Corona gelgitleri
Ay ve Güneş’in
çekim gücü nedeniyle okyanuslarda meydana gelen yükselme ve alçalmalara gel-git
deniyor. Ay Güneş’e göre daha yakın olduğu için onun dünya üstündeki çekim gücü
daha fazla. İşte bu sebeple suyun yükselmesine med (gel), alçalmasına ise cezir
(git) denilmekte. Bu olay, her gün iki defa kabarma, iki defa çekilme şeklinde gerçekleşiyormuş.
Corona günlerindeki
kabarma ve alçalmaları da ben bu gel-git olayına benzetiyorum. Bir yıldır dünya
bunu yaşıyor. Dünya denizi öyle bir çalkantı içinde ki, insan rüzgara bakıyor
ilk önce. Ama havada bir rüzgâr da yok.
Peki o zaman bu dalgalanmanın sebebi ne? Kabarıyorsa neden, düşüyorsa neden?
İster
istemez Eskimoların bir sözünü hatırlıyor insan: “Rüzgârsız havada dönen
fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır!” Normal şartlarda olmaması gereken bir
olayın, nedeni belli olmayan şartlarda oluşmasıyla ilgili bir söz. Sonuçta pek adil
gelmese de.
Denizin
üzerine baktığınızda o çalkantıyı görebilirsiniz. Vaka sayıları, ölenler,
iyileşenler, tedavi görenler hep o denizin görünen yüzü. Normal şartlarda rüzgârla
ilgili bir durum. Fakat medcezir ya da gel-git dediğimiz şeyin sebebi çok daha
farklı. İnsanlığı derinden etkileyen; kalp krizleri, kanser ve zatürre
gibi sebebi bilinen ölümcül hastalıklar o görünen yüze benziyor. Onların
tedavisi, ameliyatı, ilacı da belli.
Ancak Coronavirüsünün ne sebebi, ne şifası biliniyor. Nasıl bir medcezir ki asıl gücü, kaynağını, sonumuzu bilmiyoruz. Çalkantılı denizde düşmemek için sıkı sıkı bir yerlere tutunmak, dışarı çıkmamak ve ıslanmamak için kendini koruyan denizciler gibiyiz. Temizlik-Maske ve Mesafe başından beri hala tek güvenli tedbir.
Corona medcezirleri
Corona günlerinin 305’ncisindeyiz. Hayat zaten kolay değil, üstüne üstlük hiç bilmediğimiz bir hastalık bir yıldır bizi beşik gibi sallıyor. Her gün akşam Corona güncel tablolarından meteroloji raporu gibi günlük durumları izliyoruz.
Bir dönem geliyor artışlarla bizim de yüreğimiz kalkıyor. Aşka bir dönem
tepelerde askıda kalıyoruz. Bazen de “bu iş bitiyor galiba” diyerekten içimiz
umutla doluyor.
Özellikle
son aylarda çok fazla yanımızdan, yöremizden, uzağımızdan vefat haberleri
duyduk. Cenazelerine gidemedik. Bol bol
taziye mesajları yazdık, telefonlarla baş sağlığı diledik. Nişanları, düğünleri
olanların sevincine ortak olamadık. Nişan, düğün hayalleri olan gençlerin
omuzlarının yıkılışını, gözlerinin bulutlanışını izledik. Sosyal medya kutlamalara
da, üzüntülere de aracılık etti. Hastalananlara geçmiş olsun dedik, çocuğu
torunu olanlara göz aydınlığı diledik.
Kuşkusuz yaşanan
acılar da sevinçler de hayatın bir gerçeği. Bir saniye sonra ne olacağını,
hangi haberi alacağımızı bilemiyoruz. Corona günleri adeta medcezir iniş
çıkışları gibi hayatımızı çalkalayıp durdu. Elbet kötü günleri de kabullenebiliyoruz,
ama direnç de içimizde saklı. Öncelikle hasta olmamaya, kendimizi ve ailemizi
korumaya çalıştık. Yapmak istediğimiz pek çok şeyi yapmadık, yapamadık ama hiç
umulmadık sürprizler de eksik olmadı değil hayatımızda. Hepsinden de çok şeyler
öğrendik, öğreniyoruz.
Kendi
kendimizi izolasyon çevremizdekilerle yüz yüze bağ kurmayı sınırladı. Komşularımızdan
bile kaçar olduk. 2020 yılı elimizin altından kaydı gitti. Hayat çok kısa, bir
yılı azımsamamak lazım. Ama Corona günlerinde hayatın önümüzden geçip gitmesine
şahit olduk işte. Daha da bu halin ne kadar süreceği belli değil.
Çalışanlar kendilerini
işlerine tam olarak veremedi. Hanımlar eve hapsolan hayatın ağırlığı altında ezildiler.
Evlilikler, arkadaşlıklar hatta kariyer planları hepsi bir imtihana tabi oldu
neredeyse. Arkadaşlarımızla birlikte olamadık. Terapi gibi olan çay kahve muhabbetlerini
edemedik, hedef ve hayallerimizi paylaşamadık.
Bütün doktorlar
yaşamak için huzurlu bir hayat, sağlıklı beslenme ve spor yapmayı tavsiye
ediyor. Ama itiraf etmeli ki bunları yapamadık. Rutinlerimiz 100 metrekare evin
içinde kayboldu gitti. Belki corona olmadık ama neredeyse hepimiz depresyon
hastası olduk. Fiziksel olarak iyi olma halinin sağlık demek olmadığını anladık
yaşayarak. Kendimize, etrafımıza “iyisin, iyiyim” demek yetmiyormuş. Depresyon
için ilaç gerektiğini de böylece öğrenmiş olduk.
Torunlarımızı
büyüttük bu dönemde. Çocuklarımızla ilgilendik hiç olmadığı kadar. Onların da
bize yakın olmalarından mutlu olduk. Bir araya gelemediklerimizle hep birlikte
olmayı ne kadar da özledik değil mi? Gitmek istediğimiz yerlere gidebilmeyi,
alış veriş edebilmeyi. Haftada bir dışarıda yemek yiyebilmeyi.
Bu arada sürprizler
de yaşamadık değil. Memleketten uzun zamandır beklediğimiz bazı haberler aldık.
Yıllardır görüşmediğimiz, görüşemediğimiz akrabalarla bol bol görüntülü
görüştük. Hatta hakkında hiç bilgimiz olmayan akrabalarımızla da böyle sanal
ortamlarda tanıştık. Fotoğraflar aldık, fotoğraflarımızı gönderdik bilsinler,
bilelim diye.
İkiz torun
haberi sevinçlerimizi üçe beşe katladı. Öbür küçük torunların “dede, nenne,
dayı, teyze, amca, abi” demeleri ise adeta yağlarımızı eritti. Yürümeleriyle
havalara uçtuk, sarılıp öpmeleriyle kendimizden geçtik. Büyük oğlumuzun son üç
kitabı 2020 yılı içinde çıktı. Bense sadece geçtiğimiz yıl içinde 400’e yakın
yazı yazdım.
Corona medcezirine
rağmen hamd olsun canımız sağ. Ayaktayız, yaşıyoruz. Her koyu karanlığın bir
şafağı var. Sabahı olmayan bir gece, baharı olmayan bir kış yok. Rabbim daha
kötüsünden muhafaza eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder