
Bir makineyi çalıştıran bilgi ve ustalık gibi, bilgisayarı yetenekli yapan
programlar gibi, insanı da değerli kılan manevi hasletler söz konusu. “Doğruluk”, “Dürüstlük”, “Emanete sadakat” ve “Güzel ahlak sahibi olmak” böyle
vasıflar. Ülkeler de kendilerine özgü doğal varlıkları, mimarileri, kültür,
folklor, müzik, inanç ve dilleriyle tanınırlar. Meselâ Nil nehri olmadan Mısır
ülkesini hayal edebilir misiniz? Ya da Bosna’yı Sarajevo’suz, hatta Mostar
köprüsüz düşünebilir misiniz? İstanbul olmadan Türkiye resmi tamamlanabilir
miydi? Bir Karadenizlinin konuşma biçimiyle Egelinin şivesi farklı olmasaydı,
ülkemizin dört bir yanı hepsi aynı İstanbul Türkçesi kullansaydı bu kadar
renkli, hoş ve güzel bir ülke olabilir miydik? İşte belde ve şehirleri de tezyin edip
güçlendiren, sahip olduğu kıymetler vardır. Düşünelim, bir yere gitmeyi ya da
görmeyi neden isteriz? Araştırdığımızda ya da gittiğimizde ne bulmayı umuyoruz?
Bir “şey” ki; onu duyduğumuzda
aklımıza hemen onunla bütünleşmiş bir “yer”
akla geliyor. Öyle bir “şey” ki onsuz oranın ne tadı var ne de tuzu. Onu
diğerlerinden ayıran, sıradanlıktan çıkarıp farklı ve özgün kılan bir şey? Örneğin,
Ayasofya’sız bir İstanbul, Selimiye’siz bir Edirne ne kadar eksik kalırdı değil
mi? Eyfel kulesiz bir Paris, ya da Özgürlük heykelsiz bir New York nasıl bir
şey olurdu acaba? Peri bacaları bize hep Ürgüp’ü hatırlatmaz mı? Tıpkı toprak
çanak çömleğin Avanos’u aklımıza getirdiği gibi. Yağcı Bedir halısını hep biliriz,
o da Sındırgı’yla adeta bütünleşmemiş midir? İğne oyası pazarı ya da pirinç
denilince aklımıza Gönen gelmez mi? Bu
sorular hep bir yerin cazibesini ortaya çıkaran, “Gel gör beni” diye çağıran anahtar kelimeler. Düşünün; bu nasıl
bir çağrışım gücüdür ki o güç aynı zamanda oraya hayat verdiği gibi gelişip
güçlenmesini ve büyümesini de sağlıyor. Bunlar “değerler”dir.
Değer kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamı: "Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin
değdiği karşılık, kıymet; Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, bedel,
kıymet, paha; Üstün nitelik, meziyet, kıymet; Üstün, yararlı nitelikleri olan
kimse; Bir ulusun sahip olduğu sosyal,
kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin
bütünü" şeklinde geçiyor. Değer, sosyal bilimlerde: “bir sosyal grup veya toplumun kendi varlık,
birlik, işleyiş ve devamını sağlamak ve sürdürmek için üyelerinin çoğunluğu tarafından
doğru ve gerekli olduğu kabul edilen ortak düşünce, amaç, temel ahlaki ilke ya
da inançlar” olarak tarif ediliyor. Bu anlamda; “toplumda öne çıkan, onunla özdeşleşmiş ve yaşamakta olan her türlü kültürel
öge, algı, eser, ürün ve kıymet” değerdir. Değerlerin toplamı da zaten o
toplumun ya da şehrin karakterini ve yüzünü oluşturur. Bu anlamda değerler her şeyden
önce bireyler ve toplum tarafından benimsenmiş birleştirici ölçütler. Toplumun
sosyal ihtiyaçlarını karşıladığına ve bireylerin iyiliği için olduğuna inanılması
bu yüzden. Sadece akıl ve bilinçle değil, duygu ve heyecanları da ilgilendiren
yargılar ama normlardan daha genel ve soyut kavramlar. Hepimizin bilincinde yer
alarak davranışlarımızı yönlendirebiliyorlar. Stratejik yönetim alanında “Temel değerler” ise; yönetim biçimini birinci elden etkileyen
kavramlar olarak öne çıkıyor. Çünkü, kurumsal ya da toplumsal kültür haline
gelmiş inançları açık bir dille ortaya koyuyor, gelecek kararlarına,
seçimlerine ve stratejilerin belirlenmesine rehberlik ediyorlar. Aynı zamanda iş
ve işlemlerde etkinliği ve motivasyonu da sağlayabilen unsurlar. Temel Değerlerden;
başta çalışma felsefesi, çalışmalara
temel teşkil eden ilke, standart ve idealler ile paydaşlar tarafından
benimsenen değer ve inançların neler olduğuna dair 3 temel soruyu cevaplandırıp
Vizyonun gerçekleştirilmesini sağlayacak sistem ve süreçleri desteklemesi
bekleniyor.
“NEREYE ULAŞMAK İSTİYORUZ?” sorusu her şeyden önce bir geleceğe bakış meselesi. Misyon, Temel Değer ve İlkeler, Vizyon, Stratejik Amaçlar ve Hedeflerle şekillenen bir aşama. “MİSYON” kavramı; bulunulan durum, varlık nedeni ve temel görev anlamına geliyor. Ne yapılması gerektiğini, varoluş gerekçesini açıklayan bir ifade. Bu sebeple stratejik planlama bağlamında gelecekte yapılması beklenen görevin üstlenilebilmesi için yazılı olması bir zorunluluk. Ama öncelikle şu soruların cevaplandırılması lazım: “NE yapmamız lazım?, Bunları KİM için yapacağız?, Hangi yöntem, yaklaşım ve değerler ile üretecek ve NASIL çalışacağız?, Bunları NEDEN yapıyoruz? Neden varız?” Bu açıdan Misyon bildirimi stratejik plan dokümanının diğer kısımlarına da temel oluşturuyor. “VİZYON” ise; Sanki oradaymışız gibi, ulaşmak istediğimiz durumu tanımlayan ideal geleceğimizi açıklıyor. Nasıl bir gelecek öngörüldüğünü özgün bir hedef ifadesiyle ortaya koyuyor. Neticede “Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusunun cevabı özetlenmiş oluyor. Aslında mevcut sorunların üstesinden gelinebildiği takdirde kurumun ideal olarak bulunacağı konumu anlatan kısa bir ifade. Geleceğe ait paylaşılan bir resim gibi. Ancak orta ve uzun vadede ne yapılmak istendiğinin de güçlü bir anlatımı. Neleri yapmak istediğimizi, gelecekte nerede olmak istediğimizi dile getiriyor. Ulaşılmak istenen yer ve durumu, bunun için ilerlenecek yönü tarif ediyor. Bu yüzden iddialı ve aynı zamanda ulaşılabilir, gerçekçi bir ifade olmak zorunda.
Güçlü bir vizyon öncelikle idealisttir; yürekten gelmeli ve hissedilmeli. Özgündür; aidiyet belirtir. Ayırt edicidir; benzerlerinden farklı olmalı. |
Çekicidir; içinden olan/olmayan herkesin ilgisini çekmeli. Buna karşılık iyi ifade edilmiş bir vizyon kısa ve akılda kalıcı olmalı, ilham vermeli, gelecek idealini tanımlamalı ve heyecan verici bulunmalı. Böylelikle Vizyon İfadesi; belirlenmiş misyona ve faaliyetlere anlam kazandıran, enerjilerin temel hedeflere odaklanmasına yardımcı olan, dikkatimizi günün üzerine çıkarıp gidiş yönümüzün doğru olduğunu görmemizi sağlayan, değişim için bir gerekçe ve zorunluluk sunan, mevcutla yetinmeyip daha ileriye ve yukarıya bakmamızı sağlayan bir mahiyet kazanmış oluyor. Misyon bugünden hareket alırken, Vizyon yarını gösteriyor. Gerçekleşmek zorunda değildir ama sonuçta eyleme geçirilmemiş bir vizyon sadece hayal olabilir. Eğer bir vizyonunuz yoksa eylemleriniz sadece bir koşuşturmaca, hareketiniz “Rotası belli olmayan bir gemi” gibidir. Başarıya götürecek bir VİZYON; DEĞERLER ışığında, MİSYON ve İLKELER’e uyarak Orta vade için öngörülen spesifik, somut ve ölçülebilir HEDEFLER’e, AMAÇLAR’a ve arzu edilen geleceğe götürür. Bu yüzden Vizyon bildirimi; bir yandan çalışanları ve karar alıcıları ilerlemeye teşvik etmeli, diğer yandan da ulaşılabilir olmalıdır. Misyon bildirimi ile birlikte kuruluş planının çatısını oluşturur. Vizyonumuz ona ulaşıldığında; Paydaşlarımızın kimler olacağını, ortaya çıkacak değerleri, neler üretileceğini, rekabet üstünlüğümüzü, nasıl algılanacağımızı, bölgesel/ulusal rolümüzü ve katkımızı aydınlatır.
Görüldüğü gibi Stratejik plan yaklaşımında değerler; özellikle gelecek
Vizyonu açısından son derece önemli. Değişim sürecine ışık tutuyor, sağlıklı
gelişmeyi sağlıyor ve destekliyorlar. Stratejik amaç ve hedeflere
ulaşılabilmesinde istikametimizin şaşmaması için bir nevi teminat durumundalar.
Örneğin; “Dayanışma ve yardımseverlik”,
“Hoşgörü ve farklılıklara saygı duyma”, “Misafirperverlik”,
“Sorumluluk ve sahip olunan Kültürel mirası yaşatmaya duyarlılık”, “Çevreye
saygı” köken olarak kişisel
bazlı değerler ancak toplumsal paydası geniş olduğunda beldelere ve şehirlere
de yansıyorlar. Kaldı ki, bizatihi belde, şehir ve bölgeler için de değer
mahiyetinde olan birçok kıymet söz konusu. “Özgün
Kent estetiği”, “O yere özgü ürün ve markalar”, “Doğal çevre ve kaynaklar”,
“Coğrafi konum ve avantajlar”, “Sahip olunan yetenek ve potansiyeller” böylesi
değerler. Bu konuda benzer pek çok örnek verilebilir.
Stratejik
plan hazırlığının ikinci aşamasındayız. “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun
cevabını ararken bir kere daha göreceğiz ki sahip olunan değerler ve uyulması
beklenen ilkelerin gelecek yolculuğu için anlamı büyük. Değerlerle bezeli bir
‘Vizyonu’ olmayan hiçbir yolculuğun amaç ve hedefleri de anlamlı olamaz. Bir iş
adamının; “Balıkesir gizli kalmış bir
hazine” ifadesini sahip olduğumuz değerler, el değmemiş bir doğa, sanayi ve
lojistik yatırımlarına uygun araziler, jeotermal, rüzgâr ve biyoenerji potansiyeli
nedeniyle Susurluk için niye düşünmeyelim ki? En azından daha yolun başında
olmak bundan sonrası için akıllıca değerlendirebileceğimiz pek çok seçim
şansımızın olduğunu gösteriyor. Şimdi büyük ve güçlü Türkiye hedefine her zamankinden
daha yakınız. Siyasi liderliğin ülkenin önüne bu kadar iddialı hedefler
koyması, koyabilmesi elbette çok önemli. Bunlar bir ülke için vizyon
sayılabilecek değerde öngörüler. Yapılanlar ve yapılmakta olanlar 2023’e giden
yolda meşaleler gibi sıralanmış durumda. İnşallah evlatlarımıza 2053 ve 2071
vizyonlarını da görebilecekleri bir ülke miras bırakacağız. Bu bakış açısı
niçin Susurluk için de geçerli olmasın? Büyük fotoğrafı görmek, elimizdekinin
kıymetini takdir etmek, değerlerimizi yitirmeden geleceği umutla hayal
edebilmemiz lazım. Yeter ki birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize sahip
çıkalım. Yeter ki ezanımızda, bayrağımızda, vatanımızda, devletimizde
sembolleşen değerlerimizden taviz vermeyelim. Yeter ki 'Kim var?' diye seslenildiğinde sağına ve soluna bakmadan 'Ben varım!' diyebilecek bir toplum
olabilelim.
İnsanî, toplumsal ve kültürel değerler birer
nostalji değildir. Yaşaması ve yaşanması gerekiyor. Sadece düne ait değildiler,
yalnızca bugün için de lazım değiller. Asıl gelecek için değerlere ihtiyacımız
var. İnsan için olduğu kadar, şehirler hatta ülkelerin geleceği için de
değerler çok önemli. Onlar farkı fark ettiren pırıltılı özellikler. Sadece
bizde değil dünyanın her yerinde geçmişte sahip olunan değerler birer birer
silinip kayboluyor. Bugün nostalji olarak andığımız pek çok şeyin artık bir
daha geri gelmeyecek şekilde elimizden kayıp gittiğini unutmayalım. Cebimizde
paramız, evimiz arabamız var. Yokluk bilmiyoruz. Ancak maddi iklimlerimiz
değişirken tıpkı buzullar gibi insanlığımız da, şehirlerimize renk katan
değerlerimiz de her geçen gün çözülüp erimemeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder