Bugün üç ayların 8.nci, Corona günlerinin de 345.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye çalışıyorum.
Sırada
esma ül hüsna’nın altıncısı “ES-SELÂM” var. Yine namazda KIYAM
halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden mushaf sırasına göre 95.ncisi
olan “TÎN” suresiyle devam ediyorum.
ES-SELÂM: السلام Sözlükte selâm (selâmet)
“bedenî ve ruhî hastalık, eksiklik ve kusurlardan uzak olma” anlamında geçiyor.
Allah’a nisbet edildiğinde “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara
özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olan, selâmetin kaynağı olup
esenlik veren” şeklinde açıklanmış.[1] Bu ismin Haşr sûresindeki
âyette (59/23) altı ilâhî isimle birlikte ve kuddûs ile mü’min arasında
zikredildiği kayıtlı. [2]
'O' her çeşit afet ve kederlerden emin olan, esenlik kaynağı,
selâmete çıkaran, esenlik verendir' manasına geliyor.
TÎN SURESİ: 8 âyetlik bu sure mushaftaki sıralamada doksan beşinci, iniş sırasına göre yirmi sekizinci sûre. Burûc sûresinden sonra, Kureyş sûresinden önce Mekke’de inmiş. Adını ilk âyette geçen “tîn” kelimesinden almış. Tîn de incir demek.
Sûrede bazı önemli varlıklar üzerine yemin edilerek insanın yüksek değeri vurgulanmış, kötü ahlâkın bu değeri düşürdüğü ifade edilmiş. İman edip iyi işler yapanlar övülmüş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış, hüküm verenlerin en üstününün Allah olduğu bildirilmiş.[3]
“Yemin olsun incire ve zeytine; Sînâ dağına; Ve şu güvenli şehre! Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik. Ancak iman edip iyi dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar başka; onlar için kesintisiz bir ödül vardır. Artık bundan sonra (ey insan!) ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir? (seni dinin asılsız olduğu sonucuna götüren şey nedir?) Allah hüküm verenlerin en âdili (üstünü) değil midir? “[4]
Tîn suresi Kur’ân-ı Kerîm’de yemin edatı "vâv" ile başlayan sûrelerden olup nüzûl sebebiyle ilgili herhangi bir rivayete rastlanmamış. Müfessirler, mushafta bundan önce yer alan Duhâ ve İnşirâh sûrelerinde Cenâb-ı Hakk’ın resulüne lutfettiği nimetler söz konusu edilirken Tîn sûresinde Mekke müşriklerinin inkârlarına karşı deliller ortaya koymanın amaçlandığını kaydetmişler (Mâtürîdî, V, 485). [5]
[1]
(Râgıb
el-İsfahânî, el-Müfredât, “slm” md.; Lisânü’l-ʿArab, “slm” md.; Kāmus
Tercümesi, “slm” md.).
[5]
https://islamansiklopedisi.org.tr/tin-suresi
EL-MÜHEYMİN/ ALAK
Bugün üç ayların 9.ncu, Corona günlerinin de
346.ncısı. Üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve
namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci
değerlendirmeye çalışıyorum.
Sırada esma ül hüsna’nın altıncısı “EL-MÜHEYMİN” var.
Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen yani okunan zammı surelerden mushaf
sırasına göre 96.ncısı olan “ALAK” suresiyle devam ediyorum.
EL-MÜHEYMİN: المهيْمن Sözlükte
“bir şeyi gözetimi altına alıp korumak ve onu yönetmek” mânasındaki heymene
kökünden türeyen müheymin “kâinatın bütün işlerini idare eden” demektir.
Müheyminin “başkalarını korku ve endişeden emin kılmak” anlamındaki îmân
masdarından türeyip hemzenin “hâ”ya dönüşmesiyle ortaya çıkmış olması da
mümkündür. Bu takdirde “kendisine güvenilen, başkalarını korku ve endişeden
koruyup güvenlerini sağlayan” mânasına gelir. [1]
Müheymin, Haşr sûresinin on altı kadar ilâhî ismi içeren
son âyetleri içinde yer almaktadır (59/23). Bir âyette de Kur’an’ın kendisinden
önceki kitabı onaylayıcı ve muhafaza edici olduğu beyan edilirken Kur’an’ı
nitelemektedir (el-Mâide 5/48). [2]
'O' saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden,
evrenin bütün işlerini düzenleyen, İnsanların ve varlıkların bütün yaptıklarını
bilen, koruyan, izleyip görüp gözeten, her şeye şahid olan, koruyan ve bekçilik
edendir. İtaatkar kullarının sevaplarını eksiltmeden mükafatlarını veren, her
şeyi varacağı noktaya ulaştırandır” anlamına
geliyor.
“ALAK SURESİ”:
Mekke döneminde inmiştir. 19 âyettir. Sûre, adını ikinci âyette geçen
“alak”kelimesinden almıştır. Mushaftaki sıralamada doksan altıncı, iniş
sırasına göre birinci sûredir. Kalem sûresinden önce inmiştir. Baştan beş veya
sekiz âyeti Hz. Peygamber’e gelen ilk vahiy olduğundan ilk inen sûre kabul
edilir.
"Ikra’ bismi rabbikelleziy halak. Halekal’insane min ‘alak. Ikre’ ve rabbükel’ekrem. Elleziy ‘alleme bilkalem. Allemel’insane ma lem ya’lem. Kella innel’insane leyatğa. Erra a hustağna. İnne ila rabbikerrü’câ. Eraeytelleziy yenha. Abden iza salla. Eraeyte in kane ‘alelhüda. Ev emara bittakva. Eraeyte in kezzebe ve tevella. Elem ya’lem biennallahe yera. Kella lein lem yentehi lenesfe’an binnasıyeh. Nasıyetin kezibetin hatıeh. Felyed’u nadiyehu. Sened’uzzebaniyete. Kella la tütı’hü vescüd vakterib."
“Yaratan
Rabbinin adıyla oku! O, insanı "alak" (asılıp tutunan zigot) dan yarattı. Oku! Senin Rabbin sonsuz kerem sahibi en
cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. Hayır,
insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık (çizgiyi aşar) eder. Oysa
(kuldaki) her şey yalnız rabbine aittir ve şüphesiz dönüş ancak onadır (O’na
dönecektir). Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü? ﴾Peki,
düşündün mü (ey inkârcı) ya o (engellenen kul) hidâyet üzere (doğru yolda) ise;
ya da takvayı (Allah'a karşı gelmekten sakınmaya) çağırıyorsa? Düşündün mü (ey
resulüm), ya o adam hakkı inkâr (yalanlamış) ediyor, sırt (yüz çevirmişse) çeviriyorsa!
O Allah'ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu? Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse,
muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden (yakalayıp
sürükleriz!) yakalarız. Haydi, (O yalancı, O hemen) taraftarlarını çağırsın. Biz
de zebânileri çağıracağız. Hayır! Sakın sen ona (onun isteğine) uyma; secde et
ve Rabbine yakınlaş.” [3] [4]
Buhârî ve Müslim’de Hz. Âişe’ye isnad edilen rivayete göre Hz. Peygamber, içinde yalnız kalmayı âdet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi (Pazar-Pazartesi) tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nuranî varlığın (Cebrâil) kendisine seslendiğini duymuştur. Hz. Peygamber olayı şöyle anlatır: “Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra ‘oku!’ dedi. Ben yine, ‘Okuma bilmem’ dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve ‘oku!’ diye tekrar etti. Ben yine ‘Okuma bilmem’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: ‘Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir” [5]
[3] https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/tin-suresi-95/ayet-6/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1
[5]
(Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/sure/96-alak-suresi>
(Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3; Müslim,
“Îmân”, 252).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder