27 Ağustos 2021 Cuma

28 Ağustos 2021 00:00 Cumartesi CORONA GÜNLERİ.........................Ağustos, zaferler ayı

Zafer haftası

Bugün 27 Ağustos 2021 Cuma. Coronavirüs salgını ülkemizde 533.ncü gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 612 gün geçti. Bir taraftan salgın, diğer taraftan sel ve orman yangını gibi doğal afetlerle mücadele ederken milletimiz için önemli bir zaman dilimini, "Zaferler" ayını da bitirmek üzereyiz.

Dün Alp Arslan’ın zaferi ile sonuçlanan ve Türklere Anadolu’nun kapılarını açan Malazgirt Muharebesinin 950.nci yıl dönümüydü. Aynen bugünkü gibi bir Cuma günü, 26 Ağustos 1071 tarihinde, Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen arasında Muş'un Malazgirt ovasında yaşanmıştı. Bu kesin zafer yaklaşık bin yıldan beri milletimiz için Anadolunun anayurt olmasını sağlamış çok önemli bir dönüm noktasıdır.  

Aslında Anadolu'nun kapıları 1071'den 433 yıl öncesinden itibaren islam orduları tarafından zorlanmaktaydı. 27 Mayıs 638 bu bakımdan önemli bir tarihtir. Hazreti Ömer döneminde, içerisinde bine yakın sahabenin bulunduğu bir İslam ordusu İyaz bin Ganem komutasında Diyarbakır'ı fethetmişti. Mezopotamya'nın kaderini değiştiren oldukça önemli bir tarih olmasına rağmen nedense pek bilinmiyor.

Diyarbakır bu anlamda Anadolu'da ilk fethedilen şehirdir. Diyarbakır'ın Fethi sadece Diyarbakır'la ilgili de değil bütün Anadolu'nun ve Anadolu'nun batısındaki coğrafyanın da İslam’la tanışması ve İslama açılması noktasında çok kritik bir yerdir.  Sahabe bu Fetih Kapısı’nı açarken sadece bir şehrin Sur’larının kapısını açmadı. Koca bir coğrafyayı medeniyetimize ve kültürümüze açmış oldu.

Malazgirt gibi tarihimizin bir çok şanlı zaferi ağustos ayında kazanılmış. Bunlar arasında; Otlukbeli Zaferi (11 Ağustos 1473), Çaldıran Zaferi (23 Ağustos 1514), Mercidabık Zaferi (24 Ağustos 1516), Belgrad'ın fethi (29 Ağustos 1521), Mohaç Zaferi (29 Ağustos 1526) ve Kıbrıs'ın fethi (1 Ağustos 1571) de var. Hiç şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan zaferler Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) ve Büyük taarruz, Dumlupınar zaferi (26-30 Ağustos 1922) milletimizin son büyük savaşlarıydı. Bu yüzden Ağustos ayı zaferler ayı olarak biliniyor.

30 Ağustos 1922’deki büyük zaferin ilk emri 26 Ağustos 1922’de verildi. Çünkü o emri o gün veren Gazi Mustafa Kemal, ceddinin izinden yürüdüğünün, Alparslan’ın mirasçısı olduğunun farkındaydı. 950 yıl önce 26 Ağustos 1071 günü Anadolu kapısını açan Sultan Alparslan’ın Malazgirt ovasında ordusuna verdiği emir ile 851 yıl sonra Anadolu’yu düşman işgalinden kurtarmak için Mustafa Kemal’in verdiği emir aynıydı. Belki tek fark biri "Girerim!" kararlılığındayken diğerinin "Çıkmam!" cesaretini gösterebilmesiydi.

Bu açıdan 26 Ağustos 1071 ile 30 Ağustos 1922 bu milletin tarih yürüyüşünde birbirinden ayrılmayacak mihenk taşlarından oldular. İkisi de büyük zaferlerdi. İşte bu yüzden ülkemizde 26 Ağustos ile 30 Ağustos arası ülkemizde zafer haftası olarak kutlanır ve 30 Ağustos günü resmi tatildir. Bu vesile ile bize bu büyük zaferleri miras bırakan tüm ceddimizi rahmetle ve hayırla yad ediyorum.

Yeni bir zafer daha!

Bugün 28 Ağustos 2021 Cumartesi. Coronavirüs salgını ülkemizde 534.ncü gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 613 gün geçti. Dünkü Türkiye Corona güncel tablosu ülkemizdeki vaka sayısını 18.340 olarak gösterdi. Önceki gün 19.616, daha önceki gün 19.970, 24 Ağustosta 19.191 olmuştu. Sayının 18 bine inmesi inşallah iyiye işarettir. Çünkü bugün için "iyi" olma hali geriye doğru sürekli azalıp 5 binlerin altına inebilmek.

Çünkü vefat sayısının daha fazla artmadan önce 200'ün altına, sonra 100'e, ardından da 50'lere doğru inmesi lazım. Bu bağlamda dün açıklanan 244 vefat sayısı diliyorum ki bu kırılmanın başlangıcı olsun. Öbür yandan iki doz aşı olanların oranının da mutlaka %70'lerin üstüne çıkması gerekiyor. Bu eşik önemli çünkü o noktadan sonra artık ülkemizde bir toplumsal bağışıklıktan rahatça söz edebiliriz. Zaten bu durum önce vaka sayılarının çok çok düşmesine, peşinden de vefat sayılarını azaltmaya birinci dereceden etkili olacak.

27 Ağustos itibariyle bakalım ne durumdayız: Dünkü aşı tablosuna göre 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı henüz %59'a (58,62) yaklaştı. Birinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 76'yı geçmiş (76,57) durumda. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı da toplam 92 milyonu geçerken (92.391.003) 1.doz uygulanan kişi sayısı 47.528.894, 2.doz uygulanan kişi sayısı 36.388.775 ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.268.021'e ulaşmış. Bu kapsamda dün 24 saatte toplam 1.309.456 aşı uygulanmış bulunuyor ki bu son derece "iyi" bir rakam.

Zaferler ayı Ağustosta bir başka cephede, salgınla mücadelede başarılı olabilmek için bir taraftan genel tedbirlere uymaya devam etmek, öbür yanda da aşı olmayanların sayısını hızla minimalize etmek zorundayız. Aksi halde bu "aşısızların pandemisi" bizi kışa kadar üzmeyi sürdürecek.

Bizim milletimizin böyle tuhaf halleri var işte. Tanktan tüfekten kılıçtan korkmaz da ufacık bir aşı iğnesinden yüreği kalkar. Bekasına yönelen yalana, tezgaha, saldırılara cesaretle karşı durur da, bazen böyle anlamsız aşı karşıtı "fısıltılara" kapılıverir. Vatan müdafasını gözünü kırpmadan yapar da, bedenine yönelen, canına zarar verebilecek tehlikelere karşı ihmalkârlık eder.

Oysa farz edelim Malazgirt ovasındaki o elli bin kişiden biriyiz. Sultan Alparslan, bembeyaz elbiseler giymiş; “Bu benim kefenimdir!” diyor. “Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehît olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercîh edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim.” İşte Sultan Alparslan’ın bu ihlâsına mukâbil Cenâb-ı Hak ona, kendi ordusundan beş misli daha kalabalık bir orduya sâhip olan Romen Diyojen karşısında zafer nasîp etti.

Ya da Mustafa Kemal Paşa'nın  ‘Ordular! İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, ileri’ emrini verdiği anı düşünelim. 30 Ağustos 1922 tarihinde başarıyla sonlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi harekatının ardından 1 Eylül 1922'de tüm ulusun önünü açacak bu emri niçin vermişti? Bu emir sayesinde Türk ordusunun yaklaşık olarak 350-400 km olan Afyon İzmir yolunu 9 gün kadar kısa bir sürede aşması mümkün oldu. Yunan Küçük Asya Ordusu sadece dört gün içinde ya yok edildi yada denize döküldü.

Bu iki tarihi olay milletimizin zor günlerde olağanüstü şeyler başarabildiğini gösteriyor. Bugün sadece bizi değil tüm dünyayı saran coronavirüs salgının da bir tür işgal. Bedenlerimizi, toplumumuzu, sosyal ve ekonomik yaşamımızı işgal edip hasta ediyor. Başka ulusları bilmem ama bu salgından kurtulmanın gayet basit iki yolu var. Aşı olmak ve salgın sonlanıncaya kadar tedbirlere riayet etmek.

Tarihte bu kadar büyük zaferler elde etmişiz, bunu mu yapamayacağız?  İlla ki bıçak kemiğe dayanınca mı harekete geçilir? Biz Alparslan'ın ahfadı, Mustafa Kemal Paşanın övdüğü millet değil miyiz? Haydi, bu Ağustos ayını da salgının yükselişini kırarak yeni bir zaferle taçlandıralım.

26 Ağustos 2021 Perşembe

26 Ağustos 2021 23:00 Perşembe CORONA GÜNLERİ.........................Salgın bitmedi henüz

Aşılama devam ediyor

Bugün 25 Ağustos 2021 Çarşamba. Coronavirüs salgını ülkemizde 531.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 610 gün geçti. Türkiye Corona güncel tablosu ülkemizdeki vaka sayısını 19.970 olarak gösteriyor. Dün 19.191 olmuştu. Maalesef yine 20 bine doğru zorluyor. 

Şükür ki vefat sayısı bugün biraz(cık) düşmüş. Dün 230 idi bugün ise 217'ye inmiş. Sosyal medya hesabından günlük tabloyu paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, "Vaka sayıları azalmadıkça kayıplarımız azalmıyor. Bugün tedbir alıp harekete geçmezsek yarın daha ağır yükler taşıyabiliriz. Sevdiklerimiz için aşı olup tedbirlere uyalım" ifadesini kullanmış.

Bugün de günlük test ve can kaybına dikkat çeken Bakan Koca, "Bunların bedelini eğer biz ödemiyorsak, ödeyenler var!" uyarısında bulunmuş.

Bir ayda yaklaşık 5 milyon test yapılmış durumda. Bu gerçekten çok büyük bir sayı. Sağlık bakanımıza göre: "Bugün 217 can kaybımız var ise bunun sebebi önleyemediğimiz bulaşmalar. Salgın bitti, bitiyor, başımızdan savdık anlayışı. Eften püften sebeplerle ertelenen aşılar." Bu yüzden tedbirlere devam etmek ve yaklaşık 15 milyon kişinin aşı olmasını sağlamak. 

Zira bu oranın mutlaka %70'lerin üstüne çıkması lazım. Bugünkü aşı tablosuna göre 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı henüz %58 (57,85) olmadı. Birinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 75'i geçmiş (75,64) durumda. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı toplam 91 milyonu geçerken (91.081.547) 1.doz uygulanan kişi sayısı 46.949.549, 2.doz uygulanan kişi sayısı 35.908.553 ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.054.516'e ulaşmış. Bu kapsamda son 24 saatte toplam 675.810 aşı uygulanmış bulunuyor.

En az bir doz aşı uygulananların oranı en yüksek 10 il sırasıyla Muğla, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Amasya, Tekirdağ, Aydın, Yalova ve Antalya olurken bu oranın en az olduğu iller ise Şanlıurfa, Mardin, Gümüşhane, Bitlis, Diyarbakır, Muş, Batman, Bingöl, Bayburt ve Iğdır olarak sıralanıyor. Bu arada bugün itibariyle aşılama risk haritasında Kocaeli ve Tokat, %75 aşılama oranına ulaşarak mavi kategoriye yükselirken turuncu kategoride yer alan Elazığ da sarı kategoriye yükselmiş görünüyor.

Sağlık Bakanlığı ekiplerinin bazı illerde aşılama için kırsal bölgelere çıktıkları, insan yoğun alanlarda ikna çalışması yaparak aşılamayı arttırmaya çalıştıkları görülüyor.

Bu iş çok uzadı

Bugün 26 Ağustos 2021 Perşembe. Coronavirüs salgını ülkemizde 532.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 611 gün geçti. Bugünkü Türkiye Corona güncel tablosu ülkemizdeki vaka sayısını 19.616 olarak gösteriyor. Dün 19.970, evvelsi gün 19.191 olmuştu. 20 bine doğru zıplamak için bahane arıyor gibi. O bahaneler de maalesef aşı yaptırmamış olanlar. Nasıl bir inatsa ya da nasıl bir ihmalkârlıksa.  

Dün vefat sayısı  230'dan 217'ye inince biraz(cık) düşmüş demiştim. Nazar değdi galiba bugün 257'ye fırlamış. Sosyal medya hesabından günlük tabloyu paylaşan Kritik rakamlara dikkat çeken Bakan Koca, Twitter'dan yaptığı paylaşımda, "İlk doz aşısını erteleyen omuz versin. İkinci dozu ihmal eden randevu alsın. Dışarı çıkan kurallara uysun. Bu tablo burada çok uzun kaldı" ifadesini kullanmış.

Gerçekten de bu her gün 20 bin çevresinde dolanan vakalar, her gün ufak ufak artarak 260'ı aşmak üzere olan vefatlar üzerimizde büyük bir baskı oluşturuyor. Toplam ölümler 55.469'a ulaştı. Kayıtlara göre tedavi Sürecinde olanlar 466.217 kişi, yoğun bakımda durumu kritik olanlarsa 633 kişi. Bu tablodaki tehlikeyi göre göre aşı olmayanlara ne demek lazım bilemiyorum.

Bu konuda pek yalnız sayılmayız. Dünyada vakalar 215 milyonu (215.192.855) geçmiş durumda. Bir günde tespit edilen yeni vaka 486.371 olmuş. Vefat sayıları da 4,5 milyona (4.483.438) yakın durumda. Son 24 saatte meydana gelen can kaybı ise 7.874 gözüküyor. Tedavi Sürecinde olanlar 18.211.312, durumu kritik olanlar da 112.625 kişiymiş.

Çin'de başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan corona virüs salgınının etkisi aradan 1,5 yıla yakın zaman geçmesine rağmen sürüyor. Birçok ülkede yeniden kapanmalar, sokağa çıkma yasakları ve çeşitli kısıtlamalar gündeme gelmeye başladı. Bu arada bir sürü coronavirüs aşısı  geliştirildi. Uygulama şu ana kadarki en büyük kampanya olarak devam ediyor.

Dünya genelinde en son 183 ülkede 5 milyar 68 milyon dozdan fazla aşı uygulandı. Aşılamada ileri gelen ülkeler arasında, Çin 1 milyar 975 milyon dozla ilk sırada yer alırken, Hindistan 595 milyon dozla ikinci, Avrupa Birliği ülkeleri ise 522 milyon dozla üçüncü sıraya yerleşti.

Bloomberg tarafından toplanan verilere göre, salgının başlangıcından bu yana 183 ülkede 5 milyardan (5,068,532,378) fazla doz aşı uygulandı. Küresel olarak son 24 saatte uygulanan aşı miktarı ise 37,4 milyon doz olarak kaydedildi. Ancak hala dünya nüfusunun büyük bir kısmı aşılanmadı. Uzmanlar aşılama oranı artsa dahi maskelerin hayatımızdan kolay kolay çıkamayacağını öngörüyor.

Bu arada Corona virüsün kaynağı konusunda yapılan son araştırmalar da sonuçsuz kalmış(!). ABD istihbaratının Beyaz Saray'a sunduğu raporda yer alan bilgilere göre virüsün laboratuvarda mı üretildiği, yoksa hayvanlardan mı geçtiği tespit edilememiş(!). Dünya Sağlık Örgütü ise "Virüsün kaynağı konusunda tüm teoriler hala masada" açıklaması yapmış. Örgütün Sağlık Acil Durum Programı Direktörü Michael Ryan "Tüm teoriler olasılık dahilinde" ifadelerini kullanmış. Nasıl? Kara mizah gibi değil mi?

Neyse onlar arayadursun biz kendimize bakalım. Bugünkü aşı tablosuna göre; 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı %58'i yeni (58,23) geçti. Birinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 76'yı geçmiş (76,12) durumda. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı toplam 92 milyona yaklaşırken (91.747.545) 1.doz uygulanan kişi sayısı 47.247.097, 2.doz uygulanan kişi sayısı 36.145.891 ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.167.707'ye ulaşmış. Bu kapsamda son 24 saatte toplam 665.998 aşı uygulanmış.

Öte yandan %75 aşılama oranına ulaşan Kayseri, mavi kategoride yer alırken, turuncu kategoride yer alan Ağrı ise sarı listeye terfi etmiş.

25 Ağustos 2021 Çarşamba

25 Ağustos 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı228..........................Str.2.4.3 Hedefleri (I)

Str.2.4.3 Hedefleri (I)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz. Geçen haftalarda ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı için ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisine ait 16 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada aynı stratejik amacın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisiyle ilgili 18 hedef var.  Bu hafta söz konusu hedeflerden; ‘‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’’ le ilgili 3, ‘05-LOJİSTİK’ sektöründe 2,  ‘‘07-TURİZM’’ sektöründe 3 ve ‘10-SAĞLIK’ alanında da 1 olmak üzere toplam 9 tanesi üzerinde çalışacağız. Yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’, onun da önemli araçlarından biri ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle birlikte; ‘Güçlenme’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.

                Daha önceki aşamalarda ‘03-KALKINMA VE TEŞVİKLER’ konusunda;’ZY.03.6-Uluslararası işbirliği deneyiminin olmaması’ zayıf bir yön olarak değerlendirilmişti. Ayrıca; ‘THD.03.1-Küresel ve ülke kaynaklı ekonomik krizler’ ve ‘THD.03.4-Şeker fabrikası ve Yörsan’ın durumu’ orta vadede karşılaşılabilecek en önemli iki tehdit olarak görülmüştü. Neticede bu zayıflığın giderilmesi ve tehditlerin savuşturulabilmesi için ‘‘Str.2.4.3-Güçlenme’’ stratejimizden yararlanarak; ‘HDF.2.4.3.01-Uluslararası işbirliği deneyimini arttırmak’,’HDF.2.4.3.02-Ekonomik krizlere karşı iç kaynaklı savunma planları geliştirmek’ve’HDF.2.4.3.03-Şeker fabrikası ve Yörsan için özgün ve kalıcı bir çözüm üretmek’şeklinde 3 hedef ortaya çıkarmıştık. %10 civarındaki işsizlik oranı son yıllardaki krizlerle beraber bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyüyor. NÜFUS ARTIŞ ORANINDAN DAHA FAZLA BÜYÜME VE YATIRIM GERÇEKLEŞMEZSE İSTİHDAM MESELESİNİN ORTA VADEDE DE KONUŞULMASI KAÇINILMAZ OLACAK. Bu konu şayet yeni iş sahaları açılmazsa derinleşen bir sorun olarak Susurluk için de hayatımızı olumsuz etkileyebilir. Ayrıca küreselleşen dünyada gerek yatırım konusunda gerekse üretim ve ticarette ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ DENEYİMİNİ ARTTIRMAK çok çok önemli. ŞAYET DÜNYAYA AÇIK VE ULUSLARARASI PAZARLARDAN GİDEREK DAHA FAZLA PAY ALAN BİR SUSURLUK İÇİN ÇALIŞIRSAK BU BİZİ HER ALANDA GÜÇLÜ HALE GETİRECEKTİR. Öte yandan bu güne kadar hem küresel hem de ulusal düzeyde pek çok ekonomik kriz gördük yaşadık. Bu konularda deneyimsiz sayılmayız. Gelecekte de bu türden krizlerle karşılaşmamız kaçınılmaz. Bu nedenle HER AN BÖYLE DALGALANMALARA KENDİ ÇAPIMIZDA HAZIRLIKLI OLMAK ZORUNDAYIZ. MÜCADELE İÇİN HEM ÜLKE İDARESİNİN ORTAYA KOYDUĞU TEDBİRLERE HEM DE KENDİMİZE GÖRE GELİŞTİRDİĞİMİZ KORUNMA TEKNİKLERİNE UYGUN DAVRANMAMIZ GEREKİYOR. O halde; EKONOMİK KRİZLERE KARŞI İÇ KAYNAKLI SAVUNMA PLANLARI GELİŞTİRMEK yapılması gereken en akıllıca şey.  Fakat daha önemlisi İLÇEMİZİN İKİ STRATEJİK ÜRETİM TESİSİ OLAN ŞEKER FABRİKASI VE YÖRSAN’IN DURUMUNU POZİTİFE DÖNDÜREMEZSEK İLERİ VE GÜÇLÜ OLMAMIZ ÇOK ZORLAŞACAKTIR. Özellikle de her alanda güçlenmek istiyorsak öncelikle ŞEKER FABRİKASI VE YÖRSAN İÇİN ÖZGÜN VE KALICI BİR ÇÖZÜM ÜRETMEK durumundayız. Zira kendi tesislerini ayağa kaldıramayan ya da dönüştüremeyen bir ilçe nasıl olacak da dışarıdan yatırım talep edecek? Bunun da yolları var. Ama elbette ki parkta oturup çekirdek çitleyerek boş boş konuşmak ve seyretmekle olmaz.


Bu haftanın ikinci konusu ‘‘05-LOJİSTİK’ için daha önce zayıf bir yön olarak; ‘ZY.05.2-Ulaşım dışında gerekli Lojistik altyapısının bulunmaması’ olduğu değerlendirilmişti. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.3.04-Mevcut lojistik firmalarımızı güçlenmesi için kollamak’ve’HDF.2.4.3.05-Taşıyıcılar kooperatifi benzeri örgütlenmeleri teşvik etmek şeklinde 2 hedef öngörüldü. ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olma’ Stratejik Amacımız bir yol haritası gibi. Bu yolda Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlemek aynı zamanda zayıf taraflarımızı da telafi etmemize yarayacak. Bu istikamette mesela; öncelikle MEVCUT LOJİSTİK FİRMALARIMIZI GÜÇLENMESİ İÇİN KOLLAMAK  işin başlangıcı sayılabilir. BU FİRMALARIN ORTA VADEDE SİLİNİP GİTMEMELERİ VE KURULMASI BEKLENEN LOJİSTİK BÖLGEDE GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE VAR OLMALARI Susurluğun lehine olacaktır. ZİRA DIŞARDAN GELEN GÜÇLÜ LOJİSTİK FİRMALARI VE BU ALANA YAPILACAK YATIRIMLAR ZATEN İLÇEMİZ PROFİLİNİ ÇOK DEĞİŞTİRECEK.  ÖYLE BİR ZAMANDA KENDİ FİRMALARIMIZIN DA DİĞERLERİNİN ARASINDA YER ALMASINI İSTEMELİ VE BUNUN İÇİN ÇALIŞMALIYIZ. Süreç ilerledikçe arzu edenler için eskiden çok başarılı ve özgün bir örnek olan TAŞIYICILAR KOOPERATİFİ BENZERİ ÖRGÜTLENMELERİ TEŞVİK ETMEK de zayıf olan lojistik alt yapımızı daha da güçlendirebilir. Böylece konumumuzdan kaynaklı avantajlı ulaşım alt yapımızı güçlü Lojistik altyapısıyla tamamlayabiliriz.

Bu haftanın üçüncü konusu ‘‘07-TURİZM’ için daha önce orta vadede doğabilecek bazı tehditler olarak;‘THD.07.1-sahil ilçelerinin öne çıkmış olması’ ve ‘THD.07.2-İstanbul İzmir otoyolunun ilçe merkezi dışından geçmesi’ öngörülmüştü. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu tehditlerin negatif etkilerinden Str.2.4.3-Güçlenme stratejimizle kurtulabileceğimiz varsayımıyla; ‘HDF.2.4.3.06-Konumumuzu ve bozulmamış doğal güzelliklerimizi öne çıkaran projeler üretmek’,’HDF.2.4.3.07-Geleneksel Sportif etkinliklerimizi ulusal çapta düzenlemek’ ve ‘HDF.2.4.3.08-Oto yoldan çıkıp misafirimiz olanları hizmetimizle cezbedip ödüllendirmek’ şeklinde 3 hedef öngörülmüş oldu. Bu ne anlama gelir? Şöyle düşünelim: COĞRAFYAMIZI DEĞİŞTİRİP BİR SAHİL İLÇESİ OLMAMIZ MÜMKÜN MÜ? HAYIR! SUSURLUĞA DENİZ DE GETİREMEYİZ. Ancak SUSURLUK HER ALANDA KALKINMAYI BAŞARIRSA ESKİSİ KADAR GELİP GEÇEN YOLCULARA BAĞIMLI OLMAYABİLİRİZ. Deniz seçeneği dışında farklı şekilde tatil yapma, gezme görme arzusu ve arayışı içinde olan pek çok insan var. ONLARA ALTERNATİF İMKÂNLAR SUNABİLİRSEK BAMBAŞKA BİR ALANDA ÇOK DAHA GÜÇLÜ VE AVANTAJLI OLMAMIZ MÜMKÜN. Madem kalkınma ve gelişme adına da olsa en büyük zenginliğimiz olan doğamızın bozulmasına, çevremizin kirlenmesine, hava ve suyumuzun zehirlenmesine razı değiliz. O HALDE NEDEN BU ZENGİNLİĞİMİZİ DEĞERLENDİRMİYORUZ? Bu manada KONUMUMUZU VE BOZULMAMIŞ DOĞAL GÜZELLİKLERİMİZİ ÖNE ÇIKARAN PROJELER ÜRETMEK öncelikli hedefimiz olmalı. Böylece hem doğamızı korumuş, hem de kendi özgün çözümlerimizi üreterek bu alanda güçlü olmayı başarabiliriz. BU KONUDA GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSINDAN YARARLANMAK MÜMKÜN. İkinci olarak GELENEKSEL SPORTİF ETKİNLİKLERİMİZİ ULUSAL ÇAPTA DÜZENLEMEK  hedefi özgün bir turizm faaliyeti olarak öne çıkarılabilir. BÖYLECE YÖRESEL DÜZEYDE VE ZAYIF KALAN RAHVAN AT YARIŞLARI, KATRANCI MEHMET PEHLİVAN GÜREŞLERİ VE MOTOCROS YARIŞMALARI GİBİ ORGANİZASYONLAR YENİ BİR FORMATLA GÜCÜMÜZE GÜÇ KATACAKTIR. Bu konuda da Turizm Bakanlığının teşvik ve desteklerinden yararlanmamız mümkün. Ayrıca OTO YOLDAN ÇIKIP MİSAFİRİMİZ OLANLARI HİZMETİMİZLE CEZBEDİP ÖDÜLLENDİRMEK  hedefi başarılabilirse bu hamle kesinlikle bizi eskisinden daha güçlü yapar. FAKAT BU HEDEFLER İÇİN DAYANDIĞIMIZ ORTAK CEVHER SAHİP OLDUĞUMUZ DEĞERLERDİR. Meselâ ‘Misafirperverlik’ ve ‘Yardımseverlik’ değerlerimizden söz ediyorum. Onlardan güç alarak misafirlerimizi mutlu göndermek elimizde. Ayrıca; ÇEVRE DUYARLIĞI İLKEMİZDEN AYRILMAMAK DA BU HEDEFLERİMİZİN OLMAZSA OLMAZI DEĞİL Mİ? Böylece hem değerlerimiz ve doğal güzelliklerimizden yararlanmış, hem de onların korunup gelişmesi güvence altına alınmış olur. Aynı zamanda bu hedefler gelişmek istediğimiz turizm sektöründe orta vadede olabilecek tehdit ve riskleri de bertaraf edecektir.

Bu haftanın dördüncü konusu ‘10-SAĞLIK’ için daha önce; ‘ZY.10.4-Hastane fiziki şartlarının kötü olması’ şeklinde bir adet zayıf yönümüz olduğu değerlendirilmişti. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu zayıf yönümüzün ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimizle onarılıp güçlendirilebileceği varsayımından hareketle; ‘HDF.2.4.3.17-Fiziki şartları kötü olan hiçbir hastane bırakmamak’ şeklinde 1 hedef belirlenmiş oldu. Sağlık konusunda Hastane fiziki şartlarının kötü olması gerçekten de zayıf bir yön. Onun da güçlendirilebilmesi için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızın ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisi izlememiz gerekiyor. BU KONUDA ÖNCELIKLE MEVCUT HASTANEMIZIN VE SAĞLIK OCAKLARIMIZIN FIZIKI ŞARTLARINI IYILEŞTIRMEKLE İŞE BAŞLAYABILIRIZ. Elbette bu iyileştirmeler güçlü siyasal destek gerektiriyor. Ama en önemlisi Susurluk halkının yardımlaşma ve dayanışmasıyla BÖYLE BİR PLANLAMAYI YAPABİLMEK VE GERÇEKLEŞMESİ YOLUNDA AKTİF ÇABA GÖSTEREBİLMEK. Ne istediğini bilmeyene kim niye yardım etsin ki? Bu arada YENI YAPILACAK DEVLET HASTANEMIZIN EN IYI ŞARTLARDA TESISI IÇIN DE ÇABA GÖSTERMEK GEREKIYOR. Böylece 2023 sonrası için FIZIKI ŞARTLARI KÖTÜ OLAN HIÇBIR HASTANE BIRAKMAMAK hedefine daha kolay erişebiliriz. 

Stratejik Plan yapılabilirse, 2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ anlamında yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlarımız var. ‘Güçlenme’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’,’ DEĞ.7-El sanatlarımız’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve Sanayi Odası Borsa(TSOB), Belediye(B), Kaymakamlık(K), İlçe Sağlık Müdürlüğü(İSM), Siyasi Partiler (SP) ve Kent Konseyi (KK) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir. Onlara da yerine göre Pancar Kooperatifi(PK), Süt Birlik (SB), Ziraat Odası (ZO) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Ticaret Bakanlığı (TB), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı(STB), Turizm Bakanlığı (TB), Sağlık Bakanlığı (SB), Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB), Şeker Fabr.Gen.Müd (ŞFGM) ve Gençlik Spor Bakanlığından(GSB) yardım almayı sağlayabilmeliler. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli. Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak durumunda. 

yyalcin3@gmail.com

24 Ağustos 2021 Salı

24 Ağustos 2021 23:30 Salı CORONA GÜNLERİ....................................Salgın, terör ve göç

Ettiğini bulmak

Bugün 23 Ağustos 2021 pazartesi. Coronavirüs salgını ülkemizde 529.ncu gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 608 gün geçti. Corona güncel tablosuna göre 23 Ağustos itibariyle  ülkemizdeki vaka sayısı 18.857 olmuş. Dün 18.622, önceki gün 19.351, 20 Ağustosta 19.918 idi. Ondan önceki günler de 19.944, 21.692 ve 19.320 olmuştu. Bugün gelinen nokta ise tam bir hafta önce 16 Ağustostaki vaka sayısı (18.163) seviyesinde. Yani sanki bir patinaj durumu var.

Ancak vefat sayıları bugün maalesef 232'yi bulmuş. Yani yükseliş durdurulamıyor. Son bir haftalık sayılar sondan başa doğru; 232, 206, 232, 204, 216, 168, 183 ve 165 olarak gerçekleşmişti. Burada da anlaşılan 200'ün altına inmeme direnişi var. Can kayıplarını azaltmanın tek yolu vaka sayılarını bir an evvel 5.000'lerin altına düşürebilmek. O da en azından ilk iki aşısını yaptırmış olanların oranının %70'lerin üstüne çıkmasıyla mümkün. Halbuki bugün itibariyle henüz %57'yi yeni aşmış bulunuyoruz.

Bugünkü aşı tablosuna göre; 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 74,62'ye ulaşmış. İkinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 57,05 olarak görünüyor. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı 46.317.869'i birinci doz, 35.408.683'ü ikinci doz ve 7.787.868'ü üçüncü doz olmak üzere toplam 89.651.157'ye yükselmiş. Son 24 saatte yapılan aşı 890.632 doz olmuş.

Tüm dünyada ise vaka sayısı 213 milyona (212.923.543) yaklaşıyor. Son 24 saatte doğrulanmış yeni vaka 450.680 olmuş. Bu arada virüs sebebiyle yaşanan can kaybı da 4,5 milyona (4.449.721) çok yakın. Bir günde yaşanan can kaybı ise 7.010 görünüyor.

Bloomberg tarafından toplanan verilere göre tarihin en büyük aşı kampanyası devam ediyor. Dünya genelinde en son 181 ülkede 4 milyar 953 milyon dozdan fazla aşı uygulanmış. Küresel olarak son 24 saatte uygulanan aşı miktarı ise 36,4 milyon doz olarak kaydedilmiş. Aşılamada ileri gelen ülkeler arasında, Çin 1 milyar 935 milyon dozla ilk sırada yer alırken, Hindistan 581 milyon dozla ikinci, Avrupa Birliği ülkeleri ise 515 milyon dozla üçüncü sıraya yerleşmiş durumda.

Dünyanın tek derdi coranavirüs salgını değil elbette. Bu günlerde Afganistan'da ortaya çıkan durum sebebiyle batılı ülkeleri yeni bir göç dalgası korkusu sarmış durumda. Her zaman olduğu gibi ortalığı karıştırırken en öndeler, başka ülkelerin kaynaklarını aralarında paylaşırken pek keyifliler. Ancak, tarumar edip gittikleri coğrafyalarda fakirlik, iç savaş, terör ve göç kaynıyor nedense. Böyle hallerde sadece konuşup duruyorlar. Ha bir de Türkiye'yi hatırlıyorlar birdenbire. Sanki bu ülke onların hazır göçmen kampı.

Halbuki yeryüzünde meydana getirdikleri fesat ve zulüm, ne kadar kafalarını kuma da soksalar bumerang gibi gelip onları da vuracak. Kendilerini yedi kat duvarın arkasına da saklasalar, aldıkları hiçbir tedbir işe yaramayacak. Göç eden insanlar zaman içinde dalgalar halinde ülkelerine girecek. Bir tarafta yağma edilmiş zenginlikler, öbür yanda yaşamak isteyen kitleler varsa fizik kaideleri işleyecek. Yükselen terör ve göç dalgalarından zannettikleri gibi parayla da kurtulamayacaklar. Yükselen ırkçılık ideolojileri ülkelerini daha da yaşanmaz hale getirecek. Kısaca ettiklerini bulacaklar.

Tıpkı yeryüzünü virüs salgınlarından ve afetlerden koruyamadıkları gibi. Göç bir yanıyla insanlık faciası iken bir başka yanıyla da bir tür afet. İnsanoğlunun haddini aşıp azgınlaşmasının, milyonlarca "Ahh!"ın bizzat müsebbibi olmasının bedeli. Ne kadar zulmederseniz, dünyada çıkardığınız bozgunculuk miktarınca karşılığını görürsünüz. Öbür dünyada yaşayacaklarınızı hayal bile etmek istemem.

Göç de bir afettir

Bugün 24 Ağustos 2021 Salı. Coronavirüs salgını ülkemizde 530.ncu gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 609 gün geçti. Corona güncel tablosuna göre 24 Ağustos itibariyle  ülkemizdeki vaka sayısı 19.191 olmuş. 27 Temmuzdan bu yana son bir aydır kah 20 binin üstünde kah altında dolaşıyor. Bugün de patinaj yapma hali devam etmiş. 

Ancak vefat sayıları maalesef 19 Ağustostan bu yana hiç 200'ün altına düşmedi. Bugün de 230 olmuş. Kuşkusuz bu sayının azalması vaka sayılarının düşmesine bağlı. Tedbirlere devam etmek ve en azından ilk iki aşıyı yaptırmak gerekiyor. Bu oranın mutlaka %70'lerin üstüne çıkması lazım. Bugünkü aşı tablosuna göre o da bugün itibariyle henüz %58'e ulaşmış değil.

Salgın bir afet. Hem de tüm dünyada bugün saat 22 itibariyle 214 milyona yakın (213.733.585) insanı hasta eden ve 4,5 milyon (4.460.783) can kaybına neden olan bir afet. Kuşkusuz tarihte bundan daha yüksek sayıda ölüme neden olan salgınlar görülmüş. Ancak itiraf edelim dünyanın bir taraflarında belki milyonlar ölürken dünyanın geri kalanının bundan haberi bile yoktu. Ama şimdi öyle mi? Neredeyse canlı yayın salgını izliyor, gelişmeleri anında duyuyor ve an be an takip edebiliyoruz. İşte coronavirüs pandemisinin önceki salgınlara göre en önemli farkı bu. Üzerimizdeki etkisini katlamalı hissettiriyor.

Konuya afet olarak bakınca yaşadığımız salgının bu konuda hafif bile kaldığını söyleyebiliriz. Yaşanan depremler, seller, tsunamiler, toprak kaymaları, çığ, fırtına, kasırga ve hortumlar insanlık tarihi boyunca etkisini sürdürmüş büyük felaketler. Şehirleri yok eden büyük yangınlar, tarihte iz bırakan yanardağ püskürmeleri, kendi kendine sönene kadar bitmeyen devasa orman yangınları yeryüzünde hep oldu.

Şayet insan kıyımı olarak bakarsak insanlık kadar eski savaşların yeryüzündeki en büyük felaketler olduğunu da kabul etmek gerek. Kanlı savaş ve çatışmalar bugün de var ve bitecek gibi görünmüyor. Mesela çağımızın vebası "terör" de bir afet aslında. Dünyanın kılcal damarlarına yayılmış kanser tümörleri gibi bitmiyor, bitirilemiyor. Her yıl dünyanın dört bir yanında hangi sebep adı altında olursa olsun binlerce masum cana kıyan teröristler bana göre "çağdaş dünyanın" ürettiği katil virüslerden başka bir şey değil.

Ya batılı devletlerin sömürgeci siyasetleri sebebiyle "çekirge sürülerinin istilasına uğramış gibi" aç, hasta ve sefil kalmış olan ülke halklarının başına gelenlere ne demeli? Neredeyse gittikleri yerlerde insan bırakmayan sabıkalı "soykırımcıların" yaptıklarına ne ad vereceğiz? Bir dönem Afrikadan topladıkları genç insanları Avrupa'da Amerika'da satan köle ticaretini(!) bir insan olarak unutmuş değiliz.  Bunlar da birer felaket değil mi?

Tarihte "göç" her zaman olmuş. Hatta bir bakıma dünya tarihi göçlerle oluşmuş diyebiliriz. E, bu dalgalanmalar durduk yere olmuş değil elbette. Ya doğal afetler ve kuraklık sebebiyle ya da savaş ve katliamlardan kaçmak için göç etmişler. Sebep hep aynı; hayatta ve ayakta kalmak, yaşayabilmek için. İnsanların tarih içinde başka bölgelere doğru hareket etmesi yeni kavimlerin, milletlerin ve devletlerin doğmasına yol açmış. Mesela; Türklerin de içinde olduğu orta Asya'dan batıya doğru gerçekleşen göçler bugün "Kavimler göçü" diye adlandırılan ve zincirleme pek çok başka olayı tetikleyen büyük bir tarihi olaydır.

Tarih içinde Urallar ve Kafkasya üzerinden Avrupa'ya, Balkanlar üzerinden Anadolu'ya pek çok göç dalgası gerçekleşmiş. Çok daha öncesinde insanlığın doğuş yeri kabul edilen Afrikadan; Yemen üzerinden Hindistan'a, Mezopotamya üzerinden Anadolu'ya, Kamçatka yarımadası üzerinden Kuzey Amerika'ya geçişlerin hepsi birer göç hareketi. 

Hatta Avrupa'da tutunamayanların yeni dünya Amerika'ya giderek orada çok kozmopolit bir ülke oluşturmaları da böyle olaylara örnek verilebilir. İkinci dünya savaşı sırasında gerek Avrupa'daki yahudilerin, gerekse Rusya'daki müslüman azınlıkların yaşadıkları da öyle.

Böyle büyük tarihi olaylara baktığımızda bugün yaşadığımız; Irak, Suriye, Libya ve Afganistan kaynaklı güncel göçler oldukça ufak kalır. Lakin, biz bugün onlarla yüz yüzeyiz ve bize medyatik bir büyüteçten geçerek büyük çaplı görünüyorlar. Ancak, şayet söz konusu insani bir trajedi ise bunun sayılarla mukayesesinin anlamı yok. 

Bir kişi de olsa, milyonlar da olsa insanların yerinden yurdundan kalkıp başka diyarlara göçmesi hiç de azımsanacak bir olay değil. Hatta bir tür felaket. Amerikalıların 1.nci dünya savaşı sırasında Anadolu'dan Suriye'ye tehcir edilen Ermeni'ler için "Büyük felaket" tabirini kullandıklarını unutmayalım. Kaldı ki bu tarihi olay güvenlik nedeniyle topu topu 500 bin Ermeni için söz konusu olmuştu.

Türkiye 3,5-4 milyon Suriyeli için kucağını açarken Batı dünyası adeta gözünü, kulağını ve ağzını kapatan üç maymunu oynuyordu. Türkiye'nin o dönemde güvenli bölge çağrılarına sırtını dönenler, şimdi Afganistan'dan gelecek göç dalgasına karşı dünyayı ayağa kaldırıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Akdeniz'de göz göre göre yüzlerce, binlerce düzensiz göçmeni sulara itenler, bugün "sınırlarımızı korumalıyız" endişesi içinde panik halindeler.

Gözümüzü boyayan, beyinlerimizi esir alan büyük bir algı operasyonu yürütülüyor Afganistan hakkında. En acısı bizdeki kendini "beyaz türk" kabul edenlerin içine düştüğü açmaz. Sözde ırkçılığa, Avrupa'daki yabancı düşmanlığına  karşı olanlar, bugün aynı şeyin daha beterini Türkiye'deki Suriye ve Afgan mültecilere reva görüyorlar. Aslında göç insanların elinde olmayan, mecbur kaldıkları bir çıkış yolu arayışı. Herkesin, her milletin başına böyle bir felaket gelebilir. Çok şükür devletimiz var, güçlü ve de gereği yapılacak. Ama çirkinleşmek bize yakışmıyor.