Çalışanın Fizyolojisi
Balzac,
yaşadığı çağın ruhunu kavrayan, anlatan bir romancıdır.
Bir düzen/sistem analistidir aynı zamanda.
Yazdıkları yaşadığı kültürel
coğrafya ikliminin bir ürünüdür. Balzac’ın inşa ettiği roman dünyası yaşanan
hayatın birer yansımasıdır. Dönemi insanlarının çoğunun öyküsü, gözleyicisi
Balzac’ın roman kahramanlarıdır aslında. En üsttekiler, ortadakiler ve
alttakiler…
Balzac, bize, romanlarında giderek yüzsüzleşen, arsız bir toplumu
anlatmaktadır. Ondaki görülmeyeni gösterme, sezilmeyeni sezdirme bilinci
toplumu kavrayış, insanı anlamak düşüncesinden geçer. Alain bu konuda “Balzac
söylenmeye asla cesaret edilemeyen şeyi söyleme cesaretini gösterir…” tespiti
yapar.
Onun
bu yanını hemen şu iki cümlesinde görürüz: “Ülkenin işlerinin kötü yönetimi, devlet adamlarının alanıdır. Bir
çalışan, doğa tarihi yasalarından bihaber bir ağustos böceğinden daha fazla
sorumluluk sahibi değildir, ama durumu gözlemlemek için en iyi yerde
konumlanmıştır.”
Kasım
ayında Vakıfbank Kültür Yayınlarından çıkan küçük bir
kitap “Çalışanın Fizyolojisi” (La
Physiologie de l’employé), okurken beni epey şaşırttı.
Bildiğimiz
Balzac çağının ruhunu kavrayıcı biçimde yazar. Bu hacmi
küçük kitap bile, onun nasıl bir bakış/gözlem/analiz/sezgi gücü ile roman
yazdığını gösteriyor. Aynı zamanda “İnsanlık Komedyası”nın nasıl oluştuğuna
dair ilk elden sırlar bunlar. Onun her romanında karşımıza çıkan
tutku/arzu/yıkıcı benlik sanrıları, toplumsal çözülmenin getirdiği dönüşümle
yaşanan açmazlar, insan ilişkilerindeki derin çatışma, kapitalizmin ahtapot
gibi sardığı bir dünyanın nereye yöneldiğini gösterme biçimi… Dönem
romancılığının da en belirgin öğeleri aslında.
1841’de
yayımlanan ve yaklaşık 180 yıl sonra ilk defa Münif Sair tarafından Türkçeye
çevrilen 'Çalışanın Fizyolojisi' adlı küçük bir kitapta Balzac Franz
Kafka’nın ofis bürokrasisinin kâbus metafiziğini anlatmasından çok önce,
Herman Melville’in Kâtip Bartleby’sinin yayımlanmasından evvel, edebi
dehası ve kurgu ustalığıyla bizi Paris’te bir ofis hayatına götürüyor.
"…çalışanın en iyi tanımı şu olmalıdır: Yaşamak için
maaşına ihtiyaç
duyan ve istifa etmekte özgür olmayan kişi. Çünkü bu kişinin sonsuz kağıt
kalabalığı üretmekten
başka hiçbir alanda donanımı
yoktur…Çalışan bir masada oturup
yazan kişidir. Ofis, çalışanın
doğal ortamıdır. Çalışanlar
ofissiz var olamaz ve bir ofis de çalışanlarsız var olamaz. ..Kamu personeli,
üst makamların partizan olmayan temsilcisidir. Çalışanla devlet adamı arasında
bir yerdedir. …Kişinin maaşı 20000 frankı geçerse, artık bir çalışan sayılamaz.
..Genel Müdürler devlet adamı olabilir. ..Bir devlet bakanı dört Genel Müdür
eder. …Bir çalışanın yagâne hedefi, daire başkanlığıdır. ..Çalışan olmak bir
hükümete hizmet etmektir. ..Hükümetten kâr eden Mösyö Thiers, hükümete alet
olacağına, onu kendi kârına alet eder. Bu kurnaz teknokratlara devlet adamı
denir."
Yaklaşık 180 yıl önce 1841’de
yayımlanan bu küçük kitapta, Balzac’ın diğer tüm eserlerinde görüp tanıyıp
aşina olduğumuz suretler ve hikâyeler bir kez daha -ama bu sefer beyaz
yakalılar olarak karşımıza çıkıyor. Toz yüklü,
stres dolu ve boğucu ofis ortamına dair eğlenceli bir dille kaleme alınan
Çalışanın Fizyolojisi, Sanayi Devriminin iş hayatında yarattığı köklü
değişikliğe dair asla eskimeyen bir ilk bakış.
Bize 200 yıl önce Fransa'dan bulaşan bürokrasi ve 'Memur' hastalığının dönemin ünlü romancısı Balzac'ın kaleminden bizzat yerinde ve zamanında tanısı. Bizim Ankara hastalıkları olarak bugün yaşadıklarımızı o 180 yıl önce Paris'te gözlemlemiş. Mizahi bir dille de anlatmış.
--------------
Balzac’ı böyle okumak… | Feridun Andaç
Kaynak <http://www.edebiyathaber.net/balzaci-boyle-okumak-feridun-andac/>
--------------
Balzac’ı böyle okumak… | Feridun Andaç
Kaynak <http://www.edebiyathaber.net/balzaci-boyle-okumak-feridun-andac/>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder