Tarım
ve hayvancılık(III)
Bu hafta da Susurluğun ‘GZFT.09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında ’zayıf’yönlerine bakarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde onları
güçlendirmeye yönelik yeni bazı hedefler belirlemeye çalışacağız. Yapılan
tarama çalışması ve durum analizi sonucu sektörde tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ ımız;’ ZY.09.1-Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü,
ZY.09.2-Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması, ZY.09.3-İşletmelerin
kurumsal olarak gelişmemiş olması, ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile
İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması ’ şeklinde tespit edilmiş ve
sıralanmıştı. Tarım, nüfusun beslenmesini sağlamanın yanı sıra milli gelire,
istihdama, dış ticarete, tarıma dayalı ve bağlı sanayilere yaptığı katkıdan
dolayı sosyal ve ekonomik açıdan stratejik öneme sahip bir sektör olarak kabul
ediliyor. Kuşkusuz ilçe olarak TARIM VE HAYVANCILIK alanında güçlü yönlere sahip olduğumuz kadar ’ZAYIF’ olduğumuz ya da günden güne zayıflamakta olan
taraflarımız da var. Şimdi zayıf yönlerimizin telafisi ve güçlendirilmesine
yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna kafa yoralım.
Öncelikle
bazı konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI
BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejimizle
ilgili olduğunu görüyoruz. Bunlar; ‘ZY.09.1-Tarım
arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü’ ve ‘ZY.09.2-Hayvancılık
işletme ölçeklerinin küçük olması’ gibi zafiyetler.
Ayrıca bu alanda ‘Ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim’, ‘Boşalan
köyler ve yaşlı nüfus' ile ‘Tarım ve hayvancılıkta çalışacak
insan gücünün azalması’ gibi gerçeklikler de var. Öngöreceğimiz
hedeflerin bütün bu meselelerde daha üretken ve rekabetçi bir yapı için bize
yardımcı olabilmesi lazım.Türkiye’de nüfusun artışına paralel, işlenebilir arazilerin artmaması
neticesinde, toprak üzerindeki nüfus baskısı giderek artıyor ve tarımsal
işletme arazileri sürekli parçalanmaya devam ediyor. Bu yüzden Türkiye’de tarım
işletmelerinin çoğunluğu yeter büyüklükte olmadığı gibi, tarım toprakları da çok
parçalanmış ve verimli biçimde işlenemeyecek duruma gelmiş durumda. Tarım
arazileri bir tarımsal işletmenin verimli olamayacağı kadar küçülmüş ve birbirinden
uzak, dağınık yerlerde. Yapılan araştırmalar arazi parçalanması ile
işletmelerin küçülmesinin birlikte geliştiğini gösteriyor. Bu açıdan Tarım arazilerinin ve işletmelerin
küçüklüğü ve verim düşüklüğü en önemli zafiyetlerimizden biri. Günümüzde,
toprağın vazgeçilemezliği ve sınırlı üretim faktörlerinden biri olduğu çok
açık. Oysa parçalılık ve dağınıklılık tarımsal yapıda bozukluklara ve verimsizliğe
yol açtığı gibi verim artırıcı önlemlerin alınmasını da zorlaştırmakta. Sonuç, doğal
olarak maliyetlerin de yükselmesi oluyor. Bu nedenle ülkemizde gittikçe daralan
tarım arazilerinde üretimde verimlilik için; öncelikle tarım arazilerinin ekonomik
büyüklükten daha küçük parçalara ayrılmaktan korunarak amaca uygun kullanılması
gerekiyor. Bu sebeple sınırlı toprağımızın yetenek ve niteliklerinin
belirlenmesi ile arazi kullanım planlaması yapılması bir zorunluluk. Arazi
toplulaştırmalarının bu sorunun çözümü noktasında büyük faydası olacağı
bekleniyor. Ancak bir taraftan da:’HDF.2.3.1.10-Tarım arazileri ve işletmelerinin ekonomik büyüklükten aşağıya
düşmemesi için çiftçilerimizi bilinçlendirmek’hedefini
ihmal etmemeli. İkincisi: ‘HDF.2.3.1.11-Verimliliği arttırmak üzere toprak özelliklerinin
belirlenmesi ve arazi kullanım planlaması konularında işletmelere yardımcı
olmak’hedefi verimlilik açısından şart.
Genel olarak Türkiye
tarım ve hayvancılık sektörünün en önemli sorunu işletme sayısının fazlalığı,
ancak bu işletmelere düşen arazinin çok az büyüklükte olması. Bu araziler ise
miras, alım-satım, ortakçılık, yollar ve kanal inşalarından dolayı sürekli
parçalanmakta. Oysa hayvan ve hayvansal ürünler elde etmek amacıyla üretim
faktörlerini bilinçli ve sistemli şekilde bir araya getiren, azami kâr elde
etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu katma değer sağlayan iktisadi
ünitelere hayvancılık işletmesi deniyor. Bir ekonominin büyümesi gelişmesi, o
ekonomide faaliyet gösteren işletmelerin ölçeklerinin büyümesi ve sayılarının
artmasıyla mümkün. İşletme yapılarının rasyonel hale gelmesi, devamlı ve tam
kapasitede çalışabilmesi de öncelikle buna bağlı. Bu nedenle sadece ilçemizde değil genel olarak ülkemizde
Hayvancılık
işletme ölçeklerinin küçük olması üstesinden gelinmesi
gereken önemli bir zafiyet. Hayvancılık işletmelerinin büyük bir bölümü aile
işletmeleri ve küçük ölçekliler. Hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılık
işletmelerinin çoğunluğunda üretimde geleneksel yapı hakim. Hayvancılık
işletmeleri genellikle işletme tanımında ifade edilen ekonomik bilinçten
yoksun. Şayet bir işletmede ekonomik bilinç yoksa üretimde kazançlı bir maliyet
fiyat ilişkisi kurmak da kolay olmaz. Oysa ekonominin büyümesi ve gelişmesi, tüm
sektörlerde olduğu gibi hayvancılık sektöründe de yığın halde üretim yapan,
devamlı ve tam kapasitede çalışan, ihracat yapan, yatırım yaparak gelişen
işletmelere sahip olmakla mümkün. Öte yandan işletmelerdeki rasyonelleşme
girişimleri ve bu yönde alınacak tedbirler kırsal ekonomik kalkınma ve istihdam
için de hayati önem taşıyor. Bu yüzden mevcut zafiyetimizin telafisi ancak; ‘HDF.2.3.1.12-Hayvancılıkta
rasyonel işletme ölçeklerinin bilinmesini sağlamak ve bu yönde çaba göstermek’hedefiyle
mümkün.

Genelde
Tarım ve Hayvancılık sektöründe görülen bir diğer zayıf yön; ekonomik
olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim ilçemiz için de
geçerli. Ülkemizde tarım arazileri; tarımın yapılmasını engelleyecek şekilde
parçalı, bozuk şekilli, yol ağı olmayan, sulama ve drenaj sisteminin
uygulanmasını güçleştirici bir konumda. Sulama, gübreleme, tarımsal
mekanizasyon, kaliteli tohumluk kullanımı ve tarımsal mücadele gibi zamanın
tarım yöntemlerinin uygulanmasında gösterilen çabalar verimin bir miktar
artışını sağlamışsa da, birim başına bitkisel ve hayvansal üretimin yeterli
düzeye eriştiği söylenemez. Parsellerin dağınık ve küçük oluşu üretim
faaliyetleri sırasında daha fazla makine ve insan kullanımı gerektirdiği gibi
yoğun tarımı da engellemekte. Diğer bir ifade ile birim alana üretim azalırken,
maliyet artmakta. Ayrıca, sulama uygulamalarında güçlüklerle karşılaşıldığı
gibi, sulama şebekelerinin maliyetlerinin yükselmesine, yüksek yatırım
maliyetine karşılık sulama randımanı ve sulama oranının düşük kalmasına neden
olmakta. Türkiye’de işletme yapılarının irrasyonelliği, pazarlama hizmetlerinin
etkin bir şekilde yürütülmesine imkân vermediği için hayvansal ürünlerde verim
ve kaliteyi artırmak da mümkün olamamakta. Meselâ köylerde yapılan hayvancılık; geleneksel
yapıda, ekonomik bilinçten yoksun, yeterince dışa dönük üretim yapmayan, küçük
ve dağınık işletmeler. Bu işletmeler, tüketim pazarlarının fiyat, miktar ve
kalite eğilimleri hakkında yeterli bilgiye de sahip değiller. Pazardan uzaklıkları
paralelinde, ürünlerinin pazarlanmasında çok sayıda aracıya ihtiyaç duyuyorlar.
Bu sebeple üreticinin gerçek alın teri ve emeğinin karşılığını alabilmesi de zorlaşıyor.
Peki, çözüm ne? Çözüm, tarım ve hayvancılık sektöründe ürünün daha iyi
değerlendirilmesi ve gelirin arttırılması ancak; üretim, lojistik ve
pazarlamada entegre tesisler ile mümkün. Bu aynı zamanda tüketicinin de uygun şartlarda
ürün tüketmesi demek. Bu yatırım ve üretici örgütlerinin de devlet tarafından
teşvik edilmesi ve önlerinin açılması gerekli. Ayrıca Tarım arazilerinin
sürdürülebilir kullanımı açısından Milli Tarım projesi kapsamında toprak ve su
kaynaklarının yönetiminde havza yönetimine geçilmesi sorunun büyük ölçüde
aşılmasını kolaylaştırabilir. Bu sebeple ilk hedef: ‘HDF.2.3.1.13-Tarım ve hayvancılıkta
üretim-ürün-lojistik-pazarlama zincirini kuracak entegre tesislere yönelmek’olmalı. İkinci hedef ise;
‘HDF.2.3.1.14-Uygun olan
alanlarda tarımsal üretim, muhafaza ve pazarlama kooperatifleri kurmak ve
güçlendirmek’ yararlı
olabilir. Bu hedef kapsamında özellikle üretici bayanların kuracakları
kooperatif türü oluşumların Susurluğun kalkınmasında çok önemli bir işlev
üstlenebileceklerini düşünüyorum. Üçüncü olarak ekonomik olmayan faaliyetler,
verimsizlik ve kötü yönetim alanındaki zayıf yönümüzün telafisi amacıyla arazi
toplulaştırmalarıyla beraber ‘HDF.2.3.1.15-Milli Tarım projesi kapsamında planlı havza yönetimine
uyum göstermek’ zorunlu
gibi gözüküyor. Böylelikle ekonomik olmayan faaliyetlerin, verimsizliğin ve
kötü yönetimin de önüne geçilebilir.

Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminine göre dünyada
kırsal nüfustaki azalma gibi tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki
payı da azalma eğiliminde. Günümüzde dünya nüfusu içerisinde kırsal nüfus oranı
yüzde 45’e kadar düşmüş durumda. Nitekim ülkemizde de zaman içerisinde kırsal
nüfus azalması gibi, tarımsal faaliyetlerde bulunanların payı da azalış
göstermiş. Cumhuriyet döneminin başında toplam istihdam içerisinde tarımsal
istihdamın payı yüzde 80’ler düzeyinde iken günümüzde ancak yüzde 18,4
seviyesinde. Yani yaklaşık çalışan her beş kişiden sadece biri tarım sektöründe
ve rakamlar gittikçe daha da azalma eğiliminde. Kırsal alanda giderek boşalan
köyler ve yaşlı nüfus gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu sorun
sanayileşme ile ortaya çıkan genel bir tehdit olsa da bu olgunun ilçemize
yansıması Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması olarak
ortaya çıkıyor. Çevremizdeki büyük kentlerde kümelenen ekonomik faaliyetler ve
refah gençlerimiz için çekim merkezi olmuş durumda. Tarımın gençler tarafından
cazip bir istihdam alanı olarak görülmemesi ve kırsal kesimde tarım dışı
sektörlerdeki istihdam potansiyelinin düşük olması, gençlerin kırsal alan
dışında iş aramasına neden oluyor. Buna neden olan şey kırsaldaki insanların
ekonomik ve sosyal beklentilerinin karşılanamaması. Böyle olduğunda kente göç
kaçınılmaz hale geliyor. Kentlerde hizmet ve sanayi sektörlerinin düşük vasıflı
işgücü talebi de, kırsal alandaki genç nüfusun kente göç etme eğilimini artırmakta.
Bu durum aslında kentlerin de dengesini bozmakta. Ancak genç nüfusun kente göç
etmesi, dinamik bir kırsal ekonomi için ihtiyaç duyulan üretken işgücünün de
kaybı anlamına geliyor. Çalışacak insan gücünün azalması, özellikle de köylerde
azalan üretici nüfus ve yaşlanma faktörü geleneksel tarım ve hayvancılığımızı
yok etmek üzere. Oysa tarım, yoğun iş gücü gerektiren bir sektör ve çalışacak
insan gücüne ihtiyaç duyuyor. Tarımsal sürdürülebilirlik için öncelikle kırsal
nüfusa gerek var. Üstelik tarım ve hayvancılıkta bilinçli ve girişimci bir genç
kitleye ihtiyaç gittikçe artıyor. Bu sorunun üzerine gidilmesi ve orta vadede
güçlü hale dönüşebilmek gerekiyor. Bu nedenle kırsalın kırsalda kalkındırılması
ve buna göre tedbirlerin alınması stratejik önemde bir devlet politikası. Öte
yandan kırsal kesimde açılacak meslek kurslarıyla gençlerin geleceklerini tarımda
görmeleri ve bilinçli işletmeler kurmaları ilçe bazında yapılacak çabalarla da sağlanabilir.
Böylece hiç olmazsa bundan sonra işletmelerin küçülmeleri önlenmiş, tarım
nüfusu azalsa da işgücü niteliği artmış olur. İlaveten kamusal alanda bilgiye
yapılan yatırım, destekleme ve fonlarla yapıyı düzeltici özellikte kalıcı çabalar
da kuşkusuz etkili olacaktır. Bu nedenle çalışacak insan gücünün azalmasını önleyecek
şekilde: ‘HDF.2.3.1.16-Kırsal alanda nitelikli
genç üreticiler yetiştirilmesine ve verimli işletmeler kurmalarına yardımcı
olmak’ öncelikli hedef
olmalı. Diğer bir hedef de boşalma riski taşıyan köyler için alternatif turizm
faaliyetleriyle eşgüdüm sağlayacak şekilde ‘HDF.2.3.1.17-Örnek Tarım ve hayvancılık projeleri yapılmasını ve
uygulanmasını sağlamak’ zayıf
yönümüzün güçlendirilmesinde etkin olabilir.
Başka
bazı zayıf yönlerimiz için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde bir başka Stratejik amacımız daha var. Bunun
için de ’Str.2.4.2-Her alanda
ilerleme sağlama’ stratejisi
izlemek gerekiyor. Çünkü ‘ZY.09.3-İşletmelerin kurumsal
olarak gelişmemiş olması’,’ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve
markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ konularındaki zafiyetimizin altında kurumsallaşma,
markalaşma ve ihracat deneyim eksiklerimizin bulunduğu açık. Türkiye’de
yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi var. Tarımsal faaliyet, bu işletmelerde kendi
hesabına çalışanlar, işçiler ve tüm aile bireyleri için işten çok daha öte bir
yaşam biçimi. İşletmelerin kurumsal
olarak gelişmemiş olması elbette ki ekonomiklik açısından ileri ve
güçlü olmamızı engelliyor. Ancak özgün bir model inşa etmemizin önünde ciddi
bir engel değil. Yetersiz
bir sektöre ve zayıf işletmelere sahip olsak da onlar bizim. İhracat ve
markalaşma seviyesi düşük ürünler de bize ait değerler. Onlara sahip çıkıp
koruyarak özgün bir modelle geliştirmeye çalışmaktan daha doğal ne olabilir.
Eğer Susurluk’ta topyekûn bir kalkınma, gelişme ve büyüme söz konusu olacaksa
bu değerlerimizle birlikte ve onların üstünde yükselerek olacak. Esasen kırsal
üretimin üç ana kalemi var. Bunlar üretim, pazarlama ve finansman şeklinde bir sacayağı.
Şayet bu üç unsur doğru çalıştırılabilirse kırsal kalkınmanın olmaması da zaten
mümkün değil. Kaldı ki bünyeye uymayan şablon modeller yerine değerlerimiz
üzerine oturmuş bize ait işletme modellerini geliştirmemiz daha akıllıca olur.
Bir örnek vermek gerekirse; güçlü bir yaş meyve sebze üretim potansiyelimize
karşılık pazarlamaya yönelik
paketleme tesisleriyle entegre soğuk hava depoları eksikliği ilçemiz
için önemli bir boşluk. Bu alanda sağlayacağımız ilerleme
işletmelerimizin kurumsallaşmasına da katkı sağlayacak. Böyle yatırımları yapabilmek; kapasite büyütmek ve güçlenmek de
demek. Bu nedenle sektördeki zayıflığımızı gidermenin akla gelen ilk yolu bir
seferberlik ruhu içinde üretim, yine üretim, uygun sunum ve daha fazla satış
yapmaktır. Öte yandan Tarımsal faaliyetler; birçok risk, belirsizlik ve yaşamsal önem nedeniyle
stratejik bir sektör. Bu nedenle her toplumda çeşitli destekleme araçları ile
korunuyor. Şayet uygulanan
destekler etkin biçimde kullanılırsa bunu talep eden tarımsal faaliyet ve
işletmelerin şartlara uyma çabasıyla birleşip bu zafiyet onarabilecek. O yüzden: ’HDF.2.4.2.12- Tarım sektöründeki İşletmeleri daha ileri ve güçlü olmaya yönlendirmek’ hedefi oldukça önemli. Ancak bunu yaparken ‘HDF.2.4.2.13-Mevcut tarım
işletmeleri ve ürünlerimizi kendimize ait özgün bir modelle kurumsallaştırmayı denemek’
ihmal edilmemeli. Böylece sektörde
zaten güçlü bulunan Susurluk için kurumsallaşma açısından da özgün işletme
modelleri geliştirilebilir. Örneğin, doğal üretim, sağlıklı depolama, işleme,
paketleme ve internet üzerinden satış vb. uygulamalar kurumsallık açısından pekâlâ
kullanılabilir. Ancak bu konuda asıl sıçratıcı formülün: ’HDF.2.4.2.14-Kurumsallaşan
işletmelerimizle tarımsal ürünlerde markalaşma ve ihracat hedeflerini başarmak’ olduğu da asla unutmamalı.
yyalcin3@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder