4 Nisan 2020 Cumartesi

04 Nisan 2020 Cumartesi 23:30 CORONA GÜNLERİ.............................Seyir notları


İç dünyamızda yaşananlar

Ülkemiz dahil tüm dünya corona virüs salgını sebebiyle endişe, tedirginlik ve korku dolu bir dönem geçiriyor. Bazı yerlerde ve insanlarda bu durum panik noktasına varabiliyor. Hindistanda, Filipinlerde ve Kenya örneğinde olduğu gibi bu duygu kitle psikolojisi ile bambaşka bir tehdide dönüşüyor. İnsanlar evlerine dönmek ya da tehlikede hissettikleri bir yerden çıkabilmek için yığınlar halinde kümelenebiliyorlar. Ne sosyal mesafe kuralı, ne sokağa çıkma yasağı ne de uyarılar dinleniyor. Böyle bir kaos çıktığında olabilecekler de korkutucu. Örneğin Filipinler başkanının "isyan edeni vurun!" emri insanın kanını donduruyor.

Sadece ülkemizde değil dünyanın genelinde bu günlerde en fazla duyulan iki kelime “Evde Kal!” uyarısı. Elbette milyarlarca insan bu uyarıyı veya ceza içeren yasakları dinleyip yerine getirerek, alınan önlemlere katkıda bulunuyor. Yüz milyonlarca insan kendi tedbirlerini alarak ve kendini karantina altına sokarak hem ailesini hem de diğer insanları korumaya çalışıyor. Zorunlu olmadıkça sokağa çıkmıyor, sosyal mesafe ve izolasyon kurallarına dikkat ediyor.

Bu vesile ile yeniden dezenfektanlarla içli dışlıyız. Abdest almanın anlamını daha iyi kavradık, temizliği keşfettik, su ve sabunla olan ilişkimiz daha da çoğaldı. Özellikle ülkemizde geleneksel ferahlatıcımız olan limon kolonyası bugünlerde birdenbire popüler hale geldi. Maske denilen bir avuçluk bez parçası ise uluslararası düzeyde aranılan tıbbi malzemeler listesine girdi.

Ancak evde kalmanın, dışarıya çıkmamanın ve kendimizi izole etmenin başka etkileri de var. Ruhlarımızın daraldığı, sinirlerimizin gerildiği, kuşku ve belirsizlik duygularıyla burun buruna geldiğimiz günler yaşıyoruz. Çalışan insanların boşluğa düştüğü, hemen herkesin alışkanlıkları dışında farklı bir yaşamla yüzyüze geldiği bir dönem bu. Hiç kimse böyle bir zorunluluğa ve çaresizliğe hazırlıklı değildi.

Evde işler yolunda gitse bile dışarda adeta ölümün kol geziyor olması, yoğun bilgi ve haber bombardımanı altında yaşamak hiç te kolay değil. İnsan olarak bu dönemde uyku sorunları, beslenme uyumsuzlukları, hareketsizliğin getirdiği pek çok fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklarla da başetmek zorundayız.

Bir avuç evin içinde 24 saat aile üyelerimizle iç içe yaşamak ne kadar dikkat edilse de yine obsesif davranışlar için oldukça uygun bir ortam. Günden güne artması muhtemel bunlara benzer bir çok sorun yaşam kalitemizi de olumsuz etkileyecek.

Günlerimiz ne yapmalı, ne etmeli, ne yemeli, ne izlemeli, ne okumalı gibi dibi olmayan bir sürü soruyla geçecek. Kuşkusuz hepimiz bir yandan bulabildiğimiz cevaplarla akşamı etmeye, günleri haftaları devirmeye çalışırken, kaçınılmaz olarak bir yandan da bu olağanüstü dönemin ne zaman biteceğini düşünüyoruz.

Elbette insanlık bu savaşı da kazanacak. Herşey düzelecek. Allahın izniyle yine normal hayatlarımıza döneceğiz. Peki ya sonra?

Bu süreçte hepimiz daha fazla kendimizle başbaşa, benliğimizle daha çok iç içe olacağız. Belki de kendimizde daha önce fark etmediğimiz bazı özellikler ve yetenekler de keşfedeceğiz.

Bu farklılık ve farkındalıklar her zaman olumlu anlamda olmayabilir. Bazen kusur ya da sorun şeklinde de olabilir. O zaman da yaşayacağımız şok sarsıcı olacaktır. Uzmanlara göre bütün bunlar benzer kriz ortamlarında normalmiş. Önemli olanın bu yaşadıklarımızın sonraki hayatımıza olumlu katkı sağlaması. Olumsuz etkilerinin en az olması.

İnşallah yeniden ekonomik ve sosyal hayatımıza geri döndüğümüzde belki de bazı konularda daha bilinçli, farkında ve değişmiş olabiliriz. Bu kez de dışarıda adaptasyon sorunları yaşamayız. Bu virüs bize olağanüstü sinsi ve öldürücü bir düşmana karşı bütün dünyayla birlikte karşı durmayı öğretecek. Böylesi bir saldırı karşısında alınacak tedbirlere uyumu kolaylaştıracak. Yani bir nevi aşı tesiri yapacak, antikor geliştirecek.

Olup bitenlere baktığımızda gerçekten ürkütücü bir tablo var. Ancak olayın güzel taraflarını da görmek lazım. Bu vesile ile sevdiklerimizle, ailemizle nasıl daha iyi iletişim kuracağımızı öğrenmek gibi mesela. Evden çalışma gibi klasik iş yapma alışkanlıklarımızdan çok farklı bir düzenle tanışmış olmak gibi örneğin. Misal; Kendimizi düşündüğümüz kadar başkalarını da sakınmak, kurallara uyma alışkanlıkları gibi.

Dileriz bu bela üzerimizden kalktığında, insanlık olarak yine alışılmışın dışında bir tehditle karşılaştığımızda şaşırmamayı ve çabuk vaziyet alabilmeyi becerebiliriz. Sosyalleşmemizde ve ilişkileri yönetmemizde daha iyi bir durumda oluruz. İnşallah bu günlerde öğrendiğimiz dayanışma, yardımlaşma ve birlikte hareket etmenin gücünü tüm yaşamımıza katmış bir millet olabiliriz.
-------------
Bugün 3 Nisan artık Ankara'da evimizdeyiz. Hilal, Oğuzhan ve küçük torunum Tuna bizimle. İki üç günde bir Ümit de geliyor. Bu zor günlerde hep birlikte olmamız çok güzel. Öte yandan buruk bir Cuma günü daha. Camilerde Cuma kılamadığımız garip ve mahzun günler yaşıyoruz. Corona sadece sağlık açısından değil, sosyal, ekonomik ve dini hayatımız için de ciddi bir tehdit oldu. İnsanlar dışarıya çıkamıyor, işyerleri kapandı, camiler açık ama cemaatle namaz kılınamıyor. Özgürlük ve devlet olma sembolü olan Cuma namazını kılamıyor, hutbe de dinleyemiyoruz. Yine de sosyal medyada her yandan Cuma kutlaması geliyor. Ben de çocuklarıma saat 11:05'te "Cuma günü saygısıyla: güzel günlere erişelim, rabbim her türlü şerden muhafaza eylesin" diye yazdım.

11:43'te Eliften bir Yağız fotoğrafı geldi. “Gözü derste ayakları oyunda" diye yazmış. Çocuklar evde uzaktan eğitim görüyorlar ya böyle manzaralar hemen hemen her evde vardır, normal. Ben de 12:53'te balıklı su havuzunun üstünde oynayan Tuna fotoğrafı gönderdim. Altına da: "Tuna büyümüş" diye yazdım. Elif: "Yoga matında bir balık" diye karşılık vermiş. 13:33'de bu defa ahşap oyuncak sehpasının altında muhtelif sesler çıkararak oynayan bir Tuna videosu gönderdik. Bugün Sibel'in doğum günü. 15:54'de bir buket çiçek fotoğrafıyla "Nice güzel, mutlu, başarılı, sağlıklı ve hayırlı yıllara sevgili kızım" diye yazdım. Oğuzhan: "Akşam müsait olununca görüntülü konuşalım kutlama için" demiş. Hilal Tuna'nın pala bıyıklı bir pozunu göndermiş: "Hilal: Doğum gününü kutlarım, bıyıklarımı burarım ♥️♥️"[16:45] yazmış altına. 16:47'de Elif de: "Sibel doğum günün kutlu olsun" demiş. Cüneyt ancak 20:11' de: "Şimdi görüşelim" dedi. Bütün aile çoklu olarak Sibeli kutladık, görüntülü konuştuk.

Gece haberlerinde Diyanet işleri başkanı ve erkânının Millet camiinde sosyal mesafe düzeninde Cuma kıldıklarını ve hutbe okuduğunu duyduk. 

Bugün itibariyle Türkiye'de ölü sayımız 425'e (%02,0) çıkmış. Paylaşılan güncel verilere göre Türkiye'de toplam vaka sayısı maalesef 21 bine (20921/141716=%14,8) yaklaşıyor. 3 Nisan itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 2800'e yakın (2786/16160=%17,2) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulmuş. Bugün test sayısı 16 binin üzerinde (16160), toplam test sayısı da 142 bine yakın (141716) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 1251 (1251/20921=%06,0), toplam entübe hasta sayısının 867 (867/20921=%04,1, toplam iyileşen hasta sayısının da 484 (484/20921=%02,3)olduğu açıklandı.

Bu arada dünya olanca ağırlığıyla üstüne çöken bir corona kâbusu yaşıyor. 3 Nisan itibariyle virüsün görüldüğü tüm ülkeler arasında bir günde en yüksek can kaybı ABD'de yaşanmış. Neredeyse 1200 kişi coronadan ölmüş. Ortadoğu ülkeleri arasında da vaka sayısı bir haftada ikiye katlanarak 60 bine ulaşmış. Dünya Sağlık Örgütü bölge ülkelerini hızlı müdahale konusunda uyarmış.

Pandemik sayılar 

Gündüz 18:47'de Tunanın Oğuzhan dayısıyla bir fotoğrafını gönderdim. Elif, iki gözü de kalpli bir emoji göndermiş. Sonra da saat 19:29'da da Aydın'la Nazlı ve Yağızın Okey oynarken resmini çekip göndermiş. Aydın altına "Sonunda bu da oldu" demiş. 20:36'da Oğuzhan: "Bütün taktikleri kullanıyorsunuz" demiş corona günlerini kast ederek. 21:25'de Cüneyt katılmış konuşmaya: "Dördüncü kim? Nazlının hayali arkadaşı mı?" Elif de "Ben" diyerek kahkaha atan bir yüz göndermiş.

4 Nisan Cumartesi günü dünya çapında vaka sayısı 1 milyon 200 bini, can kaybı da 65 bini geçmiş. (%05,4) İyileşenlerin sayısı ise 228 bin dolayında(%20,3). ABD’de Corona virüsünün en kötü vurduğu New York eyaletinin valisi Andrew Cuomo, vaka sayısındaki tırmanışın sürdüğünü ve salgında zirve noktaya önümüzdeki 7 gün içinde ulaşabileceklerini söylemiş.

Salgının ilk başladığı Çin'de virüsün ateşi sönmüş gibi. Onaylanmış vaka sayısı 82 bin, ölüm 3.326 (%4,1), iyileşme 76.751 (%94,0) olarak açıklanmış. İran'da bu rakamlar 83 bin, ölüm 3.294 (%6,2), iyileşme 17.935 (%33,7) olarak açıklanmış. İtalya'da vaka sayısı 120 bine ulaşmış görünüyor.  Ölüm sayısı 14.681 (%12,3), İyileşenlerin sayısı ise 19.758 (%16,5) olmuş. İspanya'da görülen vaka sayısı İtalyayı da geçmiş durumda: 125 bin. Ancak ölüm sayısı henüz 11.744 (%9,4). İyileşenlerin sayısı ise 34.219 (%27,4) seviyesinde.

Avrupa'da toplam vaka sayısı yarım milyona doğru gidiyor. Toplamda en az 350 bin vaka ve 20 binin üzerinde ölümle Avrupa, koronavirüsün en ağır vurduğu kıta oldu. Avrupanın öne çıkan diğer ülkelerinde de son rakamlar şöyle: Almanya 92 bin - 1277 (1,4%) - 13597 (%14,8), Fransa 82 bin - 6507 (7,9%) - 14008 (17,0%) , Birleşik Krallık 39 bin  - 3605 (9,3%) - 209 (0,5%), İsviçre 20 bin - 604 (3,1%) - 5657 (28,7%) ve Belçika 17 bin - 1143 (6,8%) - 2872 (17,1%).

Rusya henüz 5 binlerde. Ölen 43 (0,9%) iyileşenler 333 (7,0%) olarak açıklanmış. Uzak kıta Avustralya'da ise bu sayılar 6 bin - 30 (0,5%) ve 636 (11,5%) görünüyor. Filipinler, Hindistan, Japonya ve Pakistan'da da vaka sayısı henüz 3'ler civarında.

ABD'ye gelince; Amerika Birleşik Devletlerinde vaka sayısı 300 bine doğru yükseliyor. Ölüm sayısı 7146 (2,6%), iyileşenler ise 12283 (4,4%) seviyesinde. Kıtanın diğer ülkesi Kanada'da bu rakamlar 13 bin, 187 (1,5%) ve 2322 (18,5%) olarak açıklanmış. Güney Amerika ülkesi Brezilya'da ise vaka sayısı şu anda 9 bin. Ölü sayısı 359 (4,0%), iyileşme        127 (1,4%) olarak gerçekleşmiş.

Görüldüğü gibi virüs şu an itibariyle en büyük hasarı nüfuslarına göre Avrupa ülkeleri ve Amerika'da yapacak gibi görünüyor. Dünyada bugün için salgından ölenlerin vaka sayısına göre oranı %1 ile %13 aralığında değişiyor. Ortalaması ise %5,2. Ülkemizde bu oranın bugünlerde %2'ler dolayında seyretmesi şüphesiz iyi bir şey. Ancak önümüzdeki haftalarda ölüm oranının yüzde 2'nin altına düşerek 1'lere doğru inmesi, iyileşme sayısının da dünya ortalaması olan %20'nin üzerine çıkması halinde daha da sevineceğiz. Bu rakam Çin'de %34 dolayında gerçekleşti. İtalya'da %16,5, İspanya'da ise %27,5 olarak görünüyor.  

Dünyayı etkisi altına alan corona virüsle ilgili Sağlık Bakanı Fahrettin Koca akşam üzeri yaptığı açıklamada: corona virüs sebebiyle son 24 saatte 76 kişinin hayatını kaybettiğini, toplam can kaybının 501 olduğunu bir son durum tablosuyla gösterdi. Bakan Koca ayrıca, İstanbul'da 12 bin 231, İzmir'de 1105, Ankara'da 860, Konya'da 601, Kocaeli'de 500 vaka olduğunu da açıklamış oldu.

Yapılan açıklamaya göre bugün itibariyle Türkiye'de ise ölü sayısı 500'ü aşarken (501/23934=%02,1) vaka sayısı da 24 bine dayanmış (23934/161380=%14,8) durumda. Paylaşılan güncel verilere göre 4 Nisan itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 3000'ün üzerinde (3013/23934=%12,6) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulmuş. Bugünkü test sayısı 20 bine (19664/161380=%12,2), toplam test sayısı da 162 bine yakın (161380) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 1311 (1311/23934=%05,5), toplam entübe hasta sayısının 909 (909/23934=%03,8), toplam iyileşen hasta sayısının da 786 (786/23934=%03,3) olduğu açıklandı.

Koca'nın ağzından Türkiye çok dikkat çekici bir yaşam ve ölüm hikayesiyle yüzyüze geldi. Hakikatte anlatılan şeyler hikaye değil gerçekti: "Türkiye'nin analizi, şu anda İstanbul'da bir kişi 16 kişiye bulaştırıyor. Çok kısa sürede kişiden kişiye umulmadık bir hızla yayılıyor. Son derece sağlıklı görünen bir kişi, günlük işlerini sürdürürken en az 30 kişiye virüs bulaştırmıştı. Bu kişiye, olayı daha kolay anlatmak için 'virüs taşıyan' diyelim. Virüs taşıyanda hastalığın belirtisi yoktu. Virüsü taşıdığını başta kendisi de bilmiyordu. Virüsü, ailesine, babasına, amcasına ve yanında çalışanına bulaştırdı. Amcasının tedavisi sebebiyle hastanenin muhasebesine gitti. Orada immün yetmezliği olan bir başka kişiye bulaştırdı. Taşıyıcıdan virüs kapan genç muhasebeci tedavi gördüğü hastanede bir başka çalışan 57 yaşındaki bir görevliye bulaştırdı. Genç muhasebeci ve bulaştırdığı görevli hayatını kaybetti. Virüs taşıyanın babası, amcası ve çalışanı uzun süre yoğun bakımda tedavi edilerek taburcu edildi. Virüs taşıyan virüsü bir iş arkadaşına da bulaştırdı. O arkadaşı da kendi ailesinden 5 kişiyi enfekte etti. Bu olayda yani virüsün ilk taşıyıcısı kendisi gibi yayılıma kaynaklık edecek daha pek çok kişinin varlığına yol açtı. Taşıyıcıyı bir kez bile görmemiş olan insanlar zincirleme bulaşan virüsle hayatlarından oldu. Eğer virüs taşıyan, virüsü bulaştırdığı kişiler onların temas çevreleri izole edilmeseydi tablonun nasıl büyüyeceğini hayal edin. Bu örneği göz önünde bulundurmanızı ve her gün yeni tanılar konduğunu hatırlamanızı rica ediyorum. Vaka tanısı konulan 20 bin kişi gözlem ve tedavi altına alınmadan önce de virüs taşıyordu. Çoğu toplum içindeydi, sosyal hayatı vardı. Şüpheli görülüp karantinaya alınmadan önce işlerini sürdürüyorlardı. Tıpkı taşıyıcı gibi bankaya gidiyorlardı, alışverişe çıkıyorlardı. Arkadaşlarıyla kafede buluşuyor, kalabalık araçlara biniyorlardı. Bu hastaların her birini anlattığımız olaydaki virüs taşıyan yerine koyun. Bu kişilerin temas çevrelerinin gözlem altına alındığını bir an için unutun. Tespit edilmemiş başka hastalar olduğu gerçeğini buna ilave edin. Yayılımın ne kadar kolay, hızlı olduğunu hatırlayın. Ortada bir gerçek var. Bu umut kırıcı bir gerçek değil. Virüsün yayılım zincirini kıracak, bizi güvenceye alacak tedbir belli. Temas içinde olmayacağız, araya mesafe koyacağız. Kendimizi izole edeceğiz."

60 yaş üzeri hastaların ölüm haberlerinin herkesi yaraladığını dile getiren Koca, "Büyüklerimizi uyarıyorum. Evden çıkmayın. Ailelerimizi uyarıyorum, büyüklerimizi riskten koruyun. Gençlerimizi uyarıyorum, virüsü taşıyıp taşımadığınızı bilemezsiniz. Gençliğiniz, ailenizin, büyüklerinizin talihsizliği olmasın" dedi.

Koca'nın verdiği bilgilere göre hastanelerde tedavisi süren hastalardan 1251'i yoğun bakımda, 867'si ise solunum cihazına bağlı imiş. Artık Türkiye'nin tüm illerinde bu salgın var ve can alıyor. Bakanın açıklamasında "Dağılıma göre İstanbul'da 12 bin 231 vakamız, İzmir'de bin 105 vakamız, Ankara'da 860, Konya'da 601, Kocaeli'de 500 vakamızın olduğu, Nüfusa göre en riskli illerimiz değerlendirildiğinde İstanbul, İzmir, Ankara, Konya ve Kocaeli'yi ilk 5 il olarak sıralamanın mümkün olduğu da belirtildi.

Tanı konulan vakalardaki yaş dağılımıyla ilgili de bilgi veren Koca, virüsün 20 yaşından itibaren daha yoğun görüldüğünü, 40 yaş üstü teşhis konulan vakaların daha çok, özellikle erkeklerde görülme oranının kadınlara göre daha yüksek olduğunu da söyledi. 25 ilde can kaybı yaşanmadığını, 56 ilde ise hayatını kaybedenlerin olduğunu dile getiren Koca, şu bilgileri paylaştı: "En yüksek vefat sayımız 210 ile İstanbul. 27 ile İzmir. 14 ile Kocaeli, 11'er vefat ile Ankara ve Konya takip ediyor.

Koca, sosyal izolasyon konusunda çok çağrı yapılmasına rağmen yeterince başarılı olduklarını düşünmediğini de sözlerine ilave etti. Bu nedenle "Şehirler arası hareketliliği daha fazla kısıtlayıcı tedbirlere ihtiyaç var." diyen Koca: "Başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlerimizde sokak hareketliliği maalesef gerektiği düzeye inmedi. Özelikle yaşlılarımız ve birlikte kronik hastalığı olanlar büyük risk oluşturmaktadır. Belirti vermeyen taşıyıcılar olan gençlerimizin hareketliliği ise riski daha da artırmaktadır" şeklinde konuştu.

Nitekim hemen ardından konuşan Başkan Erdoğan da alınan yeni tedbirleri açıkladı. Buna göre 30 Büyükşehire ve Zonguldağa giriş çıkışlar engellendi. Ayrıca 20 yaş altındaki gençlerin de artık sokağa çıkmaları yasak. Şehir içi toplu taşımalarda maske takma zorunluluğu geldi. 

2 Nisan 2020 Perşembe

02 Nisan 2020 Perşembe 14:00 CORONA GÜNLERİ............................Virüs savaşları

Başka bir virüs

Dünyada vaka sayısı milyona doğru gidiyor. Önümüzdeki iki üç hafta çok daha vahim sonuçlara gebe. Bir taraftan en tepeler görülecek, daha fazla da zirveye doğru hala yükselmekte olanlar. Dünyanın belki bizim de olduğumuz az bir kısmı bel veren eğrilerinin düşmekte olduğunu görüp sevinecek, Avrupa ve Amerika kıtalarında ise tam anlamıyla çanlar çalınıyor olacak.

Düşünsenize ABD daha şimdiden 200 bin ölüm, yok hayır 1 milyon ölümü tartışmaya başladı. İş zorlaştıkça ve ağırlaştıkça her kafadan ses çıktığını, bu ülkeleri idare edenlerin eleştirildiğini, hatta yer yer baş kaldırıldığını da görebileceğiz. Salgın hastalık zaten görüp görebileceğimiz en büyük felaketlerden birisi, bir de o ülkelerde kaos, anarşi ve yağma çıkarsa sonuçlar katlamalı bir katliama dönüşebilir. Hiç bir ülke için böyle bir keder arzu etmeyiz. İnşallah bu noktaya gelmeden bir an önce salgınla mücadele başarılı olur.

İnsanoğlu tuhaftır. Nankörlüğü ise bizzat yaratıcısı tarafından önceden bildirilmiş. Bir sıkıntı gördüğünde siner, adeta pusuya yatar. Genellikle dua bile eder. Ama işler sarpa sardıkça musibete direnmek, aklı selim olmak ve sabretmek yerine isyan etmeyi seçer. Hayra katkısı olmadığı gibi, adeta kendinden başka herşeyi ve herkesi suçlamaya başlar. Ne yazık ki o noktadan sonra artık baş kaldırdığı musibetin bir parçası olmuştur. Allah böyle şaşkınlık ve taşkınlıklardan bizi güvende kılsın.

Yine o insan ki başa gelen dert hafif aralansa, nedense hamd etmek yerine övünmeyi seçer. Biraz önce sinip küçülen adam birdenbire ortalıkta çalımla büyüklenen birine dönüşmüştür. Dikkat ediniz çağrılara uymayan, ortalıkta dolaşan, üstüne üstlük hemen herşeyi ve herkesi diline dolayan kişiler ne yazık ki hep böyle tiplerdir. Kuşkusuz corona gibi virüsler saldırgan ve tehlikeliler. Ancak sınırlı bir zararları var. Neticede tedbirleri belli ve tedavi ihtimali olan bulaşlar. Ya toplumun içindeki azgın virüslere ne demeli? Onlar için ne tedbir ne de tedavi şansımız var. Sivri iğneleriyle ortalıkta gezinen birer mayın gibiler.

Dün sayın Cumhurbaşkanımız bir kampanya başlattı. "Biz bize yeteriz Türkiyem' kampanyasına başta kendisi olmak üzere devletin ve ekonominin zirvesindekiler ilk bağışları yaptılar. Çağrı çok açık: milletimizin ve ülkemizin böyle bir badireyi en az hasarla atlatabilmesi için güç birliği yapmamız gerekiyor. Ortada bir yangın varsa birliği beraberliği bozacak davranışlara ne gerek var? Devlet bir seferberlik başlatmış, afetten zarar görenlerle dayanışma amaçlı bir öncülük içine girmiş. Sen hangi akıl, izan ve vicdanla parazit yapıyorsun ki?

Salgından sadece sağlık açısından etkilenmedik. Yaşlıları evlerine hapsettik, muhtaç aileleri yalnız bıraktık, işyerlerini kapattık, ulaşımı kestik...Eee, belki böyle toplumu virüsten koruyabiliriz ancak yan tesirleri ne olacak? İnsanlar ne yiyip ne içecekler? Ekmek teknesi kapanan, işsiz kalanlar ne yapacak? Muhtaç insanların kapılarına varıp "Bir ihtiyacınız var mı?" diyen olmayacak mı? Evine ekmek alamayan, yevmiyesi, maaşı, kazancı kesilmiş insanlar evinde ailesiyle nasıl gün geçirecekler? Taş yiyin, evinizde kalarak doyarsınız mı denecek?

Tabi ki hayır! Hükümetin sağlık tedbirlerini alkışlıyorum. Avrupanın ve ABD'nin içine düştüğü durumu gördükçe halimize şükretmeyeyim de ne yapayım? Son 15 yıldır bu alanda sağlanan reform ve iyileşmelerin ne kadar haklı olduğunu, başarılı olduğunu görmeyeyim mi? Yine hükümetin aldığı güvenlik tedbirlerini takdir ediyorum. Toplum olarak en ufak bir boşluk bulduğumuzda işi nasıl sulandırdığımızı herkes görüyor. Alınan ekonomik tedbirler de zorunlu kararlardı. Tam zamanında ve gerektiği şekilde alındı. Dikkat ederseniz şimdilerde toplumsal yapımızı koruma amaçlı sosyal tedbirler alındı, alınıyor. Son adım olan milli kampanyayı da bu anlamda çok isabetli buluyor, destekliyor ve alkışlıyorum.

Cızırtılı seslere aldırmadan devlet olarak, toplum, aile ve fert olarak birlik içinde mücadeleye devam etmeliyiz. Bu mücadele sadece sağlık alanında değil topyekun her alanda sürüyor. İnşallah devletimizin öncülüğünde, bütün kurumlarımızla omuz omuza ve milletçe bu badireden çıkacağız. Ama bir kere daha içimizdeki virüsleri tanımış oluyoruz. Tanıdıkça da onlara karşı antikorlarımız oluşuyor ve gelişiyor. Böyle bir zamanda bile zehirli dillerine hakim olamayanları Allah ıslah eylesin.
------------
Bugün 1 Nisan ama şaka yapacak ve kaldıracak halim yoktu. Safiye bana "İstanbul’a geliyorum karşılayın beni" diye mesaj atmış. Şaka yapmaya çalışıyor garibim. "Bugün bir nisan diye beni şakalamaya çalışıyorsun ama boşuna" dedim karşılık olarak. Bugün Çarşamba ya Reis gazetesinde son yazım yayınlanmış. Yazının ismi '‘Bakir olmanın gücü. Susurlukla ilgili. Bu arada Hilal Tuna'nın fotoğrafını göndermiş. "Ooyy! Dedesinin delikanlısı. Canım benim, maşallah" dedim. Elifi aradım konuşmak için. 13:30 gibi bana döndü: "Baba aramışsın ama duymamışım. Görüntülü görüşmeleri mümkünse 23.00 gibi yapalım". "Yağız'ı yatırma seansım 21.00 23.00 arası" diye de ilave etmiş. Oğuzhan: "Baya uzunmuş" notu düşmüş, Elif de açıklama yapmış: "Kitap okuma+sohbet+uykuya geçme iknası." Oğuzhan: "18-19 sene önce de bir çocuk vardı böyle" diye kendi çocukluğunu hatırlamış. Gülümsedim. Evde tokur tokur olmak her çalışan anne gibi Elifimi de bir cendereye sokmuştu biliyorum. "Tamam kızım" dedim.

Doğrusu ben de artık sıkılmaya başlamıştım. İstanbul'da kendi kendime karantinadaydım ve küçücük iki odalı bir bekar evinden dışarı çıkamıyordum. Oğlum odasında evden şirkete çalışıyor. Ben tv, bilgisayarım ve Rakun kedi arasında vakit geçiriyorum. Bugün patates yemeği ve makarna yaptım. Akşam yiyeceğiz. Yarına da yeter. Evde elektrik süpürgesi yok. Üç gün önce internetten bir süpürge sipariş ettik. Bekliyoruz. Gelince daha pek İstanbul’da kalmayı düşünmüyoruz.

Saat 17:05 de Nafiye annemin bir fotoğrafını göndermiş: "Karpuz bulduk" demiş altında. Sevindim tabi, cevaben "Afiyet olsun, yarasın" dedim kısaca. Bana da kiraz istediğini söyledi ama zamanı değil. İnternetten arasam bulabilir miyim acaba? Akşama doğru saat 19:12'de sipariş ettiğimiz süpürge geldi. Fotoğrafını çekip çocuklarıma haber verdik. Elif: "Güle güle kullanın" diye yazmış. Oğuzhan: "Sağ olun, Hemen bir posta süpürdüm evi. 2 adam bir rakunn..Ev kıl yumağına dönmüştü." demiş ablasına. Saat 19:14'de Safiye ile annemin durumunu konuştuk. Ağlayınca Nafiye girdi araya, neyse sonunda karşılıklı "İyi akşamlar" diyerek telefonu kapatabildik. 

Haberler Nisan ayının ilk günü ABD'de vaka sayısının 200 bini, can kaybının ise 4 bin 300'ü geçtiğini bildirdi. Böylece ABD dünyada en çok vakanın görüldüğü ülke olmuş oldu. Bu arada Türkiye'de de Corona virüsünün 81 ile de yayıldığı açıklandı. Ölü sayımız 277'e çıkmıştı. Paylaşılan güncel verilere göre Türkiye'de vaka sayısı maalesef 15 bini geçmiş. Can kaybı 277'e çıkmış durumda. 1 Nisan itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 2100'ün üstünde (2148) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 16 bine yaklaştığı (15679) ve can kaybının da 280'e yaklaştığı (277) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 14 binin üzerinde (14396), toplam test sayısı da 107 bine yakın (106799) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 979, toplam entübe hasta sayısının 692, toplam iyileşen hasta sayısının da 333 olduğu açıklanmış.

Bir 'virüs'le savaş

Dünya bu gün topyekun bir 'virüs'le savaş halinde. Bazı haberciler corona pandemisi için 'dünyada bugüne kadar görülmüş en büyük salgın' ifadesi yerine 'En hızlı yayılan salgın' nitelemesini kullanıyorlar. Gerçekten de dünyada geçmişte görülen ve milyonlarca insanın ölümüne yola açan onlarca yıkıcı hastalığın lokalliğine ve ağır yayılmasına nazaran bu virüs üç ay içinde bütün dünyaya bulaştı. Günümüzün ulaşım kolaylıkları, kalabalık kentler, uluslararası ilişkiler, turizm ve ticaret faaliyetleri bu yayılmayı kolaylaştırdı. Şu anda 4 kıtada ve 182 ülkede at koşturuyor. Küresel salgın bile bu bela için yumuşak bir ifade.  Dünya adeta topyekun bir savaş içinde. Hem de sinsi, hızlı, bulaşık ve öldürücü bir virüsle.

Çinden çıktı, dalga dalga önce İran'a sıçradı, sonra Avrupa'ya. Ardından bütün diğer kıtalara yayıldı. Rusya da, Afrika ülkeleri de bu belayla uğraşıyor. Hiç kimse güvende değil, semptom göstermeyen bir taşıyıcı yüzlerce kişiye hastalık bulaştırabiliyor. İnsanları öldürüyor ama asıl zararı dünya uluslarının sağlık sistemlerine, ekonomik, idari ve sosyal düzenlerine. Görülen o ki böylesine bir düşmanı kimse beklemiyordu. Füzelerden daha korkutucu, terörden daha gizli ve savaştan daha namert. Nükleer güç filan hikaye kaldı, süper güçlerin, zengin ülkelerin gardları düştü karşısında. Görülmeyen bir katil kol geziyor şehirlerde, kalabalıkların arasında, insan bedenlerinde. Bir savaş ki şimdiye kadar hiç görülmemiş, hiç yaşanmamış.

Türkiye de kendi çapında bu savaşın içinde. Bakanımızın dün açıkladığı rakamlara göre günde 15000 teste çıkılmış durumda. Bu sayının önümüzdeki haftalarda 25000'e çıkarılması hedefleniyor. Dün itibariyle 14396 testten 2148'i pozitif çıkmış. Oran yaklaşık %15. Bugüne kadar gerçekleşen 106799, toplam vaka sayısı ise 15679. Buradaki oran da ortalama %14,7 ye tekabül ediyor. Dün 63 kişi vefat etmiş, toplam sayı 277. Sağlık bakanımızın açıklamasına göre hastanelerimizde 10000 hasta var, bunlardan 979'u yoğun bakımda (%9,7), 692'si ise solunum cihazına bağlı (%6,9) durumda. 333 kişi de iyileşip taburcu olmuş.

Böyle bir salgın önceden öngörülemediği için bütün dünya hazırlıksız yakalandı. Ancak Türkiye bu tehlikeyi erken görüp hemen vaziyet almış gibi görünüyor. Gerekli mekanizmalar oluşturuldu ve tedbirler gecikmeden, zamanında alındı. Halen de alınmakta. Ülkemizde paniksiz, kararlı ve mümkün olduğunca kontrollü bir mücadele yürütülüyor. Tedbirler peş peşe geliyor. İletişim kanallarıyla halkımız hem salgına karşı korunma hem de tedbirler hakkında yoğun biçimde bilgilendiriliyor. Bütün bunlara rağmen salgın 81 ilimize yayılmış durumda. 70 civarında yerleşim yerinde karantina uygulaması var. Öte yandan virüsün diğer sektörlere vereceği zararı en aza indirmek amacıyla birer birer hem ekonomik hem de sosyal yardım destek paketleri de harekete geçirilmiş durumda.

Kuşkusuz bu salgının her alanda az çok bir tahribatı olacak. Sebepleri, etkileri ve sonuçları üzerinde de düşünülecek. Muhtemelen bir çok şeyi değiştirecek ya da farklılaşmaya yol açacak. Ülkelerin siyasetine, uluslararası kurumlara, ekonomik düzene ve başta sağlık sistemi olmak üzere 'insan'la ilgili bir çok hizmete tesirleri olacak. Dünya belki de bu vesileyle bir başka virüs saldırısına karşı her alanda kendi antikorlarını üretmeye çalışacak. Gelecekte yine böyle bir salgınla karşı karşıya olma ihtimalini yok sayamayacak. Bu da bir kazanç.

Bize gelince iyi ki çok önceden sosyal güvenlik ve sağlık sistemimizi reforme etmişiz. İyi ki sağlık alt yapımızı geliştirip iyileştirmişiz. İyi ki siyasi reformlar yapıp Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçmişiz. İyi ki siyasi istikrarımız var. İyi ki ekonomimizi krizlere karşı tahkim ettik. İyi ki adalet alanında gerekli düzenlemeleri zamanında yapıp bitirdik. İyi ki sağlam bir güvenlik sistemine sahibiz. İyi ki savunma konusunda kendi kendimize yeter hale geldik. Şayet bütün bunlar başarılmasaydı terör illetiyle nasıl baş edebilirdik? Yapmasaydık etrafı ateş çemberine dönen, bir adım sonra ülkemizi de yakacak kumpaslarla nasıl mücadele edebilirdik? 4 milyon göçmeni nasıl barındırabilir, dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara nasıl yardım edebilirdik? Güçlenmemizi istemeyen dış güçlerin entrika ve tuzaklarını her seferinde nasıl berhava edebilirdik?  Bugün başımızda dirayetli, şahsiyetli ve inançlı bir liderlik olmasaydı nasıl dik durabilirdik onca düşmana?  

Mükemmel hastanelerimiz var, yoğun bakım ünitelerine ve yeterli tıbbi malzemeye sahibiz. Dışa bağımlılığı azaltacak adımlar atarak bugün pek çok cihaz ve malzemeyi kendimiz üretebiliyoruz. Olmayan ilaç, kit ya da ihtiyaç olan diğer malzemeyi kimseye boyun bükmeden anında dışarıdan temin edebiliyoruz. Avrupa'nın anlı şanlı ülkelerinin sağlık alt yapısında, tıbbi cihaz ve malzeme konusunda düştükleri sıkıntıyı her gün duyuyor izliyoruz. Korku ve panik o kadar büyük ki  kendi yaptıkları uluslararası ticaret hukukunu çiğneyerek birbirlerine korsanlık yapma noktasına bile geldiklerine de şahit olduk. Bizimse göğsümüzü gere gere bazılarına yardım edebiliyor olmamız kıvancımızı arttırıyor. Göreceksiniz bakın bu kriz bittiğinde BM'de, Nato'da, AB'de, Rusya ve Çin nezdinde olağanüstü bir itibarımız olacak. İslam dünyasında, Asya, Afrika ve Güney amerika ülkelerinde saygınlığımız daha da artacak. Uluslararası para piyasaları gücümüz karşısında baş eğecekler.

Ama şu anda bir tür savaşın tam ortasındayız. Rehavete kapılmamalıyız. Tedbir, sabır ve dua ile Allahın izniyle bu bela en kısa zamanda ve en az zararla atlatılacak. Başımız yine dik, alnımız ak çıkacağız bu mücadeleden. Çok şeyler öğrenmiş, yaşamış ve aşılanmış olarak yürüyeceğiz geleceğe. Her alanda antikorlarımız daha da güçlenmiş, yenilenmiş olacak.

"Evde kal, Biz bize yeteriz, dayan Türkiyem!"
-----------

2 Nisan günü saat 15: 11 de Hilal Tuna’yla 'Serüvengiller' kitabını fotoğraflayıp göndermiş. "Çok komik" diye de yorum yapmış. Anlaşılan Tuna’ya okumuş kitabı baştan sona. Elif ve Cüneyt beğeni işareti göndermişler.

İzmir'den İstanbul'a geçtikten sonra zaten kendimi 14 gün süresince izole olma fikrine alıştırmıştım. Yaşım henüz 65 olmamasına rağmen bunu gönüllü olarak yapacak, dışarıya çıkmayacaktım. Ancak şehirlerarası seyahat yasağı beni de endişelendirmişti. Ramazan yaklaşıyordu. İstanbul'dan çıkamamak, ramazanı burada evimden ailemden uzakta geçirmek zor olabilirdi.

Hayat ne kadar ilginç. Bilinmezlerle ve sürprizlerle dolu. Sözde Nisan ayında yazlığa gidecek, sonra da ramazanı geçirmek üzere istanbul'a geçecektik. Geçen yıldan beri ramazanı oğlumuzla birlikte geçirmeye kendimizi şartlandırmıştık. Ama bak, neler neler oldu? Önce annemin hastalığı sonra da hiç hesapta olmayan bir salgın bütün planlarımızı alt üst etti. Üstelik hasta olan annem İzmir'de, ailem Ankara'da ben de İstanbul'daydım. Aile olarak parça parçaydık. 

Bir yolculuk güncesi

Ankara'ya evime dönmeliydim ama nasıl? Özel arabamızla gitmeye engel bulunmadığını anladığımızda oğlumun da iş durumunu ayarlayarak birlikte gitmeye karar vermiştik. Zaten iki haftadan beri internet üzerinden evde çalışıyordu. Özel araçların da izne tabi olabileceği, sokağa çıkma yasağının da 60'a çekileceği ihtimali ortaya çıkınca Perşembe akşam mesai bitiminde yola çıkmak üzere hazırlandık. Bilgisayarımla son yazılarımı yazıp çantasına koydum. Mesai bitimi yemek yedik. Sonra da eşyalarımızı toparlayıp evden çıktık.

İzmir'de ve İstanbul'da yaklaşık 15 gündür yolculuk hariç evden dışarı çıkmamıştım. Şehirlerarası seyahat yasağının özel araçlara da getirileceğinden kuşkulanıyordum. En son 23 Martta hastaneye gitmiştik. O günden bu yana 3 gün İzmir’de 8 gün de İstanbul’da olmak üzere 11 gündür evden çıkmamıştım. Yani çağrılara ve kurallara uyuyordum. Geri kalan 3-4 günü de Ankara'da tamamlayabilirdim. Saat 19:04'te şehitler köprüsüne girdiğimizde çocuklarıma ve kardeşlerime "Yola çıktık" diye bildirdim.Yine de besmeleyle yola çıkarken oldukça endişeliydim.

Beşiktaş'tan şehitler köprüsüne geldiğimizde henüz hava kararmamıştı ama yağmur şiddetlenmişti. Arabayı oğlum kullanıyordu. Ben de arka koltuktaydım ve maskem vardı. Yanımızda bir de bir kedi götürüyorduk. Şimdiye kadar hiç yolculuk yapmamıştı ve panik içinde sürekli miyavlıyordu. Hava kararırken otobana girdik. Yağmur daha da şiddetlenmişti. 

O gün face'de özellikle paylaştığım bir peygamber duasını sürekli tekrarlıyordum. Rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) yolculuğa çıkarken üç kere tekbir getirir sonra da şöyle dua edermiş: "Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride çoluk çocuğu koruyucu sensin. Ey Allahım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım.” 

Orhanlı'daki kontrol noktasına yaklaştığımızda oğlum da ben de biraz gerilmiştik. Kontrol noktasına yaklaştığımızda polisleri ve kontrol edilen araçları görünce yavaşladık. Ancak yağmur çok fazlaydı ve polisler bizi durdurmadılar. Artık akşam olduğu için mi, yağmurdan mı, yoksa karşı tarafta meşgul oldukları için mi bilemiyorum. Bir an durup durmama konusunda tereddüt ettik ancak önümüzde de durdurulmuş bir araç yoktu. Biz de yola devam ettik. 

Haberleri dinlememiştim, ben bu durumu biraz da alınmış olması muhtemel bir yasağa bağladım. Herhalde yasak gece yarısı başlayacaktı. O sebeple şimdiden bir yoğunluk biriksin istemiyorlardı. Yolda özel araçla şehirlerarası yolculukların yasaklandığına dair henüz bir kararın alınmamış olduğunu öğrendim.

Arabada bizimle beraber Oğlumun kedisi Rakun da geliyordu.  Hiç alışık değilmiş, korktu her halde bayağı miyavladı yavrucak. Adapazarı'ndan sonra sakinleşti zaten.Yolda tır ve kamyonlar dışında bir yoğunluk yoktu. Hilal: "İyi yolculuklar kimseyle temas etmeden gelin" demiş. "Tamamdır" işareti yaptım. Saat 20:19'da "Rakun'la yolculuk" diye beraber bir fotoğrafımızı çekip gönderdim Kocaeli’ni geçerken. Elif ve Aydın görmüşler onlar da: "Hayırlı yolculuklar" dilemiş. [20:25]  da öyle. Elif "Rakun sakin görünüyor" diye de yorum yapmış. Cevaben:" Sürekli mavlıyor. Bazen kucağıma alıyorum. Şimdi daha iyi. Şu anda Adapazarı’ndan geçiyoruz" dedim. 20:48'de Sibel de: "iyi yolculuklar" dilemiş. 

Saat 21:24'de Bolu’dan geçmişiz. Yolda iki kez yakıt alma ve ihtiyaç için arabadan indik. Boludan sonra hava ıslak ama yağışlı değildi. Dört saatte otobanın Ankara giriş turnikelerine ulaştık. Saat 23 sularıydı. Burada da yoğun bir araç kontrolü yoktu. Bir polis elindeki aletle ateş ölçtü "kolay gelsin" dedik ve yolumuza devam ettik. Gerginliğin boşunaymış, çok güzel ve sorunsuz bir yolculuktu. Tam dört saat sonra gece 23 gibi Ankara'ya girmiştik, 23:23'te de Gölbaşı’na. Evimize girdiğimizde ise saat henüz 24 olmamıştı.

Cüneyt: "Hoş geldiniz" dedi. Ben de eve girerken "…Ve geldik. Hamd olsun" diye cevap verdim. Elif de "Çok şükür" diye haberimizi aldığını belirtmiş. Şimdi Ankara'dayız. Oğlum da bizimle beraber. Kızım ve beş buçuk aylık küçük torunum da evdeler. Yaklaşık 25 günlük bir ayrılıktan sonra yeniden birlikteyiz. Nasibe bakın, biz oğlumun yanına gidecekken o bizimle burada ramazan geçirecek. Corona günlerinin geri kalanını inşallah hep birlikte evimizde geçireceğiz. Evimi, ailemi, küçük torunlarımı özlemişim. 

Bu arada kulağım İzmir'de. Bereket görüntülü konuşma imkanlarımız var. Neredeyse gün aşırı konuşuyoruz. Bir gün iyiyse iki gün mecalsiz. Dünya böyle işte, dün başka bugün daha başka. Rabbim bütün hastalara şifasını ve hayırlısını versin. Sağ olanlar için bu günler de geçecek, yaşamaya ve başka başka sıkıntılarla yüzleşmeyi sürdüreceğiz.

Yolculuk sırasında şu ara dünyanın başına musallat olan salgını düşündüm. Dünyanın seyrini, gündemini ve işleyen düzenleri bir anda nasıl allak bullak ettiğini. Herkesi evlerimize nasıl hapsedebildiğini. Yaşamımızı ondan önce, ondan sonra diye hangi güçle ortadan ikiye bölüp yırtabildiğini. Sanki bir kaza ile hayatımızın nasıl birdenbire sonlanabileceği ya da değişebileceği ihtimali gibi. Ani bir hastalığın hem kendimizi hem ailemizi nasıl derinden sarsabileceği gibi. Kendimize hiç yakıştıramadığımız, sevdiklerimize konduramadığımız 'ölüm'ün nasıl olup ta bir anda hayatlarımızı parçalayabildiğini.

Hey Allahım, hikmetinden sual olunmaz. Sen her şeye kadirsin, sav bizim başımızdan bu belayı. Sağ selamet çıkar bu alacakaranlıktan. Yine güzel günlere kavuşalım. Acıları unutalım ama düşündürdüğü hakikatler hep hatırlansın. İnsan olduğumuzu, aileyi, sevgiyi, dayanışmayı, tedbiri, güzel düşünmeyi, iyiliği ve ortak düşmana karşı birlikte savaşmanın gücünü hep yaşatalım. "Her şerde bir hayır vardır" meseli bu sefer de gerçek olsun.

Geç vakit haberleri izledik. Bugün itibariyle Corona virüsünün dünya genelinde 1 milyondan fazla kişiye bulaştığı açıklanmış. Can kaybı sayısı ise 50 bini geçmiş. İspanya'da ölü sayısı bir günde 9 bin 53'ten 10 bin 3'e yükselmiş. Rusya'daki vaka sayısı bile bir günde 771 artarak 3 bin 548'e çıkmış.

Paylaşılan güncel verilere göre Türkiye'de vaka sayısı da 18 bini geçmiş. Can kaybı ise 79 artışla 356'ya çıkmış durumda. 2 Nisan itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 2400'ün üstünde (2456) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 18 bini geçtiği (18135) ve can kaybının da 360'a yaklaştığı (356) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 19 bine yakın (18757), toplam test sayısı da 125 bin 500'ün üstünde (125556) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 1101, toplam entübe hasta sayısının 783, toplam iyileşen hasta sayısının da 415 olduğu açıklanmış.