18 Nisan 2024 Perşembe

19 Nisan 2024 Cuma TORUNLARIMA MEKTUPLAR............................ANILAR 19 Nisan


Yilmaz Yalcın
Çocuk albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

19 Nisan 2016


‘Ne kadar da yaşlansak
O içimizde..
Bir tek onu büyütemiyoruz,
avutamıyoruz,
sesini bastıramıyoruz..
Her fırsatta çıkıyor içimizden.’
Ekşi sözlükten

Yilmaz Yalcın
Kutlu günler albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.


Bu yıl içinde olduğumuz Kutlu Doğum Haftasının teması “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu”
Kâinat, Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna emanetidir. Bu kıymetli emanet, her anlamda güveni, istikrarı, hu­zuru ve barışı hak etmektedir. Hâlbuki bugün insanlık ema­nete hakkıyla riayet edemediği için küresel ölçekte bir güven bunalımı yaşamaktadır.

Bireyler ve toplumlar arası ilişkileri sarsan, insanın tabiatla ilişkisini bozan ve dünyanın her ge­çen gün daha güvensiz hâle gelmesine sebep olan hadisele­rin ardı arkası kesilmemektedir. İslam karşıtlığı, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve nefret suçları artmakta; terör ve şiddet masum canlara kıymaya devam etmektedir.
Terör örgütleri desteklenerek vekalet savaşlarına maşa yapılmakta, mezhep ve meşrep farkları üzerinden fitne, fesat ve husu­met tetiklenmektedir. Zulüm ve haksızlık, işgal ve sömürge çağdaş yöntemlerle, algı operasyonları ve manipülasyonlarla sürdürülmekte; habis menfaatler uğruna nice cinayetler, kat­liamlar, cürümler işlenmeye devam edilmektedir.
Bu kargaşa ortamında müthiş bir güvensizlik ve istikrar­sızlık yaşayan insanoğlu, doğduğu günden itibaren başlayıp hayatı boyunca devam eden güven ihtiyacını karşılamak için teknolojinin imkânlarını seferber etmektedir. Sınırlara güven­lik duvarları örülmekte; sokaklar, caddeler, işyerleri, alışveriş merkezleri, hava alanları kameralarla gözetlenmektedir.
Dünyayı kuşatan güven problemi öyle boyutlara ulaşmıştır ki, insanın en temel dokunulmazlık alanlarında bile kendisini emniyet içerisinde hissetme imkânı son derece daralmıştır.
İs­lam âlimleri, dinin gayesini güvenlik perspektifinden okurken, “zarurât-ı hamse” başlığı altında beş temel dokunulmazlık ko­nusu belirlemişlerdir. Irk, dil, din, yaş ya da cinsiyet farkı gözetilmeksizin her insanın eşit biçimde sahip olduğu bu güvenlik hakları, “din, akıl, can, mal ve nesil güvenliği” şeklinde açık­lanır.
Bazı âlimler bu beş gayeye, Allah’a kulluk, yeryüzünün imar edilmesi, sosyal düzen ve istikrarın sağlanması, hürriyet ve adaletin temini gibi yan unsurları da ilave etmişlerdir. So­nuçta insanoğlu için korkudan azade, emniyet içinde bir hayat sürme gayesi, vazgeçilmezdir.
Bugün, saydığımız beş alanda güvenliğimiz ihlâl edilirken, sadece bizim değil, ortak yurdumuz olan dünyamızın da gü­venliği ve geleceği tehlike altındadır. İnsanoğlu hırsına, tamahı­na, kibrine, hükümranlık arzusuna yenilmiş, maddi menfaatleri ve çıkar savaşları için attığı umarsız adımlar yüzünden tabiatın dengesini bozmuş, yeryüzünde fesat ve bozgunculuk için yeni kapılar açmıştır.
Üzülerek ifade edelim ki, tüm bu yaşanan olumsuzluklar­dan müminler topluluğu da kendisini koruyabilmiş değildir. Tarihte “selam ve eman yurdu” olarak bilinen, güvenliğin, kar­deşliğin, huzurun timsali olan İslam beldeleri bugün karanlık ve kuralsız savaşların pençesinde can çekişmektedir.
Saldırı ve çatışmalar, şiddet ve terör, İslam coğrafyasını kan ve gözyaşıyla karmış, kültür ve medeniyetimizin zengin mirası tarumar edilmiş, şehirler harabeye dönmüştür. Müslümanların can, akıl, mal ve nesil emniyeti, ırz ve namusu, onur ve haysiyeti pare pare olurken, dahası din emniyetleri de büyük bir tehdit ve tehlike altına girmiştir.
İşte bütün bu gerçekler karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak 2017 yılı Kutlu Doğum Haftasının temasını “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu” şeklinde belirledik. Bu temanın yurt sathında ve gönül coğrafyamızda işlenmesiyle, barış ve güven toplumu olabilmek için, yeniden Emin Peygamberin emin ümmeti olabilmek için mümin gönüllerde bir bilinç ve farkındalık oluşturmayı hedefledik.
Güven; inanmak ve emin olmaktır; endişelerden sıyrılmak ve korkuları bir kenara bırakmaktır. Din-i Mübin-i İslam’da iman ile güven arasında çok güçlü bir ilişki mevcuttur. İman eden kimse anlamına gelen “mümin”; güvenilir insan anlamına gelen “emin”; güven, güvence ve güvenlik anlamına gelen “emniyet”; can ve mal güvencesi anlamına gelen “eman”; hıyanetin zıddı olarak kullanılan “emanet” kavramları, aynı kökten beslenmektedir. Bu kökün bağlandığı nokta ise, Yüce Yaratıcı’nın mahlûkata sağladığı sonsuz güvendir.
İslam’a göre, güvenin yegâne kaynağı Cenab-ı Hak’tır. Yüce Rabbimizin esma-i hüsnasından biri olan “el-Mümin”, “huzur, esenlik ve güven veren, kendisine güven duyulan, emniyet ihsan eden” demektir. Dolayısıyla Allah’a iman eden bir mümin, kendisinin de bir parçası olduğu varlık âleminin Yüce Allah’ın himayesi, koruması ve garantisi altında olduğuna inanır.
Mümin, Yüce Allah’ın kudretine teslim olan, zihnini ve yüreğini en sağlam, bâki, değişmez mesnede yaslayan, böylelikle huzura kavuşan kimsedir. Mümin, dünyada ve ahirette huzur ve mutluğa ancak bu güven sayesinde kavuşabileceğini bilir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), güvenmeyi ve güvenilir olmayı, kendisini model alan bütün müminlerin ayrılmaz vasfı ola­rak zikretmiştir. “Mümin, insanların canlarına ve mallarına za­rar vermeyeceğinden emin oldukları kimsedir.” hadisi (Tirmizî, Îmân, 12), “iman” ile “insanlara güven sunma” arasında doğrudan bağ kurması bakımından dikkat çekicidir.
Mümin, yüreğindeki sar­sılmaz güveni çevresine aksettirmekle ve davranışlarına yansıt­makla mükelleftir. Onun Allah’a ve Resûlüne imanı, insanlara sağladığı emana dönüşmeli; yüreğindeki güven hissi, toplumda güvenilirliğin teminatı olmalıdır. “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (İbn Hanbel, II, 349) hadisi gibi, emanet bilincine sahip olmanın imanla özdeşliğini hatırlatan sayısız hadis-i şerif vardır.
Kısacası, eman ve güvenin inşası öncelikle insanın ken­di nefsinde başlar. Ne kadar dış tedbirler, güvenlik kalkanları oluşturulursa oluşturulsun, eğer insan içten gelen, inancından beslenen bir güven karakteri geliştirememişse, hepsi başarısız­lığa mahkûm olacaktır. Çünkü imanı dilinde kalan ve benliğini kaplamayan her insan, dinine olan güveni zayıf olduğu nispet­te insanlara olan güvenini ve güvenilirliğini de kaybedecektir.
Diğer taraftan, tek başına kaldığında bile Allah’ın gözetiminde olduğunun farkında olan, iman, ihsan ve ihlas sahibi bir Müs­lüman, sadece kendi güvenliği için değil, insanlığın ve tabiatın güvenliği için de emek vermekten kaçınmayacaktır.
Bugün, omuzlarımızdaki yükü, dağlara emanet edilemeyip de bize tevdi edilen o ağır yükü hissetmeye, emanet bilincini yeniden kuşanmaya muhtacız. Göğsümüze emanet edilen ima­nın, kalbimize emanet edilen ihsanın, aklımıza emanet edilen idrakin gereğini yapmalıyız.
Zamana ve insana dair güvensizlik söylemlerine aldanmadan, pes etmeden, cesaretimizi yitirme­den “eman toplumunun oluşumunda payı bulunan emin in­sanlar” olmak için çaba sarf etmeliyiz. Halife olarak yeryüzü­nü imar etmekle mükellef olduğumuz bilinciyle, hakikatin ve adaletin gücüne duyduğumuz sarsılmaz güvenle yol almalıyız.
Prof. Dr. Mehmet Görmez

Diyanet İşleri Başkanı 

Yilmaz Yalcın
 profil resmini güncelledi.

170419_18:55 Evimin balkonunda begonya ile

Yilmaz Yalcın
NE DÜŞÜNÜYORUM -I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

19 Nisan 2018


Farkında mısınız ? Batının çağdaş (!) füzeleri durmaksızın üstümüzde patlıyor.

Neler oluyor ?

Bir ABD'nin bilmem ne sözcüsü konuşuyor, bir ikide bir değişen danışman ya da bakanları. Arada bir burnumuzun dibinde terör örgütleriyle kucak kucağa ne haltlar karıştırdıklarını artık çok iyi bildiğimiz ordu mensupları saçmalıyor.
Hükümet tepki gösteriyor, bu defa AB'den çatlak sesler yükseliyor. Hollanda susuyor, Avusturya, ondan geçiyoruz Almanya başlıyor cızırdamaya. Bu aralar Yunanistan'ın da biti canlandı.
Trump zaten sade bizim de değil adeta dünyanın baş ağrısı durumuna geldi. Yeni moda silah tweetlerle oraya buraya saldırıp duruyor. Adam havai fişek gibi ses var, görüntü var arkası belirsiz. Ne yapacaklarını kendileri bile bilmiyorlar.
Bir de karıncanın kardeşleri var tabi. O bırakıyor Macron sazı alıyor eline. İngiltere söz konusu olan islam coğrafyası ise eli daim karıştırmakla meşgul. Uçaklarını gemilerini gönderip bombalamaktan hiç ar etmiyorlar.
Bizim dışişleri bunların silahşörlerine, kovboylarına cevap yetiştirmekten bıktı usandı, onlar laf füzelerini nöbetleşe bize yöneltmekten yorulmadılar.
Şu AB'nin son ilerleme raporuna bakınız. Sanki işgal komiserliği gibiler. Son 15 yıldır biz AB kapılarını zorladıkça onlar yeni yeni bahaneler icad edip ipe un sermenin envai türlüsünü sergiliyorlar. Şimdi de şöyle şöyle yapmazsan fasıllar açılmaz diyorlar açıkça. Türkiye dev adımlarla AB'den uzaklaşmışmış. Sen sürekli yan çiziyorsun. Ne yapalım yani yalvaralım mı ?
Kendine bir dön de bak. Bütün terör örgütleriyle kolkola, kucak kucağasın. Mazlum göçmenleri istemiyorsun ama bütün vatan haini kaçkınlara kucak açmış durumdasın. Suçluları iade etmiyorsun. 15 temmuzun üstünden neredeyse iki yıl geçti, kem küm edip ancak kınayabildin. Fetö'ye hala Gülen hareketi diyorsun. Neymiş olağan üstü hal kalkmalıymış, işten çıkarmalara son verilmeliymiş, yunan askerlerini iade etmeliymişiz.
Bu nasıl müttefiklik ? Bu nasıl stratejik ortaklık ? Bu nasıl dostluk ? TRT dizisi diriliş, ya da Payitahtı izlerken gördüğümüz hadiseleri birebir yaşıyoruz sanki.
İnsanın 'Yaa, demek öyle ?' diyesi geliyor ama devletin, siyasetin karnı kırk ambar olmalı demiş atalarımız. Konu istiklalimiz, bekamız ise idarecilerimiz en az Abdülhamit kadar cesur, bir o kadar da sabırlı ve akıllı olmalılar.
Uluslararası ilişkiler ve devlet siyaseti adeta bir satranç oyununa benziyor. Hamleye karşı hamle, oyuna karşı oyun.
Dün birdenbire Türkiye erken seçim hamlesi yaptı. Bu da oyunun bir parçası, yani saldırılara karşı bir huruç hareketi mi ? Kurulmakta olan tuzakları ezip geçme kararlılığı mı ? Göreceğiz.
Belki de çağdaş (!) füzelere karşı cumhur S-400'leri ateşlendi, kim bilir. Onu da yaşayarak anlayacağız.

Yilmaz Yalcın
ZAMAN DURAKLARI albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

19 Nisan 2019


Kutlu üç aylar yolculuğumuzda ışıklı bir durağa daha geldik. Bugün Berat kandili, yani Şaban ayının onbeşinci gecesi. Bu menzil aynı zamanda onbir ayın sultanı Ramazan ayının da ön habercisi. Çünkü onbeş gün sonra bir sonraki durağımız oruç ayına, yani kutlu Ramazan ayına girmiş olacağız inşallah.

Kuşkusuz Berat Kandili, Yüce Mevla’mızın rahmet ve mağfiretine sığındığımız, gönüllerimizi tövbe ile arındırmaya çalıştığımız özel gecelerden biri. Geleneğimizin bize ulaştırdığı bu manevi iklimde inşallah beratımızı alanlardan oluruz. Bu gece Rabbimizin rahmet ve mağfiretine sığındığımız, gönüllerimizi tövbe ile arındırdığımız çok özel bir durak.
Öyleyse, gönüllerimizin müstesna bir coşku yaşadığı bu mübarek gecede, her türlü ayrılık ve ayrımcılığı, bencillik ve düşmanlığı geride bırakarak dünyaya hikmet gözüyle bakmaya çalışalım. Günah, şirk ve isyanın her çeşidini terk ederek dünyaya Kur'an ve sünnet penceresinden yaklaşalım. Yaşadığımız hayatın geçici olduğunu, Allah katında kalıcı olanın ise imanımızın ve yararlı işlerimizin olduğunu fark edelim. İnsanı insan olduğu için sevip, yaradandan dolayı hoş görüp dünyaya biraz da rahmet penceresinden bakalım.
Bu duygu ve düşüncelerle; kandilinizi tebrik eder, bu gecede yapılan duaların birlik ve beraberliğimizin güçlenmesine, insanlık aleminin barış ve huzuruna vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederiz.
Peygamber efendimiz (sav) şöyle dua etmiş: «Allahım, azabından affına, gazabından rızana sığınırım, Sen’den yine Sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamd etmekten âcizim. Sen Kendini senâ ettiğin gibi yücesin.»
Ramazan müjdecisi berat kandilimiz ve Cuma günümüz kutlu olsun.