12 Ocak 2021 Salı

13 Ocak 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı196.................................Tarım ve hayvancılık(II)

Tarım ve hayvancılık(II)

Bu hafta 'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü için kullanılabilecek fırsatların değerlendirilmesi üzerinde duracağız. Böylece fırsatlardan yararlanılmasına yönelik bazı hedefler ortaya çıkmış olacak. Daha sonraki yazıda ise 'ZAYIF' yönler ile ‘TEHDİTLER’den yola çıkarak bunların telafisi ve korunma amaçlı başka bazı hedefler ortaya koymaya çalışacağız.

Susurluğun ‘GZFT.09-'TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında daha önce yapılmış bulunan durum analizi çalışmasında bugün olduğu gibi orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacak, önümüze gelmesi muhtemel çevresel ‘Fırsatlar’ da:FRS.09.1-Küresel gıda talebindeki artış’, ‘FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi’,’FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler’,’FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli’,’FRS.09.5-Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’,’FRS.09.6-Damızlık koç-teke üretim merkezleri’,’FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar’,’FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama uygulamaları’, ‘FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü’,’FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı’,’FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli’,FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı hedefler’,’FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler’,’FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız’,’FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları’ ile ‘FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyeli’ ve ‘FRS.09.17-Üniversite sektör işbirliği imkânı’  olarak belirlenmişti.

Mademki ‘AMAÇ.1-BÖLGESİNDE YÜKSELEN, ÖNE ÇIKAN GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK’ istiyoruz ve mademki bu konuda StrA.1.1-Sosyal ve ekonomik kalkınma’ stratejik amacımız ve ‘Str.1.1.1-Güçlü yanları ve fırsatları kullanma’ şeklinde bir stratejimiz var o halde FRS.09.2-Uygulanan yeni teşvik sistemi, FRS.09.3-Tarımsal desteklemeler,  FRS.09.7-Milli tarım kapsamında yürütülen çalışmalar ve FRS.09.14-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız, şeklindeki fırsatlardan nasıl yararlanabileceğimize bir bakalım:

Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı bir teşvik sistemi uygulanıyor. 2012 yılında başlatılan ve Ekonomi Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki hem yerli hem de yabancı yatırımlara ivme kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada %25- %35 olan kurumlar vergisi ülkemizde %20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak kurumsal markalar için teşvik edici önemli bir avantaj. Bu sebeple ‘HDF.1.1.1.53-Tarım işletmelerimizi uygulanan yeni teşvik sisteminden yararlanmaları için yönlendirmek’ hedefiyle hareket etmekten daha doğal ne olabilir? Teşvik sistemine tüm hak sahibi paydaşların adil bir şekilde ulaşabilmesi çok önemli. Kuşkusuz bu noktada tüm ilgililere ve eğitim kurumlarına büyük görevler düşüyor. Zira teşvik sisteminden doğru faydalanabilmek için bilgiye erişim ve yetişmiş insan gerektiği ortada. Aksi halde teşviklerin ihtiyacı olana değil de parası olana gittiğini görmeye ve şikâyet etmeye devam ederiz. Bu açıdan ‘HDF.1.1.1.54-Teşvik sistemlerini takip, talep ve uygulayabilen nitelikle bilinçli insan sayısını arttırmak’ zorunlu görünüyor.

Aynı şekilde halen uygulanan birçok tarımsal destekleme var. Milli Tarım projesi kapsamında çiftçinin aldığı mazotun yarısı devlet tarafından karşılanırken 100 TL’ lik mazotun 50 TL’ si ise kendisi tarafından karşılanıyor. Gübrede ise %40 destek var; Tarım kredi gübre fiyatlarını %23 düşürdü, %18 olan kdv sıfırlanıp kalktı. TMO tohum fiyatlarında da %10 indirime gidildiği duyuruldu. Destekler yılda 2 defa verilecek şekilde ayarlandı. Buğday ve yem bitkileri tüm havzalarda destekleniyor. Desteklemelerde Bürokrasi azaltıldı. Tek Başvuru, yılda iki kez ödeme sistemi getirildi. Uygulanan destekler kapsamında; Kaliteli Tohumluk Projesi, Fide Fidan Desteği ve Tıbbi Aromatik Bitki Desteği veriliyor. Ayrıca; Fark ödemesi desteği, Mazot ve kimyevi gübre desteği, Sertifikalı tohumluk kullanım desteği ve Yem bitkileri gibi önemli prim ve destekleme uygulamaları da var. Tarım ve Orman Bakanlığınca 2021 yılında da çiftçilerimizse hibe, teşvik ve faizsiz kredilerin verilmeye devam edilmesi bekleniyor. O halde’HDF.1.1.1.55-Çiftçilerimize Tarımsal desteklemelerden hakkıyla yararlanabilmeleri için bilgi,  danışmanlık ve denetim hizmeti vermek’ suretiyle yardımcı olmak gerekiyor.

Tarım Bakanlığınca son yıllarda geliştirilen Milli tarım projesi kapsamında birçok çalışma yürütülüyor. Projeye göre artık havza bazlı üretim yapılacak. Havzalardaki parçalı araziler birleştirilerek verimin arttırılması amaçlanmış. Çiftçinin ekeceği alternatifli ürünler devlet tarafından belirlenecek ve ona göre destek verilecek. Çiftçi de kendi havzasında, o planlama çerçevesinde alternatif ürünleri de dikkate alarak üretim yapacak. Ülkemizde bulunan 941 havzada bu çalışmaların yürütüleceği anlaşılıyor. Hangi bölgede hangi ürünün daha sağlıklı ve verimli bir şekilde üretileceği de önceden belirlenmiş durumda. Destek verilen tarım ürünleri destekleme ödemeleri de ona göre olacak. Ziraat Bankası da aynı proje kapsamında doğal afetlerden zarar gören vatandaşların ihtiyaçlarını giderecek kredi imkânları sağlayacak. Bu sayede ekim yapılacak alanların veriminin arttırılması, üreticinin de yüksek gelir elde etmesi sağlanacak. Üreticiler belirlenen bölgelerde farklı ürünler ekerse bu konuda devlet tarafından destek göremeyecek ve verimsiz bir üretim yapmış olacaklar. Tarım Bakanlığının hangi illerde hangi ürünlerin ekilmesi gerektiği, hangi ürüne destek verileceğinin yer aldığı havza bazlı üretim projesine göre 2021 yılında Desteklenecek ürünler listelenmiş bulunuyor. Buna göre: Susurluk’ta 8 üründe; Arpa, Buğday, Çeltik, Kanola, Mısır (Dane), Ayçiçeği (Yağlık), Yem Bitkileri ve Yulafa destek verilmesi öngörülmüş. Demek ki mutlaka ‘HDF.1.1.1.56-Milli tarım kapsamında yürütülen uygulamaları bilmek ve ona uygun üretim yapmak’ lazım. Bu meyanda Şeker fabrikamızın pancar ekimine bağlı olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yeterince ekilmezse zaten tekleyen fabrika daha da çıkmaza girebilir. Yerli tohumlarla üretim yapmak bu projenin temel çıkış noktalarından biri ve bu konu ülkemiz için ihmal edilmemesi gereken stratejik bir alan. O halde ‘HDF.1.1.1.57-Yerli tohumu öncelemek, üretmek ve bu alanda bölge öncülerinden birisi olmak’ hedeflenebilir. Bu arada Milli tarım projesinin sadece tarım için değil hayvancılık üzerine de oluşturulmuş bir proje olduğunu belirtmek gerekiyor.  Hayvancılık üzerine düzenlenen proje ise kendi kendine yeten hayvancılık ve tarım projesi olarak adlandırılıyor.

İlçemiz ulaşım ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir otobanı, tren ve karayolu varlığı ile ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş değer uzaklıkta.  Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu itibariyle İstanbul İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız tarım ve hayvancılık sektörü için önemli bir avantaj. Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve alternatifimiz çok. Tarımsal Pazarlama Sistemi ve örgütlenmede sorunlar olmakla birlikte talebi karşılayacak düzeyde yer mevcut. Öncelikle üretilen ürünlerin daha etkin pazarlanabilmesi için ‘HDF.1.1.1.58-Kooperatif ya da birlik olma konusunda eksiklerimizi gidermek ve bölgede lider konuma gelmek’  hedefine önem vermemiz gerekiyor. Öyle görünüyor ki orta ve uzun vadede tüketim merkezlerine yakınlık ve ulaşım imkânlarıyla ilgili avantajımız devam edecek. Bu yüzden ‘HDF.1.1.1.59-Tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımızın avantajını maksimum oranda değerlendirmeyi sürdürmek’ hedefiyle hareket etmek özen göstermemiz gereken bir diğer performans.

 

‘StrA.1.2-İstihdamı arttırma’ şeklindeki stratejik amacımızın ‘Str.1.2.1-Üretim tesislerini çoğaltma’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir fırsat da FRS.09.1-Küresel gıda talebindeki artış’.  Dünyada tarım alanları giderek verimsizleşiyor ve azalıyor. Gıda fiyatları son yıllarda yüzde 50’nin üzerinde bir artış gösterdi. Artan dünya nüfusu, küresel ısınma ve gıda fiyatlarındaki anormal artış gelecekte de büyük sıkıntılara gebe. Bu yüzden yaşanmakta olan değişim son dönemde tarım sektörüne odaklanmayı kaçınılmaz kıldı. Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,2 Milyara ulaşacağı öngörülmüş. O zaman bu nüfusun %70’inin kentlerde yaşıyor olması bekleniyor. Bu bağlamda küresel gıda talebindeki artışın da yaklaşık % 70’lere varacağı tahmin ediliyor. Daha fazla kalori tüketimi ve beslenme değişiklikleri; Kaliteli ve çok daha fazla protein, 2 kat daha fazla süt, 1,5 kat daha fazla tahıl ve 2 kat daha fazla et ürünü anlamına geliyor. Böylesi bir ortamda Türkiye sahip olduğu imkânlar ile tarım ve hayvancılık sektör yatırımcıları için çok önemli fırsatlar sunmakta. Ülkemiz zaten gelişmiş bir tarım ve gıda sektörüne sahip. 2015 yılında ilk 500’de 106 şirket, ikinci 500’de 97 şirket ve ilk 1000 şirket içinde de 203 şirket tarım ve gıda sektöründe faaliyet gösteriyordu. Yine 2015 verilerine göre 29,6 milyonu aşkın gencimiz var. Yani nüfusumuzun yaklaşık %35-36’sı genç. Bunlar şayet gerekli eğitim, destek ve motivasyon sağlanırsa nitelikli ve rekabetçi bir işgücü potansiyeli demek. Ayrıca Tarım sektöründe işgücü maliyetleri karşılaştırıldığında orta doğu ülkeleri hariç Avrupa ve dünya ortalamasından nispi olarak %70-%80 daha düşük. Bu durumda ‘HDF.1.2.1.16-İhracat imkânlarını zorlayarak küresel gıda talebindeki artıştan kendi ölçümüzce pay almak’ hedefi ufuk açıcı olabilir. Odaklanmamız gereken şey ise gayet doğal olarak çevreden esen fırsat rüzgârlarından azami ölçüde yararlanabilmek. Ancak bu konunun şartı var; gereken alt yapıyı hazırlamak ve hazırlanmak. O halde ‘HDF.1.2.1.17-Pazarlamaya yönelik girişimci bilgiye, entegre depolara, soğuk hava ve paketleme tesislerine sahip olmak’ hedefi bizim için bu alanda önemli bir hamle olacaktır. Mesela ‘Lisanslı depoculuk’ kavramını bilmemiz gerekiyor. Dünya nüfusunun hızla artması, yaşanan gıda krizleri, tahılların az gelişmiş ülkelerde beslenmede ana gıda kaynağı olması, doğal afetler ve savaş gibi durumlarda hızla tüketilmeleri, tahıl arzının kısa süreli talebinin ise uzun süreli olması nedenleriyle; tahılların miktar ve kalite yönüyle en az kayıpla depolanması, işlenmesi ve tüketime sunulması stratejik hale geldi. Lisanslı depoculuk kriterlerine uygunluk kriterine göre ülkemizin en az 4-5 milyon ton depo açığı bulunuyor. Tahılların üreticimizin en temel üretim kalemi olması ve ülkemiz ekonomisindeki önemi dikkate alındığında tahılların en az kayıpla ve uzun süre sağlıklı şartlarda depolanması gerektiği açık. Lisanslı depoculuğun tarım sektöründeki tüm kesimlere faydası var. Üreticiler açısından; Ürünlerini muhafaza edecekleri güvenli, sigortalı ve sağlıklı depo imkânı, Fiyatların düşük olduğu hasat döneminde ürünlerini satmak yerine elektronik ürün senetlerini teminat göstererek uygun koşullarda kredi temini, Ürettiği ürünlerin akredite laboratuvar şartlarında standardının belirlenerek depolanması ve kalitesine göre fiyat ve pazarlama imkânı sağlaması, Ürününün daha sağlıklı depolarda muhafaza ederek fiyatların en yüksek olduğu dönemde pazarlama imkânı, Elektronik ürün senedinin borsada satışa sunulması ile ürünün sınırlı sayıdaki tüccara satmak yerine daha fazla alıcının rekabetinden yararlanarak yüksek kazanç elde etme imkânı, Ürün tesliminde %2 zirai stopaj ve %2 SGK kesintisi muafiyetinden faydalanma imkânları var. Sanayiciler ve tüccarlar açısından; Talep ettikleri miktar, tür ve kalitedeki ürünü güvenilir şekilde, elektronik ortamda mekân sınırlaması olmaksızın kısa zamanda temin etme, Sahip oldukları ürün senetleriyle, olası fiyat farklılıklarından korunma, Ellerindeki ürün senetlerini teminat göstererek bankalardan kredi temini, Gereksiz ürün taşımacılığı yapılmayarak nakliye masraflarının en aza düşürülmesi sağlanıyor. Lisanslı depoculuk faaliyetinde bulunan sektör açısından; Lisanslı depoculuk sistemi teşvik kapsamına alındığından, ürünlerin elektronik ürün senedi aracılığıyla alım satımlarında %2 zirai stopaj, %20 gelir ve kurumlar vergisi ile %1 oranında katma değer vergisinden istisna imkânı, Lisanslı depolarda muhafaza edilen ürünler için kira ücretlerinin %50’si oranında depo kira desteğinden faydalanma gibi uygun şartlar söz konusu. Unutulmamalı ki gelecek için hazırlanmak, fırsatları değerlendirmek, hedeflerimizi olumsuz etkileyebilecek engelleri ortadan kaldırmak, eksiklikleri gidermek ve dünyaya açılmaktan başka çare yok. Böylece Susurluğun geleceği demek olan fırsatları kaçırmamış, ilçemizin üretimini ve üretim tesislerini arttırmış oluruz.

 ‘StrA.1.3-Cazibe merkezi olma’ şeklindeki stratejik amacımızın ‘Str.1.3.2-Konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirmek’ stratejisiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz bir fırsat da ‘FRS.09.15-Arazi toplulaştırmaları’ oluyor. Yine Milli Tarım projesi kapsamında ülke çapında belirlenmiş havzalarda arazi toplulaştırmaları hızlandırılmış durumda. 2020 yılı içinde 7 milyon hektar arazinin toplu hale getirileceği ve sulama faaliyetlerine ağırlık verileceği açıklanmıştı. 2021 ve sonrasında da bu çalışmalar devam edecek. Böylece proje kapsamında parçalı araziler birleştirilecek ve verim arttırılacak. Kaldı ki devlet destekleri; Taş Toplama Makinası Desteği, Afet Zararı Desteği ve Sulama Projeleri de bu süreçte çiftçimizin yanında olacak. Konuyla ilgili olarak ‘HDF.1.3.2.30-Susurluk havzasındaki arazi toplulaştırmalarının %60’ın üzerine çıkmasını talep ve takip etmek’ hedefiyle kolaylaştırıcı davranırsak bu fırsatı da değerlendirmemiz mümkün.

‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmakstratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimiz var. Önümüzde duran ‘FRS.09.4-Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli’, ‘FRS.09.5-Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri’, ‘FRS.09.6-Damızlık koç-teke üretim merkezleri’, ‘FRS.09.12-Ülkemiz seracılığında iddialı hedefler’ ve ‘FRS.09.16-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyeli’ gibi fırsatlar da değerlendirilmeyi bekliyor. Milli tarım projesinin bir ayağının da; ‘Kendi kendine yeten hayvancılık ve tarım projesi’ olarak yapılmış olduğunu belirtmiştik. Bu suretle hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeline geçilmiş bulunuyor. Kırmızı et arzımızdaki açığı kapatmak, artan talebi yerli üretimle karşılamak, damızlık üretimini geliştirmek, hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele etmek ve hayvancılıkta kendimize yeter hale gelmek için uzun dönemli önlemler içeren Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli ile hayvancılıkta yerli ve yeterli üretim hedefleniyor. Bu model ile ihtiyaçların yerli üretimle karşılanması ve ihracat potansiyelinin artırılması hedefleniyor. Proje kapsamında; Sağlıklı Süt Projesi, Büyükbaş Bakımı Projesi, Küçükbaş Hayvan Desteği, Hayvan Besleme Projesi, Anaç sığır desteği, Buzağı desteği, Anaç koyun desteği, Süt primi, Arılı kovan desteği, Kovan Altlığı Desteği gibi önemli prim ve destekleme uygulamaları da var. Proje ile sonuçta ithalata dayalı hayvancılık anlayışının ortadan kaldırılması ve hayvancılık sektöründe yapısal bir değişim amaçlanıyor. Konu bu olduğuna göre; ‘HDF.2.4.1.07-Hayvancılıkta Yerli Üretim oranını %70’in üzerine çıkarmak’ hedefiyle hareket edebiliriz.  

Milli tarım projesi Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeli çerçevesinde farklı illerde mera hayvancılığı yapmak için özel bölgeler kurulması öngörülmüş. 30 ilde oluşturulacak Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri sonuçta ithalata dayalı hayvancılık modelini ortadan kaldırmayı ve üretim maliyetlerini düşürmeyi hedefliyor. Mera varlığı, yetiştirici kültürü ve iklim yapısının uygun olduğu illerde hayvancılığa yönelik yatırımları destekliyor ve bölgeye uygun hayvan yetiştiriciliğini teşvik ediyor. Bunun için meralar hayvancılık yapmak ve ıslah etmek şartıyla uzun süreli kiraya verilecek. Ahır ve ağıl yapımına %50, düve alımına %30 hibe verilecek. Bu bölgeler var olan bakımsız meraların ıslahı, daha verimli kullanılması için faydalı olabilecek bir yöntem.  Ancak, açıklanan mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri arasında Balıkesir yok. Bu iller; Yozgat, Ağrı, Ardahan, Artvin, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Çankırı, Çorum, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kars, Kastamonu, Kayseri, Malatya, Muş, Samsun, Sivas, Şırnak, Tunceli ve Van olarak açıklanmış. İlçemizde gelecekte şayet böyle bakımsız, sahipsiz ve yararlanılamayan meralar olacak ise bunlar için kapsama alınma talebi yapmak yerinde olur. Yoksa bile bu yöntemin en azından mevcut meraların da korunması ve bakımı için değerlendirilebileceğini düşünüyorum. O yüzden ‘HDF.2.4.1.08- Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri uygulamasını Susurluk için de değerlendirmeye almak’ gerekebilir.

Yine aynı proje kapsamında Damızlık koç-teke üretim merkezleri de planlandı. Yerli ve yeterli üretim için öncelikle damızlık hayvan sayımızın arttırılması gerekiyor. Bunun için 38 ilde en az 500 baş kapasiteli damızlık gebe düve üretim merkezleri, 31 ilde yine en az 500 baş kapasiteli damızlık koç ve teke üretim merkezleri, 14 ilde de en az 150 baş kapasiteli damızlık manda üretim merkezleri kuruluyor. Damızlık düve üretim merkezlerinin kurulacağı şehirler ise şöyle: Yozgat, Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Aksaray, Amasya, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çorum, Denizli, Edirne, Erzurum, İzmir, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırklareli, Konya, Malatya, Manisa, Muğla, Muş, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat ve Trabzon.  En az 500 baş kapasiteli ‘damızlık koç-teke üretim merkezleri’ de şu illerde oluşturulacak: Afyonkarahisar, Ağrı, Antalya, Balıkesir, Bursa, Diyarbakır, Elazığ, Erzurum, Eskişehir, Hakkâri, Iğdır, Kırklareli, Konya, Mardin, Mersin, Ordu, Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Şırnak, Tekirdağ ve Van. Yine en az 250 baş kapasiteli ‘damızlık manda üretim merkezleri’ ise Afyonkarahisar, Bitlis, Diyarbakır, İstanbul, Kayseri, Muş, Samsun ve Tekirdağ'da kurulacak. Bu merkezlerin yer alacağı illerin tamamında ‘ahır-ağıl yapımı’, ‘damızlık hayvan’ ve ‘alet ekipman alımı’ için yüzde 50 hibe veriliyor. Üreticilerin hayvan almak istediğinde rahatlıkla kredi kullanabilmeleri sağlanıyor. Hayvancılık yapmak isteyen vatandaşlar damızlık ihtiyaçlarını aracısız bu merkezlerden alabiliyorlar. Bu çerçevede, 4 ayını doldurmuş, tüm aşıları zamanında ve düzenli yapılmış buzağılara 750 lira destek, düve alımına ise yüzde 30 hibe uygulaması var. Damızlık üretim merkezleri öncelikle üreticilerin damızlık ihtiyaçlarını karşılayarak hayvan varlığımızın ihtiyaç ölçüsünde artmasını hedefliyor. Bu bağlamda özel sektör ve kamu tarafından söz konusu illerde damızlık çiftlikleri kurulduğunu görüyoruz. Böylece hayvancılık ile uğraşmak isteyen vatandaşlarımız ve hangi cins ve ırktan hayvanı almak isterse, vatandaşlarımız için hayata geçirilen bu proje sayesinde kamu ve özel sektörün birleşerek kurmuş oldukları çiftliklerden hayvan almaları mümkün. Böylece hayvan ithali yapan değil hayvan üretimi yapan bir sistem kurulmuş oluyor. O halde ‘HDF.2.4.1.09-İlçemizde damızlık düve, koç-teke üretim merkezleri kurulmasını sağlamak’ neden mümkün olmasın ki? Bu hedefin gerçekleşmesi kuşkusuz hayvancılıkta bize temel bir altyapı sağlayacaktır. 

Ülkede modern seracılığın giderek daha da büyümesi bekleniyor. Bu alanda teknoloji kullanımı arttıkça verimlilik de yükselecek. Seracılık ülkemizin tarım sektöründeki iddialı hedefleri arasında. Bu kapsamda seracılık için de cazip teşvikler var. Seracılıkta en önemli konulardan bir de ısıtma sistemi ve ilçemizde de buna uygun atık ısı ve jeotermal kaynaklar var. Şeker fabrikasından çıkan sıcak atıklar Ankara şeker fabrikasında topraksız sera pilot uygulamasında kullanıldı ve başarılı sonuç alındı. Susurluk’ta da yapılabilir? Genelde seralarda kullanılan termal su sıcaklıkları 40-80C.arasında. Yıldız termal suyu 47C, Kepekler suyu da 60C.sıcaklığında. Bu veriler bölgemizdeki termal kaynaklardan da seracılıkta faydalanma imkânımızın olduğunu gösteriyor. Öte yandan bu kaynağı kullanan bazı yörelerde kirlenmeden şikâyetler de var. Bu da bir gerçek. Elbette çıkarılan su gelişigüzel doğaya bırakılırsa zararlı. Ayrıca termal suyun belli bir mesafeden sonra ısısını kaybettiği bu yüzden de seracılık için uygun olmadığı söylense de artık 60km mesafeye kadar çok az 2_3 derece ısı düşümüyle bunun mümkün olduğu bir sistemler var. Aynı şekilde atık suyun bilimsel yöntemlerle tekrar reenjeksiyonla toprak altına geri basılması halinde zararın minimuma indirilebildiği de biliniyor. Yalnız biraz pahalı bir işlem. Ayrıca suyla çıkan hidrojen sülfür gibi zararlı gazlar için de önlem alınması gerekiyor. Bu yüzden ilçemizdeki jeotermal kaynakların değerlendirilmesini istiyorsak pilot uygulamalar yapmak ve çıkan atık su ve gazların ne olacağını da çözümlemek gerekiyor. Bu nedenle ilk hedef ‘HDF.2.4.1.10-İlçemizde verimli ve çevreye zarar vermeyecek bir seracılık uygulaması için farklı tip projeler geliştirmek’  şeklinde daha dikkatli olmak ve sonunda kazanmak adına yararlı olabilir. Daha sonra bu alanda başarılı olmuş denemeler çoğaltılarak ‘HDF.2.4.1.11-İlçemizde jeotermal ısıtma yöntemli seracılıkta bölgede söz sahibi olmak’ hedefi uygulanabilir. Şayet bu hedefte de başarılı olunursa üçüncü aşamada ‘HDF.2.4.1.12-Yaygın Sera üretimi yapılan ilçelerle belirli ürünlerde rekabet edebilecek seviyeye ulaşmak’ düşünülebilir.

İlçemizde organik tarım için uygun araziler var ve bu alanda yüksek bir potansiyel bulunuyor. Bu durum tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği için de söz konusu. İlimizin tarımsal potansiyelini geliştirmek ve alternatif geçim kaynağı sağlamak amacıyla 2016 yılı içerisinde Balıkesir Tarım İl Müdürlüğü ile yapılan protokol kapsamında; 13 ilçede, 42 da alanda, 36 adet çiftçiye ve iki adet kooperatife tıbbi aromatik bitki fidesi (ekinezya, sahlep, lavanta, kekik ve adaçayı) desteği yapılmıştır. Ayrıca Burhaniye Çiftçi Eğitim Merkezine demonstrasyon amaçlı Tıbbi Aromatik Bitki üretimi yapmak üzere örnek bahçeler tesis edilmiştir. Karesi ve Sındırgı ilçe Belediyelerine 5 +5=10 da. Alana dikilmek üzere lavanta fide desteği yapılmış. Çiftçi Eğitim ve üretim Merkezi bünyesinde düşünülen Tıbbi Aromatik Bitki Merkezi Projesiyle; Zengin floraya sahip İlimizde yetişen tıbbi ve aromatik bitkilerin değerlendirilmesi, Üreticilere alternatif ek gelir kaynağı sağlanması, Üreticilerin yaşam standardını yükseltilmesi, Katma değeri yüksek olan bu bitkilerin ekonomiye kazandırılması, Üretim ve pazar potansiyelinin belirlenmesi, Sabit ve uçucu yağ elde edilmesi amaçlanmış. Ancak bunlardan bildik usullerle yararlanamayız. Kendimize ait bazı yeni fikir ve özgün modellerle hareket edebilirsek gücümüz daha ada artar. Bu yüzden öncelikle ‘HDF.2.4.1.13-Tıbbi ve aromatik bitki potansiyelimizi tespit ederek Proje kapsamında pilot uygulamalar yapmak hedefimiz olmalı.

‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejimizi uygulayabileceğimiz bir başka fırsat ,FRS.09.8-Elektronik satış ve pazarlama uygulamaları’ ve ‘FRS.09.11-Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli’. Ülkemizin artık pazar olmaktan çok yurt dışına satış yapması gereken bir modele evrilmesi gerekiyor. Bu süreçte yararlanılabilecek dijital pazarlama ve satış sektöründe teknolojik gelişmeler çok hızlı. Çok fazla gelişme ve yenilik yaşanıyor. Son yıllarda da giderek artan elektronik satış ve pazarlama uygulamaları ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken diğer fırsatlar arasında. Elektronik ticaret aslında iki türlü işleyen bir ticaret modeli. Birincisi işletmeden işletmeye olan, araya hiç tüketicinin dâhil olmadığı bir model. İkincisi doğrudan tüketiciye yapılan bir pazarlama metodu. Buna kısaca tüketiciye yönelik e-ticaret deniyor. Teknolojik araçlarla tanıtım, reklam ve nihayet satış yapmak demek. Ürün veya hizmeti müşterilere ulaştırmak için halkla ilişkilerden satışa kadar çeşitli disiplinler içeren bütüncül bir sistem. Dijital pazarlama stratejileri doğru uygulandığında e-ticaret platformlarının satış hedeflerine hizmet eder. Bu anlamda olağanüstü bir gücü var. Milyonlarca kullanıcıya saatler içinde, birkaç tıklama ile ulaşılabiliyor. Bunlar ucuz, kolay ve eşsiz fırsatlar. Yapılması gereken şey: ‘HDF.2.4.2.10-Tarım ve hayvancılık sektörü ürünlerimizin pazarlanmasında e-ticaret uygulamalarından artan şekilde yararlanmak’ hedefiyle hareket etmek.

Ülkemizdeki kırmızı et üretiminin giderek azalmasıyla ortaya çıkan hayvansal protein açığı, tavuk eti üretimindeki artışlarla dengelenebiliyor. Fert başına piliç eti tüketimi 1990 yılında 3,8 Kg iken, 2010’da 19 kg’a yükselmiş. AB ülkelerinde ise ortalama tüketim 26 kg/kişinin üzerinde. Son yıllarda sektör ürünlerine yönelik yüksek bir talep olduğu gözlemleniyor, hatta belli sezonlarda arz talebi karşılayamıyor. Bununla birlikte artan nüfus ve ulaşım ağlarıyla taleple ilgili şartların gelecekte daha iyi olacağı düşünülmekte. Ayrıca sektörle ilgili destekleyici kurumlar da artmış durumda. Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışı ve ihracatta güçlü bir büyüme potansiyeli söz konusu. Ülkemiz genel olarak kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışından faydalanıyor, yakın ve orta vadede de bu durum devam edecek. Ayrıca bu alanda küresel ticaret bağlamında gittikçe büyüyen bir ihracat potansiyeli mevcut. Meselâ ‘Helal gıda’ trendi yatırımcılarımız için büyük bir fırsat. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar yoluyla da sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu. Ülkemiz ihracat rakamları göz önüne alındığında 2006 kuş gribi vakalarının etkisinde düşüş olmakla birlikte 2000-2010 yılları arası kat kat arttığı anlaşılıyor. 2001 yılında toplamda yaklaşık 24,4 milyon kg olan ihracatımız 2010 yılında 115,1 milyona yükselmiş. İhracatımızın büyük kısmını Irak ve Türki cumhuriyetler oluşturuyor. Türkiye Dünya ihracatında 21. sırada yer alırken, alıcı ülkelerin başı Japonya ve İngiltere. Bu iki ülkenin ithalatı dünya ithalatının yaklaşık beşte birini oluşturuyor. Bu ülkeleri Almanya, Hong Kong ve Suudi Arabistan takip etmekte. İlçemizin orta vadede bu fırsatı iyi değerlendirme şansı var. O nedenle ‘HDF.2.4.2.11-Ülkede ve dünyada kümes hayvancılığı ürünlerine artan talep artışı ve ihracat potansiyelinden en etkin şekilde yararlanmak’ gerekiyor.

‘Str.2.4.3- Güçlenme’ stratejimizi uygulayabileceğimiz bir başka fırsat grubu; ‘FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü’, ‘FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı’, ‘FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler’.  Kuşkusuz bunlar da Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer birer dış fırsat. Bu yüzden de değerlendirilmeleri gerekiyor.

Ülkemiz dünyada, en büyük 10 meyve-sebze üreticisi arasında. Ekolojik ortam, sözleşmeli üretim, gıda işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon ton üretim ve 2 Milyar $ ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde 4.ncü,  Meyve üretiminde ise 6.ncı Sırada. Bu bağlamda Türkiye 64 Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık kurutulmuş, dondurulmuş ve İşlenmiş meyve-sebze pazarının tam ortasında yer alıyor. Gelişen bölgesel ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte.  Artan iç talep ve Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi büyük pazarlara yakınlık gibi avantajlara sahibiz. Ayrıca gelişmiş bir meyve sebze işleme endüstrimiz var. Bu da yatırımcılar için önemli fırsatlar sunuyor. Biz de Susurluk olarak HDF.2.4.3.14-Meyve Ve Sebze Sektörü içindeki üretim ve satış payımızı en az üçe katlamak’ hedefiyle çalışmalıyız.

Türkiye’de son yıllarda hayvancılık sektöründe artan talepler doğrultusunda yatırım yapmak oldukça cazip hale geldi. Zira sektörde ciddi yatırım teşvikleri var. Öte yandan hammaddesini hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma, dondurulmuş gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor. Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan bir et ve süt ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız. 2013 yılı sonu itibarı ile 52.400 tonu büyükbaş, 1.536 tonu küçükbaş olmak üzere toplam 53.936 ton çiğ süt üretilmişti. Sanayi işletmeleri tarafından toplanan süt bu miktarın yaklaşık %45’i olduğuna göre 24.300 ton civarında sütün işlendiğini söylemek mümkün. Bu noktada Yörsan’ın öyle ya da böyle 2023’e kadar yeniden kazanıldığını var sayacağız. Diğer yandan ülkemizde 2019 yılında ise üretilen toplam kırmızı et miktarının 1 milyon 186 bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. 2020 yılının et üretim hedefi ise 1,5 milyon ton olarak öngörülmüş. Kişi başı yıllık kırmızı et tüketiminde 14,3 kg seviyesine geldik. Dünya kırmızı et üretiminde ise %1,5 pay ile 11. sıradayız. İlçemizdeki kırmızı et üretimi ise 2015 yılında 6.099 ton olarak gerçekleşmiş. Bu miktarın yaklaşık ancak %15’i borsada işlem görüyor. Böyle bir ortamda daha da güçlü hale gelmek için kendimizeHDF.2.4.3.15-Yıllık kırmızı et satış miktarımızı en az 4.000 tona çıkarmak’ ile HDF.2.4.3.16-Yıllık süt satış miktarımızı 30.000 tona çıkarmak’ gibi net hedefler koymamız gerekiyor.

Dünyada ve Türkiye’de Organik tarımda hızlı bir büyüme gözleniyor. Meselâ Dünya Organik Gıda Pazarı değeri her yıl ortalama % 10,5 artışla büyüyor. Organik gıda pazarının büyümesi  ve geleceğe yönelik beklentiler Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu bağlamda da özellikle gıda ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız. 2015 verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim kapasitesine sahibiz. Organik tarıma uygun yeterli toprak, teknik alt yapı, AB mevzuatına uyumlu mevzuat, AB pazarlarına yakınlık ve bu alana sağlanan destekler bu alanda son derece teşvik edici fırsatlar. Bu sebeple dünyaya ayak uydurabilmek için ‘HDF.2.4.3.17-Organik gıda üretimimizi her yıl %12’nin üzerinde büyütebilmekzorundayız. Bunu yapabilirsek ikinci aşamada ‘HDF.2.4.3.18-Organik tarıma dayalı üretimde bölgemizde lider olmak’ hedefiyle ilerleyebiliriz.

‘AMAÇ.3-İYİ İNSANLARIN YAŞANABİLİR ŞEHRİ YEŞİL SUSURLUK’ için ‘StrA.3.2-Büyümüş, müreffeh ve itibarlı olmak’ stratejik amacımız ‘Str.3.2.1-Sürekli değişim-dönüşüm ve gelişim’ stratejimiz çerçevesindeFRS.09.17-Üniversite sektör işbirliği imkânı’ fırsatı var. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesinin ek kampüsünün Susurluk’ta inşa ediliyor olması ilçemiz için büyük bir fırsat. Meslek yüksekokulunun bu üniversiteye devri de öyle. Çünkü ilçede birkaç yüksekokul ya da fakülte olması bölgemiz için büyük bir beklenti ve ihtiyaç. Bu güne kadar Balıkesir üniversitesi ve Bursa Uludağ üniversitesi ile gerçekleşmeyen işbirliğinin böylelikle mümkün olabileceğini ümid edebiliriz. Şayet amaç tarım ve hayvancılığı geliştirerek üreticilerimize destek olmak ise herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Zira Susurluk için özellikle  stratejik değeri olan tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Yöremiz Üniversite sektör işbirliği imkânı bağlamında, tarım ve hayvancılığın gelişimine katkı sağlayacak pilot bir bölge olmaya çok uygun. Araştırma uygulama çiftlikleri ve proje uygulama merkezleri gibi çalışmalar için gerekli araziler mevcut. Yörede halkın geçim kaynağı durumunda aktif bir tarım ve hayvancılık faaliyetimiz var. Bunlar öğrenim görecek öğrenci ve akademik kadro için de uygun ortamlar. Bu tarihi bir fırsat. Umuyoruz ki mevcut Meslek Yüksek Okulu ve fakülteleriyle yapılacak işbirliği ilçemizdeki tarım ve hayvancılık sektörünün değişim-dönüşüm ve gelişimine önemli bir katkı sağlayacaktır. İşte tam da bu yüzden HDF.3.2.1.02-Tarım ve hayvancılık alanında etkin bir üniversite-sektör işbirliğini sağlamak’ hedefi kaçınılmaz görünüyor.

yyalcin3@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder