14 Nisan 2021 Çarşamba

14 Nisan 2021 11:00 Salı CORONA GÜNLERİ........................................El-Mübdî'/Kalem sûresi 32.nci ayeti ve Fatiha sûresi

El-Mübdî'/Kalem sûresi 32.nci ayeti ve Fatiha sûresi

Bugün üç ayların 61 ramazanın 2.nci günü. Corona günlerinin de 398.ncisindeyiz. Allah'ın izniyle Ramazan boyunca da her gün bir esmayı anarak ve namaz sonunda okunan dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsnanın ellidokuzuncusu “El-Mübdî' " var. Ayrıca bu bölümde Kur'anda geçen dualardan "Kalem sûresi 32.nci ayeti ve Fatiha suresi"ile ilerliyoruz.

EL-MÜBDÎ': المبدئ Sözlükte “bir işe başlamak, bir işi diğerlerinden önce yapmak; yaratmak” mânalarındaki bed’ kökünün “yaratmak” anlamındaki ibdâ’ masdarından türemiş bir sıfat olan mübdi’ “modeli ve örneği olmaksızın ibtidâen yaratan” demekmiş. [1]

Râgıb el-İsfahânî, mübdi’ ile onun alternatifini teşkil eden muîde “nesne ve olayların başlangıç ve bitiminde sebep fonksiyonu icra eden varlık” mânasını vermiş. [2] Bu durumda İsfahânî bitimi ikinci var oluşun başlangıcı saymış. [3]

Allah’a nisbet edilen bed’ veya ibdâ’ kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de yer aldığı âyetlerin çoğunda ve doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde muîd isminin masdar olan iâde kavramıyla birlikte kullanılmış. Sözlükte “geri dönmek” mânasındaki avd (avdet) kökünün “tekrar etmek, ikinci defa başlamak” anlamına gelen iâde kalıbından türemiş bir sıfat olan muîd “tekrar eden” demek. Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “yaratmayı tekrarlayan, tekrar yaratan” mânasını taşıyor.

Kur’ân-ı Kerîm’de mübdi’ ve muîd kelimeleri geçmemekte. Allah’a nisbet edilişlerinde aynı mânaya gelen bed’ ve ibdâ’ masdarlarından türemiş mâzi ve muzâri sîgaları on bir âyette zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş. Bunların dokuzunda ilk yaratmayı anlatan bed’ veya ibdâ’ kavramıyla birlikte iâde kavramı da yer almış, bir âyette “yeniden yaratma” anlamı başka kelimelerle ifade edilmiştir. [4]

İâde kavramı da on altı âyette Allah’a nisbet edilmiş. Bu âyetler genellikle Allah’ın varlığını, birliğini, evreni yaratıp yönettiğini dile getiren, insana lutfettiği sayısız nimetleri hatırlatıp onun tabiat içindeki üstün konumuna ve dolayısıyla sorumluluğuna dikkat çeken açıklamalar içermekte, dünya hayatının mâna ve önemine temas etmekle birlikte Allah’tan gelen nefha ile vücut bulan insan varlığının fâni dünya hayatıyla sınırlı olmayıp ikinci ve ebedî hayata kavuşacağına vurgu yapmakta.

“Yaratmayı ilkin başlatan, sonra onu tekrar eden yalnızca O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır” meâlindeki âyette (er-Rûm 30/27) “pek kolay” söyleminin “daha kolay” mânasına da gelebileceğine dikkat çeken Mâtürîdî, buradaki kolaylık-güçlük nisbetinin zât-ı ilâhiyyeye değil insanın idrakine yönelik olduğunu belirtmiştir.[5]

Allah’a nisbet edilen bed’ ve iâde kavramları tefsirlerle esmâ-i hüsnâya dair eserlerde genellikle “ilkin yaratmak ve âhirette yaratmayı tekrarlamak” mânasına alınmış veya yaratmanın konusu hakkında herhangi bir belirleme cihetine gidilmemiş. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, diğer bazı müfessirlerin temas ettiği gibi bu tür âyetlerin muhatapları olan putperestlerin esasen âhiretin varlığını kabul etmediğine dikkat çekerek kendilerine karşı Allah’ın buna muktedir olmasıyla istidlâlde bulunmanın bir yararı olmayacağını belirtmiş. Mâtürîdî’nin kanaatine göre bu tür âyetlerde yer alan bed’ ile (ibdâ’) iade kavramları hem tabiatı yönetmesi sırasında Cenâb-ı Hakk’ın yaratmayı sürekli tekrar etmesi, hem de kıyametin kopacağı zamanda insanları tekrar canlandırması anlamına geliyor. [6]

Kur’an’da bed’ ile iadenin birlikte zikredildiği yerlerin çoğunda söz bağlamının âhiret hayatıyla ilgili olmadığı görülür (Yûnus 10/34; en-Neml 27/64; el-Ankebût 29/19; er-Rûm 30/27; el-Burûc 85/13). Tabiatta her şey sürekli bir değişim içinde olup ilâhî sıfatların tecellîleri sonucu dâimî bir yaratma ve yok etme mekanizmasına tâbi.

Mübdi’ ve muîd hem İbn Mâce’nin [7] hem Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ rivayetinde yer almış [8], ayrıca bed’ ve iade kavramları çeşitli hadislerde Allah’a nisbet edilmiş. [9] [10]

'O' mahlukatı baştan, hiç yoktan maddesiz ve örneksiz olarak ortaya koyan,Varlık veren, vâreden, bütün varlıkları yoktan var eden, varlığı başlatan sonra onu tekrar eden, her şeyi örneksiz ve yoktan yaratan, ondan başka yaratıcı olmayan" anlamına geliyor.

KALEM SÛRESİ 32.NCİ AYETİ VE FATİHA SÛRESİ: Kur’an-ı Kerim’de dua ile ilgili âyetler geniş bir yer tutmuş. İki yüz kadar âyet doğrudan doğruya dua konusunda. Ayrıca tövbe, istiğfar gibi kulun Allah’a yönelişini ve O’ndan dileklerini ifade eden çok sayıda âyet de geniş anlamda dua ile alakalı.

Konuyla ilgili âyetlerin bir kısmında insanların Allah’a dua etmeleri emredilmiş, duanın usûl, âdâb ve tesirleri üzerinde durulmuş (Bakara 2/186; Nisâ 4/32; A’râf, 7/29, 55, 180; Yûsuf, 12/86; Mü’min, 40/60). Bazı âyetlerde şartlarına riayet edilmeyerek yapılan duanın kabul görmeyeceği ifade ediliyor (Bakara, 2/200; Yûnus, 10/12, 22, 106; İsrâ, 17/11; Mü’minûn, 23/ 99-100; Kasas, 28/88; Fussılet, 41/51).

Bu gruptaki âyetlerin çoğunda, dünyada iken Allah’ı ve O’nun hükümlerini tanımaktan kaçınan, ancak ahirette gerçeği anlayıp acı akıbetleriyle yüz yüze gelince pişmanlık duyacak olanların dünyaya yeniden döndürülmeleri için Allah’a yakarışları anlatılmıştır.

100’den fazla âyette peygamberlerin, diğer salih insanların veya toplulukların dualarına yer verilmiş. Bazı sûre ve âyetler de örnek dua metinleri mahiyetinde. Fâtiha sûresi buna çok güzel bir örnek. [11]

Bu bölümde nüzul sırasına göre sûrelerde geçen böyle dua örneklerine yer verip öğreneceğim. Ama önce idrak ettiğimiz mübarek ramazan ayı dolayısıyla Peygamber efendimizden (sav) güzel bir dua ile başlayalım:  

“Allâhümme leke sumtü ve alâ rızkıke eftartü." (Allah’ım! Senin için oruç tuttum, sana inandım, sana dayandım, Senin verdiğin rızıkla orucumu açtım. Yarının orucuna da niyet ettim, geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla.) [12]

KALEM SÛRESİ, Kur'an-ı Kerim'in mushafta 68.nci, nüzul sırası itibariyle de 2.nci suresi. 52 ayet olarak Mekke döneminde inmiş. Adını ilk âyetindeki kalem kelimesinden almış ancak Nûn sûresi diye de anılıyor.

Sûrede başlıca, Hz.Muhammed’in peygamberliğinin ispatı ve mü’minler ile kâfirlerin akıbetlerikonu edilmiş. Muhammed aleyhisselâmın Allah tarafından gönderilmiş gerçek bir elçi olduğu, yüksek şahsiyeti ve Mekkeli müşriklerin onun getirdiği mesaj konusunda yaymaya çalıştıkları tereddütler, müşriklerdeki şahsiyet bozuklukları, nimete karşı nankörlüğün sonucunu açıklamak amacıyla anlatılan “bahçe sahipleri kıssası”, âhiretin sıkıntılı ve dehşetli halleri, Allah’ın müminler için hazırlamış olduğu ödüller ve kâfirlere vereceği cezalar, sûrenin başlıca konuları. Ayrıca Hz. Peygamber’e metânetli olması, Yûnus peygamberin yaptığı gibi sabırsızlık göstermemesi tavsiye ediliyor.

Surenin 17 ile 32. ayetleri arasında geçmişte yaşamış bir 'bahçe sahipleri'nden bahsolunuyor. "Biz vaktiyle bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi, bunlara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi."(17), "Bir istisna da yapmıyorlardı."(18), "Fakat onlar daha uykudayken Rabb’inin katından gönderilen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi."(19), "Bahçe kapkara kesildi."(20), "Sabah olurken birbirine seslendiler:"(21), “Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!”(22), "Derken fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular:"(23), “Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanımıza sokulmasın!”(24), "(Yoksullara yardım etmeye) güçleri yettiği halde, böyle konuşarak erkenden gittiler."(25), "Fakat bahçeyi gördüklerinde: “Herhalde biz yolumuzu şaşırmış olmalıyız” dediler."(26), “Yok yok! Doğrusu biz mahrum bırakılmışız.”(27), "İnsaflıları şöyle dedi: “Ben size demedim mi? Rabb’inizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?”(28), “Rabb’imizi tesbih ederiz. Doğrusu biz zâlimlermişiz.” dediler."(29), "Dönüp kabahati birbirine yüklemeye başladılar."(30), "Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.”(31)

Sonra da şöyle yakardılar: 


Bismillâhirrahmânirrahîm "Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayran minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûn." (Kalem/32)

"Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız." [13]

Belki rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz rabbimizden bunu ­diliyoruz.” [14]

"Ama umarız ki Rabb’imiz, bunun yerine bize daha iyisini verir. Ne de olsa biz Rabb’imizden istemekteyiz.”[15]

Dua bitiminde daima “El Fatiha!” diye okuduğumuz FATİHA SÛRESİ Kur'anda bize öğretilen duaların hiç şüphesiz en güzeli ve en anlamlısı. Günde beş vakit en az 40 defa okuyoruz. Onunla başlamadan ve “Amin!” deyip bitirmeden olmaz. 

Yedi âyetten oluşan bu sure Mekke döneminde inmiş. Kur’an-ı Kerim’in ilk sûresi olduğu için başlangıç” anlamına “Fâtiha adını almış. Sûrenin ayrıca, Kitab’ın özü anlamına gelen “Ümmü’l-Kitab gibi başka adları da olduğu belirtiliyor.

Fatiha Kur’an’ın hem bir mukaddimesi hem de özeti gibi. Allahü a'lem her müminin kıldığı namazın bütün rek‘atlarında rabbi ile konuşurcasına okunması ve bu sayede O’na yaklaşılması murat edilmiş olmalı.


Bismillahirrahmanirrahim 
"Elhamdulillâhi rabbil'alemin. Errahmânir'rahim. Mâliki yevmiddin. İyyâke na'budu Ve iyyâke neste'în. İhdinessirâtal mustakîm. Sirâtallezine en'amte aleyhim. Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn.

“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Hamd, Alemlerin Rabbi; Rahman, Rahim, hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur. Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanlarınkine ve sapkınlarınkine değil.”

Fâtiha'nın Kur'an'ın bir özeti olduğu kabul edilirse onun bütün Kur'an sûreleriyle ilişkili bulunduğunu düşünmek de mümkün. Ayrıca Kur'an'daki en büyük sûre olduğu, Tevrat ve İncil'de bir benzerinin bulunmadığı, Bakara sûresinin son âyetleriyle birlikte "iki nûr" diye anıldığı ve geçmişte hiçbir peygambere benzerinin verilmediği, şifa niyetiyle okunduğu takdirde tesirinin görüleceğine dair hadisler olduğu belirtiliyor. [16]

Fâtiha sûresinin namazda okunmasının gerekli olduğu hususunda fakihler arasında görüş birliği bulunmakla birlikte bu gerekliliğin derecesi, namaz rek‘atlarına ve türlerine göre dinî hükmü, Fâtiha okumayı bilmeyen kimsenin durumu gibi konularda farklı görüşler ileri sürülmüş. [17]

Manasından da anlaşılacağı üzere Fatiha suresi; Allah'a edilebilecek kısa ve en güzel dua. Nitekim bu özelliği namazın her rekatında kıyamda okunması ve en sonunda "Amin!" denilmesiyle de belli.

Bu sûrenin her türlü hayırlı faaliyetlerin başında veya sonunda, çeşitli vesilelerle tertip edilen meclislerde, merasimlerde, kabir vb. yerlerde dua niyetiyle okunması zamanla köklü bir gelenek haline gelmiş. Çünkü Fatiha Suresi insanlar vefat ettikten sonra da okunan bir dua. Dolayısıyla diğer surelere göre daha farklı olarak, Fatiha Suresi Allah'ın rahmetinin ölü üzerinde olmasını istemek maksadıyla okunabiliyor. 


[1] (Lisânü’l-ʿArab, “bdʾe” md.)

[2] (el-Müfredât, “bdʾe” md.)

[3] (Lisânü’l-ʿArab, “ʿavd [eʿâde]” md.)

[4] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “bdʾe” md.)

[5] (Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, vr. 563a; krş. Taberî, XXI, 43-45)

[6] (Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, vr. 325a)

[7] (“Duʿâʾ”, 10)

[8] (“Daʿavât”, 82)

[9] (Müsned, III, 221, 285; IV, 287; İbn Mâce, “Zühd”, 38; Tirmizî, “Tefsîr”, 3/19, 18/5, “Cehennem”, 10)

[12] (Ebu Davud, Savm: 22; bk. Buhârî şerhi, Feth’ul-Bâri, C 1, s. 13)

[15] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 80

[16] (bk. Müsned, III, 450; Dârimî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 12; Buhârî, "Tefsîr", I/1, 15/3, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 9, "Ṭıb", 34; Müslim, "Selâm", 66; Ebû Dâvûd, "Ṭıb", 19; Nesâî, "İftitâḥ" 26).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder