10 Ocak 2021 Pazar

10 Ocak 2021 20:30 Pazar CORONA GÜNLERİ....................................Corona labirentinde

Corona gelgitleri

Ay ve Güneş’in çekim gücü nedeniyle okyanuslarda meydana gelen yükselme ve alçalmalara gel-git deniyor. Ay Güneş’e göre daha yakın olduğu için onun dünya üstündeki çekim gücü daha fazla. İşte bu sebeple suyun yükselmesine med (gel), alçalmasına ise cezir (git) denilmekte. Bu olay, her gün iki defa kabarma, iki defa çekilme şeklinde gerçekleşiyormuş.

Corona günlerindeki kabarma ve alçalmaları da ben bu gel-git olayına benzetiyorum. Bir yıldır dünya bunu yaşıyor. Dünya denizi öyle bir çalkantı içinde ki, insan rüzgara bakıyor ilk önce. Ama havada bir rüzgâr da yok. Peki o zaman bu dalgalanmanın sebebi ne? Kabarıyorsa neden, düşüyorsa neden?

İster istemez Eskimoların bir sözünü hatırlıyor insan: “Rüzgârsız havada dönen fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır!” Normal şartlarda olmaması gereken bir olayın, nedeni belli olmayan şartlarda oluşmasıyla ilgili bir söz. Sonuçta pek adil gelmese de.

Denizin üzerine baktığınızda o çalkantıyı görebilirsiniz. Vaka sayıları, ölenler, iyileşenler, tedavi görenler hep o denizin görünen yüzü. Normal şartlarda rüzgârla ilgili bir durum. Fakat medcezir ya da gel-git dediğimiz şeyin sebebi çok daha farklı. İnsanlığı derinden etkileyen; kalp krizleri, kanser ve zatürre gibi sebebi bilinen ölümcül hastalıklar o görünen yüze benziyor. Onların tedavisi, ameliyatı, ilacı da belli.

Ancak Coronavirüsünün ne sebebi, ne şifası biliniyor. Nasıl bir medcezir ki asıl gücü, kaynağını, sonumuzu bilmiyoruz. Çalkantılı denizde düşmemek için sıkı sıkı bir yerlere tutunmak, dışarı çıkmamak ve ıslanmamak için kendini koruyan denizciler gibiyiz. Temizlik-Maske ve Mesafe başından beri hala tek güvenli tedbir.

Corona medcezirleri

Corona günlerinin 305’ncisindeyiz. Hayat zaten kolay değil, üstüne üstlük hiç bilmediğimiz bir hastalık bir yıldır bizi beşik gibi sallıyor. Her gün akşam Corona güncel tablolarından meteroloji raporu gibi günlük durumları izliyoruz. 

Bir dönem geliyor artışlarla bizim de yüreğimiz kalkıyor. Aşka bir dönem tepelerde askıda kalıyoruz. Bazen de “bu iş bitiyor galiba” diyerekten içimiz umutla doluyor.

Özellikle son aylarda çok fazla yanımızdan, yöremizden, uzağımızdan vefat haberleri duyduk.  Cenazelerine gidemedik. Bol bol taziye mesajları yazdık, telefonlarla baş sağlığı diledik. Nişanları, düğünleri olanların sevincine ortak olamadık. Nişan, düğün hayalleri olan gençlerin omuzlarının yıkılışını, gözlerinin bulutlanışını izledik. Sosyal medya kutlamalara da, üzüntülere de aracılık etti. Hastalananlara geçmiş olsun dedik, çocuğu torunu olanlara göz aydınlığı diledik.

Kuşkusuz yaşanan acılar da sevinçler de hayatın bir gerçeği. Bir saniye sonra ne olacağını, hangi haberi alacağımızı bilemiyoruz. Corona günleri adeta medcezir iniş çıkışları gibi hayatımızı çalkalayıp durdu. Elbet kötü günleri de kabullenebiliyoruz, ama direnç de içimizde saklı. Öncelikle hasta olmamaya, kendimizi ve ailemizi korumaya çalıştık. Yapmak istediğimiz pek çok şeyi yapmadık, yapamadık ama hiç umulmadık sürprizler de eksik olmadı değil hayatımızda. Hepsinden de çok şeyler öğrendik, öğreniyoruz. 

Kendi kendimizi izolasyon çevremizdekilerle yüz yüze bağ kurmayı sınırladı. Komşularımızdan bile kaçar olduk. 2020 yılı elimizin altından kaydı gitti. Hayat çok kısa, bir yılı azımsamamak lazım. Ama Corona günlerinde hayatın önümüzden geçip gitmesine şahit olduk işte. Daha da bu halin ne kadar süreceği belli değil.

Çalışanlar kendilerini işlerine tam olarak veremedi. Hanımlar eve hapsolan hayatın ağırlığı altında ezildiler. Evlilikler, arkadaşlıklar hatta kariyer planları hepsi bir imtihana tabi oldu neredeyse. Arkadaşlarımızla birlikte olamadık. Terapi gibi olan çay kahve muhabbetlerini edemedik, hedef ve hayallerimizi paylaşamadık.

Bütün doktorlar yaşamak için huzurlu bir hayat, sağlıklı beslenme ve spor yapmayı tavsiye ediyor. Ama itiraf etmeli ki bunları yapamadık. Rutinlerimiz 100 metrekare evin içinde kayboldu gitti. Belki corona olmadık ama neredeyse hepimiz depresyon hastası olduk. Fiziksel olarak iyi olma halinin sağlık demek olmadığını anladık yaşayarak. Kendimize, etrafımıza “iyisin, iyiyim” demek yetmiyormuş. Depresyon için ilaç gerektiğini de böylece öğrenmiş olduk.

Torunlarımızı büyüttük bu dönemde. Çocuklarımızla ilgilendik hiç olmadığı kadar. Onların da bize yakın olmalarından mutlu olduk. Bir araya gelemediklerimizle hep birlikte olmayı ne kadar da özledik değil mi? Gitmek istediğimiz yerlere gidebilmeyi, alış veriş edebilmeyi. Haftada bir dışarıda yemek yiyebilmeyi.

Bu arada sürprizler de yaşamadık değil. Memleketten uzun zamandır beklediğimiz bazı haberler aldık. Yıllardır görüşmediğimiz, görüşemediğimiz akrabalarla bol bol görüntülü görüştük. Hatta hakkında hiç bilgimiz olmayan akrabalarımızla da böyle sanal ortamlarda tanıştık. Fotoğraflar aldık, fotoğraflarımızı gönderdik bilsinler, bilelim diye.  

İkiz torun haberi sevinçlerimizi üçe beşe katladı. Öbür küçük torunların “dede, nenne, dayı, teyze, amca, abi” demeleri ise adeta yağlarımızı eritti. Yürümeleriyle havalara uçtuk, sarılıp öpmeleriyle kendimizden geçtik. Büyük oğlumuzun son üç kitabı 2020 yılı içinde çıktı. Bense sadece geçtiğimiz yıl içinde 400’e yakın yazı yazdım.

Corona medcezirine rağmen hamd olsun canımız sağ. Ayaktayız, yaşıyoruz. Her koyu karanlığın bir şafağı var. Sabahı olmayan bir gece, baharı olmayan bir kış yok. Rabbim daha kötüsünden muhafaza eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder