Ankara'nın acısı/ballı lokma tatlısı "Torpil"
Onu habire arayıp da bir türlü bulamayanların en nefret ettiği şey. Bulanlarınsa ballı lokma tatlısı olarak anında yuttukları salkım. Bir bakıma hem acı biber tadında hem de kaymak, baklava. Duruma göre yani.
Politikacıların kavga ettiklerine bakmayın, solcu sağcısı fark etmiyor bu konuda. Muhalefetken de yapılıyor, iktidara geldiklerinde de. Politika "iş görmek" olarak algılandığı sürece de olacak. Sadece politikacılarda oluyor da sanılmasın. O bir hastalık gibi; dürüst-sahtekar, saf-kurnaz, ateist-inançlı, mülayim-militan herkese bulaşabiliyor. Yerine göre bir köy muhtarında, bir hastanedeki yakınınızda, komşunuzda, öğretmeninizde vs. vs…Ankara'nın dedim ama aslında o iktidarın ve gücün olduğu her yerde var.
Tabi ki sözde istenmeyen ve fakat hep "yan cebime koy" dilekleriyle beklenen kurtarıcı. En karşı olanların bile "yaptırmazsam geride kalırım, hakkım yenir" korkusuyla kendilerini başvurmak zorunda hissettikleri tam bir baş belası o. Kendimize olduğunda "bir işimiz vardı, hallettik" oluyor, başkasına yaradığında "bu memlekette arkanda dayın olacak kardeşim !" sızlanmaları. Yani neticede ne onsuz oluyor, ne de onunla.
"Savaş gemilerinde su altı silahı olarak kullanılan büyük bombadan" ya da " genellikle bayramlarda çocukların eğlence aracı olarak kullandığı yanıcı-patlayıcı madde" lerden söz etmiyorum tabi. Daha geçer ve yaygın haliyle "kayırma işini" ya da "kayıran, arkalayan kimseyi" kastediyorum. Bu torpil, mahalle bakkalından alınabilen bir oyuncak değil elbette. Denizaltıların saldırı silahı da değil. İnsanlar arasında “Torpil Ricası ” diye yeni bir trafik türü başlatan ve adına kibarca “referans” denilen bulaşıcı bir dolaşım türü. Çoğunlukla “hamili kart yakınimdir” anlamına gelir, tanırsınız. Bazen de hemşeri, arkadaş, akraba ve tanıdık versiyonlarıyla kendini gösterir. Halkta yaygın tabiriyle etkili bir "kıyak" biçimidir o.
Ah şu torpil ! Zamana da çabuk uyar, adama da ha! Süslenir püslenir, isim değiştirir; sayın vekil ricası, referans, hatırlı dost, amca yahut dayı olur. Hatırlı tanıdıklarla devreye girer. Adamına göre, adam tercih işidir yani.
Bulaştığı insanı ikileme sokar. Uyulması gereken kurallarla istek, çıkar ve ihtiyaçlar arasında çatışma yaşatır. Yapmazsın direk kötüsün, yaparsın zaten kötü. "Kırk satır mı, kırk katır mı" hesabı, her halde azaptasın yani. Ricalara olmaz desen arkadaşsız kalırsın. Akrabaların bir bir etrafından çekilir, "ha o mu ? yok ya, o bi iş yapmaz" derler arkandan. Köyünden, dostundan, yakınlarından soğursun.
Her telefon çaldığında yüreğin kalkar. Direk olmaz ! deyip kırmak istemezsin. Bir bakalım dersin, araştırayım. Telefonu kapattığında içinden biri şöyle seslenir "aldın mı başına belayı, hadi bakalım şimdi ne yapacaksın ?" Söz verdin, artık o yük sırtına çıktı bir defa. Ne yapayım ne edeyim demeye kalmadan zırt, pırt telefon "ne oldu bizim iş ?" Daha bakamadım desen uymuyor, şöyleydi böyleydi desen insanlar bilgi, yol gösterme anlamıyor. Yalan da söyleyemezsen işin zor. İlla da "bizim işi hallediver." Neymiş "Birinin bir telefon edivermesi" yetermiş. Kimmiş o biri ? Ben 35 yıldır bilemedim. Ama benden başka herkes onu tanıyor, biliyor galiba. Çünkü hep ondan söz ediyor. Allah, Allah adam bayağı meşhur yani !
Bir bakıma insanlar da haklı. O zatı muhteremi bilmem, tanımam da, ama yediği naneleri çok yakından görenlerdenim. Nasıl görmeyeyim ki geçtiği yollarda manda şeyi gibi izler bırakıyor. Kokusu da cabası. İktidar değişiyor, o değişmiyor. Çünkü ancak o ortamda yaşayabiliyor. Madem ki torpilim sağlam, o halde varım diyenlerden. Bu yüzden olmalı ki kendinden menkul zatını, yediği haltları her daim meşru sayıyor. Heyhat ! arkasında binlerce kul hakkı ve mazlum ahı bıraktığını düşünmüyor bile. Adeta gölgelerde yaşıyor, bir ahtapot gibi derinlerde kolları, parmakları var. En önemli yardımcısı telefon, o bile davacı olacak yarın beni kötü yolda kullandı diye. Bana sorarsanız, netice i kelam o, sürekli toplumsal bünyemizi torpilleyen sinsi bir denizaltı gibi. Umut, korku, hırs ve itibar ticaretiyle beslenen, ama daldığı, çıktığı her yere mikrop bulaştıran bir hastalık !
Hem de Ankara'nın iflah etmez hastalıklarından. Haksız mıyım ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder