Tanzimat edebiyatının büyük şairlerinden Ziya Paşa (1825–1880) birer özdeyiş hâline gelmiş beyitleriyle meşhurdur.
Ayrıca halkımızın ortak edebî ürünü olan bazı atasözlerini kendisine has üslûbuyla şiirlerinde işlemiş ve unutulmaz beyitler oluşturmuştur.
Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi / Âdem âdem
olmayınca âdem netsin âdemi.
(Adama adam gerekir, adam etsin adamı. Adam, adam olmayınca, adam ne yapsın
adamı?)
Nizâm-ı halk-ı âlem mültezimdir ind-i Bârîde / Hudâ kâdirdir amma sîmi
zer leyli nehâr etmez
(Allah katında dünya halkının düzeni insanların
üstlerine düşen görevleri yapmasıdır. Allah elbette herşeye kadirdir ama
insanlarda hiçbir gayret yokken gümüşü altına geceyi gündüze çevirmez.)
Yıldız
arayıp gökte nice turfa müneccim / Gaflet ile görmez
kuyuyu rehgüzerinde
(Birçok acemi müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken gaflete dalarak yollarının üzerindeki kuyuyu görmez.)
Âyînesi
iştir kişinin lâfa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
(Kişinin aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür.)

IV.Bölümden
Erbâb-ı kemâli çekemez nakıs olanlar / Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
(İyi insanları çekemez noksan olanlar, Rahatsız olur ışığı gören yarasa gibi.)
V.Bölümden
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah / Yardımcısıdır doğruların
Hazret-i Allah
(İnsan hayatta tiksinti verici hilelerle, kötülüklerle karşılaşsa bile Allah’a ve vatanına sadakatten vazgeçmemelidir, Allah doğruların yardımcısıdır.)
IX.Bölümden
Pek rengine aldanma
felek eski felekdir / Zîrâ feleğin
meşreb-i nâ-sâzı dönekdir.
(Dünyanın rengine
pek aldanma, dünya yine eski dünyadır, Çünkü dünyanın uygunsuz tabiatı
dönektir.)
Yâ bister-i kemhâda, yâ vîrânede cân ver / Çün bây ü gedâ hâke berâber girecekdir.
(İster ipekle döşenmiş yatakta, ister harap bir evde
can ver, Çünkü zenginlerle fakirler toprağa aynı şekilde [eşit] girecektir.)
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından / Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir.
(Allah'a sığın uysal kişinin öfkesinden, Çünkü yumuşak
huylu atın çiftesi serttir.)
Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm / Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerekdir.
(O kibarca gülümseme nice canları yaktı, Aslanın can
alması da gülerek olur.)
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma ? / Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşekdir.
(Özü kötü olan insanlara hiç giydiği üniforma [makam,
yetki] soyluluk verir mi? Altından yapılmış semer vursan eşek yine eşektir.)
Şiirin
Tamamı
Dünyanın rengine pek aldanma, dünya yine eski dünyadır,
Çünkü dünyanın uygunsuz tabiatı dönektir.
İster ipekle döşenmiş yatakta, ister harap bir evde can
ver, Çünkü zenginlerle fakirler toprağa aynı şekilde [eşit] girecektir.
Allah'a sığın uysal kişinin öfkesinden, Çünkü yumuşak
huylu atın çiftesi serttir.
O kibarca gülümseme nice canları yaktı, Aslanın can
alması da gülerek olur.
Özü kötü olan insanlara hiç giydiği üniforma [makam,
yetki] soyluluk verir mi? Altından yapılmış semer vursan eşek yine eşektir.
Mayası kötü olan içki meclisinde belli olur, İçki insanın
cevherini [özünü] ortaya çıkaran [ayırdeden] bir işarettir.
Nasihat ile yola gelmeyeni azarlamak gerekir. Azar ile
uslanmayının [ise] hakkı dayaktır.
Cahiller cahillerin sohbetinden zevk alır, Çılgınların
yakın arkadaşlarının da çılgın olması gerekir.
Makam mevki sahibi olanlar af ile müjdelenmişler midir,
Ceza kanunu aciz olanlara mı mahsustur?
Milyonla çalan yüksek makamda başı dik dolaşır[ken]
Birkaç kuruşu zimmetine geçirenin cezası kürek mahkûmu olmaktır.
İnanç ve din zenginlerde akçe oldu, Namus ve hamiyyet
[namusu korumak için gösterilen gayret] sözü fakirlerde kaldı.
Yüksek bir makama erişmek için "dost" dediğinin
lafını yapmak yeni çıktı. Bu beceriksizliği önceden bilmezdik, yeni çıktı.
Hırsızlık çoğalıp sâdıklık sözü moda haline geldi. Namus
bitti, koruma çabası (hamiyyet) yeni çıktı.
Düşmanlarına dostlarını yermek incelik haline geldi.
Gönül dostlarını başkalarına şikayet etme yeni çıktı.
Sadık kişileri inkar etmek şart oldu. Hırsızlara ikram ve
yardım yapmak yeni çıktı.
Doğruyu söyleyenler önceleri nefretle karşılanmışsa da
hain ve doğru olmayanları kabul görmek, onlara uyum sağlamak yeni çıktı.
Tüm düzenlemeler belgelerle, kağıtlarla duyurulur
(aslında) Sözle halkın refaha getirilmesi (!) yeni çıktı.
Güçsüz olanın hak ettiği (hakkı) saklı tutulur (aslında)
Güçlüleri korumak yeni çıktı.
Gayret sahibi kimseler bağnazlıkla suçlanırken
İmansızların, dinsizlerin düşüncelerinin derin bulunması yeni çıktı.
Devlete yükselişte engel İslam'mış. Evvelinden yoktu, bu
rivayet de yeni çıktı.
Milli benliğimizi unutarak hareket edip her işte Batı'ya
bağlılık yeni çıktı.
Eyvah!...Bu oyunda yine biz yandık. Zîra,
zararımız-ziyanımız ortada,bilmem ne kazandık?... |
I
Saki getir ol badeyi
kim mâye-i candır
Arâm-dih-i akl-ı
melâmet-zedegândır
Ol mey ki olur
saykal-ı dil ehl-i kemâle
Nâ-puhtelerin aklına
bâdî-i ziyandır
Bir câm ile yap hatırı
zîrâ dil-i vîrân
Mehcûr-ı hârâbat olalı
hayli zamandır
Sâkî içelim aşkına
rindân-ı huda'nın
Rindân-ı huda vâkıf-ı
esrâr-ı nihândır
Sâkî içelim rağmına
süfi-ı harisin
Kim maksadı kevser
emeli hıır-i cinândır
Aşk olsun o pîr-ı
mey-perverde-i aşka
Kim badesi sad-sâle vü
sâkîsi civandır
Pîr-i meye sor
mes'elede var ise şüphen
Vaizlerin efsaneleri
hep hezeyandır
Ben anladığım çarh ise
bu çarh-ı çep-endâz
Yahşi görünür sureti
amma ki yamandır
Benzer felek ol
çenber-i fânûs-ı hayâle
Kim nakş-ı temâsîli
serîü'l-cereyândır
Sâkî bize mey sun ki
dil-i tecribet-âmûz
Endişe-i encam ile
vakf-ı halecândır
İç bade güzel sev var
ise akl u şuurun
Dünya var imiş ya ki
yoğ olmuş ne umurun
II
Yetmez mi bu
kasrîreviş-iağreb-i âlem
Bir menzile ermez mi
aceb kevkeb-i âlem
Şimdi uyuyanlar ö
zamanda uyanırlar
Bir subha resîde olur
âhır şeb-i âlem
Pâmâl eder encam kimin
üstüne dönse
Agâz edeli devre budur
meşreb-i âlem
Bin böyle cihan zer ü
sîm olsa yetişmez
Mümkün mü ki is'af
oluna matlab-ı âlem
Hâriçten eğer olsa
temaşasına imkân
Müdhiş görünür
heykel-i müsta'ceb-i âlem
Almış yükünü şöyle ki
seyrinde halelsiz
Bir zerre dahi
kaldıramaz merkeb-i âlem
Ebnâ-yı beşerde kalacak
mı bu muâdât
Bilmem ne zaman
doğrulacak mezheb-i âlem
Her safhada bir şekl-i
hakikat eder ibraz
Her gün çevirir bir
varaka makleb-i âlem
Bin ders-i maârif
okunur her varakında
Yârab ne güzel mekteb
olur mekteb-i âlem
Bu cism-i kesifin
neresi merkez-i kuvvet
Yârab ne matıyyeyle
gezer kâlib-i âlem
Subhâneke yâ men
halaka'l-halka vasînâ
Subhâneke subhâneke
subhâneke elîfâ
III
Ey kudretine olmayan
âğâz u tenâhî
Mümkün değil evsâfını
idrâk kemâhî
Her nesne kılar
varlığına hüsn-i şehâdet
Her zerre eder vahdetine
arz-ı güvâhî
Hükmün kılar izhâr bu
âsâr ile mihri
Emrin eder ibraz bu
envâr ile mâhı
Dil-sîr-i bisât-ı
niamın mürg-i hevâyî
Sîrâb-ı zülâl-i
keremindir suda mâhî
Eyler keremin âteşi
gülzâr halil'e
Mağlûb olur peşşeye
nemrud-ı mübâhi
Zâlimleri adlin ne
zaman hâk edecektir
Mazlumların çıkmadadır
göklere âhı
Bigânelere münhasır
enva'-ı huzûzât
Mihnet-zede-i aşkına
mahsûs devâhî
Sensin eden idlâl nice
ehl-i tarîki
Sensin eden ihdâ nice
gümgeşte-i râhı
Hükmün ki ola mûcib-i
hayr u şer-i ef âl
Yarab ne içindir bu
evâmir bu nevâhî
Sendendir ilâhi yine
bu mekr ü bu fitne
Bu mekr ü bu fitne
yine sendendir ilâhi
Güftî bikün ü bâz zenî
seng-i melâlet
Dest-i men ü dâd-ı tu
der rûz-ı kıyamet
IV
Bir katre içen çeşme-i
pür-hûn-ı fenadan
Başın alamaz bir dahi
bârân-ı belâdan
Asude olam dersen eğer
gelme cihâna
Meydâna düşen
kurtulamaz seng-i kazadan
Sâbit-kadem ol
merkez-i me'mûn-ı rızâda
Vareste olup dâire-i
havf u recâdan
Dursun kef-i hükmünde
terâzû-yı adalet
Havfın var ise
mahkeme-i rûz-ı cezadan
Her kim ki arar bûy-ı
vefa tab'-ı beşerde
Benzer ana kim devlet
umar zıll-ı hümâdan
Bî-baht olanın bağına
bir katresi düşmez
Bârân yerine dür ü
güher yağsa semâdan
Erbâb-ı kemâli çekemez
nakıs olanlar
Rencide olur dîde-i
huffâş ziyadan
Her âkile bir derd bu
âlemde mukarrer
Rahat yaşamış var mı
gürûh-ı ukalâdan
Halletmediler bu
lügazın sırrını kimse
Bin kafile geçti
hükemâdan fuzelâdan
Kıl san'at-ı üstadı
tahayürle temaşa
Dem vurma ger arif
isen çün ü çiradan
İdrâk-i meali bu küçük
akla gerekmez
Zîrâ bu terâzû o kadar
sıkleti çekmez
V
Cehrin ne safa var
acaba sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini
hîn-i seferinde
Bir reng-i vefa var mı
nazar kıl şu sipihrin
Ne leyi ü nehârında ne
şems ü kamerinde
Seyretti hava üzre
denir taht-ı süleyman
Ol saltanatın yeller
eser şimdi yerinde
Hür olmak ister isen
olma cihanın
Zevkinde safasında
gamında kederinde
Cânân gide rindân
dağıla mey ola rizân
Böyle gecenin hayr
umulur mu seherinde
Hayr umma eğer sadr-ı
cihan olsa da bilfarz
Her kim ki hasâset ola
ırk u güherinde
Yıldız arayıp gökte
nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez
kuyuyu rehgüzerinde
Anlar ki verir lâf ile
dünyâya nizâmât
Bin türlü teseyyüb
bulunur hanelerinde
Ayînesi iştir kişinin
lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i
aklı eserinde
Ben her re kadar
gördüm ise bazı mazarrat
Sâbit-kademim vine bu
re'vin üzerinde
İnsana sadakat yaraşır
görse de ikrah
Yardımcısıdır
doğruların hazret-i allah
VI
Gadr ede reayasına
vâli-i eyâlet
Dünyâda vü ukbâda ne
zillet ne rezalet
Lâyık mıdır insân
olana vakt-i kazada
Hak zahir iken bâtıl
için hükmü imâlet
Kadı ola davacı vü
muhzır dahi şahit
Ol mahkemenin hükmüne
derler mi adalet
Ey mürtekib-i har bu
ne zillet ki çekersin
Bir kaç kuruşa
müddet-i ümrünce hacâlet
Lâ'net ola ol mâle ki
tahsîline ânın
Yâ din ola yâ ırz veya
namus ola âlet
Âdem olanın hayr olur
âdemlere kasdı
İnsanlığa insanda
budur işte delâlet
İnsan ona derler ki
ede kalb-i rakîki
Alâm-ı ben-i nev'i ile
kesb-i melâlet
Âdem ona derler ki
garazdan ola sâlim
Nefsinde dahi eyleye
icrâ-yı adalet
Sâdık görünür kisvede
erbâb-ı hiyânet
Mürşid sanılır vehlede
ashâb-ı dalâlet
Ekser kişinin suretine
sîreti uymaz
Yârâb bu ne hikmettir
ilâhi bu'ne halet
Ümmîd-i vefa eyleme
her şahs-ı degalde
Çok hacıların çıktı
haçı zir-i begalde
VII
Bir abd-i habeş dehre
olur baht ile sultan
Dahhâk'in eder mülkünü
bir gâve perişan
İkbâline idbârınadil
bağlama dehrin
Bir dâirede devr
edemez çenber-i devrân
Zâlim yine bir zulme
giriftar olur âhır
Elbette olur ev
yıkanın hanesi viran
Ekser görülür çünkü
ceza cins-i amelden
Encamda âhenden ölür
rahne-i sühan
Tezkîr olunur la'n ile
haccâc ile cengiz
Tebcîl edilir
nûşirevan ile süleyman
Kabil midir elfaz ile
tagyir-i hakikat
Mümkün mü ki tefrik
oluna küfr ile îmân
Birhâkden inşâ olunur
deyr ile mescid
Birdir nazar-ı hak'da
mecûs ile müselman
Her derdin olur çaresi
her inleyen ölmez
Her mihnete bir âhir
olur hem gama pâyan
Geh çâk olunur damen-i
pâkize-i ismet
Geh iffet eder âdemi
ârâyiş-i zindan
Sabr et siteme ister
isen hüsn-i mükâfat
Fikreyle ne zulm
eylediler yusuf a ihvan
Zâlimlere bir gün
dedirir kudret-i mevlâ
Tallahi lekad
âserakellâhu aleynâ
VIII
Her şahsı harîm-i
hakk'a mahrem mi sanırsın
Her tâc giyen çulsuzu
edhem mi sanırsın
Dehri araşan binde bir
âdem bulamazsın
Adem görünen harlan
âdem mi sanırsın
Çok mukbili gördüm ki
güler içi kan ağlar
Handan görünen herkesi
hurrem mi sanırsın
Bil illeti kıl sonra
müdâvâta tasaddî
Her merhemi her yareye
merhem mi sanırsın
Kibre ne sebeb yoksa
vezirim deyu gerçek
Sen kendini düstûr-ı
mükerrem mi sanırsın
Ey müftehir-i devlet-i
yek-rûze-i dünya
Dünya sana mahsûs u
müsellem mi sanırsın
Hâlî ne zaman kaldı
cihan ehl-i tama'dan
Sen zâtını bu âleme
elzem mi sanırsın
En ummadığın keşf eder
esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi
sersem mi sanırsın
Bir gün gelecek sen de
perîşan olacaksın
Ey gonca bu cem'iyyeti
her-dem mi sanırsın
Nâmerd olayım çarha
eğer minnet edersem
Çevrinle senin ben
keder etsem mi sanırsın
Allah'a tevekkül
edenin yaveri hak'tır
Nâşâd gönül bir gün
olur şâd olacaktır
IX
Pek rengine aldanma
felek eski felektir
Zîrâ feleğin meşreb-i
nâsâzı dönektir
Yâ bister-i kemhada ya
vîrânede can ver
Çün bây ü gedâ hâke
beraber girecektir
Allah'a sığın sahs-ı
halimin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu
atın çiftesi pektir
Yaktı nice canlar o
nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasd etmesi
cana gülerektir
Bed-asla necâbet mi
verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan
eşek yine eşektir
Bed-mâye olan
anlaşılır metiis-i meyde
İşret güher-i âdemi
temyize mihektir
Nush ile yola
gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdîr ile
uslanmayanın hakkı kötektir
Nadanlar eder sohbet-i
nadanla telezzüz
Dîvânelerin hem-demi
dîvâne gerektir
Afv ile mübeşşer midir
ashâb-ı merâtib
Kânûn-ı ceza âcize mi
has demektir
Milyonla çalan
mesned-iizzetteser-efrâz
Bir kaç kuruşu
mürtekibin câyı kürektir
İman ile din akçadır
erbâb-ı gınada
Nâmûs u hamiyyet sözü
kaldı fukarada
X
İkbâl için ahbabı
siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu
dirayet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lafz-ı
sadâkat modalandı
Nâmûs tamam oldu
hamiyyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbabını
zemm oldu zerafet
Dildârdan agyâra
şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile
red kaide oldu
Hırsızlara ikram u
inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel
dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki
riâyet yeni çıktı
Evrak ile ilân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i
ra'iyyet yeni çıktı
Aciz olanın ketm
olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde
himâyet yeni çıktı
İsnâd-ı ta'assub
olunur merd-i gayura
Dinsizlere tevcih-i
reviyyet yeni çıktı
İslâm imiş devlete
pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivayet
yeni çıktı
Milliyyeti nisyan
ederek her işimizde
Efkâr-ı frenge
tebaiyyet yeni çıktı
Eyvah bu bâzîçede
bizler yine yandık
Zîrâ ki ziyan ortada
bilmem ne kazandık
XI
Zahirde görüp bizleri
sanma ukalâyız
Biz bir sürü âkil
sıfatında budalayız
Akil denilir mi bize
kim hâli bilirken
Dildâde-i âlâyiş-i
nîreng-i hevâyız
Yârân-ı vatandan bizi
özler bulunursa
Düştük sefer-i gurbete
muhtâc-ı duayız
Terkîb-i acîbiz iki
hâsiyyetimiz var
Ahbabımızın devletiyiz
hasına belâyız
Küncîde durur hırkamız
altında künûzât
Dervişleriz gerçi
nazarda fukarayız
Ukbâya yarar bir
işimiz yok ise bârî
Azâde-dil-i şâibe-i
zerk ü riyayız
Devletlülere bizleri
tahkir düşer mi
Biz âciz isek de yine
mahlûk-ı hüdâyız
Bir âfet-i hunhara
esîr oldu gönül kim
Her nâzına her lâhzada
bin kerre fedayız
Hatırda durur
sohbetinin lezzeti hâlâ
Gerçi o şereften nice
yıldır ki cüdayız
Her çevrine razılarız
ey şâh-ı melâhat
Bizler ki kuluz
mu'tasım-ı bâb-ı rızâyız
İster bize lutf eyle
diler bizden ırağol
Dünyada heman sen
şeref ü şân ile sağ ol
XII
Her millet için bir
düzüye adlini âm et
Fikr-i gazab-ı
hazret-i mabûd-ı enam et
Bevvâl-i çeh-i zemzemi
la'netle anar halk
Sen kabe gibi kendini
hürmetle benâm et
İncinmemek istersen
eğer mülk-i fenada
Bir kimseyi
incitmemeğe hasr-ı meram et
Bir yerde ki yok
nağmeni takdir edecek gûş
Tazyi'-i nefes eyleme
tebdîl-i makam et
Avret gibi mağlûb-ı
hevâ olma er ol er
Nefsin seni râm etmeye
sen nefsini râm et
Mânend-işecernâbit
olur sabit olanlar
Her kangı işin ehli
isen anda devam et
Noksanını bil bir işe
ya başlama evvel
Yâ başladığın kâr-ı
pezîrâ-yı hitâm et
Uğrarsa saba râhın
eğer semt-i irak'a
Bağdad iline doğru
dahi azm ü hıram et
Merdân-ı suhendânı
ziyaret edip andan
Adâb ile git ravza-i
rûhî'ye selâm et
Tahsinini arz eyleyip
evvelce ziyâ'nın
Bu beyti huzurunda oku
hatm-i kelâm et
Meydân-ı suhende yoğ
iken sen gibi bir er
Bir şâir-i rûm oldu
sana şimdi beraber |

Bir süre Sadaret Mektub-i Kalemi'nde çalıştı. 1855'te Mustafa Raşid Paşa aracılığıyla sarayda Mabeyn Katipliği'ne atandı. bu sırada Fransızca öğrendi. Ali Paşa sadrazam olunca saraydan uzaklaştırıldı. 1861'de Kıbrıs, 1863'te Amasya Mutasarrıfı ve Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye üyesi oldu.
1865'te Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne katıldı. Yeniden Kıbrıs'a atanınca 1867'de Namık Kemal ile birlikte Londra'ya kaçtı. Birlikte Yeni Osmanlılar'ın yayın organı olan Hürriyet gazetesini yayınladılar. Namık Kemal'in ayrılmasından sonra gazetenin sorumluluğunu üstlendi. 1870'te Cenevre'ye gitti.
1865'te Yeni Osmanlılar Cemiyeti'ne katıldı. Yeniden Kıbrıs'a atanınca 1867'de Namık Kemal ile birlikte Londra'ya kaçtı. Birlikte Yeni Osmanlılar'ın yayın organı olan Hürriyet gazetesini yayınladılar. Namık Kemal'in ayrılmasından sonra gazetenin sorumluluğunu üstlendi. 1870'te Cenevre'ye gitti.
Ali Paşa'nın ölümünden sonra 1871'de İstanbul'a döndü. 1872-1876 arasında Şurayı Devlet üyeliği ve maarif müsteşarlığı yaptı. Anayasayı hazırlayan Kanun-i Esasi adlı kurumda görevlendirildi. 1'inci Meşrutiyet'in ilanından sonra 1877'de vezir rütbesiyle önce Suriye Valiliği'ne ardından Adana Valiliği'ne atandı. Adana'da yaşamını yitirdi.
Batılılaşma yanlısı, yenilikçi Tanzimat Edebiyatı'nın öncüleri arasında yer aldı. Namık Kemal ve Şinasi ile birlikte yeni Türk edebiyatının temellerini attı. Tür edebiyatının kendi geleneğine sahip çıkmasını istedi, şiir ve yazı dilinin halkın dili olması gerektiğini savundu.

1874-1875'te
Arap, Fars ve Türk şairlerin şiirlerini
"Harabat" adlı 3 ciltlik ansiklopedide topladı.
Başlıca
eserleri:
1.
Zafername (nazım-nesir karışık hiciv), Mizah edebiyatının önemli bir eseri sayılır.
2.
Harabat (3 cilt), Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler
antolojisi.
3.
Eş’ar-ı Ziya (şiirleri), Külliyet-i Ziya Paşa ismiyle
Süleyman Nazif tarafından tekrar basılmıştır.
Tercümeleri:
1) Viardot’tan, Endülüs Tarihi'ni, 2) Cheruel ile
Lavallee’den, Engizisyon Tarihi'ni, 3) J.J. Rousseau’dan Emil’i, 4) Moliere’den
Tartuffe’ü tercüme etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder