17 Haziran 2020 Çarşamba

17 Haziran 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı166...............................Güçlü ve Zayıf yanlar(VI)

Güçlü ve Zayıf yanlar(VI)
Bu hafta da Susurluğun "KALKINMA VE TEŞVİKLER" açısından güçlü ve zayıf yönlerini ele alacağız. Daha önce Whatsapp grubumuzda yapılan tarama çalışmasında bu alanda Susurluk için “Güçlü yön”: “Yatırımcılar için tercih edilebilir bir teşvik sistemi” olarak belirlenmişti. Halen mevcut olan bu faktörün orta vadede de Susurluğun gelişmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bilindiği üzere ‘Yatırım Teşvik Sistemi’ genel, bölgesel, büyük ölçekli ve stratejik yatırımların teşviki uygulamalarından oluşuyor. 2012 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar kapsamında yer alan desteklerin uygulanması açısından iller, sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyeleri dikkate alınarak altı bölgeye ayrılmış. Bölgesel Teşvik Sistemi işte bu önceden belirlenen bölge ayırımları esas alınarak uygulanmakta. Güney Marmara Bölgesinde yer alan ilimiz bu bağlamda 3. bölgede yer alıyor. Tabi ki bu avantaj sadece il merkezi için değil Susurluk için de geçerli. Teşvik sisteminde Balıkesir’in 3. bölgede olması, OSB kurulması ile ilgili çalışmalar ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı kapsamı içinde olmamızla birlikte düşünüldüğünde orta vadede ilçemize avantaj sağlayabilir.  Zira gerçekleştirilecek muhtemel yatırımlar, belirlenen sektörler ile asgari yatırım tutarı şartlarını sağlaması halinde,  3. Bölge desteklerinden yararlanabilecekler. Dikkate alınması gereken husus, bu desteklerin daha çok OSB özelinde uygulanıyor olması ki bu kriter de Susurluk Ömerköy’de kurulacak OSB için geçerli. 
Yapılan tarama çalışması ve katkılar sonucu “KALKINMA VE TEŞVİKLER“ sektöründe tespit edilen “Zayıf yanlar”ımız ise; “işsizliğin artmakta oluşu”,”Stratejik plan için yetişmiş eleman eksikliği”,”Geleceğin Planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış açıları”,”Geleceğe yönelik düşünmeme”,”Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama konularında geri kalınması” ve “Uluslararası işbirliği deneyiminin olmaması” olarak belirlenmişti. 
 “İşsizliğin artmakta oluşu” ülkemizde olduğu kadar tüm dünyada da önemli bir sorun. Türkiye'de işsizlik oranı, 2020 başında geçen yılın aynı dönemine göre 0,9 puan azalışla yüzde 13,8 oldu. Bu dönemde, istihdam edilenlerin yüzde 16'sı tarım, yüzde 20,7'si sanayi, yüzde 5,2'si inşaat, yüzde 58,1'i ise hizmet sektöründe idi. Susurluk’la ilgili bugüne ait herhangi bir işsizlik verisi yok. Dolayısıyla da geleceğe yönelik ne olacağına dair bir öngörümüz de bulunmuyor. Ancak, Susurluk’ta kiminle konuşulsa işsizlikten yakınıyor. Bu sıkıntı rakamla ifade edilemese de varlığı hissedilen bir gerçek. Kaldı ki geçmiş yıllarda %10 civarına düşen işsizlik oranı son yıllardaki krizlerle beraber bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyüyor. Nüfus artış oranından daha fazla büyüme ve yatırım gerçekleşmezse istihdam meselesinin orta vadede de konuşulması kaçınılmaz olur. Görüşüme göre Susurluk’ta işsizliği giderek arttıran belli başlı üç sebep var. Bunlardan ilki tarım ve hayvancılıktaki yapısal sorunlar, ikincisi Şeker fabrikası, Yörsan ve mola tesislerinin negatife dönen durumu, üçüncüsü de özelde köyden kente gelenlerin, genelde ise okuyan gençlerin iş bulamaması olarak görünüyor. Bu konu güncelde bir zafiyet olduğu kadar orta vadede de şayet yeni iş sahaları açılmazsa sorun olarak gündemde kalmaya devam edecek.
Aslında işsizlik sorunun altında yatan sebepler arasında nitelikli eleman sıkıntısı olduğunu biliyoruz. ”Stratejik plan için yetişmiş eleman eksikliği” de bu meselenin bir başka yönü. Kalkınma için stratejik plan ne kadar gerekliyse, bir plan yapabilmek için de yetişmiş eleman olması o kadar şart.   

        Bu doğru bir tespit. Yalnız ‘nitelikli ya da yetişmiş eleman’ dediğimizde bu her zaman okumuş, diplomalı insan anlamına gelmiyor. Bakarsanız etrafınızda böyle bir işi becerebilecek pek çok insan var aslında. Ancak hiç kimsenin bir kenara itilip değersizleştirilmemesi, katılımcı bir stratejik plan süreci içinde uygun olanların seçilip kazanılması gerekiyor. Kişinin yaşadığı yer söz konusu olduğunda her kesimin ve her fikrin değerli olduğu kabul görmeli. Bu noktada ilçeyi yönetenlerin bakış açısı, iş yapma biçimi ve sorumlulukları daha bir öne çıkıyor sanki. Hiç kimse kendinden menkul, her söylediği tam doğru olamaz. Onlardan dediğim dedik olmaları değil, tam aksine süreç içinde insanları ortak bir amaca doğru adaletle yönetebilmek bekleniyor. Aksi halde kâğıt üzerinde en güzel görünen planlar bile maalesef topal olabiliyor. Bunun en güzel örneği profesyonel firmalara parayı bastırıp fiyakalı bir stratejik plan kitabı yaptırmakla ilgili olabilir. Ancak uygulayıcıları, tarafları, etkilenenleri ve paydaşları işin içinde olmayan bir plan ancak kitaplıklarınızda süs olur. İyi, etkin bir plan; sade, iddiasız ve en az masrafla da olsa onu yapanların benimsedikleri, kendilerinden bir şeyler kattıkları ortak bir belgedir. Kısaca en iyi plan uygulanabilen bir plandır.  
          Kuşkusuz ”Geleceğin Planlanmasına idari kadroların ve partilerin farklı bakış açıları” bu tür süreçleri oldukça olumsuz etkiler. Toplum olarak her meseleye devlet ağırlıklı bakış açımız sebebiyle idari kadroların geleceğin planlanmasında daha etkin olduklarını düşünür ve bekleriz. Oysa o idari kadroları belirleyen siyaset ya da politika yapanlar değil midir? İdari olarak bir makamda bulunan kişinin iktidar düşüncesinin haricinde bir çizgide olması mümkün mü? Siyasi iktidarın istemediği bir idareci görevde kalabilir mi? Oluyorsa, doğal olarak bakış açılarında da bir farklılık olacaktır ki; bu durumda geleceğin planlanması kadar her meselede sorun yaşanmasını göze almak gerekir. En azından genelde böyle düşünürüz değil mi? Peki, aynı fikirde olduklarında bile neden tam gelişme sağlanamıyor? Sebebi farklı fikirler olmadığında, idareci ve karar verenlerin tüm yaptıklarını yüzde yüz doğru kabul etmeleri olabilir mi? Uygulamada sıkıntılar çıkmaya başlayınca da kimse başarısızlığı üstüne almak istemiyor. Neticede öyle ya da böyle un varken, şeker varken bir türlü helva yapılamıyor işte.
Geleceğin Planlanması her şeyden önce geleceğe yönelik düşünmeyi gerektiriyor. ”Geleceğe yönelik düşünmeme” ise stratejik plan yapılmasının önündeki en büyük engellerden biri. Stratejik plan kavramı 5018 sayılı kanunla 2006’dan beri yürürlükte.  Başlangıçta çok iyi çalışmalar yapıldı ve aradan 14 yıl geçti. Görünen şu: Kâğıt üzerinde plan yapmakta gerçekten başarılıyız, bu doğru. Fakat iş uygulamaya gelince maalesef sınıfta kalıyoruz. Elbette ki bunun da birçok nedeni var. Ancak; gerek siyasilerde, gerek alt düzeyde politika yapanlarda, gerek toplumda etkili sivil toplum önderleri ve idari kadrolarda, hatta tüm toplumda geleceğe yönelik düşünmeme her konuda iyileşmeye engel bir zayıflık. Hâlbuki resmî kurumlar, STK’lar ve siyasiler yörelerine gelecek her yatırım için ortak hareket etmek zorundalar. Neticede her bir yatırım ilçemizin ve gençlerin geleceği demek oluyor. Bunun için elbette geleceğe yönelik düşünebiliyor olmaları, ortak bir gelecek vizyonunu paylaşıyor olmaları gerekli. Yoksa kısa görüşlü eski alışkanlıklarla hareket edip, kısır çekişmelerle, politik tartışmalarla zaman tüketecek olurlarsa bundan en başta yine ilçemiz ve insanımız kaybetmiş olur.
Geleceğe yönelik düşünme gibi; yenilikçilik, girişimcilik gibi yetenekler de zamanımızda paradan daha değerli. Bu vasıfların iş dünyasına yansıması da çoğu zaman markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama gibi ataklarda kendini gösteriyor. Bu nedenle ”Yenilikçilik, girişimcilik, markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlama konularında geri kalınması” sadece ilçemizde değil ülkemizde de yaygın olarak hissedilen eksiklikler. Hâlbuki inancımız bize şunu söylüyor: Allah dilediği kimseye daha kat kat verir. Allah'ın lütuf ve ihsanı çok geniştir. İlmi her şeyi kaplar. Her şeyi hakkıyla bilendir." (Bakara 261) Demek talep edersek ve ihlasla çalışırsak bu yetenekler layık olana verilir. Sonra da bu kişiler bizzat Cenab-ı Allah’ın; “Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler” (Fetih Suresi 29. Ayet) övgüsüne mazhar olurlar. Bundan dolayı şayet ilçemizin geleceğini düşünüyorsak, gelişmesini istiyorsak yenilikçi, girişimci ve inançlı insanlara ihtiyacımız olduğu çok açık. Onlar varsa; markalaşma, patent, tanıtım ve pazarlamanın en iyisinin yapılacağına emin olabiliriz. Aksi halde emek, zaman ve para harcadığınız ürünler elimizde kalır. Hizmeti sunmayı beceremiyorsak para kazanamayız. En önemlisi bir ‘üretim kültürümüz’ yoksa var olmayı sürdüremez, silinir gideriz. Malum meseldir: “Durursan düşersin!” Kazananlar durmayıp yürüyenlerdir.
Eğer şehrimizin orta vadede bir cazibe merkezi olmasını istiyorsak daha fazla kişi bu ideali omuzlamalı. Bir sanayi kuruluşu sade biz istediğimiz için gelmez, akıllıca stratejilerle ilçemizi çekim merkezi yaparsak, sahip olduğumuz artılara bakarak gelir. Bu bizim daha fazla birlik beraberliğimize, daha fazla ortak akıl üretmemize, laf üstüne laf değil taş üstüne taş koymamıza bağlı. Bu anlamda kuşkusuz “Uluslararası işbirliği deneyiminin olmaması” ilçemiz için bir dezavantaj. Zira bu deneyimin yaşandığı ihracat ve ithalat faaliyeti neredeyse yok denecek kadar az. Ayrıca bu hususta güçlü olmak öncelikle yabancı dil bilmek ve dijital iletişim teknolojileriyle içli dışlı olmayı da gerektiriyor. Gerek eğitim alanında gerekse iş yaşamında bu alana yatırım yapmak artık bir lüks değil zorunluluk. Başta oda ve borsamız olmak üzere, yönetici ve STK’larımız da bu konuda üstlerine düşeni yapmalılar. Dış ticaret öncelikle elbette bu konuda çalışan kişi ve firmaların konusu. Bu bağlamda orta vadede Susurluk’ta konuşlanması muhtemel tarım, sanayi, ticaret ve hizmet sektörü kuruluşlarıyla birlikte ihracat ve ithalat faaliyetlerinin de yoğunlaşacağını bekleyebiliriz. Kaldı ki bu günün ve yarının teknolojisiyle dünyanın her yerine sanal iletişim mümkün. Dünya ticaretinin önemli bir kısmının internet üzerinden döndüğünü biliyor, görüyoruz. O halde Susurluk bilinçli bir şekilde bu zayıflığını azaltmanın ve giderek güçlü hale gelmenin stratejik yollarını bu günden bulabilmelidir. Enseyi karartmaya da gerek yok ama. Sonuçta ne olacaksa olacak. Önemli olan olacak olan değişim ve gelişimi öngörebilmek. Öngörebilirsek, planlayabilirsek ve stratejik hamlelerle hedeflerimize ilerleyebilirsek başarılı olabiliriz. Bunun için de anlamak, benimsemek, inanmak, desteklemek ve katkı vermek gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder