25 Nisan 2024 Perşembe

25 Nisan 2024 Perşembe TORUNLARIMA MEKTUPLAR......................ANILAR 25 Nisan

HEP LUNAPARK: "Mağlup varsa galip değiliz !"

Bir lunapark ailesi;

Kaybetmeye hayalleriyle direnen bir adam, terkediliş acısının pişirdiği bilge, ağlak naif bir anne, tomurcuklanan bir aşk...Ve bayram sofrasına düşen yaşlı bir Caretta Caretta...
Etrafta; kumarbaz,entrikacı, hırsız, oyuncu bir sürü gölge.Küçük bir lunaparkta dünya çapında kumpas.Ve bir Süper Roket hikayesi...
Küçücük bir dünyada ne büyük uğraş...Ve insan için ne büyük ders; "Mağlup varsa galip değiliz !"

Yilmaz Yalcın, Bahadır Cüneyt Yalçın albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

Bahadır Cüneyt Yalçın'ın ikinci romanı 'Hep Lunapark' çıktı ! Bu hafta raflarda.



Yilmaz Yalcın
Gazete yazıları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

Yine sandık göründü

İki ay sonra 24 Haziranda seçimler var. Hiç gündemde olmamasına rağmen birilerinin kurcaladığı şişeden aniden ‘cin çıkıverdi’ ve erken seçim kaçınılmaz hale geldi. Böylece ülke olarak çok önemli bir dönemece daha girmiş olduk. Türkiye bu seçimlerde yeni anayasamıza göre hem yürütme için bir Cumhurbaşkanı, hem de yasama gücü için meclis üyelerini seçecek.

Şu anda ittifakların şekillenmesi süreci devam diyor. Çünkü artık seçimlerin yüzde on değil yüzde elli artı bir barajı var. Türkiye’nin siyasi yapısı ise tek başına bir partinin bunu başarabilmesine güvence vermiyor.

Seçim takviminin açıklanmasından sonra tarafların Cumhurbaşkanı adayları da netlik kazanmış olacak. Bu konu şu anda bilhassa muhalefet için önemli görünüyor. Zira cumhur ittifakının adayı belli, Recep Tayyip Erdoğan. Muhalefetinse bugün için henüz bir adayı yok.

 

Ancak muhalefet ittifakı nasıl, adayları kim olursa olsun bana kalırsa seçim onlar için ilk turda sonuçlanacak ümitsiz bir yarış. Daha bugünden Cumhurbaşkanımızın arkasında yüzde altmış civarında bir destek olduğu gayet açık. Üstelik yenilenmiş ve tazelenmiş kadrolarla her türlü seçime de hazır durumdalar.

Seçim ülkemiz için artık yeterince olgunlaştığımız bir süreç. Devlet, kurumlar, yargı, partiler ve seçmen ne yapacağını biliyor. Yine de her seçim kendi mihverinde heyecan verici ve sınırları zorluyor. İktidarın kendini güvende görmediği, çalıştığı, muhalefetinse her seferinde yeniden umutlandığı bir seçim yaşayacağız. Bu bile aslında demokrasimizin ne kadar olgunlaştığını gösteriyor.

Dileriz ki, bu demokratik olgunluğa yalan, iftira, tuzak, kumpas ve hariçten müdahaleler gölge düşürmesin. Elbette her seçim neticede bir yarış. Tansiyonun giderek yükseldiği zamanlar olacak. İnsanların ayrıştığı, safların keskinleştiği bir süreç kaçınılmaz. Ancak yine de bu yarışın milletimize yaraşır bir vakarla sürdürülüp, olgunluk ve tahammülle sonuçlanması en büyük temennimiz. 

Bizim için bu seferki demokratik yarışta da yerimizi almak, en azından sandığa gidip tercihimizi kullanmak elbette ki bir görev. Elbette vuracağımız mühür aynı zamanda nerede durduğumuzu, yönümüzün ne olduğunu, geleceğe kiminle yürümek istediğimizi da gösterecek. Aynı şekilde neye karşı olduğumuzu, nereye gitmek istemediğimizi, kimin yanında olmadığımızı da ifade etmiş olacağız. Böylece devletimize, bayrağımıza, vatanımıza ve milletimize vefa gösterdiğimiz kadar, ülkemizdeki demokrasiye de sahip çıktığımızı dünya aleme göstereceğiz.

Milletimiz daha önce de defalarca bu tür kritik seçimlerde hep "Helal olsun !" dedirtecek bir irade ortaya koydu. Yüksek sesle konuşmadı, kampanyalardaki yüksek volümlü şamataya çok zaman dönüp bakmadı bile. Ama sanki ince ayar tartmış, biçmiş, hesaplamış gibi sandıkta dedi diyeceğini. Taraflısı tarafsızı, kazananı kaybedeni parmak ısırdı sonuçlara. İnanıyorum ki, bu defa da öyle olacak. Şimdiden hayırlı olsun.

Bu seçimler bence iki açıdan farklı ve ilk. Bu konuda adayların kim olduğu da önemli değil. Yapılışı ve sonuçları itibariyle bir ilk yaşanacak. Farklı bir döneme adım atmış olacağız. Öyle ki neticede kim kazanırsa kazansın bu değişmeyecek.

Öncelikle Türkiye değişen anayasa hükümleri çerçevesinde doğrudan yürütmenin başı olan bir Cumhurbaşkanı seçmiş olacak. Seçtiği Cumhurbaşkanı aynı zamanda hükümeti kuran ve yürüten bir yönetim sistemiyle çalışacak. Geçmişte yaşanan cumhurbaşkanlığı ve hükümet krizlerini hatırlayacak olursak bu yöntem ilk ve çok farklı. Adeta büyük İskender’in kılıcıyla bir vuruşta kördüğümü kesip atmasına benziyor.

Böylece egemenliğin sahibi olan millet her defasında başını ağrıtan bu sorunu birinci elden tarihe gömmüş olacak. Halen daha konunun lafazanlığını yapan, olur mu olmaz mı diye tartışıp sade yorum üreten, hatta parlamenter sisteme geri dönelim diyenler olabilir. Ama, böyle kördüğümleri onlar çözemiyor işte. Sonuç, sorunun içinden değil bambaşka bir açıdan alınabiliyor. Artık bunu ve gelinen noktayı anlamak lazım.

Bakmayın başkanlık, yarı başkanlık tartışmalarına. Kişiye göre, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’a göre ufuksuz bir tavır alanlar gerçekleri görmezden geliyor. Olmaz ya, söz gelimi bir muhalefet adayı cumhurbaşkanı olsa, ben bu şekilde çalışmayacağım, köşemde uslu uslu oturacağım mı diyecek ? Tabi ki de hayır !

Peki, farklı olan nedir ? Farklı olan şey seçilemeyen kişinin milletvekillik ünvanı da olmayacağından doğal olarak bir kenara çekilmesi olacak. Bu sonuç millet karşısında iltifat görmeyen bir liderin yerini başkalarına bırakması demek oluyor. Bir türlü gitmek istemeyen genel başkanlarla ilgili yaşadıklarımızı hatırlayacak olursak bu da az bir şey değil.

İkinci ilk ve farklılık bu seçimlerle aynı zamanda yasama için bizi TBMM’de temsil edecek vekilleri seçecek olmamız. Yine partiler milletvekili adaylarını belirleyecekler, yine beyanname hazırlayıp kampanya yürütecekler, yine partilerin aldığı oy oranları o siyasi hareketin başarı veya başarısızlığını gösterecek.

Ha, farklı tarafı ne ? Farklı olan şu; seçilecek partiler ve milletvekilleri sadece yasama ve denetim faaliyeti için mecliste olacaklar. Eskiden olduğu gibi genel başkanlar Başbakan, milletvekilleri bakan olamayacak. Yani Cumhurbaşkanı liderliğindeki yürütme kendi işine, yasama kendi işine bakacak. Esasen güçler ayrılığı ilkesi de bu değil mi zaten.

Evet, 24 haziranda tercih mührünü bir kez daha sandığa vuracağız. Elbette seçenek olacak ama seçimin tabiatı icabı bir tek tercih şansımız var. Yani, eğri, yanlış çok ama doğru olan bir tane. O zaman düşünmek gerek. Tercihimizi nasıl yapacağımızı, neden o şekilde kullanacağımızı şimdiden tartıp biçmek gerek.

Madem tek bir şansımız var, o halde bu fırsatı değerlendirmeli, çok güçlü bir şekilde de bunu dünya alem dosta düşmana göstermeliyiz.


Yilmaz Yalcın
KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

25 Nisan 2018


Eskiden denince neler geliyor insanın aklına;

Kerpiç ahşap karışımıyla yapılmış, çamurla ve kireçle sıvanmış evler, eğri büğrü, yer yer taşla bastırılmış çatılar, ağaç desteği üzerinde evi koruma altına almış gibi duran köhne saçaklar, aşağıdan yukarıya doğru uzanıp saçak boyunca yeşil bir şapka gibi yayılmış üzüm asmaları, pencerelerde kırmızı toprak saksı ya da eski kap kacak ne olursa onlarda büyütülmüş sardunya, küpeçiçeği ve karanfiller.. Kapı önlerinde, sokakta yalınayak, başı kabak, yanağı kıpkırmızı, güneş yanığı esmer ama turp gibi sağlıklı çocuklar..
O zamanlardan çocukluk anısını 'Evimiz dere boyundaydı. Kış ayları, baharlarda, evin içinde, avluda dolaşırken dışarda akan derenin sesini duyardık. Kalın biçilmiş ağaçtan aşı boyalı çift kanatlı avlu kapısı açıldıkça, sokağın öbür yanında, derenin diz boyu yüksekliğindeki setini, iki kıyısında boy atan kavak ağaçlarını görürdük.
Derenin tahta köprülerinden biri evimizin dört beş adım yukarısındaydı. Köprüyü geçince hemen karşıda mahallenin fırını, fırının az ötesinde de Kurşunlu Camisi vardı. Cami ile fırın yöresinde, çatılarının kararmış kiremitleri, tahta pancurlu, kafesli, içlerinde fesleğen, sardunya saksıları dizili küçük pencereleri ile bağdadî yapılı, kireçle badanalanmış Müslümanevleri sıralanırdı.' diye anlatır Makedonya 1900 adlı kitabında Necati Cumalı.
Bugün betonarme, doğal gazlı, elektriği suyu içinde apartman evlerinde yaşıyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız çok az toprak ve yeşil görüyorlar. Sokak oyunlarının çoğu unutulup kayboldu. Varsa yoksa futbol. O da oynayacak alan varsa. Vakitlerinin çoğu bilgisayar, akıllı telefon ya da tablet başında sanal dünya oyunlarıyla tükeniyor.
Hiçbiri eline çakı alıp sipsi yapmayı denemedi. Kendi oyuncağını kendi yapmayı hiç yaşamadı. Komşu cocuklarıyla birdirbir, yakartop, sek sek, saklambaç, kovalambaç, kombi, evcilik oyunu oynamanın zevkini tatmadı.
Şimdinin saçakları erişilmez yükseklikte, zaten apartmanlarda asma çardaklar düşünülemez bile. Pencerelerde sardunya çiçekleri görülmez o beton yığınlarında. Zaten çoğu çiçek apartman evlerinde yaşamaz, yaşayamaz. Kadınlar, genç kızlar eskisi gibi kırma yaprak ve dallarla çiçek çoğaltmayı bilmez. Çiçeklere bakan, sulayan onlarla konuşan annelerimiz, ninelerimiz de yavaş yavaş terki dünya eylediler. Şimdi herkes çalışıyor, okuyor, boş zamanında da cep telefonuyla ya da kulaklığıyla meşgul. Kim bakacak çiçeğe, böceğe. Olan çiçekler de zaten yerini giderek plastiklere bıraktı bu yüzden.
Eski ama içinde hayat olan evlerdi onlar. Kırık dökük, yer yer sıvaları dökülmüş olabilirdi ama saçağı, penceresi yeşille, renk renk çiçekle bezeliydi. İçinde binbir dünya taşıyordu o küçücük mekanlar. İnsanları sıcak, misafirperver, inançlı, sabırlı, çalışkan ve sevgi doluydular.
Küçük dünyalarında büyük yaşamlar saklıyordu o pencerelerin ardı. Saçaklardan, pencerelerden, o küçücük bahçelerden dışa vuran yeşil ve renkli çehre o insanların ruh güzelliklerinin de yansımasıydı adeta.
Bunlar belki küçük şeyler, ama kökleri derinlerde büyük şeylerdi de. Bugün kurumuş gibi görünen bu güzelliklerin geçmişte kalması ne büyük bir kayıp. Ne yazık ki onlar sessizce bizi bırakıp gittiklerinde yokluklarını anladık acıyla. Yüreğimizden bir şeyler koptu gitti.
Ne güzeldi o evler, ne renkliydi o çiçekli pencereler, ne iyiydi o insanlar…

Yilmaz Yalcın
HAYATIN İKİ YÜZÜ albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

25 Nisan 2018


İyi İnsan;
Aklından hiç kötülük geçirmeyen, saf insan değildir.

İyi İnsan;
Her şeyin farkında olup, iyiliği tercih edendir.
Tıpkı fıtratındaki kötülüğe rağmen ona galebe çalan iyiliği sebebiyle melaikenin saygısına mazhar olan Adem gibi. Bütün isyan ve yanlışlarına rağmen Allah resullerinin ümit kesmedikleri Ademoğulları gibi. Onu en iyi bilen yaratıcısının vahiysiz kitapsız bırakmadığı, esfel-i sâfilîn yani aşağıların en aşağısı olma istidanına karşılık, yine de eşref-i mahlûkât sıfatına layık görülmüş, yaratılmışların en şereflisi ünvanını taşıyan insanoğlu gibi.
Cenâb-ı Hakkın diğer varlıklardan farklı olarak Hazret-i Âdem ve onun neslini zıt tecellîlere mazhar kılması elbet sebepsiz değil. Bizzat yaradan tarafından insanların, aşağıların en aşağısı demek olan “esfel-i sâfilîn” ile yücelerin en yücesi olan “âlâ-yı illiyyîn” arasında, hak ettikleri bir mevkîde bulunmaları murâd edilmiş. Yâni eşref-i mahlûkât olan insan, hem fıtrî sermayesi ve hem de bu sermayeyi hayra veya şerre kullanmaya medâr olan cüz’î irâdesiyle, “bel hüm edal”, yâni “hayvandan da aşağı” bir mevkî ile “melekten bile üstün” bir nokta arasında muhayyer bırakılmış.
Bu ise, kulun gayretine ve fıtratında mevcud olan müsbet ve menfî temâyüller arasındaki mücâdeleden hâsıl edeceği netîceye göre gerçekleşecektir.
Hakîkaten insan nefsi, mahlûkât içerisinde onu hem mükerrem bir mevkîye yüceltebilen, hem de bunun zıddı olarak esfel-i sâfilîne düşürebilen, iki yüzlü bir vâsıta. Islâh edildiğinde hayra; terbiye olunmadığında ise şerre vesîle olma istîdâdına sâhip, âdetâ iki ağızlı bir bıçak hükmünde.

Yilmaz Yalcın
Gün batımı/Gün doğumu duyguları albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.


büyük bir rüzgâr dinledik dünya bahçesinde
erguvanî çiçekler açmıştı erguvanlar
tebessümler vardı toprağın yeşermesinde
ve gökler de çiçeklenmişti erguvanlar gibi
biz insan selamları duyduk havada kanat kanat
yola çıkmış yedi iklim dört bucaktan turnalar gibi
toprak nefes nefese ve yıldızlar çırılçıplak
serviler üşüyüp ürperdiler bu akşam
mesut olmak dedik çocuklar gibi mesut olmak
Geceye Karşı Şiir/Attila İlhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder