Vakıflar yurdu
Saat
şu anda gecenin 1'i. Yurdun okuma salonundayım. Biraz önce
her zamanki gibi dernek dosyasını ve diğer yazı dosyasını düzenledim. Daha önce
yazdığım yazılara biraz göz gezdirdim. Epey güzel olmuş.
Yazılar…yazılar…Sıcağı
sıcağına pek anlaşılmıyor. Bir başkasının yazısı imiş gibi okunduğu zaman daha
bir değer kazanıyor haz veriyorlar.
Ayrıca geçen seneki
hatıra defterini de karıştırdım biraz. Orada da çok hoşuma giden bahisler
okudum. Hakikaten hatıra defteri tutma ısrarım çok yerindeymiş. Çok çok ilerde
bu satırları düşünüyorum da..Bayağı heyecan verici.
Her neyse biz yine
şu andaki durumuma dönelim. Neler oldu, neler bitti ? Nasılım, nasıl olmam
lazım ? Yapacağım şeyler neler ?..
Yeni elbisemi
sevdim. Bayağı iltifat alıyorum. Ben de özen gösteriyorum artık giyimime
kuşamıma. Keyfim, moralim iyi, böyle devam etsin inşallah.
Derslere başladık.
Hani korkmuyor değilim ama arkadaşlarla toplu çalışmalarımız epey faydalı
olacak. Eğer aksatmadan yürütebilirsek özellikle bana pratik öğrenme kolaylığı
sağlayacak.
Söz
buraya gelmişken Üzeyir'den bahsedeyim. Üzeyir, haftada dört gün Kocamustafa
Paşadaki evinde topluca ders çalışacağımız bir arkadaş. Uzuna yakın, atletik,
zengin, oldukça neşeli bir arkadaş. Kadınlarla ilgili anlattıklarının çoğu
palavra bile olsa kalanı bizim gibi garibanları özendirecek kadar renkli.
Üstelik dindar da. Ufuk dergisi okuyor, süleymancılığı methediyor. Babası,
annesi hacı. Kadınları beş dakikalık görüyor. Söylediğine göre hiçbir zaman kadın peşinde koşmuyormuş. Kadınlar
ona geliyormuş. Zengin ve yakışıklı olduğundan herhalde.
Herneyse, biz bundan
böyle ders çalışmaya gittiğimizde kadınlardan bahsetmeyeceğine dair söz aldık.
Yoksa o kadar konuşuyor ki durdurmak kabil değil. Bizdeki de nefis yani…
Derslere başladım
ama, en büyük problem geç kalkma meselesi. Gece geç yattığımız için sabah da
geç kalkıyoruz doğal olarak. Vücut alışmış, nasıl yeneceğim bu durumu ? Sabah
namazına kaldırması için bir arkadaşa rica ettim. Bazen o da kalkamıyor,
dolayısıyla ben gene 11'lere kadar
uyuyorum. Böyle olunca da sabah normal kalkıp derslere devam edemiyorum. Sene
bitiyor hala sınıfla kaynaşamadım. Bizimkiler de olmasa hiç kimseyi
tanıyamıyacağım.
Bu arada mali
durumum çok fena. İki aylık kredimi bir onbeş gün daha alamayacağım. Kredi
yurtlar kurumuna ders geçme sistemine göre geçen yıl sınıfımı geçtiğimi
bildiren bir belge gönderdim. Bakalım ne olacak. Yarın için param yok. Yine bir
arkadaştan borç almak zorundayım. Kültür dergisinin son sayısını yurtta
satabilirsem biraz para tedarik etmiş olurum. Krediyi alıncaya kadar da onunla
idare edebilirim.
MTTB ile ilişkilerim
yine hareketlendi. Sanıyorum herkes üzerinde iyi tesir bırakıyorum. Pazartesi
günü İstanbul'daki bankaların merkez şubelerine Milli Gençlik davetiyeleri
götüreceğim. İnşallah başarırım.
23 Nisanda memlekete
gitmeyeceğim. Mali durumum fena, bir gün için niye gideyim. Gitmesem daha iyi.
İmtihanlardan önce belki giderim.
Şimdi defteri
kapatıp marş marş yatağa !..
Günlerden cumartesi. Boğazda temiz, güzel bir
gazinodayım. Buranın sahiplerinin kardeşlerinden birisi Süleymaniye camiinde vaiz. Çok
mükemmel bir hatip. Ateşli ve klasik çizgileri aşan hutbeler veriyor.
Bunların büyük kardeşlerinden biri eskiden İstanbul'un
en ünlü kabadayısı imiş. Uygunsuz yerlerden aldığı haracı öksüz, yetim ve
fakirlere dağıtırmış. Çifte tabancayla gezer, cuma günü kardeşi Ali Rıza
Demircan'ın hutbesini en ön safta dinlermiş.
Buraya geçen hafta ilk defa geldim. Daha önceden
duymuştum ama nasip o günmüş. O günden bu yana üçüncüdür geliyorum. Gerçi biraz
pahalıya mal oluyor ama manzarası çok güzel ve sakin. Beni kendine çekiyor
adeta. Hem az buçuk ders de çalışabiliyorum burada.
Şimdi ders çalışmayı kestim. Televizyona yakın bir
yerde hem tv seyrediyor hem de defterime bir şeyler yazıyorum.
Yurttaki günlük hayatım pek iç açıcı değil, ibadet
grafiğim düzenli seyretmiyor ve uykum ise bir türlü belli bir düzene girmedi.
Genellikle 11'e doğru uyanıyorum. Daha doğrusu daha önce uyanmış olsam da
yataktan kalkmak zor oluyor.
Akşamları biraz tv seyredeyim derken saat on iki
oluveriyor. Dolayısıyla geç yatmanın geç kalkmak gibi tabii bir neticesi
oluyor.
Bu yurt hayatına bir türlü alışamadım. Herhalde
alışamayacağım da. Lisede yatılı okudum ama bu ona benzemiyor. Orada disiplin,
belli bir düzen vardı. Burada özgürüm ama bu bana pişmanlık olarak geri
dönüyor.
Kredim hala bankaya yatmamış. Evden para istemem
lazım. Borçlarım da var. Onları kapatabilmek için başka borçlar almam
gerekiyor. Kredim niye kesildi ona bir türlü akıl erdiremiyorum. Sınıfta kalma
söz konusu olmadığına göre nedir, niye kesildi acaba ? Mektup yazdım, ona da
hala bir cevap yok.
'Boykot' adlı hikayemin son düzeltmelerini de yaptım.
Ama üşenip daha daktilo edemedim. Belki bu yüzden bu ayki MG dergisinde
çıkmayacak. Oysa çıksa ne iyi olacaktı. Tam da aktüaliteye uygundu.
Aslında şu günlerde diğer yazılarımla birlikte onu da
daktiloya çekip bir an önce teslim etmem gerek.
Yarın sabah Sakarya'ya gideceğiz. Orada Gençlik
yürüyüşü var.
Bu arada siyaset cephesinde oldukça ilginç şeyler
oldu. Milliyetçi cephe çalışmaları muarızların milleti cephelere bölüyorlar !
velveleleri üzerine 'Milliyetçi Partiler Topluluğu' oldu. Erbakan'sa ona
sürekli 'Milli cephe' demeye devam ediyor. Ama hükümet kurulmasına en fazla ve
en etkili katkıyı da o verdi.
Teorik olarak ve pratikte hükümet bütün engellemelere,
erken seçim isteklerine rağmen kuruldu. Başardılar. Ama bu süreç Ecevit'i de
'Karaoğlan' yaptı.
bu hükümette 8 bakanlığı var. Geçenkinde 6
idi. Hükümet kurulur kurulmaz gübreyi ucuzlattılar. Fakirlerin bedava
hastanelerde bakılmasını sağladılar. Anarşi konusunda da sanki başarılı
gidiyorlar gibi. Hoca yine fabrikalardan bahsediyor. Harp sanayi çalışmalarını
başlattılar. Motor, takım tezgahları ve elektronik sanayinin adımları atılıyor.
Bunlar daha 20 günlük icraatları.
Parlamentoda da gayet iyi çıkışlar yaptılar. DP bu
bunalımdan en zararlı çıkan parti oldu. Sayıları 45'ten 29'a düştü. CGP'si
grubunu kaybetti, 9 kişi kaldılar. MSP'den bir kişi istifa etti birinin durumu
şüpheli. Hasılı hükümet öyle sancılı doğdu ki o kadar olur.
İmtihanlar
yaklaşıyor. İlki Haziranın üçünde.
Diğerleri iki üç gün arayla peşpeşe geliyorlar.
Bütün gücümle ders çalışmaya uğraşıyorum. Fakat alışık olmadığım, özünü kavrayamadığım, hatta kapağını açmadığım dersler çok sıkıcı geliyor.
Geçen sene de böyle duygular içindeydim. Aslında
hepsine gireceğim ve bir kaç gün içinde olsa o derslere çalışacağım çaresiz.
Gel gör ki nefsim tam da tecrit edilmesi gereken zamanda olmadık şeyler
çıkarıyor. Gezmek, iyi giyinmek, temiz hava ve deniz kıyıları çekiyor beni
kendine. Hep de böyle zamanlarda...
Muhasebeye çalıştım. Eğer buna çalışmak denirse tabi.
Uykum geldi yatacağım...
......
23.6.1975, Vakıflar yurdu
İmtihanlar başladığından beri defterime bir şey
yazamadım. Bir, iki derken 8 tanesine de girdim. Bu arada koskoca bir ay daha
geride kaldı.
İmtihanlar genellikle iyi gitti. Zannederim ufak tefek
sıyrıklarla bu seneyi de atlatmış olacağım. Olsa olsa iki dersten eylüle
kalırım. Bir de Borçlar hukuku oldu 3. Eh, üç ders eylül için yeter de artar
bile.
Yarın üniversiteler arası giriş imtihanı yapılacak.
Anadolu'dan binlerce genç geldi İstanbul'a. Bu arada amcaoğlu Ziya da geldi.
Beraber kalıyoruz. Üç gündür epey gezdik İstanbul'u. Fakat koskoca İstanbul bu,
gezmekle biter mi ? Ziya sabah imtihana gireceği için erken yattı. Ben yerimi
ona verdiğim için bu gece uyumayacağım. Defterimi yazarım, belki pinpon
oynarım. Böylece sabahı bulurum işte.
........
Çarşamba günü Ziya ile birlikte Susurluğa gideceğiz. 1
Temmuzda tekrar dönmek üzere tabi. Bu yaz buradayım, çalışacağım.
İmtihanlar sırasında günlük yaşantım arkadaşlarla
beraber ders çalışmak, akşamları huzur çay bahçesi ve Fatih caddesinde volta
atmalarla geçti. Bu arada aldığım kredileri de harcadım. Parasız kaldım yani...