İyilik ve kötülük(5)
En iyi kimse; kendisinden hep iyilik beklenen ve
kötülük etmeyeceğinden emin olunan kişi olarak tanımlanmış. (1) Bence bu muhteşem bir tarif.
Demek ki iyi kimse, hem kendisi iyi olan, hem de başkalarına kötülük
etmeyeceği gibi onların da iyi olmasına çalışan kimse oluyor. Hatta insanı şerefli ve yüce yapan sır iyilik yapmakta
gizli sayılmış ve iyilik yapmak müslümanın en önemli özelliklerinden görülmüş.
Hatta o kadar ki bu konu bir iyilik ölçüsü olarak "Hasenen seni sevindiriyor, seyyien de seni üzüyorsa,
sen müminsin" denilecek kadar da
önemsenmiş.
Hasene; Arapça'da iyilik,
güzellik, sevab, iyi âkibet, iyi söz ve iş, nimet gibi iyiliğin ve güzelliğin
her türünü anlatmak için kullanılan bir kelime. Karşıtı ise, suç, kötülük,
günah demek olan "Seyyie" oluyor.
İnanan insan için en değerli ve en önemli husus
kuşkusuz cehennemden kurtulmak ve korunmak olmalı. Anlaşılan bunun da yolu iyi
olmak ve iyilik yapmaktan geçiyor. Çünkü, Kur’ân-ı Kerimde en büyük iyiliğin
kişinin kendi nefsine yaptığı iyilik olduğu belirtiyor. Bunlar; Allah’a, ahiret
gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak, sonra da Allah için yakınlara, yetimlere,
yoksullara, yolda kalmışlara , güçsüzlere ve isteyenlere sevdiği mallarından
harcamak, sözlerini yerine getirmek,
sıkıntılı zamanlarda sabretmek olarak
sayılıyor. Yani kurtuluşun anahtarı
güzel ahlakın tamamı.
Bütün bu teşviklerin ve tavsiyelerin amacı ise “İyi
insan” modeli oluşturmak ve iyilikleri alışkanlık haline getirmek oluyor.
Buna göre, iyi olmak için iyilik yapılacak, iyilik
istenecek ve iyilik düşünülecektir. Çünkü, iyilik insanın sahip olabileceği en
büyük zenginlik kaynağı durumunda. Herşeyden önce insanın bizzat kendisi için
ahiret azığı ve gerçek sermayesi.
Sonuçta, ne verirseniz onu alırsınız. İyilik eken iyilik biçecek, iyilik
bulacaktır. Kötülük yaparsanız da layığınızı bulursunuz. Atalarımız “Rüzgâr eken fırtına biçer” diye boşuna dememişler.
İnsan ne için iyilik yapar ? Allah bilsin diye mi ? Yoksa ah ne kadar da
iyi bir insanım demek için mi ? Belki de iyilik yaparak daha huzurlu
olabileceğine inanıyordur. Olsun, bunların hepsi aslında iyilik bulmak için
iyilik yapmak değil midir ?
Tabi ki iyilikler yalnız Allah için yapılacak ve
karşılık beklenmeyecektir. Zira, karşılık beklentisi ticarete girer. Öte yandan
bir gün peygamberimizin (sav) “Hayırlı bir iş yapıp ta insanların kendisini methettiği kimse hakkında”
(2) “Bu, mü’minin dünyada iken peşin
aldığı mükâfattır” dediği
nakledilir. Bu hadis iyiliğin dünyadaki mükâfatını hatırlatmakta ve kişi
bununla gururlanmadığı ve başa kakmadığı sürece de ahiretteki mükâfatı
müjdelenmektedir. Yine de iyi insanlar zaten karşılıksız iyiliği alışkanlık
haline getiren insanlardır. Hatta onlar iyiliği iyiliğe karşılık olarak değil,
kötülüğe mukabil bile iyilik yaparlar. Çünkü karakterleri kötülüğe müsait
değildir.
Allah indinde
herkes, insan olarak eşit yaratılmış. Bir hadis-i şerifde bu konuda "İnsanlar eşittir"
(3) buyuruluyor. Bu nedenle de "Layık olana da, olmayana da iyilik et!"(4) denilmiş
ve ayrım gözetmeden herkese iyilik etmek tavsiye edilmiştir. Bu nedenle iyilik
kötülükle karşılık görse de terk edilmeyecektir. Hz. Ali'nin (ra) “İyilik Allah’ın emridir, kötülük ise nefis ve şeytanın
isteğidir. Ben elbette Allah’ın emrine uymakla mükellefim!” dediği nakledilir.
Elbette iyiliğin
değerini ancak iyiler bilir. Onlara iyilik etmek iyidir ve zarar gelmez. Fakat
kötülere iyilik bazen zararla karşılık görebilir, iyiliğe layık olmayana iyilik
etmek sonra pişmanlık doğurabilir. Dikkat etmek gerekir. Zaten bunun için "İyilikten maraz doğar" denilmemiş
midir ? Ancak, inanırız ki, kötü kimse hiçbir menfaat beklemeden sırf Allah
rızası için iyilik eden kimseye zarar vermeye kalksa da, başarılı olamaz. Zira
iyilik eden, aslında kendine iyilik etmiş olur. Ayrıca iyiler iyiliklerine
devam ettikleri sürece kötüler kötülüklerinin cezasını bulacaklardır. Çünkü Hz.
Süleyman (as) “Kötülerin evlerinden sefalet asla
eksik olmaz” demiştir.
Bir düşüncenin ve hareketin iyilik olarak
değerlendirilmesi için insanda öncelikle "niyet"
olmalı. İlaveten iyilikler usulüne uygun olarak ve en iyi şekilde yapılmalıdır.
Belki böylece, en kötü bir insan bile güzel sözle yola gelebilir.
Bu anlamda iyi söz ve güzel davranışların en güzel
örneklerini peygamber efendimizde (s.a.v) bulmamız mümkündür. O kendisine yapılan bütün kötülükleri ve
kabalıkları unutmuş, kavmine ve kabilesine her zaman lütufla ve keremle
muamelede bulunmuştur. Öyle ise mü’minlere daha nazik, daha kibar ve daha
yumuşak huylu olmak yaraşır. Hz. Yusuf (as) da kendisini kuyuya atan
kardeşlerine aynı şekilde davranmamış mıydı?
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde insanı “pek aceleci" (5) olarak vasıflandırmış. Ancak bu makbul
görülmemesine rağmen Peygamberimiz (sav) “iyilik yapmada acele etmelisiniz” (6) buyuruyorlar. Neden ? Çünkü,
insan her an ölümle karşı karşıya olduğu için iyilikte acele etmek
durumundadır. Hatta Peygamberimizin (sav) “İyilik yapmada acele ediniz. Neyi bekliyorsunuz?" (7) buyurarak ümmetini ikaz ettiği nakledilmektedir.
Atalarımız “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu haber vereyim” demişler. Çünkü, insanı yola getiren de yoldan
çıkaran da arkadaştır. Salihlerle beraber olan salih, iyilerle beraber olan da
onlardan sayılmış. Hz. Ebubekir (ra) peygamberimizin (sav) yanında yer aldığı
için “Sıddık”, Hz. Ömer yine peygamberimizin yanında yer tuttuğu
için “Adil” oldu. Hz. Ali’yi (ra) peygamberimizden ayrılmadığı
içindir ki “İlim ve
Hikmet” denizi oldu. Ashab-ı Kehfin
köpeği bile onların yanında yer aldığı için cennetlik olmadı mı?
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde kurtuluşun ancak
iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğunu belirtiyor.
İyiliği emretmekse doğal olarak iyilerin ve iyi düşünceli olanların işidir.
Kalbinde kötülük tohumu taşıyanlar bunu yapamazlar. Bu nedenle iyiliği
emredenler iyi insanlardır ve iyiliği emretmek de en az iyilik yapmak kadar
önemli görülmüştür.
Elbette ki insan akıl ve irade sahibidir. Aklı ve iradesi sonucu yaptıklarını
sahiplenebilir ve onunla övünmeye hakkı vardır.
Ancak, kendi iradesi ve aklının eseri olmayan ırkı, güzelliği ve emeği
olmayan şeylerle de övünemez, övünmemelidir. Bu anlamda insanın Allah’ın takdir
ettiği ve kendisine verdiği güzel duyguları ve ahlakı ile gururlanmaya hakkı
yoktur. (8) Hz. Ali’ye (ra) sormuşlar: “İnsan kendisini kötülerden olduğunu
ne zaman bilir?” Cevap vermiş “Kendisini iyilerden bildiği zaman…”
Bu nedenle insan iyiliklerini; imanla,
iyi niyetle, ihlâsla, tevazu ile ve teşekkür ederek sahiplenmelidir.
Demek ki bu konuda şükür çok önemli. Mesela
insanın namazı onun Allah’a karşı şükran ifadesidir ve her rekâtında “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun” (9) ayeti okunarak bu teşekkür yapılır. Bu
nedenle iyiliği bilmek ve iyiliğe mukabil
teşekkür etmek doğal bir insanlık gereğidir.
İnsanı hayvandan ayıran en belirgin özelliklerinden birisi de budur
herhalde. Onun içindir ki insanın gördüğü iyiliği iyilik olarak anlaması ve
yapana teşekkür etmesi onun insanlığından kaynaklanır.
İnsan sanki iyilik yapmak var olmuştur. Bunun için insanda öncelikle "niyet" olmalı. İyi olmak için iyilik istenecek, iyilik
düşünülecek ve iyilik yapılacaktır. Amma iyilikler de usulüne uygun ve en iyi
şekilde yapılmalıdır. İyilikler yalnız Allah için yapılacak ve karşılık
beklenmeyecektir. En iyi kimsenin de kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük
etmeyeceğinden emin olunan kişi olduğu haber verilmektedir. Sonuçta cehennemden
korunmanın yolu bile iyi olmak ve iyilik yapmaktan geçiyor. Şu kısa dünyada
insan ne yaparsa sonuçta kendisine yapıyor.
İyilik eken iyilik biçecek, iyilik bulacaktır.
İyi insanlar iyiliği alışkanlık haline getirmişlerdir.
Hatta onlar kötülüğe mukabil bile iyilik yaparlar. Bu anlamda ayrım
gözetmeden layık olana da, olmayana da iyilik
edilmesinin tavsiye edilmesi boşuna değil. Çünkü, bütün insanlar eşit
yaratılmış. Elbette iyiliğin değerini iyiler bilir ve onlardan zarar gelmez.
Fakat kötülere iyilik bazen zararla karşılık görebilir, Dikkatli olmak gerek.
İnsan iyiliği yapmaya gücü yetmese hiç olmazsa iyilik
yapacak olana yol göstermeli ve yardımcı olmalıdır. Çünkü, iyiliğe sebep olan onu yapan gibi
değerlendirilecektir. Ayrıca duada Allah’tan İyilik İstenmeli, iyilerle beraber
olmalı, kurtuluşun ancak iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün
olduğunu da bilmelidir. Zira iyiliği emretmek de en az iyilik yapmak kadar
önemli görülmüş. İşte yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde kurtuluşun ancak iyiliği
emretmek ve kötülükten sakındırmakla mümkün olduğunu belirtiyor. Kalbinde
kötülük tohumu taşıyanlar bunu yapamazlar.
Ancak, insan
iyiliksever olduğu kadar, iyiliğin değerini de bilmeli, kendisine iyilik yapana
teşekkür ve duayı da esirgememelidir. Böylece insan iyiliklerini; imanla, iyi
niyetle, ihlâsla, tevazu ile ve teşekkür ederek sahiplenebilir.
------------------------------
(1) "Sizin en iyiniz,
kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin
olunandır."(Tirmizî)
(2) Bir gün peygamberimize (sav) “Hayırlı bir iş yapıp ta insanların kendisini methettiği kimse
hakkında ne buyurursunuz?” diye soruldu. Peygamberimiz
(sav) “Bu, mü’minin
dünyada iken peşin aldığı mükâfattır” (Müslim)
(3) "İnsanlar [insan
olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir.) [İbni Lal]
(4) "Layık olana da, olmayana
da iyilik et! İyilik ettiğin kimse, buna layıksa ne iyi. Layık değilse, sen
iyilik edicilerden olursun." [İbni Neccar]
(5) “İnsan pek acelecidir” (İsra,
17:11)
(6) “Acele şeytandan
teenni ise Rahmadan’dır; ancak iyilik yapmada acele etmelisiniz ki şeytan ve
nefis sizi ondan vazgeçirmesin”
(Taberani)
(7) “İyilik yapmada acele ediniz.
Neyi bekliyorsunuz? Güç yetiremediğiniz ihtiyarlığı mı, yoksa aniden gelecek
olan ölümü mü? Veya fitnesi gizli olan deccalı mı bekliyorsunuz?” (Tirmizi)
(8) Bediüzzaman’ın ifadesi ile “İnsan kendisine takılan göz, kulak, kalp ve akıl ile
övünemez. Zira kendi malı değildir. Allah’ın takdir ettiği ve kendisine verdiği
güzel duyguları ve ahlakı ile övünmeye hakkı yoktur. Zira onları da kendisine
veren ve iyilik yapma kabiliyeti ile insanı yaratıp, ondan iyilikleri isteyen
ve bunun sebeplerini yaratan Allah’tır. Öyle ise bunların hakiki sahibi odur ve
insanın bütün bunlara karşılık ancak imanla, iyi niyetle, ihlâsla ve teşekkür
ederek bunlara sahiplenmiş olur."
(9) “Âlemlerin Rabbi
olan Allah’a hamdolsun!” (Fatiha, 1:1)
(10) “Kardeşini güleryüzle
karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme ve basite almayınız” (Buhari)
(11) Bir gün Hz. Ali (ra) “Ben kimseye iyilik veya kötülük yapmadım” der. Yanındakiler şaşırırlar. “Nasıl olur? Siz daima insanlara iyilik yapmak için çırpınıp
kendinizi helak ediyorsunuz” derler. Hz.
Ali (ra) “Kime iyilik
yapmışsam sevabını ben aldım, kötülüklerimin günahı da bana aittir. O halde
bilin ki ben iyiliği de kötülüğü de nefsine/kendime yapıyorum” demiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder