11 Ocak 2025 Cumartesi

11 Ocak 2025 Cumartesi 23:00 NE DÜŞÜNÜYORUM...........................Ankara’nın sisi pusu

Ankara’nın sisi pusu

Ankara’nın sisi pusu / Çöker her sabah / Gri bir tül gibi / İner, kalkmaz korkusu

Derler ki / Yağmurlu günün kuytusu / Puslu sabah uykusu / Ağırlaşır gözlerim / Beynimde döner burgu / Gün doğmaz mı sorusu

Kurtlar pusu severmiş / Ben değilim bilemem / Görmeliyim önümü / Sıkar göğsümü hepten / Sokağın kirli örtüsü

Öğle gibi açılacak / Dağılacak bilirim / Amma insanız işte / Kalkmayacak sanırım

Ankara her gün değişir / Halden hale dönüşür / Sisin pusun içinden / Binbir hile dökülür

Yine de hayır vardır / Her günün sabahında / Buzlu camlar kazınır / Umutla yola çıkılır

Ankara’nın pusu işte / Soğuk olur kışı böyle / Havası gibi serttir / Gündemleri bile öyle

Bu şiiri bugün yazdım. Sise pusa şiir mi yazılırmış demeyin. Etkilenmişim demek ki. Özellikle de yılın bu zamanında sürekli tekrarlanırsa. Demek ki sonbaharda üstüme çöken hüzün hala dağılmamış. Bir kar yağsa havamız değişecek, kış gibi kışlara hasretiz. Sis pus insan ruhunun böyle zamanlarda yaşadığı melankoliyi daha da arttırıyor. Ama kıştan bahara geçtiğimiz gibi içinde umutlar da saklı. Tıpkı Ankara’da yaşayanların haber bültenlerinde “kötü haberler” kadar “iyi haberlere” de alışkın oldukları gibi.   

Sis genelde bilinen bir hava olayı. Ama pus diye de bir şey var. Ankara'da yaşayanlar orta Anadolu'nun karasal ikliminde sık sık pus uyarısıyla karşılaşırlar. Pus, görüş mesafesini çok azaltmayan bir tür hafif sis demekmiş. Atmosferdeki çok küçük su damlacıklarından oluşuyormuş. Havada asılı duran çok küçük ama kirli, sıvı su damlacıkları. Sis ile pus arasındaki tek fark görüş mesafesi. Görüş mesafesi 1 km'den az ise sis, eşit veya fazla ise pus kabul ediliyormuş. Damlacık sayısı çoksa, ileriyi görmemiz o kadar zor oluyor işte. 

Sisin oluşması için rüzgârsız, bulutsuz ve uzun geceler ideal. Bu nedenle yüksek basınç merkezlerinin hakim olduğu kasımdan mart ayına kadar sisli hava çokça görülüyor. Özellikle de Ankara’da. Bu günlerde yer yüzeyi geceleri ışınım kaybıyla soğuduğundan yüzeye temas eden havada yoğuşan su buharı havadaki kirleticilerle birlikte smog denilen kirli ama çok küçük damlacıklara dönüşüyor. Güneş ortaya çıkınca sis de yok olmaya başlıyor. Ancak kirleticiler sisi oluşturan damlaların buharlaşmasını zorlaştırdığı için pus şehrin üzerinde kalabiliyor.

Çok eskiden başrolünü Hz. Musa'yı canlandıran Charlton Heston'ın oynadığı 1959 yapımı "The Ten Commandments" (On emir) filmini seyretmiştim. O filmde Hz. Musa ile Mısır Firavunu arasında geçen olaylar anlatılırken bir sahne hala hatırımda. Hz. Musa'yı dinlemeyen Firavun ülkesine mucize şeklinde bazı musibetler arız olur. Bunlardan bir tanesi de Mısır başkentinde havada dolaşan, kapıdan pencereden en ufak aralıktan girip evlerde ölümlere yol açan duman benzeri bir sis-pus'tur. Neden bilmem geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız corona virüsü de aynen o sahnedeki musibete benzetmiştim.

Dünyada sislerin en ölümcülü Aralık 1952’de Londra’da meydana gelmiş. 5 Aralık’ta rüzgârın dinmesiyle sis oluşmaya başlamış ve bundan sonraki üç gün boyunca da yoğunlaşmış. Görüş mesafesi birkaç metreye inmiş ve trafik tamamen durmuş. Halk, soğukla mücadele etmek için gerekenden, daha çok evlerini ısıtınca daha çok kömür tozu ve sülfür dioksit havayı zehirlemiş. Bu durumda Londra'lılar ağızlarında maskelerle, kaldırım boyunca binaların duvarlarına dayanarak yollarını bulup işlerine gidebilmişler. Bu sis ve hava kirliliği yüzünden yalnız Londra bölgesinde 12 bin kişi ölmüş. Ben duymamıştım.

Bilmediğim başka şeyler de varmış. Çoğumuz farkında olmasak da ülkemizde sis ve dumanın oluşturduğu “smog” denilen zehirli karışım KOAH, astım, alerjik rinit gibi solumun yolu hastalıklarında patlamalara neden oluyor. Sonuç olarak insanlar sağlığını kaybedip tedavi olmak için de çok daha fazla para harcıyor. Bu nedenle, böyle günlerde birçok ülkede “Hava Kalitesi Endeksi” belli bir değere ulaşınca halka “smog uyarısı” yapılıyormuş. Demek ki sis, pus deyip geçmemek lazım. Özellikle Ankara’nın siyasi gelgitlerini, durduk yere kararan bozaran havalarını, anaforlarını, sonra güneş açar gibi durulup ısınmasını manâlandırmam hiç de boşa değil düşünürseniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder