2 Ağustos 2021 Pazartesi

02 Ağustos 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..........................Dünya nereye gidiyor?

Bu nasıl bir dünya?

Coronavirüs salgını ülkemizde 507.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 586 gün geçti. Vaka sayıları son dört gündür 22 binin üstündeydi. Ayın ilk gününde 20.890'a düşmüş. İnşallah bu iyiye işarettir. Ya da öyle olmasını ümit ediyoruz diyelim.    

Ancak kötü haber vefat sayısından geldi. Maalesef bugün 96'ya çıkmışız. Tecrübemiz onu gösteriyor ki vakaların vefatlara yansıması 20 gün bir ay sonra oluyor. Nitekim bu durum kurban bayramında kabaran vakaların hastanelere ve nihayetinde de vefatlara yansıması demek.

Bir de Ağustos ayının ilk günü itibariyle aşı uygulamamıza bir bakalım: 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı %66,11 ikinci doz aşı uygulananların oranı ise %44,16 olarak kayda geçmiş. Uygulamada bugüne kadar 1. doz aşı sayısı 41.037.884'e, 2.dozda 27.413.124'e, 3.dozda da 4.920.498'e ulaşmış durumda. Topla aşı ise  74 milyona doğru (73.371.228) gidiyor. Bu verilere göre bir günde 233.138 aşı yapılmış.

Başımızdaki musibet sadece bu coranavirüs değil elbette. Ülkemiz son beş gündür bambaşka bir cephede, 30 farklı ilde çıkan yüzlerce orman yangını ile savaşıyor. Elbette cok can yakıcı ve iç parçalayıcı bir durum. Ormanları ciğerleri olarak gören bir millet için son derece acı bir tablo var karşımızda.

28 Temmuz'da Antalya'nın Manavgat ilçesinde başlayan ve ardından en az 30 farklı ilde çıkan yangınlar bazı noktalarda günlerdir devam ediyor. Yangınlarda hayatını kaybedenlerin sayısı da maalesef 8'e çıktı. Binlerce hayvanın telef olmasının yanı sıra binlerce hektar orman yandı. Bölgedeki tarım arazileri ile seralar küle döndü. Yangınların tehdit ettiği köy ve diğer yerleşim yerlerinin tahliyesine devam ediliyor. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin verdiği bilgiye göre; 28-31 Temmuz tarihleri arasında çıkan 112 yangının 107'si kontrol altına alınmış. Ancak 5 yangın ise hala devam ediyor.

Bazen düşünüyorum da torunlarımıza nasıl bir dünya bırakıyoruz? Dünyanın pek çok yerinden sıcak çatışma ve gerginlik haberleri geliyor. Bir tarafta süper zenginlikler diğer tarafta bir parça ekmek ve birazcık su bile bulamayan çaresiz insanlar var. Günümüzde sıcak çatışmalara ekonomik ve siyasi savaşlar da eklendi. Durmadan birileri başka birilerine ekonomik ambargo ya da yaptırım kararları alıyor. Bu tür bildiğimiz savaş uygulamaları bir de teknolojik siber saldırılarla daha da karmaşıklaştı.

Çağın belası terör hala etkinliğini sürdürüyor. Özellikle islam coğrafyasında bir tür kanser hücreleri gibi çoğalarak hem de. Terör örgütlerini diğer ülkeler aleyhine teşvik edip destekleyenler de çok ilginçtir ki bu coğrafyada bitmez tükenmez operasyonlarda ardında büyük yıkım ve kıyım bırakan sözde gelişmiş (!) devletler. Demokrasi, insan hakları ve uluslararası hukuku dillerinden düşürmeyen bu güçler işlerine gelince darbeleri, yeri gelince terörü de kullanabiliyorlar.

Zaten dünya son yıllarda iklim değişiklikleri ve küresel ısınma nedeniyle bitmek tükenmek bilmeyen seller, toprak kaymaları ve kuraklık felaketleri ile mücadele halinde. Depremler mi? Onlar yeryüzünün değişmeyen tabiatında var. Bir orada bir burada ardından bıraktığı büyük yıkımlarla var olmaya da devam ediyorlar. Okyanuslarda olduğunda tsunami gibi dev felaketlere yol açarak hem de. 

Son zamanlarda küresel çapta orman yangınlarına şahit oluyoruz. Avustralya'da, Amerika'da, Amazonlarda, bizim de içinde bulunduğumuz Akdeniz coğrafyasında sık sık büyük orman yangınları yaşanıyor. Genellikle her yaz tekrarlanan bu yangınların giderek daha fazla sayıda ve alanda gerçekleştiğini ifade etmemiz lazım. Ardında yatan sebep ne olursa olsun bu yangınların dünyamıza onulmaz yaralar açtığını görebilmemiz lazım.

İşte bizden sonraki nesillere böyle bir dünya bırakıyoruz. Bizden evvelkilerin devrettiği dünya daha mı güzel, daha mı iyiydi? O da tartışılır elbette. Her nesil kendi yaşadığı zorlukları gözünde büyütüp, çocukluğunun dünyasını daha güzel hatırlama eğiliminde. Ancak unutmamalı ki eskiler çocuklarına hep "Bizim çocukluğumuzda…" diye başlayan cümlelerle konuşurlar. En kötüyü, en büyük zorlukları onlar görmüş, onlar yaşamıştır: "Şimdi ne var ki?" diye devam eder anlattıkları.   

Sıtmayı görenler o günleri, veremi yaşayanlar kendi acılarını aktarırlar tabi ki. Tıpkı bugün coronavirüs pandemisini yaşayan bizlerin torunlarına anlatacakları gibi. Belki bu döngünün içinde de bir "ilahi adalet" var. Her şey kötü, her şey kapkaranlık değil tabi ki. Elbette eskiye göre daha iyi ve güzel şeyler de yaşıyoruz. Neticede iyi ya da kötü; herkes belli bir zaman ve mekanda, sınırlı ömründe kendi imtihanını yaşıyor. Yine de bugün zihnime takılan soruyu tekrarlamadan edemiyeceğim: "Bu nasıl bir dünya böyle? Bizden sonrakilere nasıl bir dünya bırakıyoruz?" 

Salgın ve felaketlere karşı

Coronavirüs salgını ülkemizde 508.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 587 gün geçti. Bugün vaka sayısı yeniden 22 binin üzerine (22.898) çıkmış. Vefatlarda düne göre az bir düşme (91) var. Öyle görünüyor ki bir süre daha coronada sıcak günler yaşamaya devam edeceğiz. Umudumuz aşıda.

Bugün Ağustos ayının ikinci günü. Aşı uygulamasında birazcık duraklama mı var acaba? Saat 22:30 itibariyle son 24 saatte toplam 438.249 doz aşı yapılmış. Dün de bu rakam 233.138 idi. Oysa temmuz ayı içinde bazı günler 1,5 milyona ulaşılırken, ortalama olarak günlük 755.664 doz aşı yapılmıştı. Ayın dördünde Çarşamba günü için 3.doz aşı randevumuz vardı. Bugün aile hekimimize sordum bakanlıktan iptal edildi dediler. Aşıda dağıtımında bir sıkıntı varmış. Buna karşılık sistemde halen randevumuz aktif görünüyor. Bakalım aşı olabilecek miyiz.

Dilerim geçici bir durumdur. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2 Ağustos itibariyle 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı %66,28 olmuş. İkinci doz aşı uygulananların oranı ise %44,51 olarak görünüyor. Yine aynı aşı tablosu uygulamada bugüne kadar 1. doz aşı sayısını 41.142.569, 2.dozu 27.624.886 ve 3.dozu da 5.042.022 olarak gösteriyor. Toplam aşı sayısı ise  74 milyona (73.809.477) ulaşmak üzere.

Öte yandan maalesef ülkemizdeki orman yangınları bazı noktalarda 6 gündür devam ediyor. Üstüne bir de Van'dan sel haberleri geldi. Bakanlığın açıklamasına göre son 6 günde 32 ilde 137 yangın kontrol altına alınırken 6 ilde 13 yangın ise halen devam ediyormuş. Haber bültenlerinde izlediğimiz görüntüler gerçekten de yürek dağlayıcı.

Muğla'nın Bodrum ilçesinde Gökpınar, Yukarı ve Aşağı Mazı mahalleleri ile Armutçuk mevkisinde devam eden orman yangınlarını söndürme çalışmaları aralıksız sürüyor. Antalya'nın Alanya ilçesinde, gündüz saatlerinde kontrol altına alınan Güzelbağ Mahallesi'ndeki orman yangını ise tekrar başlamış. Manavgat ilçesinde 6 gündür 12 farklı noktada çıkan yangınlardan Manavgat ve Gündoğmuş dışındaki yerler kontrol altına alınmış. Yangının yaklaşması üzerine 2 bin 100 nüfuslu Gündoğmuş ilçesinin ise tahliyesine karar verilmiş.

Antalya'da Manavgat ve Gündoğmuş yangınları, Muğla'da Marmaris, Köyceğiz, Milas, Kavaklıdere ve Seydikemer yangınları devam ediyor. Gün içinde Menteşe'de çıkan yangında soğutma çalışmaları var. Tunceli Hozatlı'da da devam eden bir yangın söz konusu. Ancak, bugün itibarıyla Mersin Silifke, Antalya Gazipaşa, Antalya Kemer ve Muğla Bodrum yangınları kontrol altına alınmış.

Yangınların genel sebebi olarak yüksek sıcaklık, azalan nem ve yönü her an değişen rüzgarlar olarak açıklanıyor. Bazılarında terör örgütünün parmağı varsa da soruşturma sonucu anlaşılır. Ancak şu an en öncelikli konu yangınları en az zararla söndürebilmek. Görüyoruz, bu konuda gerçekten olağanüstü bir çaba sarf ediliyor. Orman teşkilatı, belediyeler, bakanlıklar, TSK ve yöredeki tüm insanlar elinden geleni yapıyorlar. Dua edenleri de unutmamak lazım. Milletimizin her ferdinin o manzaraları gördükçe, işittikçe samimi olarak dua ettiğinden eminim. Rabbim yardım etsin, umarım bu felaket bir an evvel sona erer.

Kuşkusuz insan ömrü çok kısa. Yaşadığımız bu gibi salgın hastalık ve doğal felaketler belki dünya için alışıldık şeyler ama bunlarla karşılaşmış insanlar için oldukça travmatik hadiseler. Hiç şüphesiz kısa insan ömründe derin izler bırakıyorlar. Şöyle düşünelim yağmurlu havalarda çeşitli yerlere yıldırım düştüğünü hep biliriz. Ancak yıldırım düşmesine maruz kalmış insan ya da insanların yaşadıklarını tahmin bile edemeyiz.

Deprem yaşamış, selle boğuşmuş, yangına maruz kalmış, fırtına görmüş insanlar için bu olaylar "bir haberin" çok çok ötesinde acılar. Günümüz teknolojisiyle bizler evlerimizde böyle felaketleri televizyonlarımızdan, telefon ya da internetten canlı yayın izleyebiliyoruz. Hissettiklerimiz elbette küçümsenemez, ancak insan başına gelmedikçe o tür felaketleri tam anlayamaz. Misal 500 gündür corona günlerini yaşıyoruz. Covid olup da hastanede tedavi gören kadar bu hastalığı yakından bilebilir miyiz?

Kur'anda Eyyüp peygamber anlatılır. Çok eski zamanlarda yaşanmış bir dert ve sabır örneğidir. Ya da İsa peygamberin ihanete uğraması, yaşadığı eziyet acaba kimin başına gelmiştir? İbrahim'in ateşe sürülmesi, Yusuf'un kardeşleri tarafından kuyuya atılması, Yunus peygamberin bir balık tarafından yutulması basit olaylar değildi. İşte neticede bugünün insanı da kendi çapında bazı hastalık ve doğal felaketlerle sınanmakta. Aynen bizden önceki tüm nesillerin muhatap oldukları sınavlar gibi.

Bu yüzden yaşadıklarımızı gördüğümüz ve baş etmeye çalıştığımız gibi, işin aslının, hakikatinin ne olduğunu da anlamamız gerekiyor. Belki böylece dua ve yalvarmalarımızın bir samimiyeti olur. Olup biteni doğru anlamlandırabildiğimiz gibi, sebebe tevessül etmeyi de başarabiliriz. En önemlisi çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakabileceğimiz en kıymetli miras; karşı karşıya kaldığımız bela ve musibetlere karşı nasıl davrandığımız olacaktır. 

Dünyanın düzenini ve olacak olan felaketleri değiştiremeyebiliriz. Ancak onlara karşı duruşumuz, direnmemiz, çaba ve duamız bizim elimizdedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder