24 Temmuz 2020 Cuma

24 Temmuz 2020 Cuma 22:30 CORONA GÜNLERİ...............................Ayasofya


Kızılelma Ayasofya

Corona günlerinde tarihi olaylara da şahit oluyoruz. Ayasofya'nın müzeden yeniden aslına yani camiye dönüşmesi de bunlardan biri. O 1453'te gerçekleşen fethin sembolü, islam askerlerinin "Kızılelması"ydı. Nice islam ordusu onun sahsında bu şehri fethetmek için dalga dalga geldi bu topraklara. Fetih genç Sultan Mehmet ve onun güzel ordusuna nasip oldu. Tam 567 yıl cami olarak hizmet verdi. Fatih Sultan Mehmedin kılıç hakkı ve kurduğu vakfın mülküdür. Tapusu hala camidir. Fakat sonra nasıl olduysa müzeye çevrilmiş. Bu yüzden gençliğimizde her 29 Mayıs "Ayasofya açılsın, zincirleri kırılsın!" sloganlarıyla yürürdük. O bizim neslimiz için de bir "kızılelma"ydı.

Ayasofya I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş. Bu tarih Peygamber efendimizin (sav) 571'de doğumundan 34 yıl kadar önce. Bir anlamda onunla çağdaş bir mabed. Bu arada yaşanan bir deprem sebebiyle kubbesinin yıkıldığı haberi üzerine onun Ayasofya için dua ettiğini okumuştum. Hangi din adına yapılmış olursa olsun mabed olarak yapılmış bir eserin bu vasfının korunması gerektiğini düşünüyorum. Zaman içinde kilise camiye, tapınak kiliseye dönüştürülebilir. Ancak o yapılarda Allah'ın adının ilelebet anılması ve yüceltilmesi gerekir. İşte Ayasofya 85 yıl aradan sonra yine aslına dönüyor. Orada ibadet edilmesi kimseye karşı değil, kimsenin yanında da değil. İnsanın sadece ve sadece rabbine yönelmesi anlamına geliyor. 

6. yüzyılın ünlü bilim adamları, fizikçi Miletli İsidoros ve Trallesli matematikçi Anthemius'un yönettiği inşaatta yaklaşık 10.000 işçi çalışmış. Yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşlar çok daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş. Ayasofya adındaki "aya" sözcüğü "kutsal, azize", "sofya" sözcüğüyse herhangi bir kimsenin adı olmayıp Eski Yunancada "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden geliyormuş. Dolayısıyla "aya sofya" adı "kutsal bilgelik" ya da "ilahî bilgelik" anlamına geliyor. Bu kavram aynı zamanda Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılıyormuş.

İstanbul'un 1453'te fethinden sonra, fethin sembolü olarak camiye dönüştürüldü. Zaten o sıralar Ayasofya harap bir haldeymiş. Ayasofya’ya özel bir önem veren Fatih Sultan Mehmet kilisenin derhal temizlenip camiye çevrilmesini emretmiş, fakat adını değiştirmemiş. İlk minarenin inşaası da onun döneminde. Hatta minarenin hızla inşa edilebilmesi için tuğladan yapıldığı biliniyor. Diğer minarelerden biri de sultan II. Bayezid tarafından eklenmiş. Bugünkü Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen bir kilise. Bu yüzden "Üçüncü Ayasofya" olarak da biliniyor. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmış. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş. Mimar Sinan’ın binaya payanda eklemesinden bu yana sapasağlam duruyor.

1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş, içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmış. Yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiş. 1935 yılından 2020 yılına kadar müze olarak kullanılan mabed geçtiğimiz günlerde bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tekrar cami statüsü kazanmış oldu.

Bu vesileyle öğreniyoruz ki Ayasofya'nın tekrar cami olma süreci ilk olarak 2005 yılında başlamış. Yargıya taşınan olay Danıştay 10. Dairesi tarafından reddedilmiş. 2016'da tekrar açılan dava da Haziran 2018'de açıklanan karar ile aynı şekilde sonuçsuz kalmış. Hatırlıyorum, Temmuz 2016'da Ayasofya'da düzenlenen Kadir Gecesi programında, 81 yıl aradan sonra sabah namazı ezanı okunmuştu. O yıl TRT Diyanet TV de Ramazan ayı boyunca Ayasofya'dan "Bereket Vakti Ayasofya" adlı sahur programı yapmıştı. Bu sürece Yunanistan'dan tepki gelmesine rağmen Ekim 2016'da Müze'nin ibadete açık olan bölümü Hünkar Kasrı'na, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından uzun yıllardan sonra ilk kez asaleten bir imam atanmıştı. Böylece o yıldan sonra Hünkar Kasrı bölümünde vakit namazlar kılınmaya ve minarelerinden Sultanahmet Camii ile birlikte beş vakit çifte ezan okunmaya başlanmış oldu. Bu yıl da 29 Mayıs 2020 tarihinde İstanbul'un Fethinin 567. yıl dönümü münasebetiyle içinde Fetih Suresi okundu, dinledik.

Bu sırada Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği'nin "Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptali" istemiyle Danıştay'da dava açması üzerine 2 Temmuz 2020 tarihinde tarihi bir duruşma gerçekleştirilmiş. Nihayet 10 Temmuz 2020 tarihinde Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını "Ayasofya'nın vakıf senedindeki cami vasfı dışında kullanımının ve başka bir amaca özgülenmesinin hukuken mümkün olmadığını" belirterek iptal etmiş oldu. Bunun üzerine 2729 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Ayasofya, Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilerek tekrar cami statüsü kazandı. Bu gelişme milletimizin belleğinde bir "Kızılelma" hüviyetiyle yaşayan Ayasofya'nın herşeye ve her kese rağmen zincirlerini kırıp özgürleşmesi anlamına geliyor. Her konuda bizim işlerimize burnunu sokma adetinde olan bazı ülkeler tabi yine vır vır ediyorlar, edecekler ama artık atı alan Üsküdara geçti bile.

Hiç kuşkusuz Kızıl elma kavramının Fetih ve gaza kültürümüz içinde önemli bir yeri var. O, millet olarak geçmişimizde, yaklaşıldıkça uzaklaşan, uzaklaştığı oranda da değeri artan ülküleri sembolize eden bir ifade. Devlet için de belli bir hedef ve amacı özetliyor. Bazen de ulaşılması gereken menzili, fethedilmesi gereken şehirleri. Özellikle de Ayasofya'nın şahsında İstanbul, Roma, Viyana, Estergon ve Budin gibi şehirler bu ifadenin müşahhas hali olarak karşımıza çıkıyorlar. 

Kızılelma genellikle bir ideal olarak uzak ve erişilmez bir hedefi temsil etmekle beraber, ecdadımızın ‘i'lây-ı kelimetullah’ vizyonunu da ortaya koyuyor. Sözlük anlamı, Allah'ın kelimesini yüceltmek demek olan "i'lây-ı kelimetullah", günlük kullanımda Allah'ın adını veya İslâm dininin tevhid akîdesini şanına uygun bir biçimde yüceltip yayma manasına geliyor. Ayasofya'nın yeniden Allaha ibadet edilen bir mekan olması da bundan başka bir manaya gelmiyor zaten.


Ayasofyada namaz

Bugün 86 yıllık hasret bitti. Bugün Ayasofya'nın zincirlerinin kırıldığı ve yeniden inananlara kavuştuğu gün. Bugün aynı zamanda Cuma, tarihin en eski mabedlerinden Ayasofya için de esaretin son bulduğu bir vuslat günü. Onun bir sembol olarak genç Fatih tarafından Cuma namazı kılınarak din i islamla şereflendirildiği günden bu yana yaşadığı en sevinçli günlerden biri. Fethi taçlandıran Ayasofya'nın izzet ve itibarının yeniden iade edildiği kutlu bir gün.
Yirmi dokuz Mayıs sabah: 
Birlikler hücum ve savaş düzeninde /Sabaha karşı verilen savaş emriyle
Konstantinopoliste halk kiliselere koşuyor / Şehir umutsuz, son çırpınışına hazırlanıyor

Yirmi dokuz Mayıs öğle:
Karadan ve denizden tekbirlerle / Coşan gülbank ve davul sesleri ile 
Ordu son büyük saldırıya geçiyor / Nihayet, surlarda Ulubatlı beliriyor

Yirmi dokuz Mayıs ikindi:
Yükseliyor sancak şehitler üzerinde / Kutlu ordu akıyor açılan gediklerde
O şehrin kapısından bir 'Fatih' giriyor / Ayasofya ile çağ kapanıp çağ açılıyor

İstanbul'un fethi bizim için sade bir şehrin zapt edilmesi değildi. Hatta Avrupa’nın kap karanlık Orta çağının kapanıp dünya için yeni bir aydınlık çağ açılması da fethi tek başına anlatmaz. Fethi anlamak için Sultan Fatihi tanımak, Akşemseddin’i, Ulubatlı’yı hatırlamak gerekir. Ayasofya’nın önemini kavramadan olmaz. Kutlu sahâbi Eyüp Sultan’ı (ra)  bilmeden, o surların önüne gelip gitmiş onlarca islam ordusunu anmadan fetih anlaşılamaz.
Fetih bir kuru tarih mi ? / Yoksa sade bir cihangir mi Fatih / Düşünmeli…Çağ açıp çağ kapatan o gün / Neden kutlu bir müjdeyle gelmiş / Bilinmeli…Osmanlı sarığını / Kardinal külahına tercih eden / Günün Ayasofyasını / Anıp hatırlamalı / Kurtuluşu görmeli, Fethi anlamalı”
Bugün için bazı noktalarda fethin manasından uzak, ne oradan ne buradan iki arada bir derede kalmış olabiliriz. Hatta, bazen mağlup ve zelil düştüğümüz anlar da olabilir. Belki çağdaş uygarlık düzeyinin altında, İslâm medeniyetinin ise çok çok uzağında bulunuyor olabiliriz. Ama çok şükür ki tarihin hiçbir anında zalim, hırsız ve emperyalist olmadık, olmayacağız da. Bizi taş, madde ve para uygarlığı ile ölçmeye kalkanlar, hayallerinin ötesinde kalan mukayeseli üstünlüklerimizi göremeyenlerdir. Üstelik bugünkü eksiklerimiz, yanlışlarımız, iğretiliklerimiz bize bulaşmış hastalıkların eseridir, zarafet medeniyetinin değil. 

Fethi anladıkça dirilmeye ve kendimizi yenilemeye de yakınız demektir. Allah’ın izniyle bizde 19 Mayıs’lar, 29 Mayıslar, 24 Temmuzlar bitmez, bitmeyecektir de. Ayasofya'nın açılması hiç kuşkusuz büyük bir olay. Çok önemli ve büyük bir adım. Bunun için gayret edenlere, emeği, katkısı ve iradesi olanlara şükran borçluyuz. Ancak ona ve İstanbula iyi bakmalı. Onlar mahzunlaşırsa, İstanbul Bizans’a benzerse Fetih akınları yine başlar, zaten hiç kesilmedi, inşallah kesilmeyecektir de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder