9 Ekim 2019 Çarşamba

09 Ekim 2019 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı130...................................Yapmak



Yapmak

Okuyup yazmak benim için sanki bir müsveddeyi sürekli temize çekme gibi. Hayatı ve kendi hikâyemi de yeniden yorumlayıp, öğreniyorum böylece.

Biliyorum, çok güzel insanlar var ülkemizde. Kimi sanatkâr, kimi öğretmen, kimi iş kimi bilim insanı. Bazısı yönetici, bazısı siyasî devlet adamı. 

Onlar aramızdan birileri. Ara sıra ölenler var, birer yıldız gibi kayan. Doğanlar var, birer güneş gibi yolumuzu aydınlatıp içimizi ısıtan. Şöhret olsun diye değil, yapıyor olmak için değil, öyle yapmak gerektiğine inandıkları için yapıyorlar. Öylesine, iddiasız, gösterişsiz, içlerinden geldiği gibi yapıyorlar o güzellikleri. Ne bir şey umuyorlar, ne de bekliyorlar. Kâr zarar hesabı yapmadan, su içer gibi, nefes alır gibi işliyorlar hayata.

Ne var ki hayatın diğer bir yüzü de var. İkisi de gerçek. Yapmak kadar yıkmak da insanoğluna mahsus. Yine de herkes biliyor ki:  ‘Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir/Onu en çolpa herifler de emin ol becerir / Sade sen gösteriver ‘işte budur kubbe’ diye/iki ırgatla iner şimdi Süleymaniye / Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman/Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan.”  Milli şairimiz Mehmed Akif ne güzel özetlemiş durumu değil mi ?

Gerçekten de kim de derse desin, kötülüğü hangi yaldızlı sözlerle gizlerse gizlesin; yıkmak yapmak gibi olur mu ? Hamdolsun bizim böyle kuru gürültülere ayıracak zamanımız yok. Yapmayı bilir misiniz ? Hayır. “Bunların var mı sizin listede hiç benzeri; yok / Ya ne var? Bir kuru dil, siz buyurun karnım tok.”

Zira biz biliriz, inanırız ki; insan ne yaparsa sonuçta kendisine yapmaktadır. İyilik yapsa lehine, kötülük yapsa kendi aleyhinedir. Sonuçta bütün irade, niyet ve fiiller insanın kendisine dönecektir. O halde insan için en değerli ve en önemli husus kötülüklerden sakınmak ve iyilikle donanarak iyi şeyler yapabilmektir.

Yapmayı bu istikamette sürdürebilenlere ne mutlu. İş yapmak, eser bırakmak, evlat yetiştirmek, memleketine milletine hizmet etmek , hakkı ve hakikati yazmak…Hepsi iyilik istikametinde küçük ama büyük şeyler.


6 Ekim 2019 Pazar

06 Ekim 2019 Pazar 18:00 GÜLÜMSETEN KELİMELER.......................Falan Filân Feşmekân,Pıskırmak


Falan Filân Feşmekân
Falan filân, Filân falan,Falan filân feşmekân,Falan fıstık…,Falanca filânca gibi tekerlemeleri sık sık duyarız. İnsana komik geliyor. Gevezelik hallerimizden. Yine de Nedir, ne değildiri merak edip araştırdım. 


İşin aslı 'Falan' kelimesinden geliyor. Kökeni Arapça'da ' fulān' kelimesiymiş. Türkçesi vesaire (Vs) anlamında. Tarihte en eski kaynak 'Mukaddimetü'l-Edeb' (1300) kitabıymış. Muhtemelen kullanımı daha öncelere dayanıyordur. Sözlü olarak günlük hayatta yaygın kullanılmış bir sözcük. İbranice ve Aramice/Süryanice'de de 've saire' anlamında 'pəlān' kelimesi varmış.

Falan türkçe sözlüklerde: söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen bir özel adın, şeyin yerini tutan kelime olarak açıklanıyor. Eş anlamlısı filân. Tarih, yer, kişi vb.nin önüne gelerek tekrarlanmak istenmeyen sözlerin yerine kullanıldığı belirtiliyor. Bunlar cümlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek "ve benzerleri" anlamında sözcükler. Yerel ağızlarda bazen 'fülân' olarak bazen de 'filen' olarak geçebiliyor.

Filan falan Feşmekân' tekerlemesi ise işte bu 'falan filân' yerine kullanılan ilginç bir üçleme. Önemsenmeyen, değer verilmeyen şeyler için söyleniyor. O kadar önemsiz ki; sıralamanın sonunu getirecek kadar çabaya gerek olmadığını anlıyoruz.

Falan filan kelimelerinin 'Filanca' 'Falanca' (filan kimse), 'Filankes' (Falan kimse, Falan kişi), 'Falanıncı , filanıncı', 'Falan festekiz', 'Falan fıstık', falan fişman, felan filan, falan feşmekan, estek köstek, cart curt vs. şeklinde kullanımları da olabiliyor.

Dilimizin içi boş ama söylenişi hoş kalıplarından.




Pıskırmak
Sonbahar geldi. Havalar serin gitmeye başladı. Çok yakında etrafımızda bol bol 'pıskıran' ları göreceğiz. Malum soğuk algınlığı ve nezlenin ilk işaretidir bu. Bir yanıyla komik ama etrafa saçılan mikroplar nedeniyle de çok dikkatli olmamız gereken bir davranış.

Pıskırmak aksırmanın ya da hapşırmanın bir çeşidi. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre Kösten, Honaz -Denizli; Dallıca ,Nazilli -Aydın; Çeşme -İzmir; Taşova -Amasya; Karkıncık, Artova -Tokat; Danışman, Fatsa, Bayadı -Ordu; Nefsiköseli, Görele -Giresun; Ardanuç çevresi -Artvin; Erzurum; Ağın -Elazığ; Afşin -Maraş; Hacıilyas Koyulhisar, Maksutlu, Şarkışla -Sivas; Bor -Niğde ve Mut köyleri -İçel'de yerel ağız olarak yaygınmış.

Pıskırmak yani hapşırmak burun zarlarının gıcıklanması sonucunda tetikleniyor. Geldiğini anlayabiliyoruz, ama bazen yakalayamıyoruz. Bilimsel olarak solunum kaslarının birdenbire kasılması üzerine, ağız ve burundan hızlı, gürültülü soluk boşaltmak olarak açıklanmış. , hapşırmak.

Pıskırmak ülkemizde yalnız bir yerde 'Yersiz, gereksiz gülmek' anlamında kullanılıyormuş. Orası da Sarıkavak Eskişehir. Belki hapşırmak gibi bir sesle yersiz, gereksiz gülmelerden kaynaklanıyordur. Ne kadar saklanırsa saklansın bu yapmacıklı, sinir bozucu hal herkes tarafından duyulur ve fark edilir. Hele de dolu bir ağızla yapılırsa herkesin iştahı ve keyfi kaçar.

İnancımıza göre Pıskıran, hapşıran ya da aksıran kimsenin; “Elhamdulilllah” “Allah(c.c.)’a hamd olsun” demesi, O’nu işiten kimsenin de: “Yerhamukeallah” “Allah(c.c.) sana merhamet etsin” demesi gerekiyor. Aksıran kişinin de yanında “Yerhamukeallah” denildiğini duyduğunda: ”Yehdina ve yehdikumullah ” “ Allah(c.c.) bize ve size hidayet versin.” ve ya “Yehdikumullahu ve yuslihu balekum” “Allah(c.c.), sizi doğru yola yöneltsin ve işlerinizi düzeltsin” demesi tavsiye edilmiş. (Buhari, Edep: 125)

Ancak bu güzel davranış sadece görgü kuralı olsun diye yapılmıyor. Çok ilginç bir şey var bu konuda. Zira hapşırma abartma olmaksızın normal bir düzeyde yerine getirildiğinde faydalı bir şey. Ancak bilimsel olarak dışa verilmeyip tutulursa çok ciddi problemler olabileceği tespit edilmiş. Meselâ ani bir kalp krizi geçirebilirmiş insan. Çünkü hapşırma esnasında hayat organı kalbimiz bir anlık durup tekrar çalışıyormuş. Ayrıca hapşırma anında oluşan basınca engel olmaya kalkıldığında şah damarı ve akciğerlerin bu aşırı basınçtan patlaması ya da beyne giden damarların tıkanması mümkünmüş. O durumda da kişinin felç olma tehlikesi söz konusuymuş. Hatta hapşırma esnasında gözlerin kapanması da sebepsiz değil. Bu eşsiz nimet sayesinde gözlerimizin yuvalarından fırlaması ve kör olması engelleniyormuş.

İşte bütün bu tıbbi nedenlerle pıskırmanın, hapşırmanın ya da aksırmanın vücudumuza verdiği ferahlığa 'Hamd olsun' diyerek karşılık vermek çok doğal. Hapşırma esnasında kalbimizin bir an bile olsa durması kısa bir süre içinde ölüp tekrar dirilmek anlamına geliyor. Bütün bunların bilincinde olup bize lütfedilen nimete şükredip "elhamdülillah” demek ne kadar anlamlı ve güzel bir davranış.