Orjan yol ağzında
Türkiye
Türkçesi Ağızları Sözlüğüne göre ‘Çatır’ veya ‘Çatırık’ iki dere veya yolun
kesiştiği bağlantı noktası demekmiş. Bu sözcüğün tanımladığı bir başka durum
ise ‘Çizgi ve çatlak’. Kavram her haliyle çatallaşmış yolları, derin çatlakları
ve karşı karşıya olunan kavşakları çağrıştırıyor.
Anadolu’nun
bazı yörelerinde yeni çıkmış ekine de ‘çatırık’ dendiğini biliyor muydunuz?
Doğrusu ben bilmiyordum. Bunu öğrendiğimde bir karar için ‘yol ağzına’ gelmiş
olmanın aynı zamanda bir yenilenme ve yeniden doğup çoğalma vesilesi olduğunu
da anlamış oldum. Böylece sorunlar aşılabilmekte, olumsuzluklar fırsata
dönüşebilmekteydi
Çocukluğumda
asfalt yolda tek tük geçen kamyon ve otobüslere el edip binebilmek için epey
yürümek ve ‘yol çatırığı’na çıkmak gerekiyordu. O nokta; yolculuğa çıkmak,
gitmek istediğimiz yerler için olmazsa olmaz bir başlangıçtı bizim için. Bugün
de teknolojinin sunduğu yeni imkânlarla herhangi bir yola çıkmadan önce
internet üzerinden yol tarifi alıyor, konumumuzu belirleyip gitmek istediğimiz
yere nerelerden geçerek, kaç kilometre sonra ve ne kadar saatte
varabileceğimizi öğreniyoruz.
Bazen
gidilecek yollar farklılaşıp çatallaşıyor. O zaman da elbette daha kısa, daha
uygun ve daha rahat olanını tercih ediyoruz. Bu hayatımızda da aynı. Günümüzü
yaşayarak, ama bilmediğimiz yarınlarımıza yol almak için uğraşıyoruz. Bazen
karşımıza yeni yeni yol çatırıkları çıkıyor. Durumumuzu, karşımızdaki
seçenekleri ve olabilecek riskleri gözden geçirmemiz gerekiyor.
Bu
değerlendirme aynı zamanda geçmişimizi muhasebe etmek, seçimlerimizi daha doğru
yapmak için de bir fırsat.
“Bir
şeyler yapılmalı” demekle o ‘bir şeyler’ kendiliğinden olur mu? Ya da
kendiliğinden olmakta olan, oluveren şeyler gerçekte bizim istediğimiz şeyler
midir? O oluveren şeyler içinde ömrümüzün zaman tünelinde parlayan, bir güneş
gibi aydınlatıp ısıtan, sonra da solup giden, yitirdiğimiz şeyler yok mu? Bir
şeyler yapanların kadrini kıymetini bildik mi peki? Olanların da farkına varıp
sahip çıkabildik mi?
Gördüğünüz
gibi sorunun içinde sorular var. “Ne gibi şeyler?” meselâ, ‘Kim yapacak, ne
zaman yapacak, nasıl yapacak, nerede yapılacak?” gibi meselâ. Çok basit ‘Beş N,
bir K yöntemi’ bile bu soruları peş peşe önümüze koyabiliyor. Bu soruların
alacakaranlığında Orjan’dan gittikçe yükselen bir ses, bir çağrı işitiyorum: “Artık
bir şeyler yapmalıyız!
Orjan
için didinen, ‘bir şeyler yapılmasını’ isteyen herkese teşekkür ederim. Çok
bilinen bir deyimle ‘Elini taşın altına koyan’, ‘karınca misali elinden geleni
yapan’, hiç değilse taş koymayan her gayret için şükran duyuyorum. Elbet ben de
çorbada tuzum olsun isterim. Orjan’dan uzak, birbirini bile tanımayan yüzlerce
üyeden biri olarak kafamda soru işaretleri yok değil. Fakat umudumu yitirmek
bana göre değil. Ümitvar olmak, geleceğin daha iyi olacağına inanmak istiyorum.
Değişen,
gelişen ama daima özel kalan bir Orjan niye olmasın ki? Kendi özellikleri ve değerlerine
dayanarak konumunu yeniden inşa eden, güncelleyen bir Orjan görmeyi kim istemez
ki? Umarım her şey özlediğimiz, dilediğimiz gibi olur. Kapılar ancak İsteyene,
ne istediğini bilene ve uğrunda gayret gösterenlere açılır, inanırım.
Ancak,
öncelikle Orjan’ın nereye doğru gitmek istediğini kafasında netleştirmesi
gerekiyor. "Görmem, duymam, konuşmam" duyarsızlığının, hele de “bana
ne” sorumsuzluğunun hiç zamanı değil. Nerede durduğumuzu, geleceğimizin ne
olacağını, ne olmayacağını, hangi yöne sapacağımızı düşünmeden sağa sola yalpa
yaparak zaman tüketmenin inanın hiçbir yararı yok.
Geleceğimizin
hangi istikamete doğru olduğunu kestirebilirsek, ne yapacağımız ve neye
ihtiyacımız olduğu konusunda da işimiz kolaylaşacaktır. O zaman bizim nasıl
hareket etmemiz gerektiğini, kimden ne talep etmemiz lazım geldiğini, bunu
nasıl yapacağımızı konuşabiliriz. Bu tür beyin fırtınaları Orjan’ın geleceği
konusunda görüş ve düşünce sahibi olan pek çok insanla mümkün ve kolay.
Siyasi
fikirler, beklentiler, bakış açıları farklı olabilir. Ancak, içinde
yaşadığımız, komşuluk hukuku içinde sırt sırta durduğumuz bu yerde ayrı gayrı olmamalı.
Böylesi kavşaklar, zor günler sıçrama yapmak, büyük düşünüp daha yararlı bir
değişim dönüşüm için de bir fırsat.
Meselâ
Site yönetimi konusunda vizyoner bir bakış açısı ve uygun stratejilerle Orjan çok farklı
bir yöne evrilebilir. Sırf güvenlik kaygılarımız ya da daha yaşanabilir bir
site özlemimiz bile o çerçevede akıllıca yönetilebilirse en etkin şekilde
karşılanabilir. Ama "Dur bakalım ne olcek!" diye
beklenirse hiç şüpheniz olmasın ki bir beş on yıl daha kaybedilecektir.
Hepimiz
görüyoruz ki şu anda yönetimde olanlar bir kooperatif işinden daha çok bir kamu
hizmeti yapıyorlar. Üyeler olarak bizlerin istek ve beklentileri de artık
tamamen o yönde. Kuşkusuz genel kurul kararlarıyla sınırlı olarak ve vaadleri
çerçevesinde bu beldeye, bu beldenin sakinlerine hizmet etmek zorundalar. Yönetime aday olanlar
da öyle. En mühim vazifeleri ise genel kurullara Orjan’ın geleceğini
şekillendirecek, çevremizdeki gelişmelere uyum gösterecek vizyon sahibi öneriler
getirip, temel ve kalıcı kararlara vesile olmak.
Orjan’ın
güzelleştirilmesi, güvenliğin sağlanması, üyelerin daha sosyal, daha sağlıklı
ve daha huzur içinde yaşama taleplerine yönelik yürütülen çalışmalar elbet
önemli. Bunlar olmalı, talepler dikkate alınmalı ve verilen sözler yerine
getirilmeli. Ama bütün bunların ötesinde bir sıçrama hamlesi istiyorsak; Orjan
için geleceğe uzanan köklü kararlara ve bir yol haritasına ihtiyacımız var.
Ancak, bir değişim olacaksa bu öngörülen vizyon, amaç ve hedefler istikametinde alınacak kararlarla olacak. Bunun için de böyle bir yola öncelikle Orjan’ın inanması gerekiyor. Kuşkusuz vizyonu olmayan, bir stratejiye sahip olmayan, amacı ve hedefleri olmayan hiçbir hareket başarılı olamaz. Ama biliniz ki onların da üstünde yürünecek yola 'inanmak' vardır. Yüzünü çevirdiği yöne, gideceği yola ve varacağı menzile inancı olmayan insanların güç birliği yapması da mümkün olmaz. Başkalarından destek beklemeleri de beyhudedir.
Bence Orjan bugün bir yol ayrımında. Hem de epey gecikmiş bir kavşak bu. Bir yol çatırığına gelmiş ne yöne gideceğini düşünen yolcu gibi. Elbet geçmişte pek çok hata yapılmış, gelecek öngörülememiş, elindekiler geliştirememiş ve zaman kaybedilmiş olabilir. Elbet bunların bir bir değerlendirilmesi gerekiyor.
Ancak, suçlu
bulmanın, kabahati birilerine yüklemenin hiçbir yararı yok. Aksine, yapılan
yanlışların tekrar edilmemesi, nelerin doğru olmadığının anlaşılarak aynı
hatalara yeniden düşülmemesi gerek. Bilirsek, en uygununu bulmamız
kolaylaşabilir.
Kaleminize sağlık sayın Yılmaz Yalçın, yazılarınızın devamını dileriz..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. İnşallah.
YanıtlaSil