10 Nisan 2024 Çarşamba

11 Nisan 2024 Perşembe TORUNLARIMA MEKTUPLAR......................ANILAR; 11 Nisan

Bahçelere bağban olmak 

Etrafınıza bakın. Olayları seyredin. O kadar çok Ebu Cehil, o kadar güçlü Ebu Sufyan, o kadar ürkütücü Vahşi göreceksiniz ki. O kadar zulüm, o kadar haksızlık, o kadar adaletsizlik, o kadar isyan ve yalan duyacaksınız ki. Oraya buraya saldıran o kadar kalabalık, o kadar müfteri, o kadar siber virüs algılayacaksınız ki. 

Bütün bunlar için durup kavgaya tutuşmak, eğriyi düzeltmek, sapmışı yola getirmek, zalime dur demek isteyeceksiniz. Her gördüğünüz firavuna karşı haykırmak, her duyduğunuz isyana karşı durmak isteyeceksiniz. 

Ancak, bir düşünün; bütün bu kötülükler neye ve nereye saldırıyor? Bütün bu şer ittifak niçin, kime karşı kurulmuş? Anlayacaksınız ki, olması lazım gelen ‘firavuna karşı olmak değil Musa'nın yanında olmak’tır. 

İnsanlık tarihinden bu yana çizilmiş istikamet levhaları bize hep tek bir yönü gösteriyor. O yol ‘sırat-ı müstakim’ yoludur. O yol işaretlenmiş, öğütlenmiş, aydınlanmış bir otoban gibi apaçık meydanda. O zaman bırak patikalarda, çıkmaz sokaklarda kaybolmayı. Önünde tertemiz, durgun çözüm nehri akıp dururken, boş yere sorun girdaplarında boğulma. 

Neden mi? Çünkü çok sayıda yanlış, tek bir doğru varsa "hayır" diyeceklerimizin çok fazla önemi yok da ondan. Daha stratejik olan "evet" diyeceğimiz o tek doğruyu görebilmek de o yüzden. Demek, neye karşı olduğumuzun değil, nerede yürüdüğümüzün, hangi yöne gittiğimizin önemi var. Zira karşı olduğumuz şeyler kavgaya, tercih edeceğimiz yol bizi menzillere ulaştıracak da ondan. 

O zaman düşüneceğiz; cedel mi istiyoruz, yoksa çözüm mü? Didişip durmakta hayır yok, o halde çözümü tercih edeceğiz. Böylece sorunun değil, inşallah istikametin parçası oluruz. 

Zalimler, firavunlar sadece tarihte yaşamadı, günümüzde de var. Hem de pek çok. Elbet yanlışa, zulme baş eğilmeyecek. Tabi ki yalana, iftiraya, tuzaklara karşı durulacak. Fakat onların bütün bu sihir ve hileleri alt edilse bile, inan ki zafer elde edilmiş olmuyor. Asıl başarı halkını alıp çıkarabilmek, kurtarabilmek o firavunlardan. Onun için yol firavuna karşı çıkmaktan değil, Musa'nın yanında olmaktan geçiyor. 

Kurtuluş, mücadele etmenin daha fazlasını yapmak, çözüm için çalışmakla sağlanıyor. Buna rağmen sanılmasın ki bitti, hayır! Bu yol uzun, çileli bir yol. Nerden biliyorsun? Kur'an’dan biliyorum. 

Kızıldeniz yarılıp geçsen, halkın her gün kudret helvası bıldırcın eti yese de nafile. Onlar için uğraştıkların altından buzağı yapıp taparlarsa şaşma. Biraz da soğan sarımsak isteriz derlerse kızma. Lazım olduğunda geri dururlarsa hatırla o Musa'yı. Sen vaad edilene doğru yol almaya devam et. Varsın nankörlük etsin bazıları, bilmiyorlar, keşke bilselerdi. 

Yalnızca eleştirmek, ona buna sataşmak çözüm değil. Neredeyse her şeye karşı olmak çıkışı olmayan gayya kuyularına benziyor. Hasbelkader o kör kuyulara atılmış da olabilirsin. Sen yine de Yusuf gibi, onunla birlikte kuyulardan çıkmayı seç. Züleyha'yla imtihan da edilsen, zindanlara da düşsen takdir edilen olacaktır. 

Korkma! Zamanı yeri geldiğinde "Allah’ın izniyle yaparım" demeyi bil. Esir pazarında satılmış bile olsan mülke vezir olursun. Ama dikkat et! İş, sultan olmak değil, adaletle iş görmektir. Neticede her şey sahibine dönecektir, öyle değil mi? O halde böbürlenme! Projelerine, hizmetlerine hayaller yetişemese bile sen yine de gönüllere sığmayı bil.  Onu kuyuya atanları hatırlamıyoruz bile, ancak Yusuf'un güzelliği, adaleti, hizmeti hala dillerde. Bunu hep hatırımızda tutmalı, anlamını düşünmeliyiz. 

Şimdi gözlerini kapat, kalbinle bile kötülüğün ayak seslerini duyabilirsin. Zilleri ve defleriyle Bedire ilerleyen kibir ordularını hissedeceksin. Saldırı için hazırlanmakta, seni bedr kuyularına gömmeye niyetlenmekteler. O halde sen de hazırlan, dirayetli ol, safları sıklaştır ve Allah’a sığın. 

Ama her halukarda hep dosdoğru ol! Hakikati baban da olsa, nemrut da olsa söyle. Ne var ki dik dur, ama dikleşme. Bırak onlar kendi elleriyle yapıp yücelttikleri, uydurup putlaştırdıkları şeylerin nasıl olup ta yıkıldığına şaşırıp kalsınlar. Sen yine de zafer sarhoşluğuna kapılma. İnan ki, ateşe bile atsalar gül bahçesine düşersin.      

Nefretin, kinin yararı yok. Bilirsin ki altın kaseyle de sunsalar ateş olma yakarsın. Su ol ki hem kendine can ver, hem etrafına. Serin ol hep kızgın nefislere, odun olma balık ol temiz gönüllere. Gör ki hayat gül yetiştirmek, bahçelere bağban olmaktır. Anla ki yol; İbrahim gibi dost, adam gibi adam olmaktır. 

Hem kendin kurtul, hem aileni, hem ülkeni kurtar. Ben neyim ki deme. Işıldamadan insan nasıl ışık verir etrafına. Benim gibi, senin gibi, biz gibi, onlar gibi. Şavk versin tercihlerimiz birer birer yanan mumlar misali. Eklensin birbirlerine, aydınlansın önümüz. Kaybolsun üstümüze gelen karanlık bulutlar. Yok olsun üzerimizdeki oyunlar. 

Bizi sessiz yığınlar olarak bilirler değil mi? Sanki ensemize vurup elimizdekini alacaklar. Biz milli iradeyi sahiplenmişiz, var mı öyle bırakıvermek. Öyle gür bir sesle haykıracağız ki, değil bizdeki şer ittifakları, dünya da duyacak sesimizi inan.

Yilmaz Yalcın
KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER... albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

11 Nisan 2018


Küçük şeyler mutlu eder insanı. Ya da küçük şeyler yaralar gönüllerimizi.

Mevsimlere denk gelir hissettiklerimiz. Bahar gibi canlı, sonbahar gibi hüzünlü olursun.

Böyledir işte yaşam.

Bugün de bir bahar günü. Sabah erken saatlerde penceremi açmış, dışarıyı seyrediyordum. Çiçeklenen göğeren dallar, yeşillenen çimler, ılık bir sıcaklık ve tertemiz bir hava. Kuş cıvıltıları bu muhteşem tabloyu tamamlıyor. Adeta lahuti bir ortam var dışarda.

Bu güzel anı ıskalayan insanlar işe yetişmenin telaşında, çocuklar hızlı hızlı okullarına gidiyor. Sokağa çıkan araçların gürültüsü yükseliyor ara ara.
Dikkatimi yeniden önümde uzanmış manzaraya çeviriyorum. Birkaç kelebek görüyorum uçuşan. Biraz ötede bir kaç küçük köpek yavrusu da neşeyle birbirleriyle güreşiyorlar.
Zaman zaman hafif bir sabah rüzgarı okşuyor yüzümü. Bir bardak su içiyorum berrak ve tatlı. Kuş cıvıltıları yükseliyor soldaki ağacın üstünden. Yeni patlamış taze yapraklar arasında sanki kovalamaca oynuyorlar.
Gözlerimi kapatıyorum; Dışarda ılık bahar sıcaklığı, hafif serinlik, mis gibi bir yeşillik kokusu, kuş cıvıltıları, çocuk koşturmacası ve hatta araç sesleri...
Hepsi bir orkestranın parçası gibi geliyor. Sanki bu güne kadar yazılmamış nefis bir beste icra ediyorlar.. O kadar doğal ve o kadar da uyumlu.
Hamdediyorum Rabbime. Bize böyle güzel nimetler verdiği için. Çok şükür ki baktığımı görebiliyorum. Şükürler olsun ki bu güzellikleri kalbimle hissedebiliyor, gönlümle de yaşayabiliyorum.
Sağlıklıyım, büyük bir ailem, güzel çocuklarım, torunlarım var. İnşallah yeni bir torun daha bekliyorum bu günlerde. O yüzden de kalbim helecanlarda.
Ne diyeyim, mutluyum işte ! Sanki yaşadığım bütün acıları, sıkıntıları, zor günleri unuttum. Neticede bu günün, şu anın hazzı her kötülüğün önüne geçti.
Rabbim daim eylesin. Herkese de nasip etsin. Çünkü 'O' El-Vehhâb'tır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder