22 Kasım 2013 Cuma

073 25 Eylül 2013 Çarşamba 21:17 ŞİİR VE TÜRKÜ............................İki muhteşem garip

İki muhteşem garip


Bir makale yarışmasına katılıp birinci olan genç bir delikanlı Mirza Şamil. Ünlü mütefekkir ve şair Necip Fazıl hakkında yazmış. 

Onunla ilgili haber ve fotoğrafları gözden geçirirken, bir taraftan da kulağım TRT Müzik kanalında büyük usta Neşet Ertaş'ın [1] ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen programda idi. Birden fark ettim ki her iki "üstad" da benzer bir sıfatla çok yakından ilgililer; "Garip !"

Necip Fazıl'ı [2]hayattayken tanımış, dinlemiş talihli insanlardan biriyim. O bizim gençliğimizin kalemi kılıçtan keskin üstadı, şiir dünyamızın "sultan üş Şuara"sıydı, ama aynı adam, davasının da bir "garib"iydi. 

O bizim için "tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum" diyerek otuzundan sonra hayatını davasına adayan abide bir şahsiyetti. Ama o kendisini ve neslini garip görüyordu. 
“….
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya/Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya! “
……..
“Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun/Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!” 

Neşet Ertaş ta elime saz aldığımda öğrendiğim ilk türkünün sahibi ve muhteşem bir saz üstadıydı, ama türkülerinde "garip" mahlasını kullanırdı. "… Garibim Derdimin Dermanı Yoktur/Hata Benim Günah Benim Suç Benim.." O da zamanımızın büyük bir gönül adamı, Yaşayan İnsan Hazinesi, Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası sahibi, bozkırın tezenesi, muhteşem bir saz ve söz üstadıydı, ama "abdal" geleneğinin son temsilcisi, mütevazi bir "garip" halk ozanıydı. 

"Garibim Geldik Gitmeye /Muhabbetimiz Bitmeye/Yar İle Sohbet Etmeye /Doyulur Mu Doyulur Mu" 

Üstad Necip Fazıl da hayatında bugünün Başbakanına, Cumhurbaşkanına çok şey katmış, geleceğin Mirza Şamil'leri için didinip durmuş "garip" bir dava adamıydı. 

"Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam/Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam.." bu duygularını çok iyi ifade eder. 

Bu özlemini 1975 yılında "Gençliğe Hitabe" de şöyle dile getirmişti: "bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...zaman bendedir ve mekân bana emanettir! şuurunda bir gençlik...bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsür yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah'a hamd etme makamındayım…Genç adam! bundan böyle senden beklediğim, manevî babanın tabutunu musalla taşına, anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır.

surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!/ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..Allah'ın selâmı üzerine olsun!"

Bugün büyük Usta Neşet Ertaş'ın Birinci Ölüm Yıl Dönümü... 'Neredesin Sen', 'Gönül Dağı', 'Gönlüm Ataşlara Yandı Gidiyor' gibi bir çok türküsüyle 7'den 70'e herkesin gönlünde taht kuran Neşet Ertaş'ın mezarının baş kitabesinde:

“Sakın ola ha İnsanoğlu, incitme canı incitme. Her can bir kalp Hakka bağlı, incitme canı incitme. Sevgi, Saygı, Hoşgörü” yazısı var. Altında da “Garip” Neşet Ertaş yazıyor. 

Bu güzel türkü de işte bu garip ama güzel insana ait; 

"Gel sevelim sevileni seveni/Sevgisiz suratlar gülmüyor canım/Nice gördüm dizlerini döveni/Giden ömür geri gelmiyor canım
Özü gülmeyenin yüzü güler mi/Sevgisiz muhabbet Hakk'a değer mi/Seven insan kaşlarını eğer mi/Zorunan güzellik olmuyor canım
Sevgi haktır seven alır bu hakkı/İçi güler dıştan görünür farkı/Sevmeyene akmaz sevginin arkı/Boş lafla oluklar dolmuyor canım
Bir zaman aşıkken sen de sevmiştin/O anda dünyayı nasıl görmüştün/Sanki cennetin bağına girmiştin/Çokları bu hakkı bilmiyor canım
Aşkın ateşine yandım alıştım/Bu ateş içinde aşkla tanıştım/Doğru mu yanlış mı deyi danıştım/Sevgisiz hakka kul olmuyor canım
Sevenin içinde yanar ışıklar/Kaybolur karanlık tüm dolaşıklar/Garibim sevenler bunca aşıklar/Boş hayale boşa yelmiyor canım"

Hem Neşet Usta hem de Necip Fazıl Üstad gibi muhteşem garipler bize ve kültürümüze çok şey kattılar. Onları minnetle, şükranla ve rahmetle anıyoruz. 

Ankara'daki ödül töreninde Mirza'yı dinleyenler şunu söylemişler; "artık gözümüz açık gitmeyecek, Mirza Şamil'ler olduğu müddetçe bizim geleceğimizi kimse karartamayacak." Ben de aynı şekilde düşünüyorum, bu ülkenin binlerce Necip Fazılı, binlerce Neşet Ertaş'ı var. Evet ! Allaha şükürler olsun, ekilen tohumlar fidan oldu, dal budak saldı göğe doğru. Şimdi garip değiliz; fikrimiz de var, türkümüz de.

-----------------------------
[1] Neşet Ertaş 1938 yılında Çiçekdağı Kırşehirde doğmuş Türk ozanıdır. Abdal müzisyen olarak tarif edilir. Bozkırın Tezenesi olarak bilinen Kırşehir Abdallarındandır. Babası saz ustası Muharrem Ertaş, annesinin adı da Döne hanımdır. Çocukluğu köyde geçmiştir. Neşet Ertaş 1950 yılının sonlarında İstanbul'a gelip babası Muharrem Ertaş'a ait bir türkü olan Neden Garip Garip Ötersin Bülbül adı ile ilk plağını çıkarmıştır. Beğenilen bu plağı  diğer plak ve kasetler izlemiştir. Daha sonra Ankaraya yerleşmiş ancak yaşadığı sağlık sorunları sebebiyle Almanya'ya gitmiştir. Çocuklarının eğitimi ve sanatsal çalışmaları sebebiyle Almanya'da uzun bir süre kaldıktan sonra 2000 yılında tekrar Türkiye'ye dönerek İstanbul'da verdiği konserle sahne hayatına yeniden dönmüştür. Devlet sanatçılığı ünvanını reddetmiş, halkının sanatçısı olarak  bir tek TBMM tarafından üstün hizmet ödülünü kabul etmiştir. Neşet Ertaş 25 Eylül 2012 Tarihinde izmir'de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmiştir.

[2] Necip Fazıl Kısakürek, ünlü türk şair, yazar ve fikir adamı. Necip Fazıl, 1904 yılında istanbul'da doğmuş ve 1984 yılında yine istanbul'da ölmüştür. 2o yaşındayken yayınladığı "Kaldırımlar" adlı şiir kitabıyla tanınmıştır. Ancak Necip Fazıl'ın, 1934 yılında Abdulhakim Arvasi ile tanışması hayatındaki en büyük dönüm noktasıdır. Büyük Doğu Hareketi'ni başlattığı Büyük Doğu dergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi. 163. maddeye aykırı bulunan yazıları ile birkaç yılda bir hapse mahkûm oldu.1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, İman ve İslam Atlası adlı eseriyle fikir dalında Millî Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almıştır. Ayrıca Türk Edebiyatı Vakfı'nca 1980'de verilen beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) unvanını kazanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder