28 Kasım 2017 Salı

275 28 Kasım 2017 Salı 22:05 UMRE GÜNLÜĞÜ..............................Türkiye sevgisi

Türkiye sevgisi

28 Kasım 2017 Salı: Umre yolculuğumuzda 11. gün

Sabah saat 02'de kalktım. İki buçukta hanımla aşağıya inmiştik. 3'te buluşma yerinde olmamız lazımdı. Selçuk hoca yine üst kata çıkaracak.

Yakın otel grubu birlikteyiz. Ancak diğerlerini 4'e kadar bekledik, geç kaldılar. Biraz söylendik tabi. 

Birlikte kral Fahd kapısındaki yürüyen merdivenlerden yukarı çıktık. Eşim yine tek kadın aramızda. Diğerleri artık hep kabenin etrafında tavaf etmek istiyorlar. Çünkü orası kısa, kalabalık ama insanı yormuyor. Alt katlara nazaran çevresi daha kısa olmasına rağmen üst kat bile yaklaşık 4,5 km. 7 şavt 45 dakika sürüyor.

Ben bu üst katı sevdim. Bugün hava da güzel ve sakin. Ancak burada bile bir kalabalık var. Birlikte dönmeye başlıyoruz.

4'ü çeyrek geçe başladık 5'te bitti. Dua ettik yine topluca. Hecerül esved ışığına bakan arka kısımda tavaf namazlarını kıldık. Daha sabah namazı vaktine epey var.

Tavaftan sonra terli oluyoruz. Boynuma bağlamaya bir tülbent, sırtıma da siyah hırkamı almıştım. İyi ki de almışım. Tülbenti terli boynuma sardım. Hırkayı da namazlık gibi kullandık.

Namazdan sonra Selçuk hoca hadi der gibi baktı. Ben de biraz oyalanacağız diye müsaade istedim. 

Biraz daha ileriye gittik. Kenarları çeviren demir korkuluklara yanaştık. Eşim bir tabure sandalye buldu. Birlikte kabeyi, tavaf eden  insanları seyrediyoruz. 

Bu arada da bazı fotoğrafları da çekmiş olduk.

Saat 6.30'a doğru Haremden çıktık ve otelimize döndük. Kahvaltı salonunda birkaç aile vardı. Daha sonra odamızda ilaçlarımızı içtik, hazırlandık ve yattık.

Saat 11'i geçiyordu kalktığımızda. Öğle namazına gidelim ama ikindiye kadar değişik yerler gezelim dedik. Hazırlandık çıktık. Emine de bizimleydi. Mescidi Harama geldik. Öğle ezanına az kalmıştı. Onlar dışarda grup olarak namaz kılmak üzere yerleştiler.

Ben önce A.Aziz kapısına gittim. İçerisi dolmuş, kapalı, almıyorlar. Onun üzerine Ejyad kapısına yöneldim. Baktım orası da kapalı. Ben de kapının karşısında köprü altında yerleşen cemaatin arasına katıldım.

Namaz bitiminde buluşma yerine geldim. Alış veriş yerlerini gezeceklerini söyleyen iki kadın bizimkilerin kabeye tavaf için girdiklerini söyledi. Allah, Allah ! Selma nasıl oldu da onlara katıldı acaba ? 

Ben buluşma yerinde bir yer bulup oturdum. Onu bekliyorum.

Hanım geldi ama aşağıya tavafa girmemiş. Demek onu ikna edememişler. Benimle olursa girecek, yoksa yok.

Öğleden sonra ikindiye kadar bir program olup olmadığını sormak için Selçuk hocayı aradım. 10-15 dakikaya oradayım dedi. Biraz bekledik. Bu arada Emine ile ile alışveriş için aşağıya inmek istediler. Peki dedim. İkindiden sonra görüşürüz.

Selçuk hoca geldi. Bir de birkaç kişi. Zemzem tover avm'de 3. kata çay içmeye çıktık. Onlar biliyorlarmış. Orada demleme çay yapan biri varmış. Baktım içine nane de koyuyorlar. Güzel olmuş. Yazın orjan'da ben de böyle yaparım inşallah.

İkindi namazına yakın birlikte namaza indik. Önceden belli miydi bilmem ama program şöyleymiş: Namazdan sonra toplanma. İslamda ilk şehitlerin yerini ziyaret. Ebubekir camiinde akşam namazı ve tekrar kabede yatsı.

Çay içerken Selçuk hocaya kafama takılan bazı soruları sordum. 

Mesela; 

Namazdayken kabeye bakabilir miyim ? İmam namazdan önce neler söylüyor ? Namaz bitince dua edilmez mi ? İbrahim'in çocukları İsmail ve İshak nasıl doğdular ? Kurban hadisesi hangisiyle ilgili ? Selçuk hoca bu konulara bildiği kadar cevap vermeye çalıştı.

Normal namazda secde yerine bakılır. Kabeyi seyretme konusu bizzat peygamberimiz tarafından tavsiye edilmiş. 

İmam namazdan önce bizdeki gibi safları sık ve düzgün tutmakla ilgili cemaati uyarıyormuş. 

Farz namazdan sonra kıbleden kalkmadan dua etmeliymiş. Bu sessizce ve kendi başına yapılacak bir iş. Biz ise müezzin eşliğinde tesbihattan sonra topluca yapıyoruz bunu.

İbrahim Urfa'dan Filistin'e oradan Mısıra gelmiş. Karısı Sare ile ilgili bir alıkonma olayı sonrasında olağanüstü bazı olaylar cereyan etmiş. Allahın onu bu şekilde koruması sonucu, firavun sarayından kendisine Hacer validemiz cariye olarak verilip Mısırdan çıkarılmış.

İsmail işte habeş ya da kıptı olması muhtemel saray cariyesi Hacer annemizden olmuş. Bunun üzerine Sare kıskançlık göstermiş ve Hacer'le oğlunu istememiş. Hz. İbrahim bunun üzerine Allah'ın yönlendirmesi ile daha önce bilmediği bir vadiye, kabenin olduğu yere getirmiş onları.

Mekke'nin bulunduğu yer o zamanlar ıpıssız bir yer. Kadını ve küçük çocuğunu orada bırakmış ve dua etmiş onlara.

Bir müddet sonra erzakları tükenmiş tabi. Hacer annemiz su bulmak ya da herhangi bir yardım olur mu diye iki tepe arasında bir süre koşturmuş. 

Bu sırada İsmail'in topuğunun bulunduğu yerde bir su çıkmış. 

Hacer annemiz suyun akmasını önlemek için kendi diliyle "Zam zam, zam zam !" (akma, akma) diyerek çabalıyormuş. Böyle küçük bir gölcük yapmış.

Artık hayatları için en elzem su ve hurmaları varmış. Suyun olduğu yerde kuşlar da olur. Bir müddet sonra Yemen tarafından gelen bir kervan kuşları görmüş. Birisini göndermişler. Kuş varsa su da vardır umudundaymışlar. Gerçekten de bakmışlar ki; bir su başında yalnız bir anne ve oğlu. "Biz de burada kalabilir miyiz ?" demişler. Hacer de "Suya sahip çıkmamak şartıyla olur" demiş.

İşte bu yemenli kabilenin kızıyla evlenen İsmail arapların atası olmuş. 

Bu arada İbrahim arada onları ziyarete geliyormuş. Bir gelişinde kurban hadisesi yaşanmış. Büyüyüp delikanlı olan İsmail'le bir başka seferinde yıkılıp kaybolmuş kabeyi yeniden yapmışlar. 

Böylece kabe arapların ve gelip giden kervanların uğrak yeri, ticaret pazarı ve yerleşim alanı olmuş.

İbrahim'in ikinci oğlu, Kur'an da Sare'ye müjdelendiği anlatılan İshak belki 40-50 sene sonra doğmuş olmalı. Ondan da Yakup ve İsrail oğulları türemiş. Bu nedenle artık kurban hadisesinin İshak'la ilgili olmadığı da anlaşılıyor.

İkindiden sonra toplanıp şehitler alanına gittik. Halen boş bir arsa görünümünde. Bu gün Mekke ortasında kalmış olan bu yer Makberatu Şubeyke (Şubeyke mezarlığı) 'olarak biliniyor. Şubeyke mezarlığı Mekke'nin en eski mezarlığıymış.

İslamın ilk şehitleri olan meşhur genç sahabi Ammar bin Yasir'in annesi Yasir ve Sümeyye Ebu Cehil tarafından burada işkence edilip şehit edilmişler. Bilal de burada işkence görmüş. 

Mekke'li zalimler islamı kabul eden kölelerine ya da koruması, sahibi olmayan zayıf insanlara Ömer dağı arkasında  Remda kayalıkları içinde kalan bu tenha yerde işkence ederlermiş. Mazeret de çok ilginç: 'Yaptıklarını putları görmesin !'

Peygamberimiz bunların halini görür, ama sadece dua edebilirmiş. Çünkü yerleşmiş anlayışa göre kölelerine istediklerini yapabilirlermiş. İster döver, ister söver, isterse de öldürürler. Kimse karışamazmış yaptıklarına.

Peygamberimizin duaları onların mukavemetini arttırırmış. Bilal Ebubekir tarafından satın alnarak kurtarılmış. Ama Yasir ve Sümeyye gibi bir çok ilk müslüman burada şehid edilmişler.

Bu mezarlığın başka bir önemi daha var. O da : Cahiliye döneminde kız çocuklarını sevmeyen Mekke halkı, yeni doğan kız çocuklarını diri-diri bu alana gömerlermiş. Ne yazık ki, mezar kültürüne karşı olan Vahabi zihniyeti bu kabristana bakım yapmadığı gibi kaderine terk etmiş durumda.

Şehitlikten sonra Ebubekir camiine gittik. Ebubekir'in evinin bulunduğu yerde şimdi hilton oteli var. İşte o otelin ikinci katı komple mescid olarak düzenlenmiş. İmamı yok, kabe imamına uyularak namaz kılınıyormuş.

Önce abdest alma yeri aradık. Alt kattaymış. Sonra hanımlar üstteki kısma geçti, biz erkekler caminin kabeyi gören pencerelerinin önüne geldik. Gerçekten manzarası tamamen mescidi haram. 

Pencerelerini de revak şeklinde yapmışlar. Temiz ve ferah bir mekan. Ebubekir (ra) ha vefasızlığı unutturamaz elbette ama Mekke'de bir Hilton otelinin yapılabilmesinin diyeti gibi duruyor.

Akşam namazını böylece kıldıktan sonra zemzem tower'in altından geçen tünele girdik. Bu tünelin bulunduğu kat tamamen dükkanlarla dolu. Biz hemen diğerlerinden müsaade istedik ve yatsı namazına kadar oradaki dükkanları dolaştık.

Çarşı diğer taraftakinlerden daha zengin ve güzel. Kendime kaybettiğim seccadenin yerine yeni bir tane aldım. Bir de komşumuz Fatih'in oğlu Ege'ye bir küçük seccade. Tamamını dolanmadan vakit geldi, yatsıya yetişmek üzere hızlandık.

Tam bu sırada bir arap önüme geçip beni durdurdu ve "Türk ! Türkiye ! Erdoğan !" diye sevgi gösterisinde bulundu. Biz de gülümseyerek mümkün olduğunca karşılık vermeye çalıştık. 

Sorduk Suud'lu imiş. Bu hal epey hoşumuza da gitti tabi ki. Neşelendik.

Esnafta gördüğümüz "Merhaba !, Arkadaş ! Kardeş !, Türkiye !..." sesleri satmak için olabilir ama bu gördüğümüz hal gerçekten samimiydi. 

Bana da şunu düşündürdü: Ben bir gürcüyüm, ama böyle bir durumda "Hayır ben Türk değilim !" denmiyor, hatta hiç akla gelmiyor böyle bir şey. Çerkez, kürt, arnavut, laz veya yörük de olabilirdim. Hiç farketmez. 

Bana 'Türk' diye sarılan biri de bu kavmiyet ayrıntılarını düşünmüyor o sırada. O arap bana sarılarak kalbindeki 'Türkiyeye, Osmanlıya' sarılmış oluyor aslında

Namazı yine meydanda kıldık. Ardından buluşup otelimize döndük. Yemekten sonra odalarımıza dönerken yarınki programı da öğrenmiş olduk:


Sabah 3.30'da buluşma yerinde olunacak. Bir kısmımız kabe katına, diğer bir kısmımız da en üst kata çıkıp tavaf edilecek. Öğle namazından sonra önce peygamberimizin doğduğu eve, sonra Cennetül Mualla mezarlığına gidilecek. İkindi namazını Cin mescidinde kılacağız. Ardından Cennetül Mualla nın arkasındaki bir alışveriş çarşısı gezilecek. Akşam namazı mescidi haramda kılınacak ve otele döneceğiz. İsteyen tekrar çıkabilecek.

1 yorum:

  1. Allah her isteyene nasip eder inşallah. Çok farklı bir duygu herkesin ömründe en az bir kere tatması gerekli diye düşünüyorum. Şu an zorlaşan ekonomik koşullarda umre fiyatlarına göz gezdirdiğim zaman çok iç açıcı bir manzarayla karşılaşmadım maalesef. Ama uzun araştırmalarım sonucu bulduğum bir turizm şirketini sizlerle paylaşmak istiyorum. https://www.ammarturizm.com/umre-fiyatlari

    YanıtlaSil