
Körfez ve deniz
Corona
günlerinin son bir buçuk ayı memleketimdeyim. İki
haftasını işlerim sebebiyle Susurlukta geçirdim. Geri kalan bir ay Akçay
Altınkum ile Ören arasında yer alan 1803 konutluk Orjan sitesinde geçti. Daha
önce de gelmiştim ama ailece kalmak için buraya ilk gelişimiz 1991 yılında
olmuştu. O zaman evimiz henüz kaba inşaat halindeydi. Bir odasına pencere kapı
yaptırarak hasır üzerinde yatmıştık.
O yıllarda aynı zamanda kooperatifin denetçiliğini de yürütüyordum. Takip eden
yılllar her gelişimizde bir şeyler yaptırarak, getirdiğimiz eski eşyalarımızla
döşeyerek hem kalmış hem de tamamlamaya çalışmıştık.
Bu
süreç aşağı yukarı on yıl sürmüştü.
Tabi o günlerde yoğun memuriyet
görevlerim sebebiyle ben çok kalamıyordum. Genellikle bir hafta, en çok 15-20
gün izin kullanabiliyor, hafta
sonları ve tatilleri kullanarak gidip geliyordum. Böyle
yazları çocukların okulları tatil olunca geliyor iki ay
kadar kalıyorduk.
Ben
köyde doğdum, köylerde ve Susurlukta büyüdüm. Sonra yatılı okul ve üniversite,
ardından memuriyet…Denizi Üniversite tahsili için İstanbula gittiğimde ancak
yakından görmüş biriyim. Ama çocukluğumdan derede yüzmeyi,
balık tutmayı bilirim. Çok sonraları körfezde denizle daha içli dışlı olunca
çok farklı gelmişti, ürkmüştüm hatta. Hala denizde balık tutmayı beceremem.
Bereket yüzmeyi biliyorum, çocuklarıma da öğrettim. Yetecek kadar denize girer
çıkarım. Yıllardır adetim sabah yürüyüşünden sonra denize girmektir. En çok
yarım saat, akabinde duş alıp evde kahvaltı hazırlamak artık bir gelenek oldu
bizim evde.
Körfezin denizi
güneye nazaran soğuktur. Kazdağlarından inen derelerle beslenir, altından yer
yer tatlı su kaynadığı da söylenir. Tatil sezonu da kısadır buranın. Zira
Ağustosta bir deli rüzgar çıkar, tatilci rahat edemez üstelik bir de denizi de
karıştırıp bulandırır. Ama Haziran ayı ile Eylül ve Ekim ayılarının tadına
doyulmaz burada. Bu iki aydan da tatilleri kısa olanlar ve çocukları okuyanlar
yararlanamaz. Çalışırken umudum emekli olunca en az 4-5 ay burada kalabilmekti.
Mayıs sonunda gelip Ekim sonunda gidebilmeyi düşlemiştim. İlk yıllarda bunu
yaptım da ama son zamanlarda yine planlarımız şaştı. İki yıldır önce
torunlarımız, sonra rahmetli annemin hastalığı ve en sonunda da Corona musibeti
engelledi uzun kalmamızı.
Yine
de halimize hamd olsun. Camimiz de, marketimiz de oturup yemek yiyebileceğimiz
çay kahve içebileceğimiz yerler de var. Bahçemizde meyve ağaçları yetişti,
yeşilliğimiz çiçeklerimiz eksik olmuyor. Hatta birkaç kuşak beslediğimiz kediler bile
var balkonumuzda. Aralıklarla da olsa, kısa da olsa yaz gelince burada olmayı
seviyoruz. Eskiden çocuklarımız küçüktü, şimdi evlendiler torun torba sahibi
olduk. Bazen evimizin küçük gelmeye başladığını bile düşünüyorum.
Deniz
deyince aklıma derin, tuzlu bir serinlik gelir. Maviden yeşile her ton renk
bulunur derinliğine, büyüklüğüne göre. Körfezin denizi
güneye göre daha serindir ama daha az tuzlu olduğunu söylerler. Fazla derin de
değildir. Bu yüzden hep açık mavi tonlarda gördüm onu.
Zeytin
ağaçlarıyla kaplı yamaçlardan, kazdağının köylerinden
çok güzel görünür körfez. Havası temiz olduğundan çok da güzel manzara
resimleri çekilir. Ayrıca gün batımı da muhteşemdir buralarda. Akşam sırf
güneşin batışını görmek için çıkarlar insanlar sahile. Banklara oturup
seyrederler manzarayı. Akşam güneşi tıpkı kızıl bir tepsi gibi ufku da
kızartarak batar dağların ardında.
Dere çocuğu olduğum için denize pek güvenemem. O yüzden açılamam çok
fazla. Rüzgarlarla denizin alakasını da körfezde iyi belledik. Karadan denize
esen rüzgar iyi, denizden karaya ya da poyrazdan esen rüzgar kötü biliniyor
burada. Nedeni denizin iyi ya da kötü algılanmasıyla ilgili. Bazen süt gibi,
çarşaf gibi olur: bu iyidir denize girenler için. Bulanık, çırpıntılı ya da
dalgalı deniz için "kötü" denilir. Bu yüzden sahilden gelenlere
sorulur:"Deniz nasıl bugün?" Cevap iyiyse müşterisi çok olur, kötü
denmişse o gün seyrek olur denize girenler.
Bizim yazlıkçılığımız denize pek bağımlı sayılmaz. Ama bunca seneden sonra onsuz bir yaz da düşünemiyorum. Bizim bulunduğumuz sahil körfezin en dip noktası. Edremitten Havrandan gelen dereler çok kirli akıyor. Bazen bu kirlilik göze görünür, kokusu hissedilir de olabiliyor. Son yıllarda bu yüzden çevre aktivistleri oldukça faal burada. Ancak yapılan hiç bir ölçüm sağlığa zararlı bulgu vermedi. Yine de o derelere yapılan kaçak deşarjların önlenmesi ve kirliliğin azaltılması gerekiyor. Bu yönde Balıkesir Büyükşehirin, Çevre Bakanlığının ve DSİ'nin bazı çalışmaları olduğunu biliyorum. İnşallah bu çalışmalardan 2020 sonuna kadar bir sonuç alınır.
Bizim yazlıkçılığımız denize pek bağımlı sayılmaz. Ama bunca seneden sonra onsuz bir yaz da düşünemiyorum. Bizim bulunduğumuz sahil körfezin en dip noktası. Edremitten Havrandan gelen dereler çok kirli akıyor. Bazen bu kirlilik göze görünür, kokusu hissedilir de olabiliyor. Son yıllarda bu yüzden çevre aktivistleri oldukça faal burada. Ancak yapılan hiç bir ölçüm sağlığa zararlı bulgu vermedi. Yine de o derelere yapılan kaçak deşarjların önlenmesi ve kirliliğin azaltılması gerekiyor. Bu yönde Balıkesir Büyükşehirin, Çevre Bakanlığının ve DSİ'nin bazı çalışmaları olduğunu biliyorum. İnşallah bu çalışmalardan 2020 sonuna kadar bir sonuç alınır.
Denizin kadına benzetilmesi oldukça bilinen bir teşbih. Bir anı bir anına benzememesi, kaprisli ve sıcak halleri, dışardan güzel görünüp içine girenler için ölümcül olabilmesi onu böyle tarif ettirmiş bazılarına. Binlerce tonluk gemileri üzerinde taşıyabiliyor. Binlerce millik mesafelere yük ve yolcu götürmede büyük kolaylık. Ancak, bir fırtına çıktığında o gemilerin kabusu da olabiliyor deniz aynı zamanda.
Sabah saati, güneş henüz tepeye gelmeden beton iskeleden o maviliğe atladığımda büyük bir ferahlık hissediyorum vücudumda. Yürüyüşten sonra, o serinlik hani derler ya "çivi gibi" yapıyor insanı. Tuzlu su insanı yüzeyde tutuyor zaten. Tatlı suda insan yüzeyde kalabilmek için daha fazla güç harcar. Oysa denizde; telaş etmezseniz ellerinizi ensenizde bağlayıp bir yatakta yatıyormuş gibi sırt üstü uzanabilirsiniz.
Yüzmeyi severim ama en fazla yarım saat kalırım suda. Hele de kumda uzanıp güneşlenme gibi bir adetim hiç yoktur. Her şey yerinde, zamanında ve ölçülü olmalı. Denizi severim ama temiz oksijenli havayı, şırıl şırıl akan derecikleri, tatlı suyu, yeşillikleri ve güzellikleri yaşamayı daha çok severim. Etrafta hamd edecek o kadar nimet var ki. Deniz de onlardan biri, ne fazla ne eksik.