17 Eylül 2020 Perşembe

17 Eylül 2020 Perşembe 23:30 CORONA GÜNLERİ...............................Türkiye ve Dünya

Salgın 'Ligue'

Dünyanın yaşamakta olduğu corona virüs salgını 140’tan fazla ülkede etkisini devam ettiriyor. Tespit edilen vaka sayısı, dünya genelinde artık 30 milyona (29.365.289) doğru gidiyor. 

"Worldometer" internet sitesine göre, bugün itibariyle dünya genelinde virüs nedeniyle 930 bin 311 kişi yaşamını yitirmiş durumda. 20 milyon kişi sağlığına kavuşurken halen tedavisi süren 8,5 milyondan fazla aktif hasta var. 

Ülkemize bakarsak 15 Eylül itibariyle tespit edilmiş vaka sayısının 300 bine (294.620) yaklaştığını görüyoruz. Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilere göre, bugün itibariyle virüs nedeniyle 7 bin civarında (7.186) insan ölmüş. Öte yandan 261 bin (261.260) kişi sağlığına kavuşurken halen tedavisi süren 26 binden (26.174) fazla hasta bulunuyor.

Şimdi ufak bir karşılaştırma yapalım: Dünyada 1 milyon kişi başına vaka sayısı 3.776 iken ülkemizde bu sayı 3.543. Yine dünyada 1 milyon kişi başına 120 kişi ölürken, Türkiye'de ise şu anda bu rakam 87 kişi dolayında. İyileşenler konusunda da dünyada iyileşme oranının %67,8 olduğu görünüyor. Bizde ise  iyileşme/vaka sayısı %88,7 seviyesinde. Halen tedavi gören insan sayısı dünyada 8.522.862, aktif hasta /vaka sayısı oranı ise %29 iken ülkemizde bu oran 15 eylül itibariyle sadece %8,9.

Dünyada Temmuz ayından bu yana günlük vaka sayıları 170 bin ile 205 bin arasında zigzaglı bir seyir izlemiş. Bu sayıların haziran başında 122 bin iken ayın sonunda 190 bine tırmandığını belirtmek gerekiyor. Halbuki Mayıs ayı başında 85 binlerde idi. Rakamlar bir grafiğe yansıtıldığında salgının ilk dalgasının Nisanda olduğu, Mayıstan Temmuz sonuna kadar yeniden yükseldiği Ağustostan bu yana da yüksek vaka sayıları görülmesine rağmen zigzaglı ama genelde yatay bir seyir izlediği anlaşılıyor.

Ülkemizde ise Nisan ayında 5 bini görmüştük. Ama mayıs başında önce 2 binlere sonra da Haziran başında da 800'e kadar düşmüştü. 15 Haziranda 1600'e ulaşan küçük bir dalga yaşandı. Sonra Temmuz ayında neredeyse yatay bir çizgide 900 civarındaydı. 5 Ağustosta yeniden hafif bir yükseliş geldi. Eylül başında da yeniden 1700'leri gördük. 

Türkiye rakamlar bir grafiğe döküldüğünde görünen şu: Salgının ilk  ve büyük dalgası Nisan ayında gerçekleşmiş. Haziranın ikinci yarısında önemsiz bir kabarma dışında Ağustos başına kadar adeta stabil bir çizgide kalmış. O zaman başlayan hafif yükseliş içinde bulunduğumuz Eylül ortalarına kadar devam ediyor. Kısaca günlük vaka sayıları şu anda artıyor görülse bile Nisan ayındaki seviyelerin yarısı bile değil.

Dünyada en fazla vaka ABD’de. Son verilere göre toplamda 6,5 milyondan fazla (6.614.865) vaka bildirilmiş. İyileşenler 3.627.912, toplam can kaybı ise 195.683’e ulaşmış durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 20.070, iyileşenler %54,8, ölüm oranı ise %2,9 görünüyor. 


Ülkeler kıyaslaması

Dünyada en fazla vaka ABD’de. Son verilere göre toplamda 6,5 milyondan fazla (6.614.865) vaka bildirilmiş. İyileşenler 3.627.912, toplam can kaybı ise 195.683’e ulaşmış durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 20.070, iyileşenler %54,8, ölüm oranı ise %2,9 görünüyor.

Vaka sayısı bakımından ABD'ye yakın ikinci ülke Hindistan. Toplamda 5 milyondan fazla (5.020.359) vaka var. İyileşenler 3.942.360, toplam can kaybı ise 82.066. Çok büyük bir nüfusa sahip Hindistanda 1 milyon kişi başına vaka sayısı 3.690, iyileşenler %78,5, ölüm oranı ise %1,6.

ABD ve Hindistanı  4.384.860 vaka ile Brezilya takip ediyor. İyileşenler 3.671.128, toplam can kaybı ise 133.217 görünüyor. Ülkede 1 milyon kişi başına vaka sayısı 20.748, iyileşenler %83,7, ölüm oranı ise %3,0 seviyesinde.

Vaka sayıları 250 bini geçen diğer ülkeler şöyle:

Rusya (1 milyon 57 bin 362), Peru (722 bin 832), Kolombiya (708 bin 964), Meksika (663 bin 973), Güney Afrika (648 bin 214), İspanya (576 bin 697), Arjantin (546 bin 481), Şili (432 bin 666), İran (399 bin 940), Fransa (373 bin 911), İngiltere (365 bin 174), Bangladeş (336 bin 44), Suudi Arabistan (325 bin 50), Pakistan (301 bin 481), Türkiye (289 bin 635), Irak (286 bin 778), İtalya (286 bin 297), Almanya (260 bin 546) ve Filipinler (257 bin 863). Görüldüğü üzere Türkiye bu listede 18.nci sırada.

Vaka sayıları ülkelerin nüfuslarına göre değişiklik gösteriyor. Bu sebeple 1 milyon kişi başına vaka sayısı ölçütüne göre sıralama çok farklı bir sıralama ortaya çıkarıyor. Buna göre 6. sırada Şili var:(439.287) 22.991, 7.nci sırada Peru: (738.020) 22.969, 9.ncu Brezilya  (4.384.860) 20.748, 10.ncu Amerika Birleşik Devletleri (6.614.112) 20.070, 16.ncı İspanya (614.360) 13.044, 17.nci Arjantin (577.325) 12.847, 20.nci Güney Afrika (651.521) 11.085, 23.ncü Suudi Arabistan (327.551) 9.572, 33.nü Rusya (1.079.519) 7.356, 40.ncı Fransa (404.888) 6.036, 41.nci Birleşik Krallık (378.219) 5.693, 44.ncü Meksika (676.487) 5.344, 47.nci İran (410.334) 4.924, 48.nci İtalya (291.442) 4.838, 60.ncı Hindistan (5.020.359) 3.690 ve  63.ncü sırada da (296.391) 3.564 ile Türkiye geliyor. Dünya ortalamasının 3.810 ile 58.nci sırada  olduğunu da belirtmek gerek.

ABD, Brezilya ve Hindistan haricinde ölü sayısı 10 bini geçen ülkeler ise şu şekilde sıralanıyor:

Meksika (70 bin 604), İngiltere (41 bin 623), İtalya (35 bin 603), Fransa (30 bin 910), Peru (30 bin 593), İspanya (29 bin 747), İran (23 bin 29), Kolombiya (22 bin 734), Rusya (18 bin 484), Güney Afrika (15 bin 427), Şili (11 bin 895), Arjantin (11 bin 263) ve Ekvador (10 bin 864). Bu listede henüz Türkiye yok.

Bu liste de vaka sayılarına oranlanan ölüm rakamlarına göre farklı bir hale giriyor.

1nci sırada İtalya 12,23% (35.645), 2.nci Birleşik Krallık 11,02% (41.684), 3.ncü Meksika 10,60% (71.678), 5.nci Fransa 7,67% (31.045),  12.nci İran 5,76% (23.632), 16.ncı İspanya 4,92% (30.243), 18.nci Peru 4,19% (30.927), 3.ncu Kolombiya 3,20% (23.288), 34.ncü Brezilya  3,04% (133.217), 37.nci Amerika Birleşik Devletleri 2,96% (195.683), 42.nci Şili 2,74% (12.058). Tüm dünya ortalamasının 3,16% (936.313) ile 31.nci, Almanya'nın 3,55% (9.447) ile 28.nci ve Türkiye'nin de 2,45% (7.249) ile 46.ncı olduğunu kaydedelim.

Diğer ülkelerde neler oluyor?

6.653.328 vaka sayısıyla dünya birincisi olan ABD'de 16 Eylül itibariyle bildirilen günlük vaka sayısı 39.216 olmuş. 5.118.253 vakayla dünya ikinciliğine yükselen Hindistan'dan Eylül başından bu yana günlük verilerde üst üste rekor haberleri geliyor. En son haber bir gün içinde 94 bin 372 yeni Covid-19 vakası tespit edilmiş olduğuydu. Dün de virüs 90.123 kişiye bulaşmış. Nüfusu 211 milyonu aşan Brezilya, ABD ve Hindistan'ın ardından 4.430.227 kişi ile dünyada en fazla vakanın görüldüğü 3'üncü ülke. Dünya ikinciliğini Hindistan'a devreden Brezilya'da bir günlük vaka sayısı dün 36 bin 820 olmuş. 

1.085.281 ile 4.ncü durumdaki Rusyada günlük vaka sayısı 5.670, İspanya'da 11.193 olarak gerçekleşmiş. Fransa'da da salgının başlangıcından bu yana en yüksek günlük vaka sayısı kaydedilmiş: son 24 saatte 10 bin 561. Bu rakam 16 Eylülde de 9.784 olmuş. Virüs şu sıralar Güney yarımkürede kol geziyor. Mesela Meksika'da, günlük Covid-19 vaka sayısının da 5 bin 674 olduğu bildirilmiş. Yine Güney Afrika Cumhuriyeti'nde son 24 saatte 1816 kişide yeni tip corona virüs (Covid-19) tespit edilmiş.  Salgında son 24 saatte ABD'de 997, Hindistan'da 1.290, Brezilya'da 987 kişi hayatını kaybetmiş.

Çin ana karasında son 24 saatte tamamı yurt dışı kaynaklı 10 yeni Covid-19 vakası tespit edilmiş. Ülkede toplam vaka sayısı ise sadece 85 bin 184. Son 24 saatte herhangi bir can kaybı görülmezken bugüne kadar 4 bin 634 kişi virüs nedeniyle hayatını kaybetmiş. 

Pakistan'da son 24 saatte 526 yeni Covid-19 vakası tespit edilirken toplam vaka sayısının 301 bin 481’e ulaştığı, bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısının da 6 bin 379’e çıktığı bildirilmiş. Bangladeş'ten gelen açıklamaya göre ise son 24 saatte tespit edilen 1476 Covid-19 vakasıyla ülkedeki toplam vaka sayısının 337 bin 520’ye ulaşmış. Ülkede bu güne kadar virüs nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 4 bin 733. 

15 Eylül 2020 Salı

16 Eylül 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı179..................................Misyon bildirimi

Misyon bildirimi

2017’nin Mayıs ayından bu yana kesintisiz olarak haftalık Susurluk Reis gazetesinde yazmayı sürdürüyorum. Neredeyse 3,5 yıl dolacak. 2019’un 5 Eylülünden bu yana ağırlıklı olarak Susurluk üzerine yazıyorum. Bu yılın başından beri de yalnızca “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu üzerinde düşünerek ve yazarak bir gurup Susurluk gönüllüsü ile birlikte çıktığımız gelecek yolculuğunu devam ettiriyoruz. Bu yürüyüşün amacı artık belli: “2023-2028 döneminden başlayarak 'en az beş yıllık orta vadeli, bölgesel mahiyette Stratejik bir alt plân önerisi” yapabilmek. Bu çalışmanın ilk aşaması “Neredeyiz?” sorusuydu. O bölümde Susurluğun Güçlü ve Zayıf yönleriyle, çevreden yönelen Fırsat ve Tehditleri sektörel bazda tek tek analiz ettik. Şu anda da “Nereye varmak istiyoruz?” aşamasındayız. Bu bölümde inşallah Susurluğun gelecek Misyonu ve Vizyon öngörüsü ile stratejik amaç ve hedeflerimiz ortaya çıkmış olacak. Bu güne kadar sektörel bazda Susurluğun “Güçlü ve Zayıf yönleriyle, çevreden yönelen Fırsat ve Tehditleri” tek tek tespit ettik. Bunlar yola çıkarken “elimizde, önümüzde ne var, ne yok” çalışmasıydı. Susurluğun gelecek hedefleri ve stratejik amaçları büyük ölçüde önümüze serilen bu tablodan çıkacak. Öte yandan bu süreçte yolumuza ışık ve rehber olacak “değer ve ilkelerimiz" i de belirlemiş olduk. Değerlerimiz geçmişten gelen, bugün yaşayan, yarın da var olacak kıymetlerimiz. Bir gelecek Vizyonu için olmazsa olmaz özellikler. Aynı zamanda belirlenen 5 temel ilkemizin dayandığı kültürün de kaynağı. Önümüzdeki süreçte adım adım “Mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, performansın izleme ve değerlendirilmesi için de ölçülebilir kriterler ortaya konulması”na çalışacağız. Bu bağlamda Misyon; bugünden hareket alan ama gelecekteki “temel görev”i açıklarken, Vizyon; değerlere dayalı “gelecek öngörümüz”ü, yani yarınımızın neye benzeyeceğini tasvir ediyor olacak.

“Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusu doğal olarak bugünden geleceğe bakışla ilgili. Stratejik plan sürecinde kuruluş, bölge ya da şehrin varoluş nedeninin, ifa edilmesi gereken temel görevin öz bir biçimde ifade edilmesi şart. İşte “Misyon” un belirlenmesi bu amaçla yapılıyor ve yerine getirilmesi gereken görev netleşmiş oluyor. Onun ardından, ulaşılması arzu edilen geleceğin yani ‘Vizyon’un kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılmasına geçilecek. Bu açıdan Misyon bildirimi stratejik plan dokümanının diğer kısımlarına da temel oluşturuyor. Zira başarıya götürecek yol; değerler ışığında ve ilkelere uyularak misyon’un yerine getirilmesi suretiyle yürünecek. Amaç ve hedeflere ancak böyle ulaşılabilir. Orta vadede öngörülen, arzu edilen gelecek vizyonuna da bu şekilde yol alınacak. Bu bağlamda “misyon” kavramının; varlık nedeni, yerine getirilecek işlev ve temel görev anlamına geldiğini daha önce belirtmiştik. Plan uygulama sürecinde ne yapılması gerektiğini, yüklenilen işi açıklıyor. Bu anlamda elbette Susurluğun da kendi geleceği için bir misyonu olacak. Gelecekte yapılması beklenen bu görevin üstlenilebilmesi için de yazılı olması şart. Daha önceki bir yazımızda misyon belirlememize yardımcı olacak 5 N 1 K yöntemini kullanmıştık. “Ne yapmamız lazım?, Bunları kim için yapacağız?, Hangi yöntem, yaklaşım ve değerler ile üretecek ve nasıl çalışacağız?, Bunları neden yapıyoruz? Neden varız?” gibi sorulardı bunlar. 

     Neticede gurubumuzun da katkısıyla misyon önerisi olarak aşağıdaki örnekler ortaya çıkmış oldu: “Dış çevreden kaynaklı fırsatlardan yararlanarak, sakınılması gereken tehdit ve risklerden kaçınarak, güçlü yönlerini geliştirerek ve zayıflıklarını güçlendirerek kalkınmasını yönetmek , “Mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek vizyonuna uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji ve hedefler belirleyerek ölçülebilir kriterler çerçevesinde performansını izleme, değerlendirme ve güncelleme, “Stratejik plan kapsamında Susurluğun gelecek vizyonu için; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli kalkınma ve gelişme desteğini sağlamak” , “Stratejik Plan çerçevesinde Susurluğun değişim ve dönüşümüne çalışmak” , “Amaç birliğine riayet eden, birlikte başarmak amacıyla yola çıkan, önce insan ve vatan sloganını benimseyerek Susurlukluların yaşam kalitesini yükseltmek”, “Fırsatları değerlendiren, sürekli gelişen, güçlü yönlerini geliştirerek riskleri en aza indiren huzur içinde yaşanılabilir bir şehir hâline gelmek”, “Susurluğu huzur ve refah içinde yaşanan bir şehir yapmak”, “Susurluğu insan ve vatan sevgisiyle dolu, birlikte başarmanın gücü ne inanan, belirlediği istikamette ilerleyen, planlı değişime etkin bir şekilde inanan insanların yaşadığı bir şehir yapmak”, “Mutlu, huzurlu ve umutlu insanların yasadığı şehir”, “Önce insan yaklaşımıyla, hizmette adalet ve eşitliği ilke edinen, çevreye duyarlı, sağlık ve refah içinde yaşanılabilir bir şehir oluşturmak”, “İnsanların tüm ihtiyaçlarının eşitlik ilkesi ile karşılandığı, özgün, insan odaklı öncü bir ilce haline gelmek”, “Önce gençler ve çocukların on planda olduğu tüm bireylerle birlikte başarmanın gücü ne inanan, amaç birliği etmiş insanların yaşadığı bir şehir olmak”. Şimdi bu örnekleri ele alıp, değerlendirmeye, birleştirmeye ve içlerinden öne çıkan birini seçmeye çalışalım.
        Evvela öne çıkan;“Stratejik plan çerçevesinde”,“Fırsatlardan yararlanarak”, “sakınılması gereken tehdit ve riskleri en aza indirerek”, “güçlü yönlerini geliştirerek”, “zayıflıklarını güçlendirerek” “Kalkınmasını”,“Planlı değişim ve dönüşümünü” yöneten, “içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli kalkınma ve gelişme desteğini sağlayan”, “birlikte başarmanın gücüne inanan”ve “belirlediği istikamette ilerleyen”bir Susurluk tasvirini ele alalım. Önerilerde cümle içinde geçen bu kavramlar stratejik plan uygulamasının odaklanacağı temel faaliyetleri gösteriyor. Yani anlaşılan temel görev bu anahtar kavramlar çerçevesinde yerine getirilecek. Öte yandan misyon örneklerinde dile getirilen; “yaşam kalitesi”, “huzur ve refah”, “ “Mutlu, huzurlu ve umutlu”, “sağlık ve refah içinde”, “Önce insan yaklaşımı”, “insan ve vatan sevgisi”, “insan odaklılık”, “Önce gençler ve çocuklar”, “amaç birliği”, “hizmette adalet ve eşitlik”, “çevreye duyarlılık”, “özgün ve öncü”,”yaşanılabilir bir Susurluk” ifadeleri ise tamamen geleceğe yönelik dilek ve temenniler şeklinde. Bu kavramların da misyondan çok vizyonla ilgili beklentiler olduğu ortada.  Zaten bir kısmının da belirlenen beş temel ilke arasında geçtiğini hatırlayacaksınız. O halde gelecekte olması arzu edilen bu özellikleri misyonda tekrar etmeyip, vizyon kavramı içinde ele alıp değerlendirmek daha doğru olabilir.

“Fırsatlardan yararlanma”, “Tehdit ve riskleri en aza indirme”, “güçlü yönlerini geliştirerek zayıflıklarını güçlendirme” kavramları ise zaten “Stratejik plan” kapsamında. O halde Misyon cümlemizde mutlaka “Stratejik plan”, “Kalkınma” , “planlı değişim-dönüşüm ve gelişme” yer alacak demektir. Temel görev bu sürecin “performansın izleme, değerlendirme ve güncellenmesi” de dahil olmak üzere yönetilmesiyle gerçekleşecek. O zaman bu kelimeleri şöyle kabaca bir araya getirecek olursak: “Bir Stratejik Plan çerçevesinde kalkınma, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişme suretiyle Susurluk vizyonunun gerçekleşmesi için çalışmak, uygulama performansını izleyip değerlendirerek güncellenmesini sağlamak” şeklinde bir cümle ortaya çıkıyor. Böyle bir cümle “Dış çevreden kaynaklı fırsatlardan yararlanarak, sakınılması gereken tehdit ve risklerden kaçınarak, güçlü yönlerini geliştirerek ve zayıflıklarını güçlendirerek kalkınmasını yönetmek” şeklinde ifade edilen ilk öneriyi de içeriyor. “Stratejik Plan çerçevesinde Susurluğun değişim ve dönüşümüne çalışmak” önerisi de bu cümlenin içinde. İfade “Fırsatları değerlendiren, sürekli gelişen, güçlü yönlerini geliştirerek riskleri en aza indiren..”şeklindeki öneriyi de kapsıyor. Stratejik plan uygulaması zaten “Mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek vizyonuna uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji ve hedefler belirlemeyi” gerektiriyor. Ayrıca ifade edilmesi gereksiz. Önerinin devamındaki “ölçülebilir kriterler çerçevesinde performansın izlenmesi, değerlendirilmesi ve güncellemesi” de cümleye dahil edilmiş durumda. Diğer önerilerin hepsi gelecek öngörüsü yani vizyon bahsinde ele alınıp değerlendirilecek ifade ve cümleler.  Yalnız “Stratejik plan kapsamında Susurluğun gelecek vizyonu için; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli kalkınma ve gelişme desteğini sağlamak” önerisine düzeltilmiş şekilde misyonda yer verilmesi iyi olabilir.

 Bu durumda 2023-28 Stratejik Plan dönemi için Misyon bildirimi yani temel görev ya da yapılacak iş cümlesinin son hali şöyle oluyor: “Susurluğun gelecek vizyonu için bir Stratejik Plan çerçevesinde; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli desteği sağlamak suretiyle; kalkınma, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi için çalışmak ve uygulama performansını izleyip gereken güncellemeleri yapmak”. Bu cümlenin akılda kalacak kısa ve öz versiyonu, daha doğrusu bir tür sloganı da şöyle olabilir: “Geleceğin Susurluğu için bir Stratejik Plan uygulaması” gerçekleştirmek. 

yyalcin3@gmail.com  

14 Eylül 2020 Pazartesi

14 Eylül 2020 Pazartesi 22:00 CORONA GÜNLERİ.................................Bulanmadan durulmaz

Sorun denizi 

Bu Yunanlılar oldukça garip. Hem haksızlar, hem bizimle boy ölçüşecek durumda değiller hem de boylarından büyük işlere kalkışıyorlar. Tarihten de ders almış değiller. Kendilerini gaza getiren Fransa gibi bazı ülkelerin daha önce de onları maşa olarak kullandıklarını sonra da cımcıslak ortada bıraktıklarını unutmuş gibiler. Hatta kaç haçlı ordusunun defalarca girdiği bu topraklarda per perişan ülkelerine döndüğünü, gelirken de dönerken de kendileri de dahil geçtikleri her yeri soyup harabeye çevirdiğinden de ders almamışlar.

 

Sismik araştırma gemilerimizden, sondaj gemilerimizden rahatsız olmaları anlaşılır bir şey? Uluslararası hukuk ve anlaşmalara dayalı olarak bu faaliyetler yapılıyor. Bunun karşı hamlesi hiç alakası olmayan Mısırla, İsraille, Fransayla Doğu akdenizde bize karşı hasmane bir ittifak içinde yer almak mıdır? Gırtlağına kadar borçlu iken Fransadan 18 tane savaş uçağı almak da neyin nesi oluyor? 6 millik karasularını tek taraflı 12 mile çıkarma işgüzarlığı akıl mantık işi mi? Üstelik bu hareketin bizim tarafımızdan savaş sebebi sayıldığını bile bile. Şimdi de bizim Kaş ilçemizin burnunun dibindeki Meis adasında bir "tiyatora" sahneye koydular. Bu iddiaya kargalar bile gülerken, onlar kendilerine nasıl bir "sufle" verildiğini anlayamayacak kadar panik içinde olmalılar.

 

Aklın yolu bir; ege denizinde bir çatışma herkesiz zararına olur ama Yunanistan böyle bir çılgınlıktan çok daha zararlı çıkar. O çok güvendikleri ülkeler yine onların felaketleri üzerinden silah satıp para kazanırlar. Muhtemel enerji kaynaklarına da kırk harami gibi çökerler. Doğru olan egede, doğu akdenizde, kıbrısta hakkaniyetli bir çözüm için çalışmak. Bak Türkiye görüşmeye konuşmaya hazırım diyor, sana neler oluyor ki çıkarını ve ülkenin geleceğini düşünemiyorsun. Biz tarihten bu yana buradayız, komşuyuz. Başkaları işi bitince çekip gider ama biz yine karşı karşıya, iç içe kalırız.

 

Zaten corona virüs bulutu dünyanın üzerine bütün dehşetiyle çökmüş durumda. Böyle bir zamanda savaş tamtamları çalmanın kime ne faydası var? Hatta salgına karşı küresel işbirliği çağrısı yapılmışken eski defterleri karıştırıp sorun üretmenin yeri de değil zamanı da. Egede halının altına süpürülmüş sorunların düz mantıkla halledilemeyeceğini anlamak için haritaya bakmak yeter. Pandoranın kutusunu açmak, sonuçlarına da katlanmak anlamına gelir. Yunanistan boş yere adaları silahlandırmaya kalkacağına, halkının sağlığını ve refahını düşünse ya. İşin ilginç tarafı dünya gırtlağına kadar corona batağına saplanmışken nasıl oluyor da silahlanma ve savaş dansına iştah bulabiliyor hayret doğrusu! Belki de hepimizi içine alan koronavirüs bulutu akıl sağlığımızı etkiledi.

 

Toz bulutu dedim de geçen gün Polatlı tarafında çıkan bir fırtına Ankara üzerine sarı kahverengi bir sis olarak çöktü. Böyle toz ve kum fırtınaları genellikle çöl memleketlerinde olur sık sık. Yüksek sıcaklık havayı ısıtır, hareketlenen hava fırtınaya dönüşür ve tozu toprağı da kaldırır yukarılara.  Çöl kumu rüzgara karışır ve uzak mesafelere kadar taşınır. Zaman zaman bizim ülkemize kadar ulaşır.  Havaya karışan toz zerreleri ani yaz yağmurlarıyla çamur gibi iner toprağa.

 

Tabiatıyla bizim gibi yeşil bitki örtüsüne sahip ülkelerde bu tür bir şey sıradan değil. Nitekim Afrika tozu her üstümüze çöktüğünde bize de ilginç gelmiştir bu tabiat olayı.  Fakat bu kez Polatlı'dan kalkan toz bulutuydu gelen.

 

Habercinin biri bu enteresan haberi işin uzmanına soruyor: "Efendim bu yaşadığımız şey iklim değişikliği sebebiyle mi gerçekleşiyor?" Meteoroloji uzmanı cevap veriyor: "Hayır demek de doğru olmaz evet demek de. Küresel sıcaklık artışının elbette yaşadığımız tüm meteorolojik olaylara etkisi var. Kuraklıklar, fırtınalar, kasırgalar, şiddetli yağmurlar, sel taşkınları, toprak kaymaları, orman yangınları vs. hepsinde geçmişe göre artış var. Böyle kum fırtınaları yeni bir şey değil. Evvel de oluyordu, yine olacak. Duymuyor, görmüyorduk hatta haberimiz bile olmuyordu. Ancak, Polatlı'dan kalkıp Ankara gibi bir büyük kentimizi etkisi altına alan toz bulutu hepimize yakın ve gözlerimiz önündeydi. Kameralarla görüntülendi, fotoğraflar sosyal medyada paylaşıldı ve bütün  kanalların haberlerinde de yer aldı. Bu yüzden şimdi bunu konuşuyoruz."


Şimdi egedeki sorun, coranavirüs pandemisi ve Polatlıda oluşan toz fırtınasının ne alakası var diyebilirsiniz. Diyeceğim o ki müslümana "feraset" denilen bir meziyet verilmiş. Bir meseleye baktığı zaman arka planını da görebilir. "Basiret" diye bir yetenek verilmiş geleceği görür ve en isabetli olanı yapar. "Dirayet" diye bir hal tarzı verilmiş hakta kararlı ve dirençlidir. "Şecaat" diye de bir güç verilmiş, yanlış yapana haddi bildirilsin diye. Anlayan anlamıştır onu.


Taşlar oynadı

Bir virüs bütün dünyayı avucuna aldı. Neredeyse 30 Milyon insana bulaştı, 1 milyona yakın can kaybı var. Adı süpere çıkmış koca koca devletler çaresiz. Aşısı yok, ilacı yok, görünmüyor ama hep aramızda dolaşmakta. 


Sadece küçücük bir bez parçası hayatımızın hem güvencesi hem de değişmez aksesuarı oldu. Sağlık sistemleri allak bullak, ekonomiler geri viteste. Küçücük bir virüs dünyanın kibrini, cakasını yerle yeksan etti.


Belirsizlik had safhada, bir hafta ötesini göremiyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi değil, kadrini bilmediğimiz her şey şimdi gözümüzde çok kıymetli oldu. Dünyada da, ülkelerde de, ruhlarımızda da daha önce yaşamadığımız sarsıntılar devam ediyor. Taşlar yerinden oynadı, mutlaka yeni yerlerine oturacak. Ama nasıl bir dünya, nasıl bir insanlık olacak, orası belli değil.


Afganistan, Irak, Mısır, Suriye, Yemen, Libya, sonrasında belki İran belki Türkiye. Dünyada egemen üst akıllar bu coğrafyada adeta satranç oynuyor. Ama bu oyun petrole bulaşmış silahla, kanla, ateşle, acı ve gözyaşıyla dönüyor. El attıkları her ülke sonu gelmez gailelerin içine batıyor. Sözde kurtarmaya geldikleri insanlar sinekler gibi ölüyor. 


Mamur şehirler harabe oluyor, kadim kültürler yok ediliyor, insanlar kitleler halinde evlerinden yurtlarından oluyorlar. Yetmiyor uluslararası anlaşmalara rağmen sınırlarda vebalı muamelesi görüyorlar. "Düzensiz göçmen" olarak itilip kakılıyorlar. Konteynerlarda, şişme botlarda, akdenizin serin sularında ya da derme çatma kamplarda özgürlük yolunda ölüyorlar. Taşlar yerinden oynadı bir defa. Elbet yeni bir düzen alacak. Ama nasıl bir dünya, nasıl bir insanlık bu, orası belli değil.


Eskiden terör, terörist ve terörizm lanetle anılırdı. Şimdilerde kim devlet, kim vatansever, kim terörist iyice bir birine karıştı. Önceleri başka ülkelerde beşinci kol faaliyetleriyle çalışanlar günümüzde açık açık bunu konuşur oldular. Bugüne kadar kendi çıkarı için hep gizli gizli terörü kullananlar, şimdi aşikare bunu yapmaktalar. Terör bir virüs gibi dünyanın içini oyuyordu. Göya hep birlikte terörle mücadele ediliyordu. Nasıl oldu bilmem "benim teröristim iyidir" devri başladı sanki dünyada. Aynı "benim vatandaşım insan, diğerleri değil" noktasına gelindiği gibi. Yabancı düşmanlığı  sözde uygar ülkelerde "yeni ırkçılık" rüzgarları estiriyor. Bu öyle bir virüs ki o devletlerin içini kemiriyor durmadan. Taşlar yerinden oynadı bir defa. Elbet bir yere varacak. Ama nasıl bir dünya, nasıl bir insanlık oluşacak, orası belli değil.


Akdeniz düne kadar sakin bir iç denizdi. Hele de ege "iki yakanın komşusu" durumundaydı. Ne oldu da birden bire sanki dünyanın nabzının, ilgili ilgisiz bir sürü ülkenin cirit attığı bir alana dönüştü. Sanki bir "yağmaya hücum" durumu var. Ne Nato, ne AB bu çılgınlığı durduramıyor. Nasıl bir Petrol ve doğalgaz kokusu bu ki; İsraille Mısırı, Yunanistanla Fransayı, BAE ile İsraili, Fransa ile Bahreyni, Mısırla Yunanistanı bir araya getirebiliyor. 


Uluslararası Hukuk, Deniz Hukuku ve Batılı ülkelerin dünyaya dayattıkları bütün normlar orada bir bir çiğneniyor. Kendi putlarını yiyen cahiliye arapları gibi kendi kurdukları düzeni kendileri bozuyor. Bulanan sular nasıl durulacak? Durulması için kimler hangi bedelleri ödemek zorunda kalacaklar? Kimler kapışacak, kimler paylaşacak? Yani bu kaostan kimler yine kazançlı çıkacak? Akdenizde taşlar yerinden oynadı bir defa. Elbet sular durulacak. Ama nasıl bir dünya, nasıl bir düzen kurulacak, orası belli değil.