Yilmaz Yalcın, Gazete yazıları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Yine sandık göründü
İki ay
sonra 24 Haziranda seçimler var. Hiç gündemde olmamasına rağmen birilerinin
kurcaladığı şişeden aniden ‘cin çıkıverdi’ ve erken seçim kaçınılmaz hale
geldi. Böylece ülke olarak çok önemli bir dönemece daha girmiş olduk. Türkiye bu
seçimlerde yeni anayasamıza göre hem yürütme için bir Cumhurbaşkanı, hem de yasama
gücü için meclis üyelerini seçecek.
Şu anda ittifakların şekillenmesi süreci devam diyor. Çünkü artık seçimlerin yüzde on değil yüzde elli artı bir barajı var. Türkiye’nin siyasi yapısı ise tek başına bir partinin bunu başarabilmesine güvence vermiyor.
Seçim takviminin açıklanmasından sonra tarafların Cumhurbaşkanı adayları da netlik kazanmış olacak. Bu konu şu anda bilhassa muhalefet için önemli görünüyor. Zira cumhur ittifakının adayı belli, Recep Tayyip Erdoğan. Muhalefetinse bugün için henüz bir adayı yok.
Ancak
muhalefet ittifakı nasıl, adayları kim olursa olsun bana kalırsa seçim onlar
için ilk turda sonuçlanacak ümitsiz bir yarış. Daha bugünden Cumhurbaşkanımızın
arkasında yüzde altmış civarında bir destek olduğu gayet açık. Üstelik
yenilenmiş ve tazelenmiş kadrolarla her türlü seçime de hazır durumdalar.
Seçim ülkemiz için artık yeterince olgunlaştığımız bir süreç. Devlet, kurumlar, yargı, partiler ve seçmen ne yapacağını biliyor. Yine de her seçim kendi mihverinde heyecan verici ve sınırları zorluyor. İktidarın kendini güvende görmediği, çalıştığı, muhalefetinse her seferinde yeniden umutlandığı bir seçim yaşayacağız. Bu bile aslında demokrasimizin ne kadar olgunlaştığını gösteriyor.
Dileriz ki, bu demokratik olgunluğa yalan, iftira, tuzak, kumpas ve hariçten müdahaleler gölge düşürmesin. Elbette her seçim neticede bir yarış. Tansiyonun giderek yükseldiği zamanlar olacak. İnsanların ayrıştığı, safların keskinleştiği bir süreç kaçınılmaz. Ancak yine de bu yarışın milletimize yaraşır bir vakarla sürdürülüp, olgunluk ve tahammülle sonuçlanması en büyük temennimiz.
Bizim için bu seferki demokratik yarışta da yerimizi almak, en azından sandığa gidip tercihimizi kullanmak elbette ki bir görev. Elbette vuracağımız mühür aynı zamanda nerede durduğumuzu, yönümüzün ne olduğunu, geleceğe kiminle yürümek istediğimizi da gösterecek. Aynı şekilde neye karşı olduğumuzu, nereye gitmek istemediğimizi, kimin yanında olmadığımızı da ifade etmiş olacağız. Böylece devletimize, bayrağımıza, vatanımıza ve milletimize vefa gösterdiğimiz kadar, ülkemizdeki demokrasiye de sahip çıktığımızı dünya aleme göstereceğiz.
Milletimiz daha önce de defalarca bu tür kritik seçimlerde hep "Helal olsun !" dedirtecek bir irade ortaya koydu. Yüksek sesle konuşmadı, kampanyalardaki yüksek volümlü şamataya çok zaman dönüp bakmadı bile. Ama sanki ince ayar tartmış, biçmiş, hesaplamış gibi sandıkta dedi diyeceğini. Taraflısı tarafsızı, kazananı kaybedeni parmak ısırdı sonuçlara. İnanıyorum ki, bu defa da öyle olacak. Şimdiden hayırlı olsun.
Bu
seçimler bence iki açıdan farklı ve ilk. Bu konuda adayların kim olduğu da önemli
değil. Yapılışı ve sonuçları itibariyle bir ilk yaşanacak. Farklı bir döneme adım
atmış olacağız. Öyle ki neticede kim kazanırsa kazansın bu değişmeyecek.
Öncelikle Türkiye değişen anayasa hükümleri çerçevesinde doğrudan yürütmenin başı olan bir Cumhurbaşkanı seçmiş olacak. Seçtiği Cumhurbaşkanı aynı zamanda hükümeti kuran ve yürüten bir yönetim sistemiyle çalışacak. Geçmişte yaşanan cumhurbaşkanlığı ve hükümet krizlerini hatırlayacak olursak bu yöntem ilk ve çok farklı. Adeta büyük İskender’in kılıcıyla bir vuruşta kördüğümü kesip atmasına benziyor.
Böylece egemenliğin sahibi olan millet her defasında başını ağrıtan bu sorunu birinci elden tarihe gömmüş olacak. Halen daha konunun lafazanlığını yapan, olur mu olmaz mı diye tartışıp sade yorum üreten, hatta parlamenter sisteme geri dönelim diyenler olabilir. Ama, böyle kördüğümleri onlar çözemiyor işte. Sonuç, sorunun içinden değil bambaşka bir açıdan alınabiliyor. Artık bunu ve gelinen noktayı anlamak lazım.
Bakmayın başkanlık, yarı başkanlık tartışmalarına. Kişiye göre, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’a göre ufuksuz bir tavır alanlar gerçekleri görmezden geliyor. Olmaz ya, söz gelimi bir muhalefet adayı cumhurbaşkanı olsa, ben bu şekilde çalışmayacağım, köşemde uslu uslu oturacağım mı diyecek ? Tabi ki de hayır !
Peki, farklı olan nedir ? Farklı olan şey seçilemeyen kişinin milletvekillik ünvanı da olmayacağından doğal olarak bir kenara çekilmesi olacak. Bu sonuç millet karşısında iltifat görmeyen bir liderin yerini başkalarına bırakması demek oluyor. Bir türlü gitmek istemeyen genel başkanlarla ilgili yaşadıklarımızı hatırlayacak olursak bu da az bir şey değil.
İkinci ilk ve farklılık bu seçimlerle aynı zamanda yasama için bizi TBMM’de temsil edecek vekilleri seçecek olmamız. Yine partiler milletvekili adaylarını belirleyecekler, yine beyanname hazırlayıp kampanya yürütecekler, yine partilerin aldığı oy oranları o siyasi hareketin başarı veya başarısızlığını gösterecek.
Ha, farklı tarafı ne ? Farklı olan şu; seçilecek partiler ve milletvekilleri sadece yasama ve denetim faaliyeti için mecliste olacaklar. Eskiden olduğu gibi genel başkanlar Başbakan, milletvekilleri bakan olamayacak. Yani Cumhurbaşkanı liderliğindeki yürütme kendi işine, yasama kendi işine bakacak. Esasen güçler ayrılığı ilkesi de bu değil mi zaten.
Evet, 24 haziranda tercih mührünü bir kez daha sandığa vuracağız. Elbette seçenek olacak ama seçimin tabiatı icabı bir tek tercih şansımız var. Yani, eğri, yanlış çok ama doğru olan bir tane. O zaman düşünmek gerek. Tercihimizi nasıl yapacağımızı, neden o şekilde kullanacağımızı şimdiden tartıp biçmek gerek.
Madem tek bir şansımız var, o halde bu fırsatı değerlendirmeli, çok güçlü bir şekilde de bunu dünya alem dosta düşmana göstermeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder