Bugün üç ayların 82.nci, Ramazanın 23.ncü günündeyiz. Ramazan ayının son on
günü hem "cehennem azabından kurtuluş" fırsatı hem
de içinde "bin aydan hayırlı Kadir gecesi"ni
barındırıyor. Günümüz dünyasında bize hayli uzak gelse de bu günler aynı
zamanda "itikaf" ibadetinin yapıldığı günler. Rabbim
değerlendirebilenlerden eylesin.
Bu arada Corona günlerinin 419.ncusunu da geride bıraktık ama ailecek de corona olduk. Şu anda izalosyondayız. İnşallah bu
aydan rahmetle, bağışlanmayla, arınmayla ve başımızdaki bu musibet salgın
hastalıktan da kurtulmuş olarak çıkabiliriz.
Biz yine Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam
ettirdiğimiz her gün bir "esma"yı anma geleneğini ve
Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimize
devam edelim.
Bugün sırada Esma ül Hüsna'nın seksenikincisi "Et-Tevvâp" var.
Ayrıca içinde necranlıların duası, müminlerin dilinden dualar, allah resulünün
(sav) duası, zekerıyya(as) ın duası, havarilerin duası, allah dostlarının duası
ve akıl sahiplerinin duası bulunan Kur'an ı Kerimin "Âl-i İmran Sûresi" ile ilerliyoruz.
ET-TEVVÂB: التوّاب ismi Kur’an’ı Kerim’de 10 yerde "Tevbeleri
kabul edip günahları bağışlayan" manasında zikredilmiş. Sözlükte “geri dönmek, rücû etmek” anlamındaki tevb (tevbe, metâb) kökünden
türeyen tevvâb “dönüş yapan, bu eylemi nicelik ve nitelik açısından çokça
gerçekleştiren” mânasına geliyor.
Terim olarak
tevvâb insan için kullanıldığında “çok tövbe eden”, Allah’a nisbet edildiğinde
“tövbeleri çok kabul eden” demek [1]. Kur’ân-ı Kerîm’de tövbe
(tevbe) kavramı fiil ve isim kalıplarıyla otuza yakın âyette Allah’a izâfe
edilmekte. Tevvâb ise Allah’ın bir ismi olarak dokuz âyette rahîm, bir âyette
hakîm ismiyle, bir âyette de tek başına geçmekte. [2]Bu âyetlerin ikisinde,
“Allah zaten ezelden beri tevvâb olarak nitelenmiş” (en-Nisâ 4/16; en-Nasr
110/3), tevvâb bir âyette de insanlara nisbet edilmekte (el-Bakara 2/222).
Tövbe kavramı
çeşitli hadislerde fiil ve isim kalıplarıyla yine Allah’a nisbet edilmekte [3]İbn Mâce ve Tirmizî’nin
esmâ-i hüsnâ rivayetlerinde de yer almaktadır.[4] Abdullah b. Ömer’den
nakledildiğine göre Hz. Peygamber’in sohbetleri esnasında şu duayı 100 defa
tekrar ettiği görülmüş: “Rabbim, beni
bağışla, tövbemi kabul et! Şüphe yok ki sen hatalarından dönenlere lutfunla
mukabelede bulunan ve bütün günahları bağışlayansın”[5]. [6]
'O' kullarını tövbeye teşvik edip tevbeleri
kabul eden, günahları bağışlayan, Kullarına tövbe kapılarını açık tutarak tövbe
etme imkânı veren, onları tövbeye sevk edecek sebepler yaratan, Tövbe kapısını açık bırakıp
tövbeleri çokça kabul eden,Tövbelere kucak
açan, samîmî olarak günahlardan dönüp tövbe edenleri bağışlayan" demek.
ÂL-I İMRÂN SÛRESI: سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ Âl-i İmrân suresi Kur'an - Kerimin 3.suresi. İniş sırasına göre 89. Sûre. 200
âyetten oluşuyor. Genel görüşe göre Enfâl sûresinden sonra, Ahzâb sûresinden
önce Medine’de nâzil olmuş.
Sure İsmini 33. âyette geçen Âl-i İmrân"
dan almış. Âl-i İmrân, İmrân ailesi demek. Hz. Meryem'in babasının mensup
olduğu ailenin adı. Bakara suresi ile beraber ikisine Allah Rasulu tarafından
"Zehravan" iki gül; parlak, nurlu iki sure denilmiş.
Surenin ilk 9 ayeti Kur'an'dan, Allah'tan
ve sağlam duruş sergileyen, saf akıl sahiplerinden bahsediyor.
Müfessirlerin çoğunluğuna göre, sûrenin
önemli bir bölümünün geliş sebebi, Necran hıristiyanları adına Medine’ye gelen
heyetle Hz. Peygamber arasında geçen Allah inancı konusundaki tartışmalar. Bu
vesileyle nâzil olan âyetlerin sayısı ve sûrenin iniş zamanı hakkında farklı
görüşler var.
Coğrafî kaynaklar Yemen’de, Kûfe civarında
ve Havran’da Necran adını taşıyan birden fazla yerleşim biriminin bulunduğunu
kaydeder. Burada söz konusu olan kişiler, Yemen Necranı’ndan heyet halinde
gelen hıristiyanlardır. Hıristiyanlık aslî şekliyle Arap yarımadasının önce bu
kasabasında yayılmış ve başlangıçta Yemen hükümdarlarının sert tepkileriyle
karşılaşmıştır. Daha sonra burası Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri
olmuş. Nitekim tarih kaynakları burada inşa edilen ve Kâbe-i Muazzama’ya
karşılık olmak üzere “Kâbe-i Necrân” adıyla anılan görkemli kilisede çok sayıda
piskoposun görev yaptığını belirtmekteler.
Aralarında bu kiliseye mensup din
adamlarının da bulunduğu altmış kişilik bir Necran heyeti hicretin 9. yılında
veya daha önceki bir tarihte Medine’ye bir ziyarette bulunmuştu. Bu heyet
içinde on dört kişi temsilci konumundaydı. Bunlardan üçü heyetin en yetkilileri
idi: Başkan Abdülmesîh (el-Âkıb), başkan yardımcısı Eyhem (es-Seyyid) ve
piskopos Ebû Hârise b. Alkame.
Bir gün ikindi namazını müteakip süslü ve
ihtişamlı elbiseler içinde mescide gelip Hz. Peygamber’in huzuruna çıkan bu
heyet mensupları, kendi ibadet vakitleri geldiğinde doğuya doğru dönüp
hıristiyan usulüne göre âyin yapmak istediler. Resûlullah onlara müsaade etti.
Heyet birkaç gün Medine’de kaldı ve müslümanlar tarafından ağırlandı. Bu süre
içinde heyetin ileri gelenleriyle Hz. Peygamber arasında Allah inancı ve Hz.
Îsâ’nın durumuna dair önemli tartışmalar cereyan etti. Heyet mensupları
arasında tam bir inanç birliği olmadığı gibi, sorulan sorulara verdikleri
cevaplar da tutarlı değildi. Hz. Îsâ için bazan “Allah” bazan “Allah’ın oğlu”
bazan da “üçün üçüncüsü” diyorlardı.
Hz. Peygamber onların iddialarını
çürüttükten sonra, kendilerini bağlayacak sorular yöneltti. Sonunda sükût etmek
zorunda kaldılar. Bunun üzerine Resûlullah onları İslâm’a davet etti. Bu
teklife karşı direnme yollarını denediler:
Bu konuda ne yönde bir karar
alabileceklerini kendi aralarında müzakere ederlerken içlerinden biri şöyle
dedi: “Îsâ efendimizle ilgili çekişmeyi çözüme bağlayışından anlaşılmış oldu ki
Muhammed gerçekten Allah’ın gönderdiği bir peygamberdir. Bilirsiniz ki bir
toplum peygamberle lânetleşmeye kalkışırsa Allah, büyüğüyle küçüğüyle onları mahveder.
Dinimizde kalmaya kararlıysanız, bu zatla lânetleşmeye girmeyiniz ve iyilikle
ayrılınız.”
Âl-i İmrân Sûresi:
8-9. Âyetler:
Sonunda Hz. Peygamber’e gelip şöyle
dediler: “Ey Ebü’l-Kasım! Seninle
lânetleşmeye girmemeye, seni dininle baş başa bırakıp kendi dinimiz üzere
kalmaya karar verdik. Fakat biz senden hoşnuduz ve sana güveniyoruz. Ashabından
uygun birini aramızdaki malî ihtilâfları çözmek üzere bize gönder.”
NECRANLILARIN DUASI
(8) Rabbena la tüziğ kulubena ba´de iz hedeytena veheb lena mil ledünke rahmeh. İnneke entel vehhab. (9) Rabbenâ inneke câmi’u-nnâsi liyevmin lâ raybe fîh(i)(c) inna(A)llâhe lâ yuḣlifu-lmî’âd" (Âl-i İmrân suresi 8-9. ayetler)
(8) Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin
hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan
eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin. (9) Ey Rabbimiz!
Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak
ki Allah, hiç sözünden caymaz.
"(Onlar şöyle yakarırlar):
"Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize
katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin." ﴾8﴿ "Rabbimiz!
Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın.
Şüphesiz Allah va'dinden dönmez. ﴾9﴿"[7]
MÜMİNLERİN DİLİNDEN DUALAR
Âl-i İmrân suresinin 16-17. ayetlerde; mü'minlerin dilinden şu güzel dua var:
(16) Elleżîne yekûlûne rabbenâ innenâ âmennâ faġfir lenâ żunûbenâ vekinâ ‘ażâbe-nnâ. (17) Essâbirîne ve-ssâdikîne velkânitîne velmunfikîne velmustaġfirîne bil-eshâr (Âl-i İmrân suresi 16-17. ayet)
(16) nlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz
inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler. (17) O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o nafaka verenleri ve seher
vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).
"(Bunlar), "Rabbimiz, biz iman
ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru"
diyenler,Sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan
duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah'tan) bağışlanma
dileyenlerdir. ﴾16-17﴿" [8]
﴾16-17﴿ (Bu nimetler) “Ey rabbimiz! Biz gerçekten iman ettik, günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru”
diyenler, sabredenler, doğruluktan şaşmayanlar, huzurda boyun bükenler, hayır yolunda harcama yapanlar ve seher
vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler (içindir). [9]
Âl-i İmrân suresinin 18. ayetinde "Allah,
gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına
şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına
adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur " ifadesi var.
Hemen ardından "Şüphesiz Allah katında din İslâm'dır…" (19.ayet) deniliyor ve
devamında "Kitap verilmiş olanlar…" ve "Seninle
tartışmaya girişirlerse, de ki:.." (20. ayet)
şeklinde peygamberin tebliğ mücadelesine destek veriliyor.
Aynı şekilde 21, 22,23, 24 ve 25. ayetler
kitap ehli olup da "lAllah'ın âyetlerini inkâr edenler,
Peygamberleri haksız yere öldürenler, insanlardan adaleti emredenleri
öldürenler" (21.ayet) ve
"Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmış
olanlar" (24.ayet) la ilgili hükümlere yer veriliyor. Son olarak
"Bakalım, kendilerini o geleceğinde hiç şüphe olmayan gün için bir
araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandığı tamamen
ödendiği vakit, hâlleri nice olacaktır"(25.ayet) şeklinde uyarı var.
Bir sonraki 26. ayette Allah resulüne
(sav) kendi dilinden şöyle dua edilmesi vahyedilmiş:
ALLAH RESULÜNÜN (sav)
DUASI
Âl-i İmrân suresi 26. ayet:
Kuli(A)llâhumme mâlike-lmulki tu/tî-lmulke men teşâu vetenzi’u-lmulke mimmen teşâu vetu’izzu men teşâu vetużillu men teşâ(u)(s) biyedike-lḣayr(u)(s) inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr (Âl-i İmrân suresi 26. ayet)
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen
mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz
edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her
şeye kâdirsin.
De ki: "Ey mülkün sahibi olan
Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın.
Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir.
Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin." ﴾26﴿[10]
De ki: “Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım! Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltirsin, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Hiç kuşku yok sen her şeye kādirsin.”[11]
Âl-i İmrân suresinin 35. ayetinden
itibaren İmran ailesi ve soyundan bahsediliyor. Zekeriya, Meryem ve İsa (as)
İle ilgili ayetler var.
ZEKERIYYA(AS) IN
DUASI:
Âl-i İmran Suresi: 38. Ayet:
"Hun alike de’â zekeriyyâ rabbeh(u) kâle: rabbi heb lî min ledunke żurriyyeten tayyibe(ten) inneke semî’u-ddu’â (Âl-i İmran Suresi: 38. Ayet)
Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti:
"Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.
"Orada Zekeriya Rabbine dua etti:
"Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla
işitensin" dedi. (38)" [12]
﴾38﴿ Orada
Zekeriyyâ rabbine dua edip dedi ki: “Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle!
Kuşkusuz sen duayı işitmektesin.” [13]
Hz. İsa "Benden önce gelen
Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak
için gönderildim ve Rabbiniz tarafından size bir mucize de getirdim. Artık
Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin." (50) "Şüphesiz
Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. İşte
bu, doğru yoldur." (51) dedi.
Sonra Havarilerle ilgili bir ayet var: "İsa,
onların inkârlarını sezince, "Allah yolunda yardımcılarım kim?"
dedi. Havariler, "Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah'a iman ettik.
Şahit ol, biz Müslümanlarız" dediler." (52)
HAVARİLERİN DUASI
Âl-i İmrân suresi 53. ayet:
Havariler devamında ilk başta aşağıdaki şu
duayı ettiler. (53) Bu dua bizim için de yol gösterici:
Rabbenâ âmennâ bimâ enzelte
vetteba’nâ-rrasûle fektubnâ me’a-şşâhidîn (Âl-i İmrân
suresi 53. ayet)
Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik,
o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.
"Rabbimiz! Senin indirdiğine iman
ettik ve Peygamber'e uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle beraber
yaz." ﴾53﴿ [14]
“Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve
peygambere tâbi olduk; artık bizi şahitlerle beraber
yaz.” [15]
Surenin 138 ile 148. ayetleri arasında
Uhud savaşının üzüntüsünü yaşayan müslümanları teskin eden sözler var.
Öncelikle "Bu (Kur'an), insanlar için bir açıklama, Allah'a
karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür" (138) le
başlıyor. Ardından "Gevşemeyin, hüzünlenmeyin. Eğer (gerçekten)
iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz" (139)
ifadesiyle mü'minler cesaretlendiriliyor.
Nihayet söz uhuda geliyor ve Allah: "Eğer
siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da
(Müşrikler de Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri
insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü
günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek,
sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez."(140) "Bir
de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için
böyle yapar." (141) "Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri
(sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete
gireceğinizi mi sandınız?" (142) "Andolsun, siz
ölümle
karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp
duruyorsunuz."
(143) "Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip
geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisingeriye (eski dininize) mi
döneceksiniz? Kim gerisingeriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah,
şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (144) "Hiçbir kimse Allah'ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre
yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de
ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri
mükâfatlandıracağız."(145) ayetleriyle müslümanların zihnini ve kalbini onarıyor.
Ayetlerin devamında diğer peygamberlerden
de örnek veriliyor: "Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da
bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun
eğmediler. Allah, sabredenleri sever." (146)
ALLAH DOSTLARININ DUASI
Onların sözleri ise ancak, şu duadan ibaretti:
Âl-i İmrân suresi 147 ayet:
Vemâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenâ-ġfir lenâ żunûbenâ ve-isrâfenâ fî emrinâ veśebbit akdâmenâ vensurnâ ‘alâ-lkavmi-lkâfirîn (Âl-i İmrân suresi 147 ayet)
O âlimlerin sözü sadece şuydu: “Ey
Rabbimiz! Bize günahlarımızı ve işlerimizde yaptığımız taşkınlıklarımızı
bağışla. Savaşta ayaklarımızı diret ve kâfirler topluluğuna karşı bize zafer
ver.”
Onların sözleri ancak, "Rabbimiz!
Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda)
ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et" demekten
ibaretti. ﴾147﴿ [16]
Onların sözü şunu demekten ibaretti: “Rabbimiz! Günahlarımızdan ve işimizdeki aşırılıklardan ötürü bizi bağışla, sebatımızı arttır, kâfir topluluğa karşı bize yardım et!” [17]
Surenin 190. ayetinde: "Göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl
sahipleri için elbette ibretler vardır" denildikten sonra takip eden
ayette: "Onlar, ayakta
iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler" (191)
deniyor.
İşte o akıl sahipleri dua niteliğinde
şöyle bir yakarışta bulunurlar:
AKIL SAHİPLERİNİN DUASI
Âl-i İmrân
suresi 191-192-193-194. ayetler:
(191) Elleżîne yeżkurûna(A)llâhe kiyâmen veku’ûden ve’alâ cunûbihim veyetefekkerûne fî ḣalki-ssemâvâti vel-ardi rabbenâ mâ ḣalakte hâżâ bâtilen subhâneke fekinâ ‘ażâbe-nnâr (192) Rabbenâ inneke men tudḣili-nnâra fekad aḣzeyteh(u) vemâ lizzâlimîne min ensâr (193) Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil-îmâni en âminû birabbikum feâmennâ(c) rabbenâ faġfir lenâ żunûbenâ vekeffir ‘annâ seyyi-âtinâ veteveffenâ me’a-l-ebrâr (194) Rabbenâ veâtinâ mâ ve’adtenâ ‘alâ rusulike velâ tuḣzinâ yevme-lkiyâme(ti)(k) inneke lâ tuḣlifu-lmî’âd (194)
Surenin 190 ve 191. ayetlerinde göklerin ve yerin
yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ibretler
olduğunu gören selim akıl sahiplerinden bahsedililiyor. Dua eden ve "Rabbena, çünkü sen kimi o ateşe sokarsan onu muhakkak rüsva ve perişan etmişindir, zalimlerin de yardımcıları
yoktur" (192) diyen bu kişiler surenin devamında 193. ayette
"Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al” şeklinde dua ettikten sonra takip eden ayette de
yukarda meali verilen sözlerle yine rablerine yöneliyorlar:
(191) Onlar ayaktayken, otururken ve
yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde
düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi
ateşin azabından koru." derler.(192) "Rabbimiz!
Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları
yoktur".(193) "Rabbimiz!
Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı
bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına
al". (194) «Ey Rabbimiz, senin peygamberlerine karşı bize va'd etdiklerini
ver bize. Kıyaamet günü yüzümüzü kara çıkarma. Şübhe yok ki Sen asla sözünden
dönmezsin».
Onlar ayaktayken, otururken ve yanları
üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde
düşünürler. "Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak
tutarız. Bizi ateş azabından koru" derler. (191) "Rabbimiz!
Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç
yardımcıları yoktur." (192)"Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin'
diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz!
Günahlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber
al." (193)"Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize
vadettiklerini ver bize. Kıyamet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vadinden
dönmezsin." (194) [18]
(191) Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru! (192) Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan hiç şüphe yok onu rezil etmiş olursun. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur. (193) Rabbimiz! Doğrusu biz ‘Rabbinize inanın!’ diyerek, imana çağıran bir davetçiyi işitip iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi sil ve bize iyilerin ölümünü nasip et(194) Rabbimiz! Peygamberlerin aracılığıyla bize vaad ettiklerini ver bize; kıyamet gününde bizi rezil etme. Sen asla sözünden caymazsın.” [19]
[1] (Râgıb
el-İsfahânî, el-Müfredât, “tvb” md.; Lisânü’l-ʿArab, “tvb” md.)
[2] (M. F.
Abdülbâkī, el-Muʿcem, “tvb” md.)
[3] (Wensinck,
el-Muʿcem, “tvb” md.),
[4] (“Duʿâʾ”,
10; “Daʿavât”, 82)
[5] (İbn
Mâce, “Edeb”, 57; Tirmizî, “Daʿavât”, 38)
[6] Kaynak
<https://islamansiklopedisi.org.tr/tevvab>
[7]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-1/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[8]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-16/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[9] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/309/16-17-ayet-tefsiri>
[10] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-26/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[11] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/319/26-ayet-tefsiri>
[12] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-38/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[13] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/331/38-41-ayet-tefsiri>
[14] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-53/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[15] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/345/52-53-ayet-tefsiri>
[16] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/al-i-imran-suresi-3/ayet-147/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[17] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/440/147-148-ayet-tefsiri>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder