12 Ocak 2025 Pazar

13 Ocak 2025 Pazartesi 11:00 NE DÜŞÜNÜYORUM............................EMPATİ


EMPATİ

Hayat renkli bir çarkıfeleğe benziyor. Hızla döndürüldüğü zaman renkleri ayırd edilmez olur, durduğu zaman da kimin önünde duracağı belli olmaz. Dünya çarkıfeleği de çeşit çeşit renkle dönüyor.

Nerden bakarsanız bakın bu dünya da, ülkemiz de, insanlar da rengârenk bir karışım. Santrifüjlü bir kazan düşünün içindeki karışımı hem karıştırıyor, hem dönüyor. Baktığınızda sade bir renk görüyorsunuz: “Beyaz”. İçindeki zıt renkler, farklılıklar hepsi bu kazanın içinde kayboluyor, bambaşka bir görünüm kazanıyor.

Şimdi soru şu: Gerçek olan beyaz mı, yoksa ana renkler mi? Beyaz bir yanılsama ise kimbilir daha neleri biz böyle görüyoruz. Demek; kibirle ve büyüklenerek hiç bir konuda "Bu böyledir!" dememek lazım.

Hemân kendin sanır mihnette herkes i’tikâdınca

Felek derler buna bir kimsenin dönmez murâdınca

(Herkes sadece kendini sıkıntıda sanır. İşte buna Felek derler. Hiç kimsenin isteğine göre dönmez.)

Lâedrî (yazarı bilinmiyor)

Davranışlarımızın da dili vardır. Sözümüz ya da davranışımız başkaları üzerinde rahatsız edici hatta acı verici bir etki yapabilir. Bunu anlamak için o sözün ya da davranışın bir an için kendimize yapıldığını düşünmek yeter. Buna şimdilerde ‘empati’ deniliyor. Atalarımız ise bu durumu 'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır' şeklinde anlatmaya çalışmışlar. Yani başkasına çuvaldız batırmadan önce iğneyi azıcık kendine batırmak her zaman işe yaramış olmalı. 

Bernard Shaw 'Birisini tenkit etmek istersek en münasip yer aynamızın karşısıdır' demiş. Nedense insanlar kusuru hep başkalarında arama eğilimi içindedirler. Kendileri ise mükemmeldir. Oysa önce kendilerine baksalar belki hiç de mükemmel olmadıklarını görebilirler. Galiba bu yüzden eleştirirken aynaya bakmak işimize gelmez.

Hiç kuşkusuz eleştiri bir kusuru iyileştirmek, bir hatayı düzeltmek amacı ile yapıldığında yararlı olabilir. Onu da ancak olgun insanlar kaldırabilir. Şeyh Şadi Şirazi'nin 'Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, tenkit edin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin' demesi bundan olmalı. En iyisi eleştiri ve kritiğin karşı tarafı rencide etmeyecek şekilde yapılması.

Hepimiz birilerine kızıp onları yerden yere vurmuşuzdur. Hep haksızlığa uğradığımızı düşünerek başkalarını eleştirmişizdir. Bizim hiçbir kusurumuz olmaz. Hatalarımızı asla kabul etmeyiz. Boyuna kendimizi haklı çıkarmak için bahaneler üretiriz. Peki öyle midir?

Aslında bu bir bencillik. Dahası sadece tenkit eden insanlarda genellikle bir ego kabarması gözlemlenebiliyor. Belki de bu yüzden benmerkezci tipler eleştirmeyi çok seviyorlar. Jonathan Swift böyle insanlar için 'Hiciv öyle bir aynadır ki ona bakanlar, orada herkesin yüzünü görürler de kendi yüzlerini göremezler' diyor. Oysa kişi birini eleştirecekse Bernard Shaw'ın dediği gibi önce kendine bakmalıdır. Çuvaldızı başkasına batırmadan önce küçücük bir iğne belki kendi kusurlarımızı görmemize yardımcı olabilir.

'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır' dedikse rakibinizin maketini delik deşik edin demedik tabi ki.  Bu iş basit bir iğneleme, eleştiri ya da kıskançlığı aşar. O iş resmen sihir ve büyüye giriyor, Allah muhafaza! Oysa yeni tabiriyle empati yapmak, yani 'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır' yaklaşımı iyi bir şeydir. Hem insan, hem de toplum için faydalıdır. Yanlış olabilecek bir hareketi daha baştan frenlemeye ve iyileştirmeye yarar.

Aslında bir insanın kendisini uyarmak için iğneye ihtiyacı yok. Başkaları için yanında çuvaldız taşımaksa elbette akla ziyan olur. Burada geçen iğne ve çuvaldız birer teşbih, bir atasözü. Yeri geldiğinde kullandığımız özlü söz ve deyimlerden. Lazım geldiğinde; ağzımızı açmadan, elimizi kaldırmadan, adım atmadan evvel 'iğneyi' azıcık kendimize batırabilmekle ilgili. Keşke bu davranış genel bir alışkanlık haline gelse ne iyi olurdu. Böylece sadece hatırlamak bile sonradan üzüleceğimiz davranışlardan vazgeçmemizi sağlayabilir.

İşin doğrusu empati; kişinin kendini kontrol etmesi ve başkalarına sözle bile olsa zarar vermemesi için oldukça gerekli. Eleştirip, söylendiğimiz hatta bazen de hırçınlaşıp insanlara zarar verdiğimiz anlar olabilir. Zaman zaman diğerleri hakkında yanlış algılara da kapılabiliriz. Ama hiç aklımıza gelmez ki ya hakikat bambaşkaysa? Düşündüğümüz problem daima karşımızdakilerle ilgili olmayabilir. Kim bilir belki de problem bizdedir. Çuvaldızı başkasına batırmadan önce az biraz iğneyi kendimize batırsak uyanacağız.

İster o politik arenada olsun, isterse işyerinde veya kahvede; başkalarına olan davranışlarımızla kalp kırabilir, istemeyerek de olsa zarar verebiliriz. Söyleyeceğimiz sözler can yakabilir. Bu sebeple düşünmeden söz söylememeli, davranışlarımızı kontrol edebilmeliyiz. İnsanların söz, hal ve hareketlerine çeki düzen vermesi, hiç şüphesiz sonradan doğabilecek acı pişmanlıkları ve dostlukların zarar görmesini de engelleyecektir.

Unutmayalım, üzüldüğümüz ve zorumuza giden şeyler karşımızdaki kişiye de aynı etkiyi yapar. Çünkü iyi niyetle, hatta şaka bile olsa karşımızdakinin bizi nasıl anlayacağını asla bilemeyiz. Yine diğer insanlardan saygı ve özveri istemeden önce, bu durumun gerektirdiği fedakârlığın bir kısmını da biz üstlenebilmeliyiz. Bir iş ya da bir konu hakkında başkasına öğüt vermeden önce bunu kendimize de yapabilmeliyiz. Böylece, belki konuşmaya yüzümüz olur. Kendisi küçük bir kötülüğe katlanamayan kişi, başkasına daha büyük kötülükleri yapmadan evvel iki kere düşünmelidir. 

Ne kadar çok yalan var ortada dönen ve ne kadar çok yalan söyleyen. Şimdi yalanın adı 'paylaşım' oldu sanal dünyada. Evet, 'Yalancının mumu yatsıya kadarmış' ama kendi sönse de isi kalıyor geride. Tüketim toplumu olduk ya, sanal dünyada dönen yalanlar da çabuk tüketiliyor, o kadar da çabuk unutuluyor. Eskiden olsa yalancının mumu sönmekle kalmaz el aleme maskara da olur, gün yüzüne çıkamazlardı.

A be kardeşim! Kimin uydurduğuna, doğru olup olmadığına bakmadan iki tıktık paylaşıveriyorsun. Söylenen şey bir iftira mı, yalan mı, ihanet mi bilmiyorsun. Nasıl bir mikroba taşıyıcılık ettiğinin farkında değilsin. Genellikle o tür yalan mikroplarını sanal dünya için üretip saçanlar kendilerini gizliyorlar, anlamıyor musun? Çoğu sahte hesap ya da bir takım organizasyonların kasıtlı tertipleri. Başkalarının piyonu oluyorsun anlasana!

Paylaştığın senin düşüncen değil, 'kopya' bir söylemi ne diye vakit ayırıp okuyayım. O tür düşünceleri aslından okuyup dinleme imkânım varken seni niye kaale alayım ki? Varsa sana ait, kendi düşüncelerini paylaş yine de katılmayabilirim ama hiç değilse seni bilirim, saygı da duyarım. Bu ülkenin tek renkli olmadığını, olamayacağını bilecek kadar aklım fikrim var. Fizikteki F1, F2 kuvvetleri ile 'bileşke' çizimini bir hatırla. Sen F1'sen ben F2'siyim, bunun daha F3'ü,F4'ü,milyonlarca Fx'i var. Hepimiz aynı gemideyiz, birbirimizi, düşüncelerimizi ve yönümüzü etkiliyoruz. Hiç kuşkun olmasın ki hepimizi taşıyan ülke, hatta dünya gemisinin gittiği yön ne tam olarak benim ne de tam olarak senin istediğin yönde. Cumhuriyet ve demokrasi dediğimiz şey de tam olarak bu değil mi zaten?

Eski zamanların arkadan kurmalı saatleri gibi zembereği boşalana kadar tek bir ses: tık-tak, tık-tak, tık-tak da tık-tak..Makinalar veya programlanmış elektronik aygıtlar belki, ama insanoğlu böyle olabilir mi? Hangi insan öğretilmiş papağan gibi konuşur, ya da hangi aklı ve dili olan insan bir kukla gibi başkaları tarafından oynatılır? İnsan ne saattir, ne robot, ne papağan ne de kukla. İnsan her şeyden önce düşünebilen, kendisi olabilen ve kendisini ifade edebilen bir varlık. Esaretin türlü çeşit halleri var ama aklını, fikrini zalim taşeronların kullanımına sunmuş birine özgür denilebilir mi? Özgürlük insana ait, farklı bir haldir, ama bunun farkında olması beklenir.

Anladık okumuyorsunuz, okuduklarınız daha doğrusu baktıklarınız bir iki satırlık paylaşımlardan ibaret. Hiç değilse gönül gözünüz, ferasetiniz açık olsa. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna aklınızı kiraya verdiğiniz için gücünüz yetmiyor olabilir. Ancak, inanın ki azıcık yüreğinizi dinleseniz o sizi yanıltmayacak. Aksi halde…Aksi halde, biraz abartılı olsa da -teşbihde hata olmaz- bir gün kendinizi şöyle bir kara komedyanın içinde bulabilirsiniz: ''Haber geldi, dünya dönmüyormuş; öyle dediler !'' Aaa öyle miymiş, baksen şu aptallara dünyanın döndüğünü sanıyorlar! Cahil işte, ne olacak!..''

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder