Çevir kazı yanmasın
Genellikle sabırlı olduğumu söylerler. Çalışmayı
severim ve pek az şeye kızarım. Ama oldum olası emek hırsızlarına çok
sinirlenmişimdir.
Kendini kurnaz zanneden, hep zeytinyağı gibi üste çıkan,
kemik bulunca üşüşen, zoru görünce yandan sıvışan çakallara.
Bu türlerin fikri zikri de olmaz. Her cenahta, her
yönde ve seviyede görebilirsiniz böylelerini.
Sizi bilmem ama ben vücut
çalımlarına, sırttan hançerlemelerine, zehirli dillerine alışığım da bir tek
emek hırsızlıklarına tahammülüm olmaz. Kendimi tutamam, hiddetimden beni
tanıyamazsınız.
Bunlardan bazıları tecrübeli, babacan tavırlarla
nasihat da verirler. Onlara göre hiçbir işte ileri çıkmamak lazımdır. "Yat
aşağı, al maaşını" cinsidirler.
Böyle birilerini yıllar önce memuriyetimin
ilk zamanlarında tanımıştım. Gençtim, idealisttim, sürgün gittiğim yerde terfi
etmiş ve şef yardımcısı olmuştum. Bir ara, mevzuattan kaynaklanan bir boşluğun
giderilmesi için kafa yordum ve konunun Ankara'dan, Genel Müdürlükten
sorulmasını sağladım. Bana göre sorunun çözümü basitti, ancak, uygulayıcıların
söz konusu mevzuat boşluğunu giderecek yetkisi yoktu. Bir taraftan da göz göre
göre yanlış yapılıyor, öbür yandan demoklesin kılıcı gibi müfettiş korkusu
yaşanıyordu.
Cevap geldi. Geldi ama ne suya dokunulmuştu ne de sabuna. Kısa ve
öz, bir cümlelik bir yazıydı. Şöyle diyordu: "Mevzuat uyarınca gereğini
rica". İnanamıyordum. "Nasıl olur ? Zaten biz mevzuattan kaynaklanan
bir sorunu iletmiştik. Böyle yapılmasında sakınca olmasa senden niye soralım ki
?"
Artık ne kadar sinirlendimse yanıma yaşlı memurlardan
biri yaklaştı. Sözde teselli verecek, beni yatıştıracaktı. "Bak bu sözümü
unutma; memuriyette konuşacak ama söylememiş olacaksın, yazacak ama bir şey
demiş olmayacaksın !" Adamın yüzüne bakakalmışım. Ne demek abi bu ?
Açıkladı; "Şu demek iş yaparken "mış" gibi yapmak en
garantilisidir. Başına bir şey gelmez. Bak üsttekilerin cevabına, başka lafa ne
hacet."
Hırs yaptım herhalde. Daha sonraları o üsttekilerle de
birlikte çalıştım. Anladım ki, onlar da aynı kafada ve daha üstlerden nasihat
alıyorlar. Hem de en üstlerden. Zamanın birinde Ankara'da yeni başbakan
eskisini ziyarete gitmiş. Resmi teşrifattan sonra baş başa kalmışlar. Yenisi
eskisine sormuş "Sayın Başvekilim bana bir tavsiyeniz var mı ?"
Eskisi bir bilen tavrıyla arkasına yaslanmış ve "Sakın devletin
hariciyesine, dahiliyesine ve askeriyesine karışma da geri kalan ne yaparsan
yap !"
Bunları bir hallerinden daha tanırsınız. "Üç
mektupçudurlar". Bilmeyenlere anlatalım.
Yeni Genel Müdür eskisinden devir
teslim alırken, bizimki diğerinin eline üç zarf tutuşturmuş. Kulağına da
şunları fısıldamış. "Bu zarfların ilkini ben çıktıktan sonra hemen aç.
İkincisini de işler sarpa sarmaya başladığında açarsın. En sonuncusunu da benim
gibi görevden ayrılırken. Sözümü dinlersen başın ağrımaz."
Adam aldığı
nasihate uyarak ilkini açmış hemen tabi. Zarfta şöyle yazıyormuş. "Kendinden
öncekileri kötüle!". Yeni Genel Müdür işinin başına geçmiş ve olanca
heybetiyle bir enkaz devraldığını söylemiş her yerde. Önceleri sinmiş herkes.
Yeni projeler ve işler meşgul etmiş biraz. Fakat, işler gittikçe kötüye
gitmekteymiş.
Adam bunalmış. Can havliyle ikinci zarfı açmış. "Sorunlar
hep yanındakiler ve üstündekilerden kaynaklanıyor" yazıyormuş orada da.
Haklı demiş genel müdür. Bu sefer başlamış sorumlu aramaya ve birlikte
çalıştığı arkadaşlarını, altında ve üstünde yer alan tüm insanları bol bol
eleştirmeye. Kaos ve kargaşa dolu birkaç sene de böyle geçmiş. Başarısızlık
ayyuka çıkmış. Nihayet görevden alınmış.
Devir teslim yapmak üzere yeni genel
Müdürü beklerken bir taraftan masasını toplamaya , çekmecelerini boşaltmaya
çalışıyormuş ki diplerde bir yerde unuttuğu üçüncü zarfı bulmuş. Hiddetle açıp
okumuş bu kez." Şimdi sen de üç zarf hazırla !".
Hiç mi utanmıyorsunuz ?
Bizim bulunduğumuz sitede Büyükşehir güzel bir hizmet yapıyor. Daha doğrusu üç aydır bir türlü bitiremedi. Tamamlandığında otantik bir Ankara evi olacak İnşallah. Gelip geçerken bakıyorum. Ağır çekim gibi ilerliyor. Belki 10-15 kişi var. Ama nedense hep bir iki kişiyi çalışırken görüyorum. Hep çay sigara molasındalar sanki.
Bizim bulunduğumuz sitede Büyükşehir güzel bir hizmet yapıyor. Daha doğrusu üç aydır bir türlü bitiremedi. Tamamlandığında otantik bir Ankara evi olacak İnşallah. Gelip geçerken bakıyorum. Ağır çekim gibi ilerliyor. Belki 10-15 kişi var. Ama nedense hep bir iki kişiyi çalışırken görüyorum. Hep çay sigara molasındalar sanki.
Bugün iyice tepemin tası attı.
Hilafsız tam 9 kişi oturuyor, üç kişi çalışıyordu. Bu da yetmezmiş gibi
çalışanlarla çene yarıştırıyorlardı. Hem de kaba saba gülmeler, sinkaflı konuşmalar.
Öyle dikildim baktım. Berikiler benden rahatsız oldu sustular, cevap
yetiştirmeye çalışan da işine döndü. "Ayıp dedim yahu, ayıp ! Hiç mi
utanmıyorsunuz ?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder