27 Kasım 2013 Çarşamba

097 27 Kasım 2013 Çarşamba 23:23 İŞ DOKTORU…………................Niye başarısız oluyoruz ?

Niye başarısız oluyoruz ?


Geçmişte kamu bürokrasisinde görülen örgütsel fonksiyon bozuklukları üzerine çok yazıldı çizildi. Çözümlerin önemli bir kısmı da genellikle fonksiyonel uzmanlaşma, açık görev ve iş tanımları öneriyordu. 

Ayrıca çalışanlar açısından personelin bilgi ve yeteneğine göre seçilip terfi ettirilmesi de özellikle vurgulanırdı. 

Bürokraside kurallar hep önemli olmuştur zaten. Ama zaman değişince biraz makyaj yapıldı tabi bu konulara. Örneğin kalite standartlarına, süreç yönetimine ya da iç kontrole ilişkin yazılı kurallar öne çıktı. Ve tabi sihirli kelime; değişim ! O geçmişte bekleniyordu, bugün hala umudumuz, gelecekte de konuşuluyor olacak.

Her ne ise. Özellikle yirminci yüzyılın son çeyreğinde yoğunlaşan bu çabalar 30-40 yıldır gündemde. Bir çok şeyin farklılaştığı açık, ancak bu değişimden kimse mutlu değil. Nasıl bir şeyse beklenen değişimin bu olmadığı düşünülüyor. Ayrıca yaşanan değişimlerin yararlı bir gelişme sağlayıp sağlamadığı da tartışılıyor. Sorun bu önerilerde mi, yoksa "asya tipi üretim tarzı" gibi bize özgü bir kamu yönetim sistemi midir, bilemiyoruz. Bilim adamları hala konu üzerinde çalışıyorlar. Tabi öneriler genelde batılı ülkelerden bize yansıdığı için bizim ezber bozan hallerimiz onları da çaresiz (!) bırakıyor anlaşılan.

Şaka bir yana acaba gerçekten "açık görev ve iş tanımları ile fonksiyonel uzmanlaşma" beklenen faydayı sağlayabilmiş midir ? Değilse neden ? Öyle olup olmadığı bir tarafa "personelin bilgi ve yeteneğine göre seçilip terfi ettirilmesi" mümkün müdür ? Olsa bile sürekli yukarıya doğru sıçrama eğilimlerini engelleyebilir mi ? Mesela bugün bile hararetle savunulan "kuralların önemi, standartlar ve süreç yönetimine ilişkin yazılı presedürler" giderek bir bürokratik kirliliğe mi yol açtı ?

Bırakın karlılığı, prodüktiviteyi, rasyonelliği. Bütün çabalara, sürekli vurgulanmasına rağmen kamu yönetiminde "Etkinlik, verimlilik ve etkililik" sağlanabildi mi acaba ? Olmadıysa neden ? Değişimi engelleyip duran nedir ? Böyle bir ortamda bürokrasi, bizzatihi kendi çalışanlarına da mı zarar veriyor ?

Yıllardır kamuda uzmanlaşma sihirli bir formül gibi benimsendi. Neticede bütün kamu kurumları çalışanlarını yüksek puanlı sınavlarla seçer oldular. Kariyer uzmanlığı beyaz yakalı personel içinde giderek zamanımızın yükselen değeri oldu. Sonuç ? Yüksek maaşlı, kibirli, taassup ehli, değişimi kendinden menkul bir zümre çıktı ortaya. Bürokratik örgütü dönüştürmesi, kalitesini yükseltmesi beklenen bu yeni nesil, aksine fonksiyonel uzmanlaşma zırhını giyip yağlandıkça yağlandı. 

Açık görev ve iş tanımları bu tip bir işbölümünde daha katı bir bürokrasiye yol açtılar. Kendileri de bu bürokrasi içinde özgürlük ve özgünlüklerini yitirdiler tabi. Geriye sürekli şikayet eden, kulis yapan, kurum kaynaklarını ve kurallarını kendine yontan sıradan bir "memur" tipi  kaldı. Yeni bir kısır döngü var olmuş, dev çarklarını döndürüyordu. Kamunun yeni ve parlak prensleri ne yazık ki artık "uydum kalabalığa" olmuştu.

Uzmanlık, yıllardır önerilen örgüt personelinin teknik bilgi ve yetenek temeline göre seçilmesi ile bu alanda terfi ettirilmesi konusuna da uygun bir örnektir.  Ancak, bu yöntem bile, uzmanların önündeki işle değil "örgütsel hiyerarşide yukarıya doğru yükselmeyle" ilgilenmelerini  engelleyemedi.Kaldı ki yöneticilik, doğası itibariyle uzmanlıktan çok farklı bir alandı. 

Peter ilkesine göre böyle hırslarla kendi "yetmezlik düzeylerine" koşan yöneticilerin de akibeti bellidir. Ona göre, bu düzeye ulaşanların görevden uzaklaştırılmaları gerekir. Ama böyle olmaz ise teknik bir alanda uzmanlıktan, farklı uzmanlıkları yöneten çok daha farklı bir noktaya sıçrayan bu kişiler eninde sonunda kendileriyle birlikte kurumlarını da işlevsizliğe sürükleyecektir.

Eski ya da yeni bütün kurallar, bürokratik örgütlerde devamlılığın bir gereği olarak görülmüş. Ama işin şekli özünü unutturduğu zaman bu kurallar bir mevzuat çöplüğüne dönüşür. Bu yüzden kayıt kuyut, evrak ve haberleşme gibi şeylerin yazılı olarak yapılması abartılmamalı. Örneğin dosyalama sisteminin giderek "araç" olmaktan çıkıp, "amaç" olması örgüt verimliliğini yok edecektir.

Böyle bürokratik çevre kirlenmelerini biliyoruz. Şunu da biliyoruz ki, kurallar ve dosyalar genellikle statükonun devamı içindir. Değişimi için değil. Ayrıca, bürokratik özellikli yapılarda hiçbir zaman etkin ve etkili denetim yapılamamaktadır. Bunun için otokontrol  mekanizması kadar dış denetim yolu ile de işlevselliğin sağlanması gerekiyor. Ama, nasıl bir denetim ?

Hep düşünmüşümdür mesela. Neden disiplin ya da soruşturma mevzuatı bu kadar ayrıntılıdır ? Niçin o kurallar arasında teşvik ya da ödül sistemini büyüteçle bile bulamayız ? Halbuki örgütte olumlu bir gelişme sağlanabilmesi, başarılı ve yetenekli personelin maaş vs. dışında da gereğinde ödüllendirilmesiyle çok yakından ilgilidir. 

Bir teşekkürü bile esirgeyen devlete, yöneticiye nasıl sevgi duyulur ? Bilmezler mi ki "insan korktuğunu sevmez, sevdiğinden korkarmış." Elbette insan kaynağının geliştirilmesi, etkin bir hizmet içi eğitime bağlıdır, doğru. Ancak, bu eğitim hizmette kaliteden ziyade, yükselme fırsatı olarak algılanırsa çabalar da boşuna olur. Çünkü hırs genellikle gözleri kör eder. Daha doğru olan kurumuna, işine, birbirine gönülden bağlı çalışkan insanların yaşadığı bir örgüt iklimi oluşturabilmektir.

"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" inancına sahip siyasi iktidarın ustalık dönemini yaşıyoruz. Değişim süreci devam ediyor. Bu kaçınılmaz, ama "kabak gibi büyümeye" değil de insanını memnun eden bir "gelişmeye" ihtiyacımız var. "Klasik memur zihniyetinin" kırılması isteniyor.  "Memnuniyetsiz, işi yokuşa süren, asık suratlı evrak memuru" dönemi artık bitmeli. Ancak görüyoruz ki "vatandaş odaklı" dönüşüm için yalnızca sözler, yazılar yetmiyor. İnsan merkezli  olmanın lisan-ı hal ile ispatı, yaşanması lazım. Sözde değil özde dönüşüme, gelişime yol almalıyız.

Bu yolda belki artık "memurlarla" değil de nitelikli, performans sahibi, sorumlu, saygın ve inançlı "çalışanlarla" yürümek gerek. Devletten "umdukları" kadar, milletten de "korkan" bir anlayış içinde, adam gibi adamlarla. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder