12 Şubat 2024 Pazartesi

12 Şubat 2024 Pazartesi TORUNLARIMA MEKTUPLAR......................ANILAR; 12 Şubat


ŞİİR VE TÜRKÜ albümünden

12 Şubat 2013 
Turnalara Tutun Da Gel

Uçup gittin buralardan
Canımın canı nerdesin
Uçup gittin buralardan
Gözümün nuru nerdesin

Gittiğin yol çok mu uzak
Dönülmeyen yerde misin
Gittiğin yol çok mu uzak
Dönülmeyen yerde misin
Gel yağmur ol gel
Gel rüzgar ol gel
Bulutlar yoldaşın olsun
Allahım seni korusun
Yolun açık aydın olsun
Turnalara tutun da gel

Şimdi hangi yaban elde
Belki dağda esen yelde
Şimdi hangi yaban elde
Belki dağda esen yelde

Allah aşkına dön gelde
Şu gönlüme bayram olsun
Allah aşkına dön gelde
Şu gönlüme bayram olsun

Özhan Eren 
12 Şubat 2013 
Sabahın Seherinde Ötüyor Kuşlar

Sabahın seherinde ötüyor kuşlar
Balınan yuğrulmuş o sırma saçlar
Kudretten çekilmiş karadır kaşlar
İşte bu gönlümün cananı geldi

Seher vakti keklik çıkar kabana
Sallandıkça püskül değer tabana
Korkarım sevdiğim vara yabana
İşte bu gönlümün cananı geldi
Yarim yine şekerlendin ballandın
Alınan yeşili geydin sallandın
Kırılsın kolların ne tez çullandın
Aç gözlerin aç cananın geldi

Mehmet Erenler / Tokat 

12 Şubat 2013 
Dertli ne ağlayıp gezersin burda
Ağlatırsa mevlam yine güldürür
Nice dertli kondu göçtü burada
Ağlatırsa mevlam yine güldürür

Bu dert benim munisimdir yarimdir
Arşa çıkan benim ah ü zarımdır
Seni ağlatan lutf ıssı kerimdir
Ağlatırsa mevlam yine güldürür

Daim Hakk'a cemalini dile dur
Zikr ile mevlayı dilden anadur
Kahrı kime ise lütfu onadır
Ağlatırsa mevlam yine güldürür

Sevdaya salma şu garib başını
Akıtır gözünden kanlı yaşını
Kerimdir onarır kulun işini
Ağlatırsa mevlam yine güldürür

Yunus senin gözlerinde çok hal var
Önünde uğrayıp geçecek yol var
Gece gündüz dur da mevlaya yalvar
Ağlatırsa mevlam yine güldürür

Güfte: Yunus Emre
Beste: Erol Sayan
12 Şubat 2013 
Geçti seneler

Hayatla merhabam daha dün gibi
Son sürat durmadan geçti seneler
Ardıma bakınca bir tek gün gibi
Farkına varmadan geçti seneler

Doğumla ölümün vakti karıştı
Azrail ne küstü nede barıştı
Ecelle vuslatta zaman yarıştı
Saati kurmadan geçti seneler
Yılların resmini çiziyor sima
Kırılan kalplere vurulmaz yama
Her dertten bi tabip anlıyor ama
Yaramı sarmadan geçti seneler

Doğumla ölümün vakti karıştı
Azrail ne küstü nede barıştı
Ecelle vuslatta zaman yarıştı
Saati kurmadan geçti seneler

Söz: Metin Yıldırım
Müzik: Orhan Hakalmaz
12 Şubat 2013 
Bu vatan kimin ?

Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.

Orhan Şaik Gökyay (*)
------------------
(*) 16 Temmuz 1902 tarihinde İnebolu'da dünyaya geldi. İlk şiiri Kastamonu'daki Açıksöz gazetesinde 1922 yılında yayınlandı. Aynı yıl öğrenimini tamamlamak üzere Ankara'ya gitti. Ankara Darülmuallimin'den mezun olduktan sonra Piraziz, Samsun ve Balıkesir'de öğretmenlik yaptı. Balıkesir'de görev yaptığı sırada Çağlayan isminde bir edebiyat dergisi çıkardı.

1927 tarihinde İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Burada hocası Fuat Köprülü'den etkilendi. Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra Kastamonu, Malatya, Edirne, Ankara, Eskişehir ve Bursa'da edebiyat öğretmenliği yaptı. 'Bu Vatan Kimin' şiirini Bursa'da iken yazdı. 1938 yılında Dede Korkut hikâyelerini yayınladı. Daha sonra Musiki Muallim Mektebinde, Galatasaray Lisesinde ve Çapa Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmenliği yaptı.

1959 tarihinde Londra'ya gitti ve buradaki School of Orient and African Studies'te Türk Dili ve Edebiyatı okutmanı olarak çalıştı. 1962'de Türkiye'ye döndükten Çapa Eğitim Enstitüsündeki görevine tekrar başladı. 1967 yılında yaş haddinden emekli oldu. Emekli olduktan sonra Eğitim enstitüsünde, Marmara ve Mimar Sinan Üniversitelerinde ders verdi. 2 Haziran 1989'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesi tarafından kendisine fahri doktorluk unvanı verildi. Değerli kitaplardan oluşan kütüphanesini Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezine bağışladı.

Yetmiş yılık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştiren Orhan Şaik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde vefat etti ve cenazesi Üsküdar'daki Nakkaştepe Mezarlığında toprağa verildi.

Eserleri

Dede Korkut (İstanbul, 1938)
Dedem Korkut'un Kitabı(İstanbul, 1973)
Katip Çelebi'den Seçmeler (İstanbul, 1968)
Destursuz Bağa Girenler (Dergâh yayınları, İstanbul 1982)
Bu vatan kimin? :
12 Şubat 2013 
(hey)
Çubuğuna lüleyim
Yar yüzüne güleyim
Sen kapıdan geçerken
Ben başına belayım
Lele İbram oy

Oy lele lele İbram oy
Hey lele lele İbram oy
Sarılı da yazma kirazdan
Bakma kurban ben olam
Gelirim ben birazdan
Lelele İbram oy
(hey)
Karşıda herk otlanır
Bu derde kim katlanır
İkimizin derdinden
Havalar bulutlanır
Lele İbram oy

Oy lele lele İbram oy
Hey lele lele İbram oy
Sarılı da yazma kirazdan
Bakma kurban ben olam
Gelirim ben birazdan
Lelele İbram oy

Kırşehirli Çekiç Ali
12 Şubat 2013 
Kadir Mevlam senden bir dileğim var
Beni muhannete (*) muhtaç eyleme
Yedi kat deryaya gark eyle beni
Yine muhannete muhtaç eyleme
---
Muhannetin suyu dolayı akar
Geçtiği yerleri sel olur yıkar
İyilik etmeden başına kakar
İşte öylesine muhtaç eyleme
Beni muhannete muhtaç eyleme
---
Muhannetin sözü zehirden oktur
Lütfuna kerem et ihsanı yoktur
Sağ gözün sol göze faydası yoktur
Sol gözü sağ göze muhtaç eyleme

Ben dertliyim Hak ayırsın işimi
Kaygılara saldım garip başımı
Varsın kurtlar kuşlar yesin leşimi
Yİne muhannete muhtaç eyleme

Yöre : Erzincan
Kaynak : Fidan Engin
Derleyen : Turan Engin

-----------------------------------------------
(*) Arapçası 'muhannes' halk dilinde 'muhannet': Alçak, korkak, namert anlamında
12 Şubat 2013 
İki güzel insanı, şiir dünyamızın zümrüd-ü ankalarını rahmetle ve minnetle anıyorum...




12 Şubat 2013 
Zülfün teli (2)

Sevgilinin saçı, zülüfleri türkülerde orakla bile yoldaş olabilmiş.

Arpa orağa geldi / Zülüf tarağa geldi

Yani arpa ekini tarlada olgunlaştı, sevgilinin zülfü de taranacak hale geldi. Tıpkı erkek çocuklar için, 'bıyıkları terledi' dendiği gibi.

Zülüf kızla birlikte gümrahlaşmış ya, sevdalar da gelmiş peşi sıra. Sümer Ezgü bir türküsünde 'Zülüf yanda düz olmaz / Güzel sevdasız olmaz' diyor bu yüzden.
Kara kaşsız göz olmaz / Zülüf yanda düz olmaz
A benim nazlı yarim / Güzel sevdasız olmaz

Alına da gülüne zülfün teline / Pek de yakışmış birbirine

Kara kaşlı yar benim / Aklım aldın sen benim
Dosta düşmana karşı / Gel helalim ol benim

Alına da gülüne zülfün teline / Pek de yakışmış birbirine

Öyle bir sevda ki ateşi ancak gelin kınasında söner. 'Zülfün teli' öyle kolay kolay ele geçecek bir şey değildir. Hüseyin Karakuş 'Arzu' şiir/Türküsünde bunu dile getiriyor.

'Yandi yürek yana yana / Savur külün döne döne
Soğumadan elde kina / Zülfün telin yere sermem

Sevda olur da ayrılıklar olmaz mı ? Onlar da gelmiş elbette. Aynı arpanın orağa gelmesi, hasatın yapılması gibi. Belki de bu yüzden Öksüz Aşık 'Siyah Zülfün Tel Tel Olmuş' türküsünde gurbetlikten, ayrılıktan sevgilinin saçlarına tel tel aklar düştüğünü söylemiş olmalı.

Siyah zülfün tel tel olmuş / Biz bu yerlerden gideli / Gurbet ellere düşeli
Aramıza dağlar düştü / Ayrıldı yar yolum senden / Ya sen nasıl geçtin benden / Gurbet ellere düşeli

Yine Kırşehir, Neşet Ertaş'tan alınan Nida Tüfekçi'nin derlediği 'Zülüf Dökülmüş Yüze' türküsü adeta ayrılıkların ve gurbetin cana tak ettiği bu duygularla yazılmış. Sevgiliye hasretin zülüf ve kaşla tarif edilmesi ise dikkat çekici.

Zülüf dökülmüş yüze / Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu canımdan aman aman / Dert ile geze geze

Gün doğdu aştı böyle / Gönlümüz çoştu böyle
Sen orada ben burada aman aman / Ömrümüz geçti böyle

Zülüf dökülen yüze, kaşa ve göze sevda bu kadar mı güzel anlatılır ? Böyle sevda, böyle ayrılık ve böyle hasret var mıdır ? Varsa da buna can mı dayanır ?

./.. 
12 Şubat 2013 
Zülfün teli

Türkü severim. Dinlenirken, yürürken, çalışırken bile türkü dinlerim. Telefonumda 1000 kadar türkü var. Gün boyu fırsat buldukça radyo TRT Türküyü açarım. Sabah yürüyüşünde illa ki türkü olacak. Ama akşamları özellikle nostaljik şarkıları tercih ederim.

Bu sabah yürüyüşte 'Açma Zülüflerin Yar Yar Yellere Karşı' türküsü dikkatimi çekti. Türkülerde bu 'Zülüf' kelimesine pek sık rastladığımı fark ettim. O yüzden bu nahif ve zarif kelimeyi merak edip biraz araştırdım.

Zülüf, şakaklardan sarkan saç lülesi oluyor. Tıpkı Zeugma antik kentinde bulunan ve Gaziantep'in simgesi haline gelen “Çingene Kızı” mozaiğinde olduğu gibi. Onu yapan sanatçı da renkli küçük taşlarla 'zülüf'üzerine şiir yazmış sanki.

Anladım ki zülüf sözcüğünün Anadolu Halk Şiiri'ndeki yeri epey geniş. Doğal olarak türkülerde de fazlasıyla var. Sevgilinin gözüne, kaşına, saçına, boynuna türkü yakıldığı gibi zülfüne de türkü havalandırılmış bol bol.

Zülüf sevgilinin saçından bir parça ama nerdeyse sevgilinin bizzat kendisi olmuş sanki. Gerçekten çok zarif bir söz ustalığı bu.

Açma Zülüflerin Yar Yar Yellere Karşı / Senin Zülfün Benim Telim Değil Mi
Bülbül Figan Eder Güllere Karşı / O Yar Benim Gülüm Değil Mi

Sallama Saçların Yar Yar Sen De Bulursun / Azrail Misali Yar Yar Canım Alırsın
Etme Bu Cefayı Yar Yar Kanlım Olursun / Bu Kul Senin Kulun Kulun Değil Mi

Türkü Kırşehir'den, bir Neşet Ertaş türküsü. Ama dinlediğim ses bir kadın yorumcuya aitti. Doğrusu çok da güzel söylüyordu. Fakat şiirin şu güzelliğine bakar mısınız ? Zülüf yar ile özdeşleşmiş, 'o zülüf benim telim değil mi ?' diyor. Bülbülün figan ettiği gül gibi yarin zülfüne serenat yapıyor adeta.

Yarin saçlarını sallaması bile neredeyse azrailin can almasına benzetiliyor. 'Etme bu cefayı' diyor, 'kanıma girecek beni öldüreceksin. Acı bana, bu sevgili senin kulun değil mi ?'

Şiirin kendisi çok güçlü. Bir de türkü, onun güzelliğine güzellik katıyor. Birlikte muhteşemliğe ulaşıyorlar. Bu yüzden bütün gün dilimden düşmedi zaten.

./..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder