El-Kâdir/Hud Sûresi
Bugün üç ayların 71, ramazanın 12.ncu günü. Corona günlerinin de 407.ncisini geride bıraktık. Salgınla mücadele hem alınan yeni
tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor.
Rahmetli annem geçen yıl bugün vefat
etmişti. Ramazanın ilk günüydü. Mide kanseri sebebiyle ölmüştü ama Corona
tedbirleri yüzünden ne cenazeye kimseyi çağırabildik, ne herhangi bir adet
yapabildik, ne de taziye kabul edebildik. Şehirlerarası izinle bir günlüğüne
gittik, toprağa verdik ve döndük.
Dün evlatları olarak okuduğumuz hatmi
şerifin duasını online olarak yaptık aramızda görüntülü olarak. Rahmet ve
mağfiret diledik, dua ettik yaradanımıza. 2006'nın 2 Haziranında vefat eden
babamızı ve diğer ölmüşlerimizi de unutmadık. Allah kabul etsin. Rabbim mekanlarını
cennet eylesin.
Üzerinden bir yıl geçti. İşte Nisan
ayı da bitmek üzere. İnşallah bir yandan şu musibet hastalıktan sakınmaya çalışırken, öbür yandan da içinden geçmekte olduğumuz rahmet, mağfiret ve bereket ikliminden yararlanmaya çalışıyorum.
Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğim
her gün bir “esma”yı anma geleneğimi ve Kur'an
kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdürüyorum.
Bugün sırada Esma ül Hüsna’nın yetmişbirincisi “El-Kâdir" var.
Ayrıca içinde
Nuh (as) ve Şuayb (as)ın duaları bulunan Kur'an ı Kerimin "Hud sûresi"ile
ilerliyoruz.
EL-KÂDİR: القادر
Sözlükte “gücü yetmek; ölçü ile
yapmak, planlamak; kıymetini bilmek; rızkını daraltmak” anlamlarına gelen kadr
(kudret) kökünden sıfat olup “her şeye gücü yeten” demekmiş
[1].
Kudret kavramı Kur’ân-ı
Kerîm’de 103 yerde Allah’a nisbet edilmekte olup bunların yetmiş dördü isim,
yirmi dokuzu fiil şeklinde. İsim statüsüne giren kavramlar genellikle “güç
yetirmek, ölçülü ve planlı yaratıp düzenlemek” anlamında, fiil kalıplarındaki
kavramlar da sözlük mânalarında kullanılmış.
Kādir ismi yedi âyette tekil,
beş âyette tâzim ifade etmek üzere çoğul sîgasıyla Allah’a izâfe edilmiş.
Bunlardan başka kadîr ismi kırk beş âyette, muktedir ismi de dört âyette (bk.
MUKTEDİR [2])
zât-ı ilâhiyyeyi nitelemekte [3].
Kādir doksan dokuz isme yer veren rivayetlerde yer
almış [4] ve başka hadis rivayetlerinde de Allah’a nisbet
edilmiş [5]. [6]
"O' İstediğini, istediği gibi yapmaya gücü yeten, istediğini yapabilen, dilediğini istediği gibi yaratmaya muktedir olan, kudretli, her türlü güç, kuvvet ve kudret sâhibi, tükenmez kudreti olan, her şeye gücü yeten, gücü kuvveti, kudreti sonsuz olan, her şeyi bilen ve herşeye kâdir olan" demek.
HÛD SÛRESI: سُورَةُ هُودٍ s52.nci sırada Mekke döneminde inmiş, 123 âyet. Kur'an'ın 11. suresi oluyor. Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almış. Başlıca konuları; tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza. Bu konular bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmiş.
25. ayetten 48. ayete kadar
Nuh (as) dan bahsediliyor. Peygamber efendimize (sav) "Resulüm! İşte bunlar
sana vahiy ile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Daha önce ne sen bunları
biliyordun, ne de kavmin biliyordu. Öyleyse sen de sabret! Hiç şüphesiz ki
âkibet takvâya erenlerindir." (49) şeklinde açıklanan gayb
haberlerinden.
NUH (as)'IN DUASI
Kendisine iman etmeyen oğlu tufan sırasında suda
boğulunca: "Nuh Rabbine duâ edip: “Ey Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da benim âilemdendir. Senin vaadin
elbette haktır, sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.” dedi." (Hûd, 45)
Bunun üzerine yüce Allah, "Ey
Nuh! O, asla senin ailenden değildir, onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. O
hâlde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden
olmamanı öğütlerim" (Hûd, 46) buyurmuş.
Bu uyarı sonunda Nuh (as.) Allah'a şöyle
dua etmiş ve bir yakarışla bağışlama dilemiş:
Hud Sûresi: 47. Âyet:
"Kale “Rabbi innî e'ûzü bike en es'eleke mâ leyse lî bihî 'ılm. Ve illâ teğfirlî ve terhamnî eküm-minelhâsirîn." (Hûd sûresi, 47.nci ayet)
“...Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi
istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz
ziyana uğrayanlardan olurum.”
"Nûh, "Rabbim! Şüphesiz ben senden
hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve
bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum" dedi." ﴾47﴿ [7]
"Nûh dedi ki: “Ey
rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine
sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!” [8]
"Nûh, "Rabb'im!
Ben, hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım! Eğer sen beni
bağışlamaz ve bana acımazsan kaybedenlerden olurum!” dedi. [9]
Böylece kendisine: “Ey Nuh! Sana ve
seninle beraber olan ümmetlere bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in!
Amma (gelecek nesiller içinde) kendilerini (dünyada bol rızıklarla)
faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine acıklı bir azabın dokunacağı
ümmetler de vardır.” denildi. (48)
ŞUAYB (as)'IN DUASI
Hûd suresi 84.ayetten 95. ayete kadar Şuayb (as) dan
bahsediliyor. "Medyen halkına da
kardeşleri Şuayb’ı gönderdik…" (84) “Ey Kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam
dengeli yapın. İnsanlara eşyalarını eksik vermeyin, yeryüzünde bozgunculuk
yaparak karışıklık çıkarmayın.” (85) "Dediler ki: “Ey Şuayb! Babalarımızın
taptığını bırakmamızı veya mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmayı
terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen yumuşak huylusun, çok
akıllısın.” (87) "Dedi
ki: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden apaçık bir delil üzerinde isem ve
O bana nezdinde güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim
şeylerde, aksini yaparak size aykırı hareket etmek istemem. Ben sadece gücümün
yettiği kadar ıslah etmek istiyorum…"
Devamında Şuayb (as) ın şöyle dua ettiği naklediliyor:
Hud Sûresi: 88. Âyet:
"Kale ya kavmi! Ereeytüm in küntü ala beyyinetin min rabbi ve rezekani min hü rızkan hasenen ve ma üridü en ühlifeküm ila ma enhaküm anh. İn üridü illelıslahe mestetatü Ve mâ tevfîkî illâ billâhi, 'aleyhi tevek-keltu ve ileyhi unîb." (Hûd sûresi, 88. âyet)
“Şu'ayb şöyle dedi: "Ey kavmim! Söyleyin bakayım,
ya ben Rabbimden gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir
rızık vermişse!... Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece
gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum....Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben yalnızca O’na dayandım ve
ancak O’na döneceğim”
"Şu'ayb şöyle dedi: "Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden
gelen açık bir delil üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!...
Ben size yasakladığımı kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince
(sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah'ın yardımı iledir. Ben
sadece ona tevekkül ettim ve sadece ona yöneliyorum." ﴾88﴿ [10]
"Şuayb de şöyle dedi: “Ey kavmim! Bir de şöyle düşünün: Ya benim,
rabbimden açık bir delilim
varsa ve O bana tarafından güzel bir nasip vermişse! Size yasakladığımı kendim yapmak niyetinde
değilim. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat
başarmam Allah’ın yardımına bağlıdır. Yalnız O’na dayanıyor ve O’na yöneliyorum." [11]
"Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Ne dersiniz;
ya ben Rabb'imden gelen bir belgeye dayanıyorsam ve Rabb'im beni güzel bir
rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, sizi men ettiğim şeyi yaparak size muhalefet
etme arzusunda değilim; sırf gücüm yettiği ölçüde sizi ıslah etmek istiyorum!
Başarım da yalnız Allah'a bağlıdır. Ben yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na
yöneldim." ﴾88﴿ [12]
Sonraki ayetlerde Hud (as) ile kavmi arasında geçen
konuşmalar açıklanıyor ve Medyen kavminin sonu geliyor:
“Rabbinizden
mağfiret dileyin. Sonra da O’na tevbe edin. Doğrusu Rabbim çok merhametlidir ve çok sever.” (90) "Dediler
ki: “Ey Şuayb! Sözlerinin çoğunu anlamıyoruz. Biz seni cidden içimizde zayıf, güçsüz
görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlardık. Senin bize karşı
hiçbir üstünlüğün yoktur.” (91)
"Emrimiz gelince, Şuayb’ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar." (94) "Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Haberiniz olsun ki Semud kavmi nasıl uzaklaşıp gittiyse, Medyen kavmi de öyle uzaklaşıp gitti." (95)
[1]
(Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḳdr” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ḳdr” md.)
[3]
(M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem,
“ḳdr” md.)
[4]
(İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Tirmizî, “Daʿavât”, 82)
[5]
(Wensinck, el-Muʿcem, “ḳdr” md.)
[7]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/hud-suresi-11/ayet-47/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[9]
Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 27
[10]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/hud-suresi-11/ayet-88/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[12]
Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 35
El-Muktedir/Yusuf Sûresi
Bugün üç ayların 72, ramazanın 13.ncü günü. Corona günlerinin de 409.ncusunu geride bıraktık. Salgınla
mücadele hem alınan yeni
tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor.
Bugün saat 23
itibariyle aşı uygulanan kişi sayısı 1.dozda 13.229.037, 2.dozda 7.963.253
olmak üzere
toplam 21.192.290'ı bulmuş. 25 Nisan itibariyle toplam test sayısı 45.884.258,
toplam vaka sayısı 4.629.969, Toplam Vefat Sayısı 38.358 ve toplam iyileşen
hasta sayısı ise 4.073.644 olarak gözüküyor. Öte yandan bugünkü Test Sayısı 260.280, Vaka
38.553, Hasta 2.801, Vefat 347 ve Ağır
Hasta Sayısı da 3.590 olarak kayıtlara geçmiş.
Bu rakamlara göre; aşılamada 21 milyon geçilmiş, toplam Vefat
39 bine yaklaşırken ağır hasta sayısı da 3.590'u geçmiş durumda. Rakamlar Pozitif/test oranının %14,7 ve
Hasta/pozitif oranının %7,3 seviyesinde olduğunu gösteriyor. Ölüm oranı
(vefat/toplam vaka) ise %1'in altında (%0,83) gerçekleşmiş. Özellikle
60'binlerin üzerine çıkan vaka sayılarının 40'binlerin altına düşmüş olması
umut verici. Ancak binli sayılara inmesi için galiba Bayram dahil sıkı tedbirin
devamı gerekiyor. Rabbim bir an evvel kurtulmayı nasip etsin.
Bu arada Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana devam ettirdiğim
her gün bir “esma”yı anma geleneğimi ve Kur'an kaynaklı "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayında da
sürdürüyorum.
Bugün
sırada Esma ül Hüsna’nın yetmişikincisi “El-Muktedir" var. Ayrıca içinde
Yakup (as) ve Yusuf (as)ın duaları bulunan Kur'an ı Kerimin "Yusuf sûresi"ile ilerliyoruz.
EL-MUKTEDİR: المقتدر Sözlükte “gücü yetmek; ölçü ile
yapmak, planlamak” mânalarındaki kadr (kudret) kökünün iftiâl kalıbından
türemiş bir sıfat olup “gücü yettiği fiilen sabit olan” demekmiş [1].
Muktedir ismi Allah’a izâfe
edildiği dört âyette “bir işi gerçekleştirmeye fiilen güç yetiren” anlamını
ifade etmekte [2].
Muktedir, Ebû Hüreyre’den
nakledilen doksan dokuz esmâ-i hüsnânın Tirmizî rivayetinde yer almış [3]. Naslarda
Allah’a nisbet edilen kādir, kadîr ve muktedir isimlerinden birincisi ve üçüncüsü esmâ-i hüsnâ listesinde
mevcut. Bu üç ismin kādirden başlamak üzere gittikçe zenginleşen bir anlam
içerdiği kabul ediliyor. Zira aynı kökten gelen kelimelerin harfleri arttıkça
mânaları da güçlenmekte [4].
Buna göre muktedir, zât-ı
ilâhiyyeye kudret izâfe eden kavramlar içinde muhtevası en zengin olan isim.
Kudret kökünden türeyen kādir ve kadîrde kudretin kullanılacağı hususlarda bir
tür sınırlama söz konusu iken muktedirde böyle bir durum yok [5].
Ayrıca kādir ve kadîr güç yetirme sıfatını Allah’a izâfe ederken muktedir,
gerçekleştirilenden hareketle aynı sıfatı fiilî mânada zât-ı ilâhiyyeye nisbet
etmekte [6]. [7]
'O' her şeye gücü
yeten, muktedir, iktidar sahibi, kudretli, Varlık üzerinde,
kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde
dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi dilediği duruma getiren, her şeyi
yapabilecek mutlak güç, kuvvet ve kudret sahibi olan"
demek.
YUSUF
SURESİ: سُورَةُ
يُوسُفَ Mushaftaki sıralamada 12.inci, iniş sırasına göre 53.ncü sûre. Hûd sûresinden sonra, Hicr
sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuş. 111 âyet. Bu sûrede Yûsuf Peygamberin
hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı
anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmekte.
Kur’an’da baştan sona kadar bir tek konuyu anlatan tek sûre bu.
Yahudilerin telkini ile Mekke
müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?”
şeklindeki sorusuna cevap olarak veya müslümanların Resûlullah’tan bir kıssa
anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiş. Ancak Muhammed b.
İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz.
Peygamber’i teselli etmekti [8].
Yusuf suresi 4. ayetten 101. e kadar Hz. Yusuf (as)
dan bahsediliyor.
HZ. YAKUP'UN (as) DUÂSI
Yusuf (as) kardeşlerine “Baba bir kardeşinizi de bana
getirin.." dedi. (59) “Eğer
onu bana getirmezseniz, artık bundan böyle benden bir ölçek dahi
zahire beklemeyin ve bana yaklaşmayın!” (60) Onlar Babalarına
(Yakup as) döndüklerinde: “Ey babamız! Bize yiyecek yasak edildi,
artık bize zahire verilmeyecek. Kardeşimizi bizimle gönder de (onun sayesinde)
ölçüp yiyecek alalım. Biz onu mutlaka koruruz” dediler. (63)
Babaları Hz. Yakup (as) dedi ki: “Daha önce kardeşi hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun
hakkında da ancak o kadar güvenirim. Allah en hayırlı koruyucudur ve O
merhametlilerin en merhametlisidir.” (64) “Etrafınızın
çepeçevre kuşatılması (çaresiz kalmanız) hariç, onu
bana geri getireceğinize dair Allah’a karşı sağlam bir söz vermezseniz, onu
aslâ sizinle göndermem.” Artık onlar ona söz verince: “Allah
söylediklerinize şâhit olsun.” dedi. (66)
Sonra da Yakup (as) onları uyardı: “Oğullarım! Şehre bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. (Olur
ki herhangi bir musibetle karşılaşırsınız.) Bununla beraber ben, Allah’ın
hükmünden hiçbir şeyi sizden gideremem…"(67) ve şu duayı yaptı:
Yusuf sûresi,
67. âyet:
"Ve kale yabeniyye latedhulü min babin vahidin vedhulü min ebvabin müteferrikatin vema ügni anküm minellahi min şeyin inil hukmü illâ lillâh, aleyhi tevekkeltu ve aleyhi felyetevekkelil mütevekkilûn."(Yusuf sûresi, 67. âyet)
“Oğullarım! Şehre bir kapıdan değil, ayrı ayrı
kapılardan girin. (Olur ki herhangi bir musibetle karşılaşırsınız. Bununla
beraber ben, Allah’ın hükmünden hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnız Allah’ındır. Ben ancak O’na
tevekkül ettim. Tevekkül edenler de O’na tevekkül etsinler.”
"Sonra
da, "Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama
Allah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona tevekkül ettim. Tevekkül edenler de
yalnız ona tevekkül etsinler" dedi. "
[9]
"Sonra şunu söyledi: “Oğullarım! (Şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah’tan başkasının değildir. Ben yalnız O’na güvenip dayandım. Güvenecek olanlar yalnız O’na güvenip dayansınlar." [10]
"Daha
sonra onlara şunu söyledi: “Oğullarım, şehre hepiniz aynı kapıdan
girmeyin; ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi bu sözü söylemekle ben sizi
Allah’tan gelecek bir şeyden koruyacak değilim. Hüküm ancak
Allah’ındır.
Ben sadece O'na tevekkül ettim. Tevekkül etmek isteyenler de O'na tevekkül
etsinler!" [11]
HZ. YÛSUF'UN (as) DUÂSI
Yusuf suresi 101. ayetinden hemen önce Mısırda Hz.
Yusuf (as) ile bir araya gelen baba Hz. Yakup (as) ve 11 kardeşin kavuşması anlatılıyor:
"Nihayet
Yusuf’un yanına vardıklarında, o anasını babasını bağrına basıp kucakladı ve:
“Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!”
dedi.(99) "Ana
ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu. Hepsi
onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey Babacığım! İşte bu, vaktiyle
gördüğüm rüyânın tahakkukudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle
kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden
getirmekle Rabbim bana gerçekten pek çok iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim
dileyeceği şeyleri çok ince düzenler. O her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde
hikmet sahibidir.”
(100)
101. Ayet Hz. Yusuf'un (as) Rabbine şükrettiği ve ona
yöneldiği anı bize naklediyor. Orada Hz. Yusuf'un dilinden şu dua var:
Yusuf sûresi, 101. âyet:
"Rabbi kad âteytenî minel-mülki ve 'allemtenî min te'vîlil-ehâdîs. Fâtıras-semâvâti vel-ardı ente veliyyî fiddünyâ vel-âhıreti teveffenî müslimen ve elhıknî bissâlihîn."(Yusuf Sûresi, 101. Âyet)
"Ey Rabbim! Sen bana dünya
mülkünden
nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin.
Ey gökleri
ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman
olarak al ve beni sâlih kulların arasına kat!"
"Rabbim!
Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve
ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere
kat." [12]
“Ey rabbim! Bana iktidar verdin ve bana rüyaların
yorumunu da öğrettin.
Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada
da âhirette
de beni yönetip himaye eden sensin. Müslüman
olarak canımı al ve beni iyi kulların arasına kat!” [13]
“Ey rabbim! Sen bana iktidar ve güç bahşettin, bana olayların delalet ettiği hakikatleri öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da âhirette de benim sahibim sensin. Benim canımı müslim olarak al ve beni salihler arasına kat!” diye dua etti. [14]
[1] (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḳdr” md.;
Lisânü’l-ʿArab, “ḳdr” md.)
[2] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳdr” md.; bk. KĀDİR)
[3] (“Daʿavât”, 82)
[4] (Zeccâc, s. 59)
[5] (Hattâbî, s. 86)
[6] (Halîmî, I, 194)
[8] (Elmalılı, IV, 2841)
[9] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/yusuf-suresi-12/ayet-67/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[11] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 61
[12] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/yusuf-suresi-12/ayet-101/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[14] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 2.cilt sayfa 67
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder