14 Temmuz 2020 Salı

14 Temmuz 2020 Çarşamba 23:30 CORONA GÜNLERİ........................Köyde hayat var

Köyümüze gidelim

İki gün önce doğduğum köye gittik. Keltepe adlı yükseltiye sırtını dayamış kuş yuvası gibi bir köy. Gitmeyeli 6-7 yıl olmuş. Eşimin son gidişi ise belki de 25 yıldan daha eski. Yol kapalı dediler. Yeni İstanbul İzmir otoyolu sebebiyle kapanmış. Daha doğrusu bir köprü yapılmış ama ikidir kayınca oradan umut kesmişler. Başka yerden dolaşarak yeni yol yapılıyormuş. Bu yüzden Şeker fabrikasının üstünden, Balıklıdere, Yağcıköy üzerinden gittik köye. Yaklaşık 7-8 km. Etraf yemyeşil. Özellikle Balıklıdere çok güzel. Yağcıköye çıkarken karşıdan Susurluk manzarası da öyle.

Köyümüzün eski ismi Mana, şu anda Günaydın diye geçiyor. Köyün altında Sökün çeşmeleri var. Bir ara orada Nisan Mayıs buluşmaları yapılmıştı. Sonrasında güçbirliği yapılarak çeşme onarılıp yenilendi. Şimdi yeni bir görünüm kazandı ama oluklarından su akmadığını görünce çok üzüldüm. Köyün su pompası çalışmayınca akmıyormuş. Köyde ilk önce doğduğum eve girdik. Tanıdığımız bildiğimiz insanlar, akrabalık da var tabi. Ama yaşlanmışlar. Bizi görünce sevindiler, ama çok oturamadık. Hem coronavirüs sakınmasından hem de çok fazla vaktimiz olmadığından. İsmail abi babasının eski evinin bulunduğu yerde şimdi bir şeyler yetiştiriyormuş. Zümrüt yeşili, çok güzel, tam anlamıyla saklı bir bahçe. Ancak orada da çok duramadık. Fotoğraf çekindik ve köyün anneanne tarafına geçtik.

Köyün bu defa batı yönünde derin yeşil bir çukurda Muselim çeşmesi var. Önce orayı yukardan gördük. Muhtar Çelebi de bizimleydi. Bulunduğumuz nokta hem rahmetli anne dedem ve anneannemin yaşadığı mahalle, hem de köydeki en yakın yaşayan akrabalarımızın olduğu bölge. Onları evlerinde bulamadık, köyde neredeyse insan çok azalmış. Corona dolayısıyla da biz de açıkçası el öpecek, kucaklaşacak insan özellikle aramadık. Bol bol etrafın yeşilliğine ve güzelliğine baktık. Fotoğraf çektik. 

İki saat anlamadan geçmiş, geldiğimiz araçla aynı yoldan geri döndük. Köyümüzün havası, suyu ve doğası bir kere daha hafızamıza müspet intibalarla kaydoldu. Geri dönerken dededen kalma bir tarlamızı gördük yol üzerinde. Yol geçerken ikiye bölünmüş, üzerinde yıllardır ziraat yapılmadığı için de fundalık olmuş büyük ölçüde. En alt ucunda bir çeşme var. Hemen alt karşısında da bir hayvan barınağı yapılmış.

Orada  bir köy var

Dört gündür Susurluktayız. Annemin veraset işlemleri için gelmiştim. Araya hafta sonu girince geri kalan işler Pazartesi Salıya kaldı. Biz de hafta sonunu köylere giderek değerlendirmeye karar verdik. Zaten perşembe günü ikindiden sonra doğduğum köy olan Günaydına gitmiştik. Cumartesi günü neredeyse Susurluğun Karşıyaka mahallesine bitişen Kayıkçı köyüne gittik. Başkan emekli olduktan sonra baba mülkünde güzel bir bahçe yapmış. Davet etmişti biz de bir başka eski başkanla beraber kendisine misafir olduk. 

Gerçekten güzel bir küçük çiftlik kurmuş köyün çıkışındaki 3-4 dönüm araziye. Profil ve ahşap kullanarak merdivenle çıkılan altı boş bir ev yapmış kendine. Vakit buldukça devam ediyormuş tamamlamaya. Hemen karşısında gölgelik bir alanda yine yüksek, ahşaptan bir oturma yeri yapmış kendisi çalışarak. Bizi oraya aldı, çayımızı içip koyu bir muhabbete daldık.

Bahçenin bir kısmı üzüm bağı, dış kapıdan oturduğumuz yere kadar sıralı ceviz ağaçları, muhtelif noktalarda incir, erik vb. meyve ağaçları yetiştirmiş. Bir düzine kadar koyun kuzu var bahçede gezinen. Ceviz yiyen bir köpeği var, koyunları ona emanetmiş. Manzara Kayıkçı köyünün arka tarafına ve dağa bakıyor. Temmuz olmasına rağmen gölgede, hafif bir esinti var. Konuştuklarımız ciddi konulardı ama 3 saat nasıl geçti anlamadık. 

Kendisine veda ederken tebrik etmeden edemedik. Faal bir yapısı ve sorumluluğu olmasına rağmen böyle güzel bir köşe ortaya çıkarması büyük başarı. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapan, üzüm bağı ve çeşitli meyvelerle donanmış zümrüt yeşili bahçenin banisi gerçekten tebriki hak etmiş.
Köyümün güzel insanları

Pazar günü Dereköy'deydik. Susurluğa 4-5km uzaklıktaki bu köyde güzel anılarım var. Sanırım 8 yıl babam o köyde görev yaptı. Ben o zaman okuyordum. 3 yıl ilkokulda, 2 yıl ortaokulda toplam 5 yıl yani 1970'e kadar susurlukta dedemin yanında okudum. Sonra da 4 yıl Balıkesir lisesinde yatılıydım. Yazları ya da tatillerde gelirdim Dereköye. İkiz kızkardeşlerim daha küçüktü. Mart 1972 doğumlu en küçük kız kardeşim de orada katılmıştı aramıza.

İçinden su geçen, yeşillik, insanları çalışkan verimli bereketli bir köydür. Yıllardır gitmemiştim. Arada susurlukta gördüklerim "niye gelmiyorsun?" derlerdi. Ne bileyim iş güç, meşguliyetler: gidememiştik işte. Bu sefer eşimle beraber gitmeye niyetlendik. Amacımız köyde tanıdığımız eski dostlarımızı ziyaret etmek, "köyüm" diyebileceğim bu şirin köşeyi yeniden görebilmekti.

Niyetimi eski bir baba dostunun oğluna açtım. Sağolsun pazar günü istirahatinden bize zaman ayırıp köye götürdü. Karşıyaka yolundan gittik. Yol son gördüğümden çok çok güzeldi. Saat 11,5 gibi köydeydik. Kahvelerde tanıdık biri olabilir mi diye bakınırken zekeriyayı gördüm. "seni tanıyorum" dedim, o da beni tanıdı zaten.  Abdullah abiye bakmak için diğer kahveye geçtik. Onu bulamadık ama zekeriyanın babasıyla karşılaştık orada. Zikri abi bizi köy meydanının hemen yakınındaki evlerine götürdü. Eşi Rukiye abla, gelinleri ve torunlarıyla bizi karşıladılar. Sağolsun lar ellerindeki tadilat işini bırakıp adeta pervane oldular bize. Rukiye abla yine o güleç yüz, sıcak konuşkan tavrıyla anlattı, anlattı, anlattı... Güzel torunları bize kahve yaptı. Zikri abi o hep mütevazi haliyle gülümsedi durdu bize. Oğulları Zekeriya da ayrılmadı yanımızdan, aydınlık yüzüyle o da anlattı bir şeyler. Şeker fabrikasında kadrolu aşçı olmuş, sevindim.

Rukiye ablanın annesi rahmetli Zefure teyze çok iyi bir insandı. Rahmetli hacı bakkal Halit amca ile birlikte bize çok hakları geçmiştir. O zamanlar Rukiye ablayla kardeşi Emine birer genç kızdılar. Ne yazık ki emine abla da rahmetlik olmuş,üzüldük. Rukiye ablanın bahçesi çiçeklerle ekili sebzelerle rengârenkti. Ayrılırken bize misket üzümü fidesi ile melisa çiçeği ve fesleğen verdiler. Helallaşıp vedalaştık. Allah sağlıklı ve hayırlı ömür versin bu güzel insanlara. 

Baba dostu rahmetli Sami abinin çocuklarına gitmeden iki yaşlıyı daha ziyaret etmek istedik. Abdullah abi evde değildi. Yenge de süt dökmüş ayak parmaklarını yakmış; "yaşlılık işte" dedi gülerek. Abdullah abileri eşim de iyi tanıyor. Rahmetli hacı babam ve hacı anneyle görüşürlerdi. Baktım yenge çok ısrar ediyor siz muhabbete devam edin dedim. Biz camiye namaza geçtik Zikri abiyle. Öğle namazını kıldık bana göre eski camide. 

Tabi sonra onarım görmüş, güzelleşmiş köyün tabiriyle "aşaa cami". İçerde çocuk halimle müezzinlik ettiğim günleri hatırladım. Cemaatten hatırladığım yaşlı insanları düşündüm. Kütür kütür yanan odun sobasının ısıttığı küçük cami odasında bana kitap okuttururlardı. Rahmet olsun onlara, şimdi yerlerini başkaları almış. Mesela namazda oyun arkadaşım Hasan da vardı, babası rahmetli hacı Hasan'ın yerini almış. Yaşlı ama yine de dağ gibi bir adamdı, onu her namazda okuduğu kendine has "salaten tuncina" duasıyla hatırlıyorum. Namazdan sonra cemaatle fotoğraf çekindik birlikte.

Hemen caminin bitişiğindeki evimizi merak edip sordum hocadan. Sağolsun davet etti içeri. Porta kapıdan bahçeye girdim, gördüm evimizi. O zaman daha yeni yapılmış, henüz tuğla kaba inşaat halindeydi. Rahmetli annem bahçe yapabilmek için ne zahmet çekmişti önünde. Şimdi kuş yuvası gibi şipşirin bir ev olmuş. Bahçe de maşallah çiçeklerle, sebzelerle yemyeşildi. Kapıdan, bahçeden eve doğru bir kaç poz fotoğraf çektim. Hocaya teşekkür edip çıktık. Abdullah abinin evine vardığımızda kadıncağız ıspanaklı gözlemeler yapmış, erik hoşafı çıkarmış yememiz için ısrar ediyor. Baktım hanım daha kalkacak gibi değil erik hoşafıyla bir gözleme yiyip Zikri abiyle yeniden çıktık.

Yengenin abisi hacı Maksut yaşlı ve hastaymış, ziyaret edelim istedim. Yakın zamanda oğlu da vefat etmiş çünkü. Yaşlı adam memnun oldu tabi, duygulandı. Aradan 40 sene geçmiş olmasına rağmen adamcağız hatırladı. Geçmiş olsun dedim, başsağlığı diledim, hal hatır sordum. Tekrar Abdullah abinin evine döndüğümüzde "artık çıkalım" dedim hanıma. "Daha gidecek yerlerimiz var". Bu arada etrafa daha göz alıcı baktım Dereköy evleri büyük tahta portalı kapılar ardında evleri, damları, samanlıkları ve bahçeleri ile dışardan hiç de anlaşılmayacak bir genişlik ve ferahlıkta. Hayat alanları; hayvanları, odun vb. ihtiyaçları, kuru erzakları, meyveleri, sebzeleri ve çiçekleriyle tam donanımlı. Temiz, sade, güzel ve rahat ortamlar.

Tekrar meydana çıktığımızda Kudret'in oğlu için açtığı bakkal dükkanına uğradık. Gelin kıza eve doğru çıktığımızı haber versin diye. Zikri abiyle vedalaştık ve eşimle yavaş yavaş yürüyerek, etrafımıza baka baka köyün doğusuna doğru yürümeye başladık. Taşkına karşı koruma duvarları yükseltilmiş küçük dere üzerinde köprüler yapılmış. Eskiden suyun içinden geçerek karşıya ulaştığımız yerde şimdi geniş bir araç köprüsü var. Hanıma geçtiğimiz yerlerde eskiden yaşamış, şimdi rahmetli olmuş insanları anlatarak dere boyunca ilerledik. Kudretin evi eskiden babası Sami abinindi. Köyün en sonunda, arkasında ceviz ağaçları dolu, suyun oluşturduğu bir yeşil alan içinde. O alanda şimdi iki kardeş arasında bölüşülmüş bahçeler var. Önde Kudretin evi arkasında bahçesi, daha arkada abisi Yılmaz'ın bahçesi. 
Kudretin evi genel olarak 30-35 yıldır değişmemiş. Sadece köşede daha evvel var olan ev oğlu, gelini ve torunları için yeniden yapılmış. Girişe bakan tek katlı eski ev ve ahır, samanlık kısmı hiç değişmemiş. Avluya girdiğimizde biri kız diğeri oğlan iki güzel torun karşıladı bizi. Kudretin eşi ve kızı da çıktılar. Eski evin önünde dizili çiçek saksılarıyla rengarenk bir hayata buyur edildik. Kudret de geldi. Konuştuk, eski günleri ve rahmete kavuşan büyüklerimizi andık. Kudret tarım işine devam ediyormuş, ilaveten oğluna köy meydanında bir bakkal dükkanı açmış. Gelirken gelini ile de tanışmıştık zaten. Dünya tatlısı bir kızı ve cin gibi bir oğlu var. 

Küçük kızı muhasebe okuyormuş. Allah yolunu açık etsin. Bize kahve yapıp getirdi. Ondan önce eşinin elleriyle yaptığı kırma kondu önümüze. Maşallah çok becerikli, yüzü güleç ve iyi bir insan. Hele de evi böyle çiçek sepetine döndürmüş olmasına bayıldım. Hanım evin iç kısmının da çok temiz, ferah ve güzel döşeli olduğunu söyledi. Ben Kudret'le muhabbet etmeyi tercih ettim. Benden en az 10 yaş küçük. Biz abisi Yılmaz'la akran sayılırız. Küçüklüğünde de ele avuca gelmez bir çocuktu. Üçü kız beş kardeşler. Kızların sadece en büyüğü Samiye köyde yaşıyormuş. Diğerleri dışardalar. 

Rahmetli Sami abi babamın iyi arkadaşıydı, annesi de çok çalışkan iyi bir insandı. Ailece en sık görüştüğümüz insanlardı. Köye geldiğimde o dereden çıkmaz balık tutmayı çok severdim. Ayrıca yamaçlarında fındık toplamaktan, incir, ceviz elma ve armut yemekten bıkmazdım. Bunlar abisiyle beraber elleriyle yılan, yengeç tutar biz şerbetliyiz derlerdi. Rahmetli annesiyle annem de iyi anlaşırlardı. Birlikte çalışırlar kışlık vs. yaparlardı. Babasının ve annesinin bize çok hakları geçmiştir. Allah hepsine rahmet etsin.
Torunlarla birlikte aradaki teli aşarak arkada Yılmazın bulunduğu bahçeye geçtik. Zümrüt yeşili bahçelerinde yenge sebzeleri suluyordu. Yılmaz'da ulu bir cevizin altında masada oturuyordu. Corona sebebiyle kucaklaşamadık ama, oturduk sohbet ettik, hasret giderdik bir zaman. Yenge de bize çay bardağında kahve yaptı. "Ne yapalım bahçe işi, böyle" dedi gülerek. Kahve güzeldi ama maksat kahve çay içmek değildi zaten. Yılmaz Kudretin eve gelmeden derenin karşı kıyısında ev yapmış ayrılmış ailesinden. O da tarım işiyle uğraşıyor. Ama geçmiş yıllarda oğlunu kaybetmiş bir traktör kazasında. Bu olay onu çok etkilemiş. On yıl yaşlandırmış adeta. 

Yılmazla eşi yazın zamanlarının çoğunu burada bahçeleriyle, koyun ve kuzularıyla geçiriyorlarmış. İkisi de rahmetli babalarına benziyorlar, dağ gibiler maşallah. Yanlarından Kudretin torunlarıyla ayrıldığımızda bize yine gelin, ama bu sefer kalmaya gelin dediler. Bahçeden ne buldularsa vermeye çalışıyorlardı. Neyse kırmamak için bir kaç taze birşeyler aldık. İnşallah yine geliriz deyip ayrıldık. Yüksekçe kalan yoldan aşağıdaki güzel manzaranın bir kaç poz fotoğrafını çektim. Kudret'in eşi de kendi bahçelerinden bir şeyler toplamış. O da almamızı istiyordu, mahçup olmuştuk. Torunlar, kızı hep beraber bizi uğurladılar. Eşimle oradan ayrılırken duygulanmıştık. 

Dereköy benim doğduğum köy değildi, çok da fazla yaşadım sayılmaz ama 9 ila 17 yaş arasındaki çocukluktan gençliğe adımlarımı orada attım. Hem ailemin  hem de benim dostlarım arkadaşlarım oldu unutulmayan. Güzelliğiyle, bereketiyle, güzel insanlarıyla hayatımda kalıcı izler bıraktı. Uzun yıllar sonra yeniden onu görmekten, rahmete gitmiş olanları anmaktan, sağ olanları ziyaret etmekten Rabbime hamd ediyorum. O güzel insanlara da bolca sağlık, selamet ve hayırlı ömürler diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder