilgilendirme, yönlendirme, karar alma gibi her türlü aracı kullanarak sağlayacaktır. Ayrıca bir işletme projesi (bütçe) yapmalı (KMK Madde 37) [7] ve buna göre aidatları düzenli olarak toplamalıdır. 
Yöneticinin ana gayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, bunun korunması için ve apartmanın bakım ve onarımı için gereken tedbirlerin alınması ve ana gayrimenkulün sigorta ettirilmesi, ana gayrimenkulün yönetimi ile ilgili diğer bütün ödemelerin kabul edilmesi, doğan borçların ödenmesi ve bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması gibi diğer görevleri de bulunmaktadır.
Yönetici vekilin haklarına sahiptir. (KMK Madde 40) [8] Toplu Yapı Yönetim sisteminde Ada Temsilciler kurulu üyesi olur. Yöneticinin hakları yönetim planında (Park Eymir TYYP Madde 18) [9] da belirlenmiştir. Buna göre veya kendisiyle yapılan sözleşmede bir ücret tayin edilmemiş olsa bile, kat maliklerinden uygun bir ücret isteyebilir. Kat malikleri, kendilerine düşen borçları ve yükümlülükleri, yönetici tarafından noterlikçe yaptırılan ihtara rağmen, vaktinde ve tamamen yerine getirmezlerse, yönetici hiçbir tazminat ödemeye mecbur olmaksızın, kendine ait sözleşmeyi feshedip yöneticilikten çekilerek, bu yüzden uğradığı zararın tazminini kat maliklerinden isteyebilir. 
Yönetici, haklarında olduğu gibi kat maliklerine karşı aynen vekil gibi sorumludur.  (KMKmd.38)[10] Yönetici ile kat malikleri arasındaki ilişki Borçlar Kanunu’ndaki vekalet akti hükümlerini kapsamaktadır. Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarına ve talimatlarına aykırı davranamaz.
Yönetici, yönetim planında yazılı zamanlarda, eğer böyle bir zaman yazılmamışsa her takvim yılının birinci ayı içinde kat malikleri kuruluna, anagayrimenkul dolayısıyla o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabını vermekle yükümlüdür. Kat maliklerinin yarısı isterse, bunların arsa payları ne olursa olsun, yönetim planında yazılı zamanlar dışında da hesabın gösterilmesi yöneticiden istenebilir.
Yönetici, binadaki kapıcı, kaloriferci, bekçi, temizlikçi vb. hizmetlerde çalışanları işe başlamalarını izleyen 3 gün içinde örneğine uygun dolduracağı Kimlik Bildirme Belgesini de mahalli kolluk örgütüne vermek zorundadır. 
Yöneticinin bazı yasal defterleri tutması ve belgeleri saklanması zorunluluğu (KMK Madde 36) [11] vardır. Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını, protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, tarih sırasıyla deftere yazmaya ve bu defteri ve giderleri belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur. Bu defterin her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. Bu görevleri yerine getirmeyen yöneticiden para cezası alınması hükmolunur.
----------------------
[1] KMK: D) Yönetici: I - Atanması: Madde 34 – Kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (Yönetici), kurula da (Yönetim kurulu) denir.  Anagayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir.  Anagayrimenkulün bütün bölümleri bir kişinin mülkiyetinde ise, malik kanunen yönetici durumundadır.  Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır.  Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir.Kat malikleri anagayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur.  Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.  Yönetici atanırken kendisiyle yapılan sözleşmede, teminat göstermesi şart edilebilir; sözleşmede böyle bir şart olmasa bile, haklı bir sebebin çıkması halinde, kat malikleri kurulu, yöneticiden teminat göstermesini istiyebilir. (Değişik son fıkra: 14/11/2007-5711/18 md.) Yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin anagayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece, elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.
[2] B- BLOK YÖNETİCİSİ Seçimi, Madde 17- a- Blok Kat Malikleri Kurulu en geç iki yılda bir Haziran ayında yapacağı toplantıda, kendi arasından veya dışardan birini Blok Yöneticisi seçer. Eski yöneticinin görevi yenisi seçilinceye kadar devam eder. Ticaret Bloklarında da aynı usul uygulanır. b- Yönetici kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğuyla seçilir. Birinci ve ikinci tur seçimlerinde yönetici adaylarından herhangi biri salt çoğunlukla seçilemez ise; üçüncü tur oylamada en çok oy alan yönetici seçilmiş olur. Eski yönetici tekrar seçilebilir. Seçim sonuçları seçime katılanların tamamı tarafından imzalanacak üç örnek tutanakla belgelenir. Bu örneklerden biri Blok Yöneticisinde, ikincisi Ada Yönetim Kurulunda, üçüncüsü Toplu Yapı Yönetim Kurulunda saklanır. Bu tutanaklar Kat Malikleri Kurulu Karar Defterine de yazılır; imzalanır. Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde notere kapattırılması mecburidir. Yöneticinin seçiminde kat malikleri anlaşamazlarsa kat maliklerinden birisinin başvurması üzerine yönetici, Sulh Mahkemesi tarafından tayin edilir. c-Kurul, yöneticiyi sayı ve arsa payı çoğunluğunun kararı ile her zaman değiştirebilir. Ancak Sulh Mahkemesince atanan yönetici, (Sulh Mahkemesinden izin alma hali dışında) atama üzerinden altı ay geçmedikçe, kurul kararıyla değiştirilemez. d- Yöneticinin adı ve soyadı ile iş ve ev adresinin ana gayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa yöneticiden veya yönetim kurulunun üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Yönetici iş ve ev adresini en geç seçimini izleyen bir hafta içinde Ada Yönetim Kuruluna ve/veya Toplu Yapı Yönetim Kuruluna bildirir.
[3] Kat malikleri yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur. Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez. Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.
[4] Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birinden, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece 50 liradan 250 liraya kadar para cezası alınmasına kesin olarak hükmolunur. 
[5] KMK: II-Yöneticinin görevleri: 1. Genel yönetim işlerinin görülmesi: Madde 35 – Yöneticinin görevleri, yönetim planında belirtilir; yönetim planında aksine hüküm olmadıkça, yönetici aşağıdaki işleri görür: a) Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi; b) Anagayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için gereken tedbirlerinalınması; c) Anagayrimenkulün sigorta ettirilmesi; d) Anagayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması; e) Anagayrimenkulün yönetimiyle ilgili diğer bütün ödemelerin kabulü, yönetim dolayısiyle doğan borçların ödenmesi ve kat malikleri tarafından ayrıca yetkili kılınmışsa, bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması; f) Anagayrimenkulün tümünü ilgilendiren tebligatın kabulü; g) Ana gayrimenkulü ilgilendiren bir sürenin geçmesinden veya bir hakkın kaybına meydan vermiyecek gerekli tedbirlerin alınması; h) Ana gayri menkulün korunması ve bakımı için kat maliklerinin yararına olan hususlarda gerekli tedbirlerin, onlar adına alınması; i) Kat mülkiyetine ilişkin borç ve yükümlerini yerine getirmiyen kat maliklerine karşı dava ve icra takibi yapılması ve kanuni ipotek hakkının kat mülkiyeti kütüğüne tescil ettirilmesi; j) Topladığı paraları ve avansları yatırmak ve gerektiğinde almak üzere muteber bir bankada kendi adına ve fakat anagayrimenkulün yönetici sıfatı gösterilmek suretiyle, hesap açtırılması; k) Kat malikleri kurulunun toplantıya çağırılması.
[6] Görev, Yetki ve Sorumlulukları, Madde 19- 1- Blok Yöneticisi kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur. Yönetici, her yıl Haziran ayında yapılacak toplantıda o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabını vermekle yükümlüdür, (bütçe yapılmamışsa) Yönetici bu amaçla gelir ve gider durumunu gösteren bir raporu toplantı çağrısıyla birlikte kat maliklerinin bilgisine sunar. Yönetici yaptığı giderleri belgeleri ve bütün gider belgelerini gerektiğinde incelenmek üzere bir dosyada saklar. (5) Karar defteri, her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. 2- Blok Yöneticisi, Kat Mülkiyeti Kanununun 35, 36, 37 ve diğer maddelerinde öngörülen görevleri ve özellikle aşağıda belirtilen işleri yapar. a- Blok Kat Malikleri Kurulu ile Ada Yönetim Kurulu ve Toplu Yapı Yönetim Kurulunca verilen kararları yerine getirir, çağrılara uyar. b- Blok Kat Malikleri Kurulunca kabul edilmiş(gerekiyorsa) işletme projesi (bütçe) yok ise, seçimini izleyen 15 gün içinde bir işletme projesi hazırlar. (6) Bu projede özellikle; b-1) Bir yıllık tahmini gelir ve gider tutarlarını, b-2) Ada ve toplu yapı yönetim giderleri dışında kalan blok ortak giderlerinden, bu yönetim planına ve KMK. 20'ye göre her kat malikine düşecek muhtemel miktarı, b-3) Tahmini ve muhtemel giderleri karşılamak üzere her kat malikinin vermesi gereken avans tutarını gösterir. İşletme projesi(bütçe), kat maliklerine ve bağımsız bölümden fiilen yararlananlara (kiracı vs.) imzaları karşılığında veya taahhütlü bir mektupla bildirilir. Bildirimden başlayarak 7 gün içinde projeye kat maliklerince itiraz edilirse itiraz Blok Kat Malikleri Kurulunca bir hafta içinde incelenir ve proje hakkında karar verilir, gerekirse yeni bir proje hazırlanır. İtiraz olmazsa proje kesinlesin c- Blok yapının ve ortak yerlerin amacına uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı, işletilmesi ve onarımı için gerekli olağan tedbirleri alır ve bu tedbirlerin gerektirdiği sözleşmeleri yapar, d- Blok yapının tümünü ilgilendiren tebligatı kabul eder.
[7] KMK: 3.İşletme projesinin yapılması: Madde 37 – (Değişik: 13/4/1983 - 2814/12 md.) Kat malikleri kurulunca kabul edilmiş işletme projesi yoksa, yönetici gecikmeksizin bir işletme projesi yapar.Bu projede özellikle:a) Anagayrimenkulün bir yıllık yönetiminde tahmini olarak gelir ve gider tutarları; b) Tüm giderlerden her kat malikine, bu Kanunun 20 nci maddesindeki esaslara göre düşecek tahmini miktar; c) Tahmini giderlerle diğer muhtemel giderleri karşılamak üzere her kat malikinin 20 nci maddedeki esaslara göre vermesi gereken avans tutarı; Gösterilir. Bu proje,kat maliklerine veya bağımsız bölümden fiilen yararlananlara, imzaları karşılığında veya taahhütlü mektupla bildirilir. Bildirimden başlayarak yedi gün içinde projeye itiraz edilirse durum kat malikleri kurulunda incelenir ve proje hakkında, karar verilir, gerekirse yeni bir proje hazırlanır.  Kesinleşen işletme projeleri veya kat malikleri kurulunun işletme giderleri ile ilgili kararları, İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen belgelerden sayılır.
[8] KMK: IV - Hakları: Madde 40 – Yönetici, kaide olarak vekilin haklarına sahiptir. Kat malikleri,kendilerine düşen borçları ve yükümleri yönetici tarafından noterlikçe yaptırılan ihtara rağmen vaktinde ve tamamen yerine getirmezlerse, yönetici, hiçbir tazminat ödemeye mecbur olmaksızın, kendine ait sözleşmeyi feshedip yöneticilikten çekilerek bu yüzden uğradığı zararın tazminini kat maliklerinden istiyebilir. Yönetici, yönetim planında veya kendisiyle yapılan sözleşmede bir ücret tayin edilmemiş olsa bile, kat maliklerinden uygun bir ücret istiyebilir, (Değişik: 13/4/1983 - 2814/13 md.) Kat malikleri kurulu,kat malikleri arasından atanmış yöneticinin normal yönetim giderlerine katılıp katılmayacağı, katılacaksa, ne oranda katılacağını kararlaştırır. Bu yolda, bir karar alınmamış ise, yönetici yönetim süresince kendisine düşen normal yönetim giderlerinin yarısına katılmaz.
[9] Yönetim Planı: Ücreti, Madde 18- Yöneticiye ödenecek ücret, Kat Mülkiyeti Kanununun 40. maddesine göre Blok Kat Malikleri Kurulunca kararlaştırılır. Kat mülkiyeti kanununa göre yöneticilerin yaptığı yönetim hizmeti karşılığında kat maliklerinden ücret alma hakları vardır. Bu kanuni bir haktır. Ancak bunun miktarı yasada belli değildir. Buna kat malikleri karar verip tespit ederler. Özel bir oran olmadığı için, arsa ve sayı bakımından, kat maliklerinin ve yöneticinin ikisinin de birden çoğunlukla vereceği karara göre, bir ücret verilebilir, uygulamada genellikle ücret vermek yerine bir takım masraflardan yöneticiyi muaf tutmak şeklinde olmaktadır. Bir oran sağlamışlarsa, uygulama devam ettirilir, eğer oran sağlanmamışsa, bu takdirde mahkemeye başvurarak yönetici, hakkı olan adil bir ücretin tespitini isteyebilir. Yönetici vekilin haklarına sahiptir. Kat malikleri, kendilerine düşen borçları ve yükümlülükleri yönetici tarafından noterlikçe yaptırılan ihtara rağmen, vaktinde ve tamamen yerine getirmezlerse, yönetici hiçbir tazminat ödemeye mecbur olmaksızın kendine ait sözleşmeyi feshedip yöneticilikten çekilerek, bu yüzden uğradığı zararın tazminini kat maliklerinden isteyebilir.
[10] KMK: III- Sorumluluğu: 1.Genel kural:  Madde 38 – Yönetici, kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur. (Ek fıkra: 14/11/2007-5711/19 md.) Kat malikleri kurulu, ada temsilciler kurulu veya toplu yapı temsilciler kurulu kararlarının iptaline ilişkin davalar, kat maliklerini temsilen yöneticiye, toplu yapılarda ise ada temsilciler kurulu veya toplu yapı temsilciler kurulunca seçilen yöneticiye husumet yöneltilmesi suretiyle açılabilir. Yönetici, açılan davayı bütün kat maliklerine ve ada veya toplu yapı temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararının iptali halinde bu konudaki yargılama giderleri ortak giderlerden karşılanır.
2. Hesap Verme: Madde 39 – Yönetici, yönetim planında yazılı zamanlarda eğer böyle bir zaman yazılmamışsa her takvim yılının birinci ayı içinde kat malikleri kuruluna, anagayrimenkul dolayısiyle o tarihe kadar elde edilen gelirlerin ve yapılmış olan giderlerin hesabına vermekle yükümlüdür.  Kat maliklerinin yarısı isterse, bunların arsa payları ne olursa, olsun yönetim planında yazılı zamanlar dışında da hesabın gösterilmesi yöneticiden istenebilir.
[11] 2. Defter tutulması ve belgelerin saklanması: Madde 36 – Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, 32 nci maddede sözü geçen deftere tarih sırasiyle yazmaya ve bu defteri ve giderlerin belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur. Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlıyarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. Bu maddede yazılı görevleri yerine getirmiyen yöneticiye 33 üncü maddenin son fıkrasında yazılı cezalar uygulanır.

20 Aralık 2013 Cuma

109 20 Aralık 2013 Cuma 23:30 ESKİMEYEN KELİMELER.................Küfür, Fitne, Nifak, Fesat

Küfür

Küfür; sövme, sövmek için söylenen söz, sövgüdür. İnkâr, reddetmek, yok saymak, görmezlikten gelmek gibi anlamlara gelir. Örneğin İslam'ın inanç esaslarını reddeden kişiye kâfir denir.

Küfürü, kötü söz söylemek olarak biliriz. Halbuki, küfür Kurani bir kavramdır ve örtmek [1]anlamındadır.

Kötü söz, küfürün bir aracıdır. İnsan, yalan yanlış konuşarak hakikate küfür etmiş yani üzerini örtmüş olur.

Buradaki incelik örtüdür. Batıl olan herşey örtüdür. Hakikat ise hep oradadır, yok edilemez. Batıl örtüsü kaldırılır, silinip atılır ama hakikat ışığı sönmez. Karanlık nasıl aydınlığı örtemiyor, yok edemiyor ama aydınlık gelince karanlık yok oluyorsa, bu da böyledir. Karanlık, nasıl aydınlığın az olma durumu ise, batıl da hakikati haykıranların az olma durumunda ortaya çıkan geçici bir durumdur.

Demek ki, küfür etmek sadece kötü söz söylemek değildir. Ancak 'Kafir' kelimesinin de aynı kökten türediğini, kafir kelimesinin küfür [2] eden, hakikatı örten anlamında olduğunu düşünürsek “küfür etmenin”, “küfürlü konuşmanın ve yazmanın” vahametini görmek lazımdır.

Fitne

Fitne; Karışıklık, kargaşa demek. Fitne fücur; Fitne çıkaran kimse, fitneci, ara bozucu anlamındadır.

Fitne, ilk önce imtihan, deneme ve sınama anlamında kullanılmış, daha sonra kapsamı genişlemiştir. Kur’an-ı Kerîm’de altmış kadar ayette bu kelime ve türevleri çeşitli anlamlarda [3] kullanılır. 

Örneğin; Azgınlık, sapıklık, azap, fikir karışıklığı, ayrılık, bir şeye tutkunluk, günah, küfür, rüsvaylık, göz alıcı güzellik, mal ve evlat gibi.

Hz. Peygamber’in fitne mefhumunu tefsir eden sözleri, [4]hadis kaynaklarının “Kitâbü’l-fiten” kısımlârında yeralmıştır.

Hayatın fitnesi” dünyaya aldanmak, arzuları meşrû olmayan şekilde kullanmak, cehâletin arkasında koşmak ve ölüm sırasında imtihana [5] tabi tutulmaktır.

Bir kimsenin ailesi yüzünden fitnesi,[6] onlardan dolayı meşrû olmayan işler yapması, sözler söylemesi; malı yüzünden fitnesi, haram yoldan kazanıp, meşrû olmayan yerlere sarfetmesi; çocukları yüzünden fitnesi, onlara olan aşırı düşkünlüğü sebebiyle birçok hayır işlerine fırsat bulamaması, onların geçimi için haram yoldan kazanç sağlamaya kalkışması; komşusu yüzünden fitnesi ise, iyi ve varlıklı olan komşusuna karşı kıskançlık duymasıdır.

Sonuç olarak İslâm’da kişinin fitne ve fesattan uzak, temiz bir hayat sürmesi, mânevî olgunluğa [7]ulaştıracak amellere sarılması amaçlanmıştır.

Nifâk

Nifak; geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozuculuktur. İslam inancına göre; Mümin gözüküp, iman ettiğini dili ile belirtip, kalben inanmamaktır. Bu anlamda nifak; içi başka dışı başka olmak, yani ikiyüzlü yaşamaktır.

Dinen bir küfür çeşidi olan nifak, dışarıdan mümin ve Müslüman görünmekle beraber kalben Allah'ı, İslam peygamberlerini ve imanın diğer esaslarını kabullenmemek, inanmamak mânâsına gelir. 

Bu hal içinde olan kimseye münafık denir ve kalben inanmadan, sadece görünüşte inanmış, inanıyor gözüken kişilere söylenir.

Ancak, münafık kişi münafıklığını ve küfrünü beyan etmedikçe ona bir Müslüman gibi davranmak zorunluluğu vardır.

Bir de ahlaki açıdan münafık [8] vardır. Bunlar, diliyle Müslüman olduğunu söylese ve hatta bunda samimi olsa bile, ameli ve ahlakı ile, yani yaptığı işler ve karakteriyle müslümana benzemeyen, İslamın temel ilkelerine ters düşen bir huy ve gidişatta olanlardır.

Fesat

Sözlükte  fesat; bozukluk, hile, kargaşalık haline verilen isimdir. Bunları yapan, karıştırıcı, arabozucu ya da herhangi bir konuda iyimser olmayan, kötü yorumlayan kişilere de fesat denir

İslam bilginleri yeryüzünde fesat çıkarmanın “insanlar arasında Allah’a isyan” anlamında olduğunu söylerler. Zira Allah’ın insanlara emir ve tavsiyeleri daima hayır ve iyi olan, adil ve doğru olan şeylerdir. 

Elbette bunlara aykırı olan her şey bu yüce emirleri ve insanlığı hayra sevk eden değerleri, bozup ifsat edeceği için barış ve huzur ortamını ortadan kaldırarak toplum düzenini ve insanın istikametini bozar. İnsanlar arasında adalet ve hakkaniyet kalkar, zulüm ve haksızlık yayılır, kan dökülür, anarşi ve terör yeryüzüne hâkim olur. İşte fesat da budur. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerimde “fesat” kelimesi “bozgunculuk, anarşi ve istikrarsızlık” anlamında geçmiştir.

Buna göre, önceden düzgün ve salih olan bir şeyin bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması fesat [9] olarak tanımlanır. Fesat sulh, salah ve ıslahın zıddıdır. Sulh, barış ve salah iyi olma halidir.

Fesat, ıslah edeyim derken daha da fena yapmak ve bozmak [10] anlamına gelen bir deyimdir. Genellikle cahil, aptal ve kötü niyetliler iyi olanı yapıyoruz, ıslah ediyoruz derken ifsat ederler. Ahmaklık alameti “iyiyi yapıyorum derken kötüyü yapmak” “kaş yapayım derken göz çıkarmaktır.” Cahil olanlar bilmeden iyi yapıyoruz derken kötüyü yaparlar.  Bu nedenle “her kötülük [11] iyi niyetten çıkar” “her kötülüğün [12] anası cahillik ve saflıktır” denilmiştir.

İnsanın girdiği yerde ise her türlü adaletsizlik ve kirlilik ortaya çıkmaktadır ki bu insanın fesadını anlatmak [13] için yeterlidir. Fesadın çoğu da idarecilerden ve çıkardığı buyruk ve yasalardan kaynaklanır. Zira bir kişinin fesadı belli bir çevreye tesir eder; ama çıkarılan bir buyruk ve yasa tüm milleti fesada [14] sürükler.

O yüzden yeryüzünde huzuru bozan fesatçılara karşı muslihlerin, yani ıslah edicilerin de birbirlerine yardım etmeleri [15] gerekir.

Kaynak: DİB ve Muhtelif
------------------------
[1] Ali Şeriati, Terimler Sözlüğü kitabında şöyle açıklıyor: Örneğin, çiftçi tohumu eker ve ardından üzerini toprakla örter. İnsanların kalbinde de hakikat vardır; ama bu hakikatin üzeri mutlak bir cehaletten, garezden, çıkarcılıktan ya da bilgisizlikten oluşan kara bir perdeyle örtülü olduğundan, buna küfür denir.
[2] Bazı mezhepler imanı kalbin tasdiki olarak tarif ederken, bazısı buna dilin ikrârı ve/veya âmeli de eklemiştir. Buna göre imanın tarifinde yer alan herhangi bir şartı, bölümü inkâr etmek veya inancın gerektirdiği amelleri yerine getirmemek küfür olarak tanımlanır.
[3] Değişik anlamlar için şu ayetleri örnek verebiliriz: “Fitneden sakının. Çünkü o, içinizden, sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz (onun musîbeti) günâhsızlara da dokunur” (el-Enfâl, 8/25).  “Yeryüzün de hiçbir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer kötülükten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını çok iyi görür.” (el-Enfâl, 8/39) “Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi, siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür” (el-Bakara, 2/191). “Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın” (el-Mâide, 5/49). “Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve arzularına göre açıklamak niyetiyle müteşâbih ayetlere uyarlar” (el-Bakara, 2/7). “Bilin ki, sizin için mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır” (el-Enfâl, 8/28).
[4] Hz. Âişe (r.anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre Resulullah (s.a.s.) namazın sonunda şöyle dua ederdi: “Allah’ım, kabir azabından, Mesih, Deccal’in fitnesinden, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allâh’ım, hayatın ve ölümün fitnesinden, günâh ve borçtan da sana sığınırım”. Bir kimse “Borçtan dolayı çok sığınmanızın sebebi nedir?” diye sorunca; “İnsan borçlanınca konuşur ve yalan söyler. Söz verir ve sözünde duramaz” cevabını verdi (Buhâri, Vudû, 37,Ezân, 149, Cenâiz, 86-88, Cihad, 25, Deavât, 38, 39, 44-46; Müslim, Mesâcid, 128, 130, 132, Zikr, 49, Cenâiz, 86).
[5] Ölümün fitnesi; ölen kimseye görevli meleklerce sorulan, “rabbin kimdir?” sorusuna, şeytanın, bu kimsenin karşısına geçip; “Şüphesiz rabbin benim” diyerek onu yanıltmaya çalışmasıdır (Tirmizî).
[6] Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, II, 469
[7] Bu konuda Hz. Peygamber’in müslümanı tarif eden şu hadisi bize ışık tutmaktadır. “Müslüman, diğer müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir” (Buhârî, İman, 4, 5, Rikâk, 36; Müslim, İman, 64, 65; Ebû Dâvûd, Cihad, 2; Tirmizî, Kıyâme, 52).
[8] Peygamber Efendimiz (sav)in şu hadisi bu gerçeği güzel ifade eder: "Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, vadettiğinde sözünden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete ihanet eder."(Tirmîzî, Îman, 14)
[9] Peygamberimiz (sav) hadislerinde fesadın “Bir şeyin bozulması ve istikametten ayrılması” (Tirmizi, Fiten, 13, 27; Ebu Davud, Cihad, 24) “Fitne ve huzursuzluk çıkarmak” (Buhari, Fiten, 21; Hudud, 31) “İki kişinin arasındaki dostluk ve sevgiyi ortadan kaldırmak ve aralarını ayırmak ve birbirine düşürmek” (Darimî, Rikak, 7; Tirmizi, Kıyame, 56) “İbadetleri bozmak” (Buhari, Ezan, 58; Vudu, 69; Salat, 15) anlamlarında olduğunu ifade etmiştir.
[10] “yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman onlar bizler ıslah edicileriz derler.” (Bakara, 2:11)
[11] Münafıklar ise kasıtlı olarak insanlara kötü olan ve sonucu kötüye çıkan iyi şeyleri tavsiye ederek ve yaptırarak fesada sebep olurlar.
[12] Şeytan ise hiçbir zaman insana bu kötüdür bunun için yapın demez; bilakis başında iyi gibi gözüken ve sonunda kötü olan şeyleri akıllarında uygun bir şekilde onlara fısıldayarak, bazen de faydalı diyerek yaptırır.
[13] Nitekim yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünde karada ve denizde fesat ortaya çıktı” (Rum, 30:41) ayeti bunu veciz bir şekilde ifade etmektedir.
[14] Yüce Allah bu hususu “İnanmayanları idareye geçirdiğimiz zaman onlar hemen ekini ve nesli helak etmeye ve yeryüzünde fesat çıkarmaya koşarlar. Allah bozguncuları ve müfsitleri sevmez.” (Bakara, 2:205) “bir beldeye girdikleri zaman o beldeyi perişan eder, harap ederler ve beldede bulunan izzetlileri zelil ederler” (Neml, 27: 34) ayetleri ile bize haber vermektedir.
[15] Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “İnkârcılar birbirlerinin yardımcılarıdır. Siz ıslah edici mü’minler olarak birbirinize yardımcı olmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur” (Enfal, 8:73) buyurarak salihlerin ve iyilerin de birbirlerine yardımcı olmalarını istemektedir.

18 Aralık 2013 Çarşamba

108 18 Aralık 2013 Çarşamba 22:30 KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER............Parasız yatılı

Parasız yatılı


İlkokulu pekiyi derece ile bitirmiş ama iki imtihana girmeme rağmen kazanamamıştım. 

Dedem beni Ortaokula yazdırdı. Okuma azmim sayesinde sınıfımda kısa sürede sivrildim. Öğretmenlerim beni seviyor, hatta koruyordu. 

Öyle ki derslerde hiç okumadığım, çalışmadığım zamanlar bile parmak kaldırıp tahtaya çıkacak kadar atılgandım. Büyüdükçe bu cesaret kayboldu tabi.

Sene sonunda bir imtihana daha girdim. Yine kazanamadım. İkinci yıl da ortaokula böyle devam ettim. Derslerim yine aynı derecede parlaktı. Nihayet sene sonunda girdiğim imtihanla başardım. Çünkü o bana Balıkesir lisesinde parasız yatılı okuma imkanı verdi.

Böylece orta 3'ü o zaman Balıkesir Lisesine bağlı eski orta okul binasında okudum.
Yatakhane eski binanın en üst katında. Ahşap ranzalar, aşınmış merdivenler hatırlıyorum. Sınıflarda mazot kokulu tahta döşemeler. Okulun ana giriş kapısına çıkan merdivenlerde de heybetli sütunlar karşılıyor gelenleri. Ya da bize öyle geliyor işte, çocuk gözüyle.

Yatılı okul hayatı zaman zaman beni ürkütmesine rağmen o seneyi teklemeden atlattım. 

Artık Ortaokul bitmişti. Hem sonra yatılılığın da o kadar güç olmadığını yavaş yavaş anlıyordum. İlk zamanlar bir hafta bile ev hasretine dayanamadığım halde artık 15 günde, hatta 1 ayda bir gider olmuştum memlekete.

Lise birde yeni binaya geçtik. Yatakhane yine üst kattaydı. Odalar belki 20-30 kişilikti. Tertemiz beyaz çarşaflı çift kişilik ahşap ranzalarda yatardık. Nazmi hoca gibi, bekar hocalar da aynı yatakhanede kalıyorlardı. Onun akşamları yatma saati geldiğinde "kaybol !" sesi duyulunca koridorda kimse kalmaz, ışıklar söner, herkes yatağına gömülürdü. 

Sabahları da ahşap ranzalara vurulan "Tak, tak, tak…" sesleriyle uyandırılırdık. Hemen kalkar, havlusunu kapan tuvaletlere koşardı. Çünkü sabah mütalaası için sadece yarım saatimiz olurdu. Asker usulü yatağımızı düzeltir, giyinip hazırlanır, kitabımızı defterimizi alır aşağı sınıflara inerdik. Arkamızdan da yatakhane koridoru kapıları kilitlenirdi hemen.

Sabah mütalaası bir saat sürerdi. Sonra, saat 7 de kahvaltı için aşağıya, bodrum kattaki yemekhane kapısına yığılırdık hepimiz. Kahvaltıda tatsız tuzsuz kazan çayını içmek, yeşillenmiş yumurtaları, kötü zeytin ve tabağa konulan sıvı tahinleri yemek zorundaydık.  Aksi halde aç kalırdık. Çünkü, kendi tayınıyla doymayıp, artanları bile masa masa dolaşarak toplayıp yiyen iştahlı arkadaşlarımız ve abilerimiz vardı.

Dersler bitip, okul bize kalınca birkaç kafadar akşam mütalaasına kadar kendi icadımız olan bir oyunla vakit geçiriyorduk. Dışarda bir kenarda pinpon masası vardı. Tabi ne file var ne de raket, top. Nerden bulduysak yumruk büyüklüğünde plastik bir topla  iki tahta parçası bize o masa üzerinde garip bir eğlence fırsatı vermişti. Tahtaların çıkardığı "Tak, tuk" sesleri ile bizim çocukça şamatamız birbirine karışıyordu. O kadar dalıyorduk ki oyuna baş mümessiller bizi sopayla mütalaa salonuna götürüyorlardı.

Hafta sonları en büyük eğlencemiz 4 film birden sinemaya gitmekti. Sabah 10'da girdiğimiz  sinemadan akşama doğru saat 6'da çıkıyor, karanlığa alışmış gözlerimiz ve sarhoş kafamızla dilimiz çıka çıka yokuşu tırmanıyorduk. Mütalaaya yetişemezsek nöbetçi hocadan dayak yemek üstüne kaymak oluyordu çünkü.

Akşam mütalaaları arada yemek olmak üzere iki taneydi. Minderlerimizi alıp, şıpıdık terliklerimizle mütalaaya inerdik. Her küçük sınıfın öğretmen masasına bir 6. sınıf abisi otururdu. Biz ödevlerimizi yaparken o da kendi dersini çalışırdı bizimle beraber. O bize susun, çalışın dese de biz en ufak fırsatı kaçırmaz ders kaynatır gibi hemen bin türlü yaramazlığı yapardık. Nöbetçi hocalar elinde sopayla dolaşırlardı. Tabi anında ses soluk kesilirdi. Özellikle Kaymak Hasan'dan çok korkardık.

II.sınıfta bazı hocaların muhalefetine rağmen Fen kolunu seçtim. Zoru, mücadeleyi severdim ama o yılın bu kadar ağır geçebileceğini hiç düşünememiştim doğrusu. İngilizce zaten hep başımın belası olmuştu. Matamatik, geometri ve fizik ise bir karabasan gibiydi.

Onca zorluğuna rağmen, baharda açan tomurcuklar gibi çocukluktan gençliğe uyandığımız bir yıldı o sene. Kendimize baktığımız, etrafımızdaki kızlara kaçamak, ürkek bakışlar attığımız günlerdi. 

Her akşam aşık yatar, her sabah yeniden kıpır kıpır helecanlarla uyanırdık. Gün içinde sürekli dam derken samanlık söylediğimiz için terslenir, çam üstüne çam devirir, bunalımlara girerdik. 

Çok hayal kurduğumuz ama nasılsa yeniden yeniden umutlanmayı becerebildiğimiz tam bir kırılma noktasıydı o dönem.

Balıkesir lisesinin klasını, yatılı olmanın değerini ve hocaların kıymetini o günlerde anlayamamıştım. Bunu sonra sonra çok daha iyi anladım. O yıl bayağı süründüm diyebilirim, ama bu sayede çok sağlam bir temelim olmuştu.

16 Aralık 2013 Pazartesi

107 17 Aralık 2013 Salı 01:07 ANKARA HASTALIKLARI......................Rüşvet ve yolsuzluk

Rüşvet ve yolsuzluk


Devlet millet için, milletin kurduğu bir yapıdır. Yazılı hukuk kuralları, belirlenmiş statüler, ahlak kaideleri ve tarihten gelen geleneklerle yürür. 

Ama bu güçlü yapının harcı her zaman adalet olmuştur. O yüzden “Adalet mülkün temelidir” denmiş ya.

Mülkün temeli çürürse, taşıyıcı sütunlar zayıflarsa, devlet de yozlaşır. Var olan zayıflıklar güçlü yanları bozar. Arızalar iyice dışa vurur. Çünkü hastalık en ücra noktalarına kadar yayılmış, sosyal sancılar artık dayanılmaz hale gelmiştir.

İşte rüşvet ve yolsuzluk da tıpkı bir kanser dokusu gibi devleti içten içe çürüten hastalıklardan biridir. Ancak kötü görülmesine, ayıplanmasına, hatta suç sayılmasına rağmen her dönemde varlığını sürdürebilmiştir. Nerde devlet varsa ona musallat olmuş, iktidar gücüyle hayat bulup, adeta onun bir paraziti olarak bugüne kadar yaşayabilmiştir.

Rüşvet kelimesi sözlüklere göre; resmî işlerde kayırma karşılığında bir bedel alma ya da verme olarak tanımlanıyor.

Yolsuzluk konusunda bazı uluslararası kuruluşlar tarafından değişik [1] tanımlar yapılmıştır. Mesela Dünya bankasına göre yolsuzluk; “Kamu görevinin özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılması” dır.  Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ise yolsuzluğu “Kamu güç, görev ve yetkisinin rüşvet, irtikap, kayırmacılık, sahtekarlık ve zimmet yoluyla özel çıkar elde etmek için kötüye kullanılması” olarak tanımlanmaktadır. Uluslarası Şeffaflık Örgütü, yolsuzluğu sadece “kamu gücüyle” sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılması olarak tanımlamaktadır.

Görüldüğü gibi yolsuzlukla rüşvet arasında çok yakın bir ilişki var. Nitekim TCK’nun 252.Maddesine [2] göre rüşvet: “bir kamu görevlisinin, görev gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.” Bu tanımlama oldukça açıktır ve ancak bir yolsuzluk ortamında görülebilecek şeyleri ifade etmektedir.

Türk Ceza Kanunu rüşvet alma ve rüşvet vermeyi suç saymaktadır. Bu suç ancak bir memur tarafından işlenebilir. Rüşveti oluşturan başlıca öğeler ise; ilgili kişinin görevini kötüye kullanması, yolsuzluk amacıyla hareket etmesi ve belirli bir çıkar sağlamasıdır.

Anlaşılıyor ki, rüşvet suçunun oluşması için memurun görev alanına giren bir işin bulunması gerekiyor. Bu nedenle ceza uygulamasına göre, memur sayılan birinin yapmak zorunda olduğu bir işi yerine getirmek için maddi çıkar sağlaması "rüşvet" sayıldığı gibi, yasal olarak yapmaması gereken bir işi maddi bir çıkar karşılığı yapması da rüşvet suçu sayılmaktadır.

Aynı madde [3] şunu da belirtiyor: “Rüşvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Rüşvet veren kişi de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

Maddenin açık ifadesinden [4] yola çıkarsak, Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde rüşvet suçunun ancak bir kamu görevlisinin işleyebileceği bir suç olduğu ve bu suçu işleyen kamu görevlisine rüşvet verenin, rüşvet alan kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı sonucuna varırız. Yani rüşvet verme ancak rüşvet alma suçu oluşmuşsa, o na bağlı olarak cezalandırılıyor.

İşin kanun ve ceza yönü bu. Kültürümüz, inancımız [5] da bu hastalıkla mücadele etmiş. O kadar ki mülkten haksız mal edinenler doğrudan "ateş" le uyarılmışlardır.

Zira inancımıza göre, birinin malını çalmak veya izinsiz olarak almak, şeref ve haysiyetini lekelemek, insanları şakayla da olsa üzmek veya korkutmak, aldatmak, rüşvet [6] verip almak, borcunu geciktirmek veya ödememek gibi hususlar, hep kul hakkını ihlâl etmek [7] olarak değerlendirilmiştir.

Mülk üzerinde o milletin tümünün hakkı vardır. Kul hakkı yemenin en tehlikeli çeşidi, devlet ve vakıf mallarını haksız yere gasp etmek ve uygunsuz bir şekilde kullanmaktır. Tehlikelidir çünkü sonunda pişman olunsa bile helâlleşecek bir muhâtap bulamayacaktır. Zîrâ onda herkesin hakkı vardır.

Bilhassa, insanlar arasında hüküm vermek ve onları idâre etmek mevkiinde olanların, kul hakkı mevzuunda son derece hassas davranmaları gerekmektedir. Aynı şekilde, hâkimin huzûrunda başka birinden hak talep eden kişinin, gerçekten haklı olup olmadığını iyice düşünmesi îcâp [8] eder.

Günümüzün çağdaş devlet anlayışı da bundan başka bir şey söylemiyor. Çağdaş devlet başkent kalesine ya da devlet binalarına kapanıp kalmaz. Masa başından adaletsiz hükümler vermez. Hele hele kendini yücelten, yaptığı işe hayran, verdiği karara âşık olan devlet artık çok gerilerde kaldı. Memurunu itip kakmadığı gibi, vatandaş memnuniyetini de önemser. Millete hizmet için var olduğunu unutmaz. İnsana değer verir, muhatap alır, sabırla dinler adaletli davranır. Özenlidir, yapılması gerekeni görür ve gücünü sorun üretmek için değil çözümlere kullanır.

Bir çağdaş devletin, hele de "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" inancına sahip bir siyasi iktidarın, kendi altını oyan, içini boşaltan rüşvet ve yolsuzluk gibi toplumsal hastalıklara karşı sıfır toleransla hareket etmesi beklenir. Bu arada “insana” hizmet eden "memurunu” da ihmal etmemelidir. Zira bu konuda sadece kuralların yeterli olmadığını, ahlak, saygınlık ve itibar gibi insani değerlerin de önemli olduğunu anlamak çok zor olmasa gerektir.

------------------------
[1] Yolsuzluk, 4 Ocak 2009 tarihli Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesi’nin 2. maddesinde;
“…doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi” olarak açıklanmaktadır.
[2] Rüşvet, MADDE 252. - (3) Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.
[3] Rüşvet, MADDE 252. - (1) Rüşvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Rüşvet veren kişi de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(2) Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
[4] Rüşvet, MADDE 252. - (2) Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
[5] Rasûlullah (sav) buyurdular: “Bir kısım insanlar, Allâh’ın mülkünden haksız bir sûrette mal elde etmeye girişirler. Hâlbuki bu, kıyâmet günü onlara bir ateştir, başka bir şey değil.” (Buhârî, Humus, 7)
[6] Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Aranızda mallarınızı bâtıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, mallarınızı hâkimlere rüşvet olarak vermeyin.” (Bakara, 188)
[7] Osman Nûri Topbaş, Faziletler Medeniyeti-2, Erkam Yay.
[8] Zîrâ Fahr-i Kâinât (sav) Efendimiz şöyle buyurur: “Ben sâdece bir beşerim. Sizler bana muhâkeme olmak üzere geliyorsunuz. Belki biriniz, delilini getirmekte diğerinden daha becerikli olabilir ve merâmını daha iyi anlatabilir. Ben de dinlediklerime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir pay ayırmış olurum.” (Buhârî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdiye, 4)

15 Aralık 2013 Pazar

106 15 Aralık 2013 Pazar 20:30 KAYIP DEFTER'den..........................Çöpten Çıkan Defter

Çöpten Çıkan Defter


Artık bir üniversite öğrencisiyim
Adım Süleyman Çakır. Artık bir üniversite öğrencisiyim. Üç yıl süren okul dersane maratonu sona erdi. Nihayet Uludağ Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesini kazandım. Önümüzdeki hafta da Bursa'da olacağım. Şimdi hazırlanmam lazım. Bu yüzden kardeşlerimle birlikte sıkış tepiş kaldığım odama sanki son kezmiş gibi bakıyorum.

Öncelikle şu dağınıklığı halletmeli. Eski kitap ve defterler, her taraf onlarla dolu. Bana hala üniversiteye hazırlandığım günleri hatırlatıyor. Görmek bile istemiyorum. O yüzden hepsini toplayıp atmalıyım. Ardından giyeceklerimi bavuluma doldurmalı. Nihayet kardeşlerim rahat edecekler. En çok da annem sevinecek bu işe. Gideceğim için üzüldüğünü biliyorum ama en azından bu odanın hafiflemiş hali onu da memnun edecektir yani. 
......
Eski bir defter
Çöpe atmak üzere kutuya doldurduklarıma son bir kez bakıyorum. Orta boy eski bir ajanda gözüme takılıyor. Elime alıp bakıyorum gülümseyerek. Babamın ilkokula başladığım yıl bana boş sayfalarına yazsın çizsin, okul defterlerimi ziyan etmeyeyim diye getirdiği bir defter bu. 

Öylesine sayfalarını karıştırıyorum. Başlangıçta bir ilkokul öğrencisinin yazmaya çalıştığı eğri büğrü harfler, şekiller ve karalamalar görüyorum. Yer yer de çocukça çizilmiş resimler var. Bazı sayfalarını yırtmışım belli. Ama, bu defter birinin günlüklerine benziyor. Bayağı da doldurmuş hani. Yazılmış el yazısını sökmeye çalışıyorum. Fark ediyorum ki bir öğrenci yurdundan bahsediyor. Olay olmuş galiba. Dikkatimi çekiyor, elimde defter divana oturuyorum. O sayfayı soluksuz okuyorum. Sonra defterin bir başka sayfasını, sonra bir başkasını daha………

"Baba bu defter kimindi ?" 
Babam defteri eline alıp şöyle bir bakıyor. Önce hatırlamıyor. Üsteliyorum. "Baba sen bu defteri bana ilkokul birinci sınıfta getirip vermiştin hatırlamıyor musun ? Onu nerden bulduydun ?" 

Adam, gözlüğünü takıp bir kez daha dikkatle bakıyor eski, soluk, yer yer lekeli eski ajandaya. Aniden hatırlıyor. "Haa, bu bizim benzin istasyonunda çöpten çıktıydı." Babam yıllarca Aştide bir akaryakıt istasyonunda çalışmış ve şimdi emekli olmuştu. O gün istasyonun çöplerini atarken konteynırda ağzı açık bir çanta görmüş. İçinden bu defter sarkıyormuş. Atıldığını düşünmüş ve alıp ilkokula yeni başlayan küçük Süleyman'a getirmiş. 

Bu sefer merak sırası yaşlı adama geliyor. "Ne oldu ? Bir şey mi var ?" "Yok baba, bugün eski kitaplarımı toplarken buldum. O zaman hayli yazıp çizmişim, hatta yırtmışım, ama içindeki şeyler bayağı güzelmiş." Babam, annem ve kardeşlerim merakla yüzüme bakıyorlar. 

Gülerek devam ediyorum. "Defter bir yurt müdürüne aitmiş. Hem de nerenin biliyor musunuz ?" Hepsi dikkat kesiliyor. "Adam Uludağ Öğrenci Yurdu Müdürüymüş." Gülmeye devam ediyorum. Kısa bir sessizlik oluyor. Babam, anlamak için tekrarlıyor. "Yani seni kayıt ettiğimiz yurt mu ? Başımla tasdik ediyorum. "Evet baba. Benim yurt Müdürüymüş. Başından geçenleri yazmış bu deftere." 
……
Üç gündür defteri okumaya çalışıyorum. 
El yazısı biraz zor okunuyor, ama okudukça kopamıyorum. Vay be ! Adamın başından neler geçmiş. Birden üniversite öğrenciliği ve yurt yaşamı beni korkutuyor. 

Bir taraftan da merak içindeyim. Şimdi nasıl oldu acaba ? Yazılanlara göre artık düzelmiş olmalı. Şimdi ister istemez her gördüğüm şeyi ben o günlerdeki haliyle yaşayacağım. Sanki 1991 yılının Eylül ayı sonunda yurda kayıt olan Uludağ Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi öğrencisi Süleyman Çakır gibi. 

Okula başlayalı bir ay oldu. 
Başlangıçta biraz korktum ama, yavaş yavaş buradaki hareketli yaşama alışıyorum. Bir çok yeni arkadaşım oldu. Üniversite şehrin yirmi kilometre dışında. Büyük ve yeni inşa olmakta olan bir kampüs . Yurt da bu kampüsün içinde. Oldukça büyük ve kalabalık. 

Söylendiğine göre Türkiye'nin en büyük yurduymuş. 2000'i kız 3000'i erkek toplam 5000 kişilik. Görükle köyüne yakın olduğu için daha çok bu isimle anılıyor. Günler ne çabuk geçti. 

İlk günüm bayağı zor geçmişti. Kayıt için daha önce babamla Üniversiteye gelmiştik ama o gün yurdu ancak uzaktan görmüştük. Bu defa yakından bakınca, hele de içeri girince doğrusu bayağı ürkmüştüm. O günü anlatmalıyım. 

"Bursa şehir merkezinden Görükle dolmuşları ile kampüse geldim. Minibüs, fakültenin yakınında toprak bir yolda bıraktı beni. Sanki yurdun yakınına sokulmak istemiyormuş gibi de hızla uzaklaştı. 

Etrafıma baktım. Yakında duvarı bir sürü afiş ve sloganla yaz boz tahtası haline gelmiş bir trafo binası. Biraz ilerde İdari Bilimler fakültesi binaları. Onların duvarları da öyle. Kayıt olurken bazı öğrenci gruplarının hareketleri gözüme çarpmıştı. Etrafta da bazı afişler görmüştüm. Ama okula başlamanın heyecanıyla olmalı bende daha fazla etki yapmamıştı. 

Birden, kendimi yalnız, ürkek ve garip hissettim. Elimde bavulum, ıvır zıvır bir sürü poşet ve annemin doldurduğu yolluk (!) çantasıyla yurda doğru 100-150 metre yürüdüm. Yolda okula giden gelen kızlı erkekli gruplar vardı. Sanki onlar da benim gibi ürkek ve tedirgindiler. Ya da bana öyle geldi.

Uludağ öğrenci yurdu
Yurt adeta üniversite kampüsü içinde ayrı bir kampüs gibiydi. Etrafı duvarla çevrili geniş bir alanda 10-12 kadar bina ve daha bir sürü şey. 

Karınca gibi öğrenci kaynıyor. Kapıya yaklaştıkça ortam daha da ürkütücü hale geldi. Giren çıkan öğrenciler, üniformalı görevliler. Etrafta yine afiş ve yazılar. 

Yorulmuştum. Yan taraftaki listelere yöneldim. Kayıt için listede adımı aradım öylesine. Biliyordum ama bulunca daha bir rahatladım sanki. 

Bir taraftan da kaçamak bakışlarla etrafıma bakmayı sürdürüyordum. Yeniden çantalarımı yüklendim ve girişte biriken öğrencilere doğru yürüdüm.

Kayda mı geldin ?
Kapı camlarında öğrencilerin kimlik göstermeleri gerektiği yazılı. Ama sanki kimse kimlik göstermiyor gibi. Allah Allah acayip şey !. 

Bu arada birden etrafta bir hareketlenme oldu. Bir grup genç üniformalı görevliyi itip yurda girdi. Müdahale etmek isteyen diğer görevlileri de aralarına alıp tartakladılar. Düdükler çaldı, koşuşturmalar oldu. Nereden geldiyse, içerden koşup gelen diğerleriyle birdenbire kalabalıklaşan grup bağırmaya ve slogan atmaya başladı. 

Ben öyle olanları seyrediyorum, dalmışım. Neden sonra "Kayda mı geldin ?" diyen bir sesle uyandım. "Ne ? Ben mi?" Toparlandım. "Evet. Asil listede ismim var" Görevlinin yüzüne baktım, bembeyazdı. Korku ve endişe dolu bakışlarla hem benimle ilgileniyor, sık sık da slogan atan gruba doğru bakıyordu. Yüz kaslarında seyirmeler fark ettim. Bana mı öyle geldi acaba ? Gösterilen kayıt yerine doğru giderken öğrenciler dağılmış, görevliler hiçbir şey olmamış gibi işlerinin başına dönmüştü bile.

Kayıt işleminden sonra kalacağım 2 numaralı bloğa doğru giderken kantinin yanından geçtik Gerçekten ürkütücü bir görünümü vardı. Yurt kampüsünün orta yerinde geniş İki katlı bir binaydı. İçi kadar dışı da kalabalıktı. Duvarlarda yine defalarca yazılmış silinmiş, yeniden yazılmış, üstünden geçilmiş yazılar vardı. Dış camların bir çoğunun kırık olduğunu gördüm. Kırılmamış olanlarda da malum afişler. 

Yemekhane ve kantin burası olmalıydı. Büyüklüğü ve içerdeki kalabalık beni şaşırttı. Dahası, öğrenciler birer sandalye almış gruplar halinde kantin dışına da taşmışlardı. Bu arada ayakta gruplaşmış parkalı bazı gençler gördüm. İçlerinde biraz önce yurda girenler de vardı. Belli ki olayla ilgili konuşuyorlardı. 

Nasıl bir yer burası ?
Odama çıktığımda kafam "Allahım ben nereye geldim. Nasıl bir yer burası ?" sorusuyla uğraşıyordu. 

Blokta da bazı kayıt işlemleri olmuştu. Can sıkıcı bürokratik şeylerdi işte. Şunu doldur, bunu imzala, git çarşaf, nevresim al, battaniye için de şuraya gideceksin, memuru bekle, şunu yap, bunu yapma vb. bir sürü şey. 

Ama bu arada memurların hiç birinin mutlu bir hali olmadığı dikkatimi çekti. Hepsi canından bezmiş, korkmuş ve tedirgin görünüyorlardı. Gözleri sürekli kapıda, giren çıkanlardaydı. 

Ne biçim şey burada da camlarda kimlik gösterilmesi zorunludur deniliyordu ama buna uyan muyan yoktu. Etrafta da yine alışıldık görüntüler. Yazılar, kırık camlar, afişler ve aceleyle girip çıkan gruplar. 

Sonunda işlemler bitti. Odam 3 katta uzun bir koridorun sonunda bir tuvaletin karşısındaydı. 8 kişilikti. İçerde ikişer kişilik karşılıklı demir ranzalar, girişte de demir elbise dolapları vardı. Odaya ağır bir koku sinmişti. Elimde yastık nevresim etrafa bakınırken "Hoş geldin arkadaşım. Ben Mehmet" sesiyle irkildim. Orta boylu, güleç yüzlü bir genç bana elini uzatıyordu. Birden rahatladığımı hissettim."

Yeni ve şaşırtıcı bir dünyaya ayak basmıştım.