Başka bir virüs
Dünyada vaka sayısı milyona doğru gidiyor. Önümüzdeki iki üç hafta çok daha vahim sonuçlara
gebe. Bir taraftan en tepeler görülecek, daha fazla da zirveye doğru hala yükselmekte olanlar. Dünyanın belki bizim de olduğumuz az bir kısmı bel veren eğrilerinin düşmekte olduğunu görüp sevinecek, Avrupa ve
Amerika kıtalarında ise tam anlamıyla çanlar çalınıyor olacak.
Düşünsenize ABD daha şimdiden 200 bin ölüm, yok hayır 1 milyon ölümü tartışmaya başladı.
İş zorlaştıkça ve ağırlaştıkça her kafadan ses çıktığını, bu ülkeleri idare
edenlerin eleştirildiğini, hatta yer yer baş kaldırıldığını da görebileceğiz.
Salgın hastalık zaten görüp görebileceğimiz en büyük felaketlerden birisi, bir
de o ülkelerde kaos, anarşi ve yağma çıkarsa sonuçlar katlamalı bir katliama
dönüşebilir. Hiç bir ülke için böyle bir keder arzu etmeyiz. İnşallah bu
noktaya gelmeden bir an önce salgınla mücadele başarılı olur.
İnsanoğlu tuhaftır. Nankörlüğü ise bizzat yaratıcısı
tarafından önceden bildirilmiş. Bir sıkıntı gördüğünde siner, adeta pusuya
yatar. Genellikle dua bile eder. Ama işler sarpa sardıkça musibete direnmek,
aklı selim olmak ve sabretmek yerine isyan etmeyi seçer. Hayra katkısı olmadığı
gibi, adeta kendinden başka herşeyi ve herkesi suçlamaya başlar. Ne yazık ki o
noktadan sonra artık baş kaldırdığı musibetin bir parçası olmuştur. Allah böyle
şaşkınlık ve taşkınlıklardan bizi güvende kılsın.
Yine o insan ki başa gelen dert hafif aralansa,
nedense hamd etmek yerine övünmeyi seçer. Biraz önce sinip küçülen adam
birdenbire ortalıkta çalımla büyüklenen birine dönüşmüştür. Dikkat ediniz
çağrılara uymayan, ortalıkta dolaşan, üstüne üstlük hemen herşeyi ve herkesi
diline dolayan kişiler ne yazık ki hep böyle tiplerdir. Kuşkusuz corona gibi
virüsler saldırgan ve tehlikeliler. Ancak sınırlı bir zararları var. Neticede
tedbirleri belli ve tedavi ihtimali olan bulaşlar. Ya toplumun içindeki azgın
virüslere ne demeli? Onlar için ne tedbir ne de tedavi şansımız var. Sivri
iğneleriyle ortalıkta gezinen birer mayın gibiler.
Dün sayın Cumhurbaşkanımız bir kampanya başlattı.
"Biz bize yeteriz Türkiyem' kampanyasına başta kendisi olmak üzere
devletin ve ekonominin zirvesindekiler ilk bağışları yaptılar. Çağrı çok açık:
milletimizin ve ülkemizin böyle bir badireyi en az hasarla atlatabilmesi için
güç birliği yapmamız gerekiyor. Ortada bir yangın varsa birliği beraberliği
bozacak davranışlara ne gerek var? Devlet bir seferberlik başlatmış, afetten
zarar görenlerle dayanışma amaçlı bir öncülük içine girmiş. Sen hangi akıl, izan
ve vicdanla parazit yapıyorsun ki?
Salgından sadece sağlık açısından etkilenmedik.
Yaşlıları evlerine hapsettik, muhtaç aileleri yalnız bıraktık, işyerlerini
kapattık, ulaşımı kestik...Eee, belki böyle toplumu virüsten koruyabiliriz
ancak yan tesirleri ne olacak? İnsanlar ne yiyip ne içecekler? Ekmek teknesi
kapanan, işsiz kalanlar ne yapacak? Muhtaç insanların kapılarına varıp
"Bir ihtiyacınız var mı?" diyen olmayacak mı? Evine ekmek alamayan,
yevmiyesi, maaşı, kazancı kesilmiş insanlar evinde ailesiyle nasıl gün
geçirecekler? Taş yiyin, evinizde kalarak doyarsınız mı denecek?
Tabi ki hayır! Hükümetin sağlık tedbirlerini
alkışlıyorum. Avrupanın ve ABD'nin içine düştüğü durumu gördükçe halimize
şükretmeyeyim de ne yapayım? Son 15 yıldır bu alanda sağlanan reform ve
iyileşmelerin ne kadar haklı olduğunu, başarılı olduğunu görmeyeyim mi? Yine
hükümetin aldığı güvenlik tedbirlerini takdir ediyorum. Toplum olarak en ufak
bir boşluk bulduğumuzda işi nasıl sulandırdığımızı herkes görüyor. Alınan
ekonomik tedbirler de zorunlu kararlardı. Tam zamanında ve gerektiği şekilde
alındı. Dikkat ederseniz şimdilerde toplumsal yapımızı koruma amaçlı sosyal
tedbirler alındı, alınıyor. Son adım olan milli kampanyayı da bu anlamda çok
isabetli buluyor, destekliyor ve alkışlıyorum.
Cızırtılı seslere aldırmadan devlet olarak, toplum, aile ve fert olarak birlik içinde mücadeleye devam etmeliyiz. Bu mücadele sadece sağlık alanında değil topyekun her alanda sürüyor. İnşallah devletimizin öncülüğünde, bütün kurumlarımızla omuz omuza ve milletçe bu badireden çıkacağız. Ama bir kere daha içimizdeki virüsleri tanımış oluyoruz. Tanıdıkça da onlara karşı antikorlarımız oluşuyor ve gelişiyor. Böyle bir zamanda bile zehirli dillerine hakim olamayanları Allah ıslah eylesin.
Cızırtılı seslere aldırmadan devlet olarak, toplum, aile ve fert olarak birlik içinde mücadeleye devam etmeliyiz. Bu mücadele sadece sağlık alanında değil topyekun her alanda sürüyor. İnşallah devletimizin öncülüğünde, bütün kurumlarımızla omuz omuza ve milletçe bu badireden çıkacağız. Ama bir kere daha içimizdeki virüsleri tanımış oluyoruz. Tanıdıkça da onlara karşı antikorlarımız oluşuyor ve gelişiyor. Böyle bir zamanda bile zehirli dillerine hakim olamayanları Allah ıslah eylesin.
------------
Bugün 1
Nisan ama şaka yapacak ve kaldıracak halim yoktu. Safiye bana "İstanbul’a
geliyorum karşılayın beni" diye mesaj atmış. Şaka yapmaya çalışıyor garibim. "Bugün bir nisan diye beni şakalamaya çalışıyorsun ama boşuna" dedim karşılık
olarak. Bugün Çarşamba ya Reis gazetesinde son yazım
yayınlanmış. Yazının ismi '‘Bakir olmanın gücü.’ Susurluk’la ilgili. Bu arada Hilal Tuna'nın fotoğrafını göndermiş. "Ooyy! Dedesinin delikanlısı.
Canım benim, maşallah" dedim. Elifi aradım konuşmak için. 13:30 gibi bana döndü: "Baba aramışsın
ama duymamışım. Görüntülü görüşmeleri mümkünse 23.00 gibi yapalım". "Yağız'ı
yatırma seansım 21.00 23.00 arası" diye de ilave etmiş. Oğuzhan:
"Baya uzunmuş" notu düşmüş, Elif de açıklama yapmış: "Kitap okuma+sohbet+uykuya geçme iknası." Oğuzhan: "18-19 sene önce de bir çocuk vardı böyle"
diye kendi çocukluğunu hatırlamış.
Gülümsedim. Evde tokur tokur olmak her çalışan anne gibi Elifimi de bir cendereye sokmuştu biliyorum.
"Tamam kızım" dedim.
Doğrusu
ben de artık sıkılmaya başlamıştım. İstanbul'da kendi kendime karantinadaydım
ve küçücük iki odalı bir bekar evinden dışarı çıkamıyordum. Oğlum odasında evden şirkete çalışıyor. Ben tv, bilgisayarım ve Rakun kedi arasında vakit geçiriyorum. Bugün patates yemeği ve makarna yaptım. Akşam yiyeceğiz. Yarına da yeter.
Evde elektrik süpürgesi yok. Üç gün önce internetten bir süpürge sipariş ettik.
Bekliyoruz. Gelince daha pek İstanbul’da kalmayı düşünmüyoruz.
Saat
17:05 de Nafiye annemin bir fotoğrafını göndermiş: "Karpuz bulduk" demiş altında. Sevindim tabi,
cevaben "Afiyet olsun, yarasın" dedim kısaca. Bana da kiraz
istediğini söyledi ama zamanı
değil. İnternetten arasam bulabilir miyim acaba? Akşama doğru saat 19:12'de
sipariş ettiğimiz süpürge geldi. Fotoğrafını çekip çocuklarıma haber verdik. Elif: "Güle güle kullanın"
diye yazmış. Oğuzhan: "Sağ olun, Hemen bir posta süpürdüm evi. 2 adam bir rakunn..Ev kıl yumağına dönmüştü." demiş ablasına.
Saat 19:14'de Safiye ile annemin durumunu konuştuk. Ağlayınca Nafiye girdi
araya, neyse sonunda karşılıklı "İyi akşamlar" diyerek telefonu
kapatabildik.
Haberler Nisan ayının ilk günü ABD'de vaka sayısının 200 bini, can kaybının ise 4 bin 300'ü geçtiğini bildirdi. Böylece ABD dünyada en çok vakanın görüldüğü ülke olmuş oldu. Bu arada Türkiye'de de Corona virüsünün 81 ile de yayıldığı açıklandı. Ölü sayımız 277'e çıkmıştı. Paylaşılan güncel verilere göre Türkiye'de vaka sayısı maalesef 15 bini geçmiş. Can kaybı 277'e çıkmış durumda. 1 Nisan itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 2100'ün üstünde (2148) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 16 bine yaklaştığı (15679) ve can kaybının da 280'e yaklaştığı (277) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 14 binin üzerinde (14396), toplam test sayısı da 107 bine yakın (106799) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 979, toplam entübe hasta sayısının 692, toplam iyileşen hasta sayısının da 333 olduğu açıklanmış.
Haberler Nisan ayının ilk günü ABD'de vaka sayısının 200 bini, can kaybının ise 4 bin 300'ü geçtiğini bildirdi. Böylece ABD dünyada en çok vakanın görüldüğü ülke olmuş oldu. Bu arada Türkiye'de de Corona virüsünün 81 ile de yayıldığı açıklandı. Ölü sayımız 277'e çıkmıştı. Paylaşılan güncel verilere göre Türkiye'de vaka sayısı maalesef 15 bini geçmiş. Can kaybı 277'e çıkmış durumda. 1 Nisan itibariyle Türkiye'de; son 24 saatte 2100'ün üstünde (2148) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 16 bine yaklaştığı (15679) ve can kaybının da 280'e yaklaştığı (277) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 14 binin üzerinde (14396), toplam test sayısı da 107 bine yakın (106799) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 979, toplam entübe hasta sayısının 692, toplam iyileşen hasta sayısının da 333 olduğu açıklanmış.
Dünya bu gün
topyekun bir 'virüs'le savaş halinde. Bazı haberciler corona pandemisi için
'dünyada bugüne kadar görülmüş en büyük salgın' ifadesi yerine 'En hızlı
yayılan salgın' nitelemesini kullanıyorlar. Gerçekten de dünyada geçmişte
görülen ve milyonlarca insanın ölümüne yola açan onlarca yıkıcı hastalığın
lokalliğine ve ağır yayılmasına nazaran bu virüs üç ay içinde bütün dünyaya
bulaştı. Günümüzün ulaşım kolaylıkları, kalabalık kentler, uluslararası
ilişkiler, turizm ve ticaret faaliyetleri bu yayılmayı kolaylaştırdı. Şu anda 4
kıtada ve 182 ülkede at koşturuyor. Küresel salgın bile bu bela için yumuşak
bir ifade. Dünya adeta topyekun bir
savaş içinde. Hem de sinsi, hızlı, bulaşık ve öldürücü bir virüsle.
Çinden çıktı, dalga
dalga önce İran'a sıçradı, sonra Avrupa'ya. Ardından bütün diğer kıtalara
yayıldı. Rusya da, Afrika ülkeleri de bu belayla uğraşıyor. Hiç kimse güvende
değil, semptom göstermeyen bir taşıyıcı yüzlerce kişiye hastalık
bulaştırabiliyor. İnsanları öldürüyor ama asıl zararı dünya uluslarının sağlık
sistemlerine, ekonomik, idari ve sosyal düzenlerine. Görülen o ki böylesine bir
düşmanı kimse beklemiyordu. Füzelerden daha korkutucu, terörden daha gizli ve
savaştan daha namert. Nükleer güç filan hikaye kaldı, süper güçlerin, zengin
ülkelerin gardları düştü karşısında. Görülmeyen bir katil kol geziyor
şehirlerde, kalabalıkların arasında, insan bedenlerinde. Bir savaş ki şimdiye
kadar hiç görülmemiş, hiç yaşanmamış.
Türkiye de kendi
çapında bu savaşın içinde. Bakanımızın dün açıkladığı rakamlara göre günde
15000 teste çıkılmış durumda. Bu sayının önümüzdeki haftalarda 25000'e
çıkarılması hedefleniyor. Dün itibariyle 14396 testten 2148'i pozitif çıkmış.
Oran yaklaşık %15. Bugüne kadar gerçekleşen 106799, toplam vaka sayısı ise
15679. Buradaki oran da ortalama %14,7 ye tekabül ediyor. Dün 63 kişi vefat
etmiş, toplam sayı 277. Sağlık bakanımızın açıklamasına göre hastanelerimizde
10000 hasta var, bunlardan 979'u yoğun bakımda (%9,7), 692'si ise solunum
cihazına bağlı (%6,9) durumda. 333 kişi de iyileşip taburcu olmuş.
Böyle bir salgın
önceden öngörülemediği için bütün dünya hazırlıksız yakalandı. Ancak Türkiye bu
tehlikeyi erken görüp hemen vaziyet almış gibi görünüyor. Gerekli mekanizmalar
oluşturuldu ve tedbirler gecikmeden, zamanında alındı. Halen de alınmakta. Ülkemizde
paniksiz, kararlı ve mümkün olduğunca kontrollü bir mücadele yürütülüyor.
Tedbirler peş peşe geliyor. İletişim kanallarıyla halkımız hem salgına karşı
korunma hem de tedbirler hakkında yoğun biçimde bilgilendiriliyor. Bütün
bunlara rağmen salgın 81 ilimize yayılmış durumda. 70 civarında yerleşim
yerinde karantina uygulaması var. Öte yandan virüsün diğer sektörlere vereceği
zararı en aza indirmek amacıyla birer birer hem ekonomik hem de sosyal yardım
destek paketleri de harekete geçirilmiş durumda.
Kuşkusuz bu salgının
her alanda az çok bir tahribatı olacak. Sebepleri, etkileri ve sonuçları
üzerinde de düşünülecek. Muhtemelen bir çok şeyi değiştirecek ya da
farklılaşmaya yol açacak. Ülkelerin siyasetine, uluslararası kurumlara,
ekonomik düzene ve başta sağlık sistemi olmak üzere 'insan'la ilgili bir çok
hizmete tesirleri olacak. Dünya belki de bu vesileyle bir başka virüs
saldırısına karşı her alanda kendi antikorlarını üretmeye çalışacak. Gelecekte
yine böyle bir salgınla karşı karşıya olma ihtimalini yok sayamayacak. Bu da
bir kazanç.
Bize gelince iyi ki
çok önceden sosyal güvenlik ve sağlık sistemimizi reforme etmişiz. İyi ki
sağlık alt yapımızı geliştirip iyileştirmişiz. İyi ki siyasi reformlar yapıp
Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçmişiz. İyi ki siyasi istikrarımız var.
İyi ki ekonomimizi krizlere karşı tahkim ettik. İyi ki adalet alanında gerekli
düzenlemeleri zamanında yapıp bitirdik. İyi ki sağlam bir güvenlik sistemine
sahibiz. İyi ki savunma konusunda kendi kendimize yeter hale geldik. Şayet
bütün bunlar başarılmasaydı terör illetiyle nasıl baş edebilirdik? Yapmasaydık
etrafı ateş çemberine dönen, bir adım sonra ülkemizi de yakacak kumpaslarla
nasıl mücadele edebilirdik? 4 milyon göçmeni nasıl barındırabilir, dünyanın
dört bir yanındaki mazlumlara nasıl yardım edebilirdik? Güçlenmemizi istemeyen
dış güçlerin entrika ve tuzaklarını her seferinde nasıl berhava
edebilirdik? Bugün başımızda dirayetli,
şahsiyetli ve inançlı bir liderlik olmasaydı nasıl dik durabilirdik onca
düşmana?
Mükemmel
hastanelerimiz var, yoğun bakım ünitelerine ve yeterli tıbbi malzemeye sahibiz.
Dışa bağımlılığı azaltacak adımlar atarak bugün pek çok cihaz ve malzemeyi
kendimiz üretebiliyoruz. Olmayan ilaç, kit ya da ihtiyaç olan diğer malzemeyi
kimseye boyun bükmeden anında dışarıdan temin edebiliyoruz. Avrupa'nın anlı
şanlı ülkelerinin sağlık alt yapısında, tıbbi cihaz ve malzeme konusunda
düştükleri sıkıntıyı her gün duyuyor izliyoruz. Korku ve panik o kadar büyük
ki kendi yaptıkları uluslararası ticaret
hukukunu çiğneyerek birbirlerine korsanlık yapma noktasına bile geldiklerine de
şahit olduk. Bizimse göğsümüzü gere gere bazılarına yardım edebiliyor olmamız
kıvancımızı arttırıyor. Göreceksiniz bakın bu kriz bittiğinde BM'de, Nato'da,
AB'de, Rusya ve Çin nezdinde olağanüstü bir itibarımız olacak. İslam
dünyasında, Asya, Afrika ve Güney amerika ülkelerinde saygınlığımız daha da
artacak. Uluslararası para piyasaları gücümüz karşısında baş eğecekler.
Ama şu anda bir tür
savaşın tam ortasındayız. Rehavete kapılmamalıyız. Tedbir, sabır ve dua ile
Allahın izniyle bu bela en kısa zamanda ve en az zararla atlatılacak. Başımız
yine dik, alnımız ak çıkacağız bu mücadeleden. Çok şeyler öğrenmiş, yaşamış ve
aşılanmış olarak yürüyeceğiz geleceğe. Her alanda antikorlarımız daha da
güçlenmiş, yenilenmiş olacak.
"Evde
kal, Biz bize yeteriz, dayan Türkiyem!"
-----------
Ankara'ya evime dönmeliydim ama nasıl? Özel arabamızla gitmeye engel bulunmadığını anladığımızda oğlumun da iş durumunu ayarlayarak birlikte gitmeye karar vermiştik. Zaten iki haftadan beri internet üzerinden evde çalışıyordu. Özel araçların da izne tabi olabileceği, sokağa çıkma yasağının da 60'a çekileceği ihtimali ortaya çıkınca Perşembe akşam mesai bitiminde yola çıkmak üzere hazırlandık. Bilgisayarımla son yazılarımı yazıp çantasına koydum. Mesai bitimi yemek yedik. Sonra da eşyalarımızı toparlayıp evden çıktık.
-----------
2 Nisan günü saat 15: 11 de Hilal Tuna’yla 'Serüvengiller' kitabını fotoğraflayıp göndermiş. "Çok komik" diye de yorum yapmış. Anlaşılan Tuna’ya okumuş kitabı
baştan sona. Elif ve Cüneyt beğeni
işareti göndermişler.
İzmir'den İstanbul'a geçtikten sonra zaten kendimi 14 gün süresince izole olma
fikrine alıştırmıştım. Yaşım henüz
65 olmamasına rağmen bunu gönüllü olarak yapacak, dışarıya çıkmayacaktım. Ancak şehirlerarası seyahat yasağı beni de
endişelendirmişti. Ramazan yaklaşıyordu. İstanbul'dan çıkamamak, ramazanı burada evimden ailemden uzakta geçirmek zor olabilirdi.
Hayat ne kadar ilginç.
Bilinmezlerle ve sürprizlerle
dolu. Sözde Nisan ayında yazlığa
gidecek, sonra da ramazanı geçirmek
üzere istanbul'a geçecektik. Geçen yıldan beri ramazanı oğlumuzla birlikte geçirmeye kendimizi şartlandırmıştık. Ama bak, neler neler oldu? Önce annemin hastalığı sonra da hiç hesapta olmayan bir salgın bütün planlarımızı alt üst
etti. Üstelik hasta olan annem
İzmir'de, ailem Ankara'da ben de İstanbul'daydım. Aile olarak parça parçaydık.
Ankara'ya evime dönmeliydim ama nasıl? Özel arabamızla gitmeye engel bulunmadığını anladığımızda oğlumun da iş durumunu ayarlayarak birlikte gitmeye karar vermiştik. Zaten iki haftadan beri internet üzerinden evde çalışıyordu. Özel araçların da izne tabi olabileceği, sokağa çıkma yasağının da 60'a çekileceği ihtimali ortaya çıkınca Perşembe akşam mesai bitiminde yola çıkmak üzere hazırlandık. Bilgisayarımla son yazılarımı yazıp çantasına koydum. Mesai bitimi yemek yedik. Sonra da eşyalarımızı toparlayıp evden çıktık.
İzmir'de ve İstanbul'da yaklaşık 15 gündür yolculuk hariç evden dışarı çıkmamıştım. Şehirlerarası seyahat yasağının özel araçlara da
getirileceğinden kuşkulanıyordum. En son 23 Martta hastaneye gitmiştik. O günden bu yana 3 gün İzmir’de 8 gün de
İstanbul’da olmak üzere 11 gündür evden çıkmamıştım.
Yani çağrılara ve kurallara uyuyordum. Geri kalan 3-4 günü de Ankara'da
tamamlayabilirdim. Saat 19:04'te şehitler köprüsüne girdiğimizde çocuklarıma ve kardeşlerime "Yola çıktık" diye bildirdim.Yine de besmeleyle yola çıkarken oldukça endişeliydim.
Beşiktaş'tan şehitler köprüsüne geldiğimizde henüz hava
kararmamıştı ama yağmur şiddetlenmişti. Arabayı oğlum kullanıyordu. Ben de arka
koltuktaydım ve maskem vardı. Yanımızda bir de bir kedi götürüyorduk. Şimdiye kadar hiç yolculuk yapmamıştı ve panik içinde sürekli miyavlıyordu. Hava kararırken otobana girdik. Yağmur daha da
şiddetlenmişti.
O gün face'de özellikle paylaştığım bir peygamber duasını sürekli tekrarlıyordum. Rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) yolculuğa çıkarken üç kere
tekbir getirir sonra da şöyle dua edermiş: "Ey Allahım! Bu
yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et! Ey Allahım! Seferde yardımcı,
geride çoluk çocuğu koruyucu sensin. Ey Allahım! Yolculuğun
zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü haller görmekten sana sığınırım.”
Orhanlı'daki kontrol noktasına yaklaştığımızda
oğlum da ben de biraz gerilmiştik. Kontrol noktasına yaklaştığımızda polisleri ve kontrol
edilen araçları görünce yavaşladık. Ancak yağmur çok fazlaydı ve polisler bizi durdurmadılar. Artık akşam olduğu için mi, yağmurdan mı, yoksa karşı tarafta
meşgul oldukları için mi
bilemiyorum. Bir an durup durmama konusunda tereddüt ettik ancak önümüzde de durdurulmuş bir araç yoktu. Biz de yola devam ettik.
Haberleri dinlememiştim, ben bu durumu biraz da alınmış olması muhtemel
bir yasağa bağladım. Herhalde yasak gece yarısı başlayacaktı. O sebeple
şimdiden bir yoğunluk biriksin istemiyorlardı. Yolda özel araçla şehirlerarası yolculukların yasaklandığına
dair henüz bir kararın alınmamış
olduğunu öğrendim.
Arabada bizimle beraber Oğlumun kedisi Rakun da
geliyordu. Hiç alışık
değilmiş, korktu her halde bayağı miyavladı yavrucak. Adapazarı'ndan sonra
sakinleşti zaten.Yolda tır ve kamyonlar dışında bir yoğunluk yoktu. Hilal:
"İyi yolculuklar kimseyle temas etmeden gelin" demiş.
"Tamamdır" işareti yaptım. Saat 20:19'da "Rakun'la
yolculuk" diye beraber bir fotoğrafımızı çekip gönderdim
Kocaeli’ni geçerken. Elif ve Aydın görmüşler
onlar da: "Hayırlı yolculuklar" dilemiş. [20:25] da öyle. Elif "Rakun sakin görünüyor"
diye de yorum yapmış. Cevaben:" Sürekli mavlıyor. Bazen
kucağıma alıyorum. Şimdi daha iyi. Şu anda Adapazarı’ndan geçiyoruz"
dedim. 20:48'de Sibel de: "iyi yolculuklar"
dilemiş.
Saat 21:24'de Bolu’dan geçmişiz. Yolda iki kez
yakıt alma ve ihtiyaç için arabadan indik. Boludan sonra hava ıslak ama yağışlı değildi. Dört saatte otobanın Ankara giriş turnikelerine
ulaştık. Saat 23 sularıydı. Burada da yoğun bir araç kontrolü yoktu. Bir polis
elindeki aletle ateş ölçtü "kolay gelsin" dedik ve yolumuza devam ettik. Gerginliğin
boşunaymış, çok güzel ve sorunsuz bir yolculuktu. Tam dört saat sonra gece 23 gibi Ankara'ya girmiştik, 23:23'te de Gölbaşı’na. Evimize girdiğimizde ise saat henüz 24 olmamıştı.
Cüneyt: "Hoş geldiniz" dedi. Ben de eve girerken "…Ve geldik. Hamd olsun" diye cevap verdim. Elif de "Çok şükür" diye haberimizi aldığını belirtmiş. Şimdi Ankara'dayız. Oğlum da bizimle beraber. Kızım ve beş buçuk aylık küçük torunum da evdeler. Yaklaşık 25 günlük bir ayrılıktan sonra
yeniden birlikteyiz. Nasibe bakın, biz oğlumun yanına gidecekken o bizimle
burada ramazan geçirecek. Corona günlerinin geri kalanını inşallah hep birlikte
evimizde geçireceğiz. Evimi,
ailemi, küçük torunlarımı özlemişim.
Bu arada kulağım İzmir'de. Bereket görüntülü konuşma imkanlarımız var. Neredeyse gün aşırı konuşuyoruz. Bir gün iyiyse iki gün mecalsiz. Dünya böyle işte, dün başka bugün daha başka.
Rabbim bütün hastalara şifasını ve hayırlısını versin. Sağ olanlar için bu günler de geçecek, yaşamaya
ve başka başka sıkıntılarla yüzleşmeyi
sürdüreceğiz.
Yolculuk sırasında şu ara dünyanın başına musallat olan salgını düşündüm. Dünyanın seyrini, gündemini
ve işleyen düzenleri bir anda
nasıl allak bullak ettiğini. Herkesi evlerimize nasıl hapsedebildiğini.
Yaşamımızı ondan önce, ondan sonra
diye hangi güçle ortadan ikiye bölüp yırtabildiğini. Sanki bir kaza ile hayatımızın nasıl birdenbire
sonlanabileceği ya da değişebileceği ihtimali gibi. Ani bir hastalığın hem
kendimizi hem ailemizi nasıl derinden sarsabileceği gibi. Kendimize hiç yakıştıramadığımız, sevdiklerimize
konduramadığımız 'ölüm'ün nasıl olup ta bir anda hayatlarımızı parçalayabildiğini.
Hey Allahım, hikmetinden sual olunmaz. Sen her şeye kadirsin, sav bizim
başımızdan bu belayı. Sağ selamet çıkar bu alacakaranlıktan. Yine güzel günlere kavuşalım.
Acıları unutalım ama düşündürdüğü hakikatler hep hatırlansın. İnsan olduğumuzu,
aileyi, sevgiyi, dayanışmayı, tedbiri, güzel düşünmeyi, iyiliği ve ortak düşmana karşı birlikte savaşmanın gücünü hep yaşatalım.
"Her şerde bir hayır vardır" meseli bu sefer de gerçek olsun.
Geç vakit haberleri
izledik. Bugün itibariyle Corona
virüsünün dünya genelinde 1 milyondan fazla kişiye
bulaştığı açıklanmış. Can kaybı
sayısı ise 50 bini geçmiş.
İspanya'da ölü sayısı bir günde 9 bin 53'ten 10 bin 3'e yükselmiş. Rusya'daki vaka sayısı bile bir günde 771 artarak 3 bin 548'e çıkmış.
Paylaşılan güncel verilere
göre Türkiye'de
vaka sayısı da 18 bini geçmiş. Can
kaybı ise 79 artışla 356'ya çıkmış durumda. 2 Nisan itibariyle
Türkiye'de; son 24 saatte 2400'ün üstünde (2456) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın
18 bini geçtiği (18135) ve can
kaybının da 360'a yaklaştığı (356) açıklandı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun
güncel verilerine göre bugün test sayısı 19 bine yakın (18757), toplam test sayısı da 125 bin 500'ün üstünde (125556) gerçekleşmiş bulunuyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta
sayısının 1101, toplam entübe
hasta sayısının 783, toplam iyileşen hasta sayısının da 415 olduğu açıklanmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder