Okula Fındıkzade'den Vatan caddesine çıkan hafif bir yokuştan iniliyor. Çift taraflı apartmanlar sokağı adeta modern bir boğaza benzetmiş. İnerken sokağın sonuna doğru sol tarafta bu apartmanlardan birisi okulumuz.
Aslında
iki okul, iki apartman yan yana. Diğeri Gazetecilik basın yayın yüksek okulu.
Bunların bir de akşam tedrisatı var. Daracık bir alanda bayağı yoğun bir eğitim
noktası.
İyi ki devam mecburiyeti yok. Yoksa bu
kalabalığı ne kantin, ne çevredeki iş yerleri, ne de sokak kaldıramazdı.
Öğrencilerin çoğu, özellikle de
akşamcılar çalışan kişilermiş. Böyle olduğu halde kantin tıka basa dolu,
sokağın başındaki Platin ismindeki bilardo salonu da öyle.
Önceleri bir kaç defa gittim. Ama sigara
içmediğim, arkadaşım da olmadığı için kantinde duramadım. Bazen okulun hemen
karşısındaki küçük çay ocağı-kahve benzeri bir yerde oturuyorum.
Sınıfta artık ön sıralardayım. Hep aynı
yere oturunca sağımda, solumda benim gibi olanlarla hafiften tanışmaya
başladık. Önceleri selamlaşma, günaydın, hangi ders ?, hoca gelecek mi ?..filan
gibi kısa diyaloglar. Ders aralarında nerelisin ?, nerde kalıyorsun ?, hadi çay
içelim..gibi muhabbetler.
Ders esnasında ufak paslaşmalar,
yardımlaşmalar, paylaşmalar..Derken baktım küçük bir arkadaş gurubumuz olmuş
bile. Daha adlarını bile tam sayamam. Yakup var, Mehmet, Kaya, Rıfat...Galiba
daha çok karadenizliler. O yüzden birbirlerini buluvermişler. Kaya Erzincanlı,
ben Balıkesirli, biz de aralarına kaynamışız.
Yine de herkes konuşmalarına dikkat
ediyor gibi. Çünkü her nedense konu ideolojik siyasi meselelere kayıveriyor. Bu
yüzden özellikle dilime hakim olmaya çalışıyorum. Konuşmak gerekiyorsa da bunu
en medeni, en sakin, karşı fikirlere saygılı biçimde yapmaya çalışıyorum.
Bu günler siyasi açıdan biraz hareketli.
Geçtiğimiz aylarda 14 Ekim 1973 seçimleri olmuştu. En çok oyu alan parti,
CHP'ydi ama tek başına iktidar olamıyordu. Görünüşe göre anahtar üçüncü parti
olan MSP'ydi ama birbirine zıt görüşteki bu partilerin bir araya gelmesi nasıl
olacaktı ?
Bu yüzden önce CHP-MSP koalisyonu
denendi. Ama seçimden sürpriz bir başarıyla çıkmış MSP seçmeninin böyle bir
beraberliğe soğuk bakması nedeniyle olmadı.
Ardından AP-MSP koalisyonu için
girişimler başladı. Her ikisi de sağ bilindiği halde nedense bu çabalar da
sonuçsuz kaldı. Bu arada üç ay geçmiş hükümet kurulamamıştı.
Partiler bir an önce bir hükümet
kurulması konusunda fikir birliğine varıyor, ancak bu tatbikatta
yapılamıyordu.
Doğal olarak bizim kayıt olduğumuz ve
okuldaki ilk günlerimiz de bu gündemin lagalugasıyla geçiyordu.
Nihayet memleketi bir hükümete
kavuşturmak ve millete hizmet için bazı fedakarlıkları göze almaları
gerektiğini anlayan MSP ve CHP bir haftaya yakın görüştükten sonra anlaştılar.
Dün gece radyoda ilan edilen 109
maddelik protokol, ortak görüşleri ve yapılacak işleri açıkladı. Öngörülen
Bakanlar kuruluna göre Başbakan Ecevit, Başbakan Yardımcısı Erbakan olacakmış.
MSP' ye 7 bakanlık, CHP'ye de 17 bakanlık verilmiş, .
Haydi hayırlısı, meydan onların şimdi.
Neler olacak, neler yapacaklar göreceğiz.
21.2.1974
Bu
akşam Etrüsk vapuruyla İstanbul'a dönüyorum. Kısa sömestr tatili bitti. Ben de
bu vesile ile memleketime gitme fırsatı buldum. Babaannemi de yanımda
götürmüştüm. Şimdi yeniden birlikte dönüyoruz.
Vapur akşam saat
altıbuçukta Bandırma limanından kalkıyor. Sabaha karşı İstanbul'a varacağız.
Yani yazmak için bol bol vaktim var.
Okula başlayalı henüz iki ay oldu. Bu
süre içinde bazı arkadaşlar edindim. Bunlardan biri de İbrahim. Kendisi
Denizli'li. Ailesi haddane sahibi zengin bir demir tücarı imiş. MTTB'de
tanıştık. Aynı okulda olduğumuzu öğrenince daha bir kaynaştık birbirimize.
Aslında benden büyük. Zaten okulda da
üçüncü yılı imiş. Anladığım kadar alttan çok dersi var. Bazen aynı derslere
giriyoruz. Daha çok kantinde ve karşıdaki kahvede görüyorum. Giyimi kuşamı iyi,
altında arabası var. Zengin çocuğu olduğu belli ama büyüklenmiyor. Canayakın ve
konuşkan. Özellikle denizli aksanıyla konuşmasına bayılıyorum.
Kızlarla da arası iyi. Onun sayesinde
ben de bazı kızlarla tanışmış oldum. Biri özellikle çok hoş ve iyi. Galiba
Trakyalı. Uzun boylu,beyaz tenli, güleç yüzlü ve tatlı dilli.
İbrahim gelmediği zaman kantinde
birlikte oturuyoruz. Onunla zamanın nasıl geçtiğini amlayamıyorum. Ordan burdan
konuşuyoruz ama söz hep dönüp dolaşıp İbrahim üstüne geliyor.
Sanki İbrahim'in ciddi olmadığından,
onunla bir geleceği olup olmayacağından kuşkulu. İnşallah anlaşırlar.
Birbirlerine çok yakışıyorlar çünkü.
Sınıfta Ali Abonoz diye biri var.
Derslerin devamlısı. Herkesle arkadaş, kız erkek farketmiyor her grupla
iyi.
Adeta biblo gibi. Şaka, şamata her
neşenin içinde. Yüzü devamlı gülüyor. Benim gibi kısa boylu ama iri gözlükleri
arkasındaki gözleri fıldır fıldır.
Aslen Trabzon'luymuş. 'Albayım' dediği
Şadi de Samsunlu. Niye öyle diyor bilmiyorum ama aralarındaki diyaloglar ve
ikisi adeta Lorel Hardi gibiler. Karadenizlilik nedeniyle tabii bir şekilde
oluşmuş ortak bir arkadaş grubumuz var.
Yakup ta Trabzonlu. Gerçi o kendine
bazen Of'luyum, bazen de Bayburt'luyum diyor ama grubun reisi gibi. Zaten yaşça
da hepimizden büyük.
Yahya, Rıfat, Mehmet, Tuncay, Rafet,
Selahaddin,Şadi hep karadenizli. Bir ben Balıkesir'liyim, bir de Kaya
Erzincan'lı. Derslerde hep ön sıradayız.
Okulun Müdürü Sadrettin Tosbi. Soyadı
komik ama kendisi profesör. Geçmişte önemli bir adammış. Kendisiyle bir vesile
tanıştım. Oldukça mütevazi, sessiz sedasız bir adam gibi geldi bana.
İktisat dersine giren Erol Zeytinoğlu hoca
da ilginç bir adam. Derse girip oturuyor, anlatıyor..anlatıyor...Dersi bitince de çıkıp
gidiyor.
Ailesi Eskişehir'in sayılı
ailelelerindenmiş. Nedir bilmem bende saygı hissi uyandırıyor. Böyle bir tarzla
150 kişilik bir sınıfta çık çıkarmadan dinlenilmek baya önemli bişey olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder