29 Kasım 2017 Çarşamba

276 29 Kasım 2017 Çarşamba 21:35 UMRE GÜNLÜĞÜ......................Haşimi mahallesine ziyaret

 Haşimi mahallesine ziyaret

29 Kasım 2017 Çarşamba: Umre yolculuğumuzda 12. gün

Bugün öğleden sonra Ebu Kubays dağı yamaçlarında yer alan Haşimi (ya da Ebu Talip) mahallesinde bazı ziyaretlerde bulunacağız. 

Bu kapsamda peygamberimizin doğduğu ev, Cin mescidi ve Cennet ül Muallaya gideceğiz. Belki biraz da çarşı gezmesi ve alışveriş.

Sabah 3,5'ta buluşma yerinde toplaştık. Hanım gelemedi. Kadınlar birlikte kabeye gittiler. Biz de erkekler olarak üst kata çıktık.

Selçuk hoca eşliğinde yine güzel bir tavaf oldu. 45 dakikada bitti. 

Sabah terli terli üşümeyeyim diye hem boynuma tülbent sardım, hem de siyah hırkamı giydim. İyi oldu.

Tavaf namazından sonra sabah ezanını bekledik. Burada gerçekten çok güzel okunuyor. Bir kaydını almak istiyorum. İnşallah unutmam. 

Namazda okunan kur'an da son derece dokunaklı. Bazen okuyan imamın da ağlamaklı olduğunu anlıyoruz.

Namaz sonrası A.Aziz kapısındaki yürüyen merdivenlerden aşağı iniyoruz. Müthiş bir insan seli ejyad yoluna doğru akıyor. Biz dönerken ihramlı ve başörtülü yüzlerce insan da bu tarafa doğru yürüyor. 

Doğrusu içinde olup ta etkilenmemek mümkün değil. Hissiyatımı tarif edemem.

Timorlu, kamboçyalı, Endonezyalı, Malezyalı, Hintli, Pakistanlı, Ummanlı, Cezayirli, Mısırlı, Bangladeşli, Kazak, Türkmen, Etiyopyalı, Sudanlı, Arap, Türk, …Daha memleketini çıkartamadığım onlarca ülke insanı iki yönlü akıyor. 

Yaşlısı-genci, kadını-erkeği, çocuğu-kızı, bebeği-ergeni, engellisi-aması, …Binlerce çeşit insan. Sabahın bu erken saatinde, dünyanın geri kalanı uyurken hareket halinde. Tavafın, sayın bir başka türü 7/24 bu caddede yaşanıyor.

Odaya çıktığımda Eşimi namazını bitirmiş buldum. Kahvaltıya indik. Sonra da saat 11'e kadar uyuduk.

Öğle namazına yetişmek için hazırlanıp çıktık. Namazı yine meydanda kıldık. 

Meydan gölgelik. Herhalde zemzem tower'in güneşin önüne geçmesinden. 

Namaz bitince buluşma yerine gidip bir portatif tabure-sandalyeye oturdum. Bir müddet insan denizini seyrettim. Sonra da defterimi çıkarıp yazmaya başladım.

Saat bir gibi "Hadi !" dediler. "Gidiyoruz". Eşim de bana işaret ediyordu. Birlikte ejyad köprüsü altından ismail kapısı yönüne doğru yürüdük. Yanımıza iki yaşlı kadın katılmıştı. Biri daha önce kaybolan Nesibe teyze, diğeri de ufak tefek, hep güleç yüzlü olan oda arkadaşı. Onları kaybetmemek için hanımla gözetiyoruz.

Kral sarayının duvar kenarını takip ederek kabenin batı tarafına, diğer yanına çıktık. Biraz yürüdük sarı boyalı, iki katlı, beton bir evin önüne geldik. Burası peygamber efendimizin vaktiyle doğduğu evin bulunduğu yermiş. Son zamanda bu bina yapılmış. Şimdi kütüphane olarak kullanılıyormuş.

Selçuk hocanın verdiği bilgiye göre peygamberimiz meşhur fil vakasından 52 gün sonra doğmuş. Bugün mutlu bir tesadüfle Türkiye'de onun doğum günü, mevlid kandili olarak kutlanıyor.

Selçuk hoca anlatıyor: "Kabe 5 dağın ortasında çukurda bir noktada, zem zem kuyusunun yanında yapılmış. Sellerden dolayı defalarca yıkılıp yeniden onarılmış.

Burada yerleşik kabileler her biri bir dağın yamacında yaşıyorlarmış. Önceleri kabenin etrafına yerleşim olmamış. Kabeyi tavaf ederler sonra kendi mahallelerine dönerlermiş. 

Peygamberimizin doğduğu ev de onun kabilesi Haşimoğulları mahallesi oluyor.

Peygamberimiz doğduğunda yaklaşık 10 bin nüfuslu bir yermiş Mekke. Artık insanlar yavaş yavaş kabeye doğru yayılmaya başlamışlar.

Peygamberimizi koruyan kollayan amcası Ebu Talibin evi de burada. İslamın en büyük düşmanları yine amcaları olan Ebu Cehil ve Ebu Lehep te.

Peygamberlik gelene kadar Mekke'nin en zenginlerinden Hatice ile evli ve lakabı 'Muhammed ül Emin'. Ama peygamberlik geldikten sonra, hele hele amcası Ebu Talip öldükten sonra sıkıntılar başlamış. 

Bu sıkıntılar arasında Hz. Hatice annemiz de ölmüş. Müslümanlar Mekke'de üç yıl muhasara, bir nevi ambargo altında yaşamışlar. Bunlar hüzün yılları.

Ardından peygamberimizin Taif denemesi olmuş. Maalesef o da kan revan içinde bitmiş. Sonrasında Medine'lilerle görüşmeler, akabe biatı ve hicret…

Böylece peygamberimiz çok sevdiği memleketinden ayrılmak zorunda kalmış."

Selçuk hoca bunları anlatıp bir dua edelim dedi. Bitmek üzereydi ki bir arap bize: " Burada dua edilmez ! Peygamber burada değil, Medine'de. Kabeye dua edin…" vs. şeklinde sözlü müdahalede bulundu. Hatta elindeki küçük broşürleri "Alın bunları okuyun !" gibisinden uzattı Selçuk hocaya.

Arapça konuşan, bilen olmadığı için adama karşılık veremedik tabi. Oysa biz sadece dua ediyorduk. Peygamberimizin hatırasına selat ü selam getiriyorduk. O binaya (haşa) tapıyor ya da dua ediyor değildik. O bize, biz ona söylene söylene oradan ayrıldık. Sanırım Suudi hükümetinin bir görevlisi ya da bu yönde çalışan bir vakıf vb. üyesi idi.

Bu olay üzerine düşündüm de sanırım bir noktaya kadar onlar da haklı. Biz oraya geldiğimizde o binaya doğru secde edip namaz kılan birini görmüştüm.  Kabeye sırtını dönmüştü. Oraya dönük olarak yapılan duanın da bu tür bir yanlış algıya sebep olabileceğini kabul ediyorum. Ancak onların bu toptancı tavrı da son derece rahatsız edici.

Biz Türkler zaten büyüklerimizin türbelerine, mezarlarına saygı gösteren, ziyaret edip dualar okuyan bir milletiz. Ama bunu asla onlara tapınmak, şirk ya da yalvarmak kasdıyla yapmıyoruz. 

Cahillikten kaynaklanan bazı, hurafe, bidat, adet ve haller istisna tabi ki. Bunlar bizi de utandırıp rahatsız ediyor. Keşke konuşup meramımızı anlatabilseydik.

Peygamberimizin doğduğu evden geriye doğru cin mescidinden geçerek Cennet ül Mualla'ya vardık. Burada Hz. Hatice, peygamberimizin çocukları ve bazı sahabe i kiram yatıyorlar. Aynı zamanda zamanın müşrikleri de burada gömülüler.

Hocanın anlattığına göre uygulama şöyleymiş: Her ailenin bir mahzeni olur, ölüleri oradaki raflara gömülürmüş. Bir iki sene içinde çürüyen cesedin kemikleri bir kenara toplanır, yerine yenileri konurmuş. Böylece bu kabristan ölüler arşivi gibi hiç dolmazmış.

Dışarıdan bakıldığında buranın kabristan olduğuna dair bir işaret yok. Adamların kabir uygulaması da bu şekilde. Mezar, türbe gibi şeyler yok dünyalarında.

Cennet ül Mualla'da yapılan dua sonrası Cin mescidine döndük. İkindi namazına hazırlandık ve namazı orada kıldık.

Cin mescidinin de hikayesi şöyleymiş: Peygamberimiz Taif'ten sonra burada hayvanlarını otlatan bir çobanın yanına gelmiş. Onun çevresine bir daire çizmiş ve oradan çıkmamasını söylemiş.

O çobanın anlattıkları ve Kur'an ı Kerim'deki ilgili ayetlere göre peygamberimiz orada bir grup cin tafesiyle görüşüyor. Onlara İslam'ı anlatıyor ve Kur'an okuyor. 

Onlar da daha önceden bir vesile dinledikleri Kur'an'ın bir insan sözü olamayacağı düşüncesiyle durumu büyüklerine anlattıklarını, onların da işin aslının ne olduğunu anlamak için kendilerini gönderdiklerini anlatıyorlar.

Sonunda cinler müslüman oluyor ve arkadaşlarına islamı anlatmak ve tebliğ etmek üzere gidiyorlar. Bu sebeple peygamberimiz hem insanların hem cinlerin peygamberi olarak anılmakta.

İşte bu olayın cereyan ettiği yere daha sonra bir küçük mescit yapılmış. İnsanlar o hatırayı ansınlar, bilsinler ve unutmasınlar diye. 

Aslında mescit küçük, iddiasız bir yer. Bu konuda da herhangi bir açıklama yok. Cemaati de oranın esnafı ve oturanları olmalı. Bir de bizim gibi gelen ziyaretçiler.

Cin mescidinden sonra yine cennet ül Mualla tarafına döndük. Yanında yüksek katlı apartmanların zemin katı çarşı şeklinde düzenlenmiş.

Dükkanlar zemzem tower altındakilerle benzer özellikte. Ancak burası sanki daha orta direk müşterilere hitap ediyor. Umreye ya da hacca gelenlere dönük hediyelik eşya var çoğunlukla. Bizim Hacı Bayram esnafımızın benzeri satıcılar.

Selçuk hocayla birlikte birkaç yerde telefon baktım. Biri Nokia telefonu 120 rayalden 80 riyale kadar düşürdü. Neredeyse alacaktım. 

Aziziyeye gitmeden almayayım diye çıktık Selçuk hocayla. Bu arada eşim istediği fileli çantayı buradan 20 riyale almış oldu.

Böylece riyalimiz yine bitti. Hanımda 200 TL, bende de 50 dolar var. Daha çok bakıyoruz ama almıyoruz. Çünkü önümüzde 8-9 günümüz var, sabretmeliyiz.

Öncelikle Cuma günü Oflu beni nereye götürecek bakalım. Selçuk hocayla da Aziziyeye gideceğiz. Benim Blackberry'den bulabilecek miyiz ? İstediğim gibi bir Nokia telefon alabilecek miyiz ? 

Dokunmatik olmayan, büyük tuşlu, geniş ekranlı, türkçe menülü, kameralı ve interneti olabilecek bir model arıyorum.

Alışveriş için saat 5'e kadar bir saat müsaademiz vardı. Sonrasında toplanıp Mescid i Haram'a doğru yürüyüşe geçtik.

Elif'le kandil görüşmesi yaptık. Bandırma ensar'ın face sayfasını söyledim. Biz gönderemiyoruz, ama orada fotoğraflar var, bakabilirler diye. 

Akşam namazını kralın sarayının son ucundaki meydanda kıldık. Bu saray da yıkılacakmış. İnşallah öyle olur. Kabenin etrafı bu yanda boğulmuş adeta. Açılır biraz.

Namazdan sonra hep birlikte otele döndük.  İki yaşlı teyzeyi de sağ salim eksiksiz geri getirmiştik.

Bu gece mevlüt kandili ama kimsede yatsıya dönecek mecal kalmadı galiba. Zaten yemek yedik, saat sekiz oldu. 

Otelin sokağında aldığımız yarım kilo çekirdeksiz üzümden biraz yıkayıp atıştırdık. Kalanını odaya çıkardık.

Ben biraz defterimi çıkarıp yazdım. Annemle, Oğuzhan'la ve Safiye'yle de kandil görüşmesi yaptık. Oğuzhan'a kargoyla 20 kilo zemzem gönderdiğimizi haber verdik.

Yorgunum ama yazmaya devam ediyorum. Ayrıca yatsı namazını da kılmam lazım. Hanım birkaç çamaşırını yıkadı, duş aldı. Şimdi namaz kılıyor. Biraz önce canı istedi, aşağıya inip çay getirdim. Arada ben de yudumluyorum.

Yarın nasip olursa üçüncü umremizi yapacağız. Mikad yeri Cirane. Herhalde yine öğle namazına kadar kabede tavaf ve say bitmiş olur. Biraz da fotoğraf çekmeli.

Mecburen öğle namazından sonra otele geleceğiz. Ama akşam ve yatsı namazları için yeniden Mescid i Haram'a gelebiliriz. Bir söylentiye göre burada mevlid kandili yarınmış. İnşallah öyledir.

Ben kabe katında namaz kılmak, ku'an okumak, dua etmek ve kabeyi seyretmek istiyorum. Ümmü Hani'nin avizesinin olduğu yerde, osmanlı revakları altında bulunmayı, ibadeti ve kabeyi seyretmeyi seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder