Kozak yolundan Bergamaya
26 Temmuzda Kozak üzerinden Bergamaya gittik.
Kozak Yaylası, Ege Bölgesi'nde Bergama-Ayvalık ilçe merkezleri arasında
yer alan, deniz seviyesinden yüksekliği 500-1000 metre arasında değişen çam
fıstığı ve dokumaları ile ünlü bir yayla.
Gömeçten Ayvalığa doğru giderken birkaç km.kala sol taraftan kozak
yönüne dönen bir yol ayrımı var. Bu noktadan Bergama 56 km. Yaklaşık olarak 1
saatlik bir mesafe.
Kozak çok sevdiğim şirin yurt köşelerinden biri. Daha önce
iki kez görmüştüm. Sabah saat 10. Bu defa çocuklarımızla birlikte gidiyoruz. Amacımız bu yoldan gidip Bergama sonrası Ayvalık ve Cunda'yı gezerek
gece Orjan'a dönmek.
Burhaniyeden Gömeçe doğru Artur yakınlarında çok güzel bir koy var. Adı
gemi yatağı koyu.
Adını, eski zamanlarda fırtınalı havalarda açık denizden kaçıp sığınan
gemilerden almış. Koyun açığındaki eski bir batık gemiden de söz ediliyor.
Bu güzel koya eskiden sadece zeytinliklerle kaplı tepeler bakardı.
Artık sayısı hızla artan sitelerle çevrili.
Yol iki tarafı zeytin denizi içinde ilerliyor. Zaten bu körfezde
üretilen zeytin ve zeytin yağı dünyaca ünlü. Edremit, Ayvalık, Altınoluk, Burhaniye ve Gömeç bu konuda önde gelen
merkezler.
Yörede Bergama ile Çanakkale arasındaki köylere Kozak Köyleri deniyor. Fıstık çamlarıyla kaplı bu yaylanın adına Kozak denmesi de bitki
örtüsünden dolayı. Çam ağaçlarının fıstık meyvası taşıyan yumrusuna Kozalak, bu ağaçların
bulunduğu alana da Kozak denmiş.
Kozak yolu iki tarafı fıstık çamı denizi içinde kah dümdüz, kah döne
dolaşa uzayıp gidiyor. Ne yana dönseniz, hangi virajı alsanız, her tepenin inişinde tabloluk
manzaralarla karşılaşıyorsunuz.
Kozak yaylasının doğusunda bulunan Madra dağı 1344 metreye kadar
yükseliyor. Ancak kozak köylerinin bulunduğu yaylanın denizden yüksekliği ortalama
500 m. civarında. Akdeniz iklimi görülen bu bölge yaygın granit topraklarda 700
metreye kadar çam ormanları ile kaplı. Yüksek kesimlerden batıya bakıldığında Ege denizi ve Midilli adası
görülebiliyor.
Burası Ege’nin en güzel coğrafyalarından. En güzel piknik, kamp ve gezi
bölgelerinden biri. Çam fıstığı, Kozak üzümü, Kozak elması ve Kozak helvası meşhur.
Kozak yayla çanağı 15 km. çaplı bir çember. Bu çemberin içinde de tam
16 milyon fıstık çamı varmış. Zeytin nasıl körfeze egemense Kozak Yaylasına da fıstık çamı egemen.
Bu yüzden üretim biçimini de, yaşam biçimini de bu ağaç belirliyor.
Hatta bu yöre köylerinde ağaçtan ağaca geçemeyene kız vermezlermiş.
Kozak 16 milyon ağaçla bir yeşil deniz sanki. Kozak köyleri bu yeşil
deniz arasında benek benek görünüyor.
Bunlar; Okçular, Bağyüzü, Yukarıbey, Karaveliler, Kıranlı, Çamavlu,
Güneşli (Tekke), Göbeller, Terzihaliller, Kaplan, Hacıhamzalar, Aşağıcuma, Aşağıbey,
Hisarköy, Ayvalar, Yukarıcuma, Demircidere gibi köyler.
Fıstık çamları arasına serpiştirilmiş gibi duran bu köyler, özellikle
de 'Aşağıbey', 'Yukarıbey' ve 'Çamönü', temiz havası, gürül gürül akan berrak
sularıyla, adeta birer cennet bahçesi gibiler.
Kozak’ta eskiden her köyde halı dokunurken günümüzde bu gelenek 15
köyden yalnızca Karaveliler, Kıranlı, Çamavlu, Güneşli (Tekke), Terzihaliller,
Yukarıcuma ve Hacıhamzalar Köyleri’nde sürdürülmekteymiş.
Bölgeye hakim Çam fıstığı ürünü ise, Türkiye'de 3 bölgede üretiliyor.
Antalya, Maraş ve Kozak. Ama dünyada geçerli olan Kozak üretimi çam fıstığı. Bu ağaçlardan alınan fıstık ürünü yıldan yıla değişmekle birlikte
ortalama 1000 ton dolayındaymış.
Kozaklar keye denilen bir aletle toplanıyormuş. Değil toplamak bu
ağaçlara çıkabilmek bile adeta bir cambazlık yeteneği ve cesareti gerektiriyor.
Çam kozalakları 11. ve 12. aylarda toplanmaya başlıyor ve bu toplama
işi Hıdırellez'e kadar sürüyormuş. Toplanan Kozaklar haziran ve temmuz ayında
güneşe serilerek kozakların açılması sağlanıyormuş.
Güneşte lale gibi açılan kozalaklardan önce patoz makinesiyle kabuklu
fıstık çıkarılıyor, daha sonra da bu ürün işleme tesislerinde suya yatırılıp
boş kabukları temizleniyormuş. Bu şekilde tesislerde işlenip sofraya sunulacak konuma getirilen çam
fıstığı ambalajlanıp iç ve dış piyasalara satılıyormuş.
Ayrıca Fıstıkları alınan kozalaklar da değerlendiriliyor, yakıt olarak
kullanılmak üzere satılıyormuş.
Koz ya da goz dilimizde yemişi içinde olan kabuklu meyvaya deniyor. Örneğin cevize de goz denmekte. Koz köküne ak takısı konduğunda Kozak oluyor ki bu da fıstık kozunun bulunduğu meyvalık alanı yani çamlığı kapsıyor.
Türkçede yummaktan yumak, yalamaktan yalak, taramaktan tarak diye nesnelere ad konulduğu gibi bazı mekanlara, alanlara da bu kurala göre ad konabilmekte. Örneğin yatılan yere yatak, batılan yere batak dendiği gibi kozluk alana da Kozak denmesi bundan.

Deniz seviyesinden yükseğe çıktıkça, artan oksijenin ciğerlerimize
dolduğunu hissedebiliyoruz.
Kozak yaylasında çam fıstığı kadar olmasa da kalitesi ve lezzetiyle
bilinen bir ürün daha var. Kozak üzümü.
Kozak üzümü, kalın kabuklu, iri taneli, çekirdekli siyah ya da beyaz
bir çeşit üzüm. Bu adla çevrede nam salmış olan üzümler gerek görüntü, gerekse lezzet
bakımından yöre pazarlarında kolayca alıcı bulabiliyor.
1940'lı yıllara kadar bağcılık ve yan uğraşıları bölgenin asıl geçim
kaynağı iken bu tarihte üzümlerde oluşan bir hastalık ve fıstık çamının daha az
zahmetle daha fazla gelir getiriyor olması sebebiyle köylüyü üzüm
yetiştiriciliğinden kısmen uzaklaştırmış.
Kozak Yaylası'nda son yıllarda fıstık rekoltesinin düşmesi nedeniyle
geçimini çam fıstığından sağlayan üreticiler alternatif tarım ürünlerine
yönelirken, ikinci plana itilen Kozak üzümü yeniden öne çıkmaya başlamış.
Yolda Hacı Mehmet'in bağında durduk. Sağolsun bize daha evine bile
götürmediği ilk ürünlerinden kesip verdi.
Çünkü bu üzümün esas olgunlaşma vakti Ağustos ortalarıymış. Yine de erken olgunlaşanlardan seçerek biraz siyah kozak üzümü biraz da beyaz
çekirdeksiz üzüm aldık.
Hacı Mehmet bağında küçük bir kulübe yapmış. Önünde de bir satış
tezgahı var. Hem üzüm hem de üzüm fidanı satıyor.
Domuzların çokluğundan ve
mahsullere verdikleri zararlardan dertliydi. Anlattıklarından bir şey öğrendik. Çobanlar etrafta çakal ve tilki bırakmayınca
domuz nüfusu artmış. Demek ki doğadaki dengeyi bozmamak lazım.
Birden solumuzda Madra Dağlarının bir tepesini görüyoruz. Haritaya göre
Madra Dağı, Balıkesir ilinin İvrindi, Havran, Burhaniye ve Ayvalık ilçeleri ile
İzmir ilinin Bergama ilçesi topraklarında yer alıyor.
Bu dağlık alan, Kuzeydoğu-güneybatı istikametinde yaklaşık olarak 20
km’lik bir genişliğe sahipmiş. Kuzeybatı sınırında Havran Çayı, güneydoğu
sınırında Bakırçay, kuzey sınırında ise İvrindi Çayı bulunuyor.
Başlıca yükseltileri; Madra Dağı (Maya Tepe 1341 m.), Yaylacık Dağı
(Yaylacıkdede Tepe 1220 m.), Kuzuluk Dağı (Geyikli Tepe 1062 m.) ile bu dağları
çevreleyen tepelik alanlar.
Güney yamaçta bulunan Kozak havzasında fıstık çamlarının yaygın
olmasının sebebi sadece iklim değilmiş. Bu bölgedeki bitki varlığı uygun
sıcaklık yanında Kozak havzasındaki granodiyorit ana kayası üzerinde gelişmiş
olan kumlu topraklardan da yararlanıyormuş.

Çınar ağacı su demek. Virajlı yol bir dere havzası boyunca ilerliyor.
Doğal olarak çınar ağaçları da.
Çınarlı Pınar Mesire Yeri Bergamaya yakın hemen yolumuzun önüne
çıkıveriyor. Burayı biliyorum dört sene önce de burada durup dinlenmiştik.
Yol boyu bizim etrafımızda dolanan derecik nihayet burada kendisini
gösteriyor. Suyu fazla değil ama nihayet su. Akan derecik, içme suyu, etraftaki
çınar ve çam ağaçları, serin hoş hava insanı dinlendirmeye yetiyor.
Bu piknik yeri Bergama Orman İşletme Müdürlüğü’ne aitmiş. İlçe
merkezine yaklaşık 3 km mesafede. Geniş otopark alanları, orman içine
yerleştirilmiş piknik masaları tenha.

Pek çok mesire yeri gördüm. Ama bu Piknik alanı gerçekten diğerlerinin
içinde en bakımlısı ve en çok imkana sahip olan diyebilirim. Kafeteryası, mangal yerleri, otoparkı, çeşme ve tuvaletlere kadar her
türlü imkan var burada.
Geniş piknik alanında bir sürü de köpek var. Hepsi ortalık yerde boylu
boyunca yatmışlar. Burada aç kalmalarına imkan yok. Belli ki onlar da arada bir güneşin,
havanın ve ortamın keyfini çıkarmaktalar.
Ona yakın küçük yavru ise ortalık yerde oynaşıp duruyor. O kadar da sevimliler
ki...Bir ara biz de onların oyununa katılıyoruz. Hemen etrafımızı sarıyorlar.
Rabbim bu sadık mahlukun hayatta kalması için insanoğluna bir sevgi
vermiş işte. Tıpkı insan yavrusuna, kuzuya, oğlağa, kedi yavrusuna duyduğumuz
sevgi gibi. Nerede insan var, onlar da orada.
Ağaç da tıpkı diğerleri gibi insanoğlunun hayatına yakın ve etkili.
Sessiz ama bir o kadar da görkemli. O da sevgimizi göstermemizi bekliyor
görebilene. Dili yok ya onun beklentisini bir levhada yansıtıvermiş orman
işletme: "Adım Kızılçam. 1924 yılında doğdum. Lütfen beni YANGINDAN KORUYUN !" Doğrusu çok etkilendik, oldukça düşündürücüydü…
İşte nihayet Bergama kalesi ! Kozak yolculuğumuz burada sona eriyor. Acele
etmeden, dura dura iki saatte gelmiş olduk.
Bergamaya adını vere Pergamon kalesi, ilçe merkezinin kuzeyinde bir
tepe üstünde kurulu antik bir kent. Eski çağlarda Misya bölgesinin önemli merkezlerinden biri, MÖ 282-133
arasında da Pergamon Krallığı'nın başkentiymiş.
(Bergama gezisiyle devam edecek)