29 Aralık 2019 Pazar

29 Aralık 2019 Pazar 12:30 DÜŞÜNCELER............................................Büyük şeytanın bir yılı


Büyük şeytanın bir yılı

Sadece geçtiğimiz yılın şöyle bir gözden geçirilmesi bile büyük şeytan ve kardeşlerinin dünyayı nasıl karıştırdıklarını göstermeye yetiyor.

İşte büyük şeytanın bir yılı:

PARMAĞI HER YERDE
1 Ocak 2019:
Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, UNESCO'dan ayrıldı.
21 Mayıs 2019:
ABD Dışişleri Bakanlığı, Beşşar Esed rejiminin Suriye'nin kuzeybatısında yeni kimyasal saldırılar gerçekleştirdiğini tespit ettiklerini açıkladı.
2 Ağustos 2019:
Rusya'nın 3 Temmuz'da çekildiği Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'ndan (INF) ABD'nin de çekilmesiyle INF sona ermiş oldu.
25 Ağustos 2019:
ABD Dışişleri Bakanlığının Filistin'i yaklaşık 3 ay önce internet sayfasındaki "bölgeler ve ülkeler" listesinden çıkardığı ortaya çıktı.
2 Eylül 2019:
ABD Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Taliban ile prensipte uzlaşıya varıldığını, anlaşma şartları yerine getirilirse, 135 gün içinde ülkedeki 5 üssü terk edeceklerini, ilk etapta 14 bin askerden 5'ini çekeceklerini bildirdi.
7 Eylül 2019:
ABD, bir ABD askerinin de öldüğü Kabil'deki saldırı nedeniyle Taliban'la devam eden barış görüşmelerini durdurdu.
4 Kasım 2019:
ABD yönetimi, 2017'de çekileceğini duyurduğu Paris İklim Anlaşması'ndan ayrılmak için resmi başvuruda bulundu.
27 Kasım 2019:
ABD Başkanı Donald Trump, Hong Kong'daki gösterilerde uygulanan şiddet ve insan hakları ihlallerinden sorumlu olan Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören Hong Kong İnsan Hakları ve Demokrasi Yasası'nı onayladı.
27 Kasım 2019:
ABD merkezli teknoloji şirketi Apple, yasa dışı şekilde ilhak edilen Kırım'ı uygulamalarında Rusya toprağı olarak göstermeye başladı.
3 Aralık 2019:
Fransa Ulusal Meclisi, Siyonizm karşıtlığını antisemitizmle eş değer sayan yasa tasarısını onaylandı.
3 Aralık 2019:
ABD Temsilciler Meclisi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarından dolayı Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısını kabul etti.
7 Aralık 2019:
ABD Temsilciler Meclisi, Filistin-İsrail meselesinde "iki devletli çözüme" destek veren tasarı geçirdi.
11 Aralık 2019:
ABD Başkanı Trump, Yahudiliği sadece bir "din" olarak değil aynı zamanda "etnik grup" olarak tanıyan ve Yahudilere karşı ayrımcılığı "temel insan haklarının ihlali" olarak nitelendiren başkanlık kararnamesini imzaladı.

VENEZUELLAYI KARIŞTIRAN DA O
23 Ocak 2019:
Venezuela Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido, ülkede düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerde kendisini "geçici devlet başkanı" ilan etti.
26 Ocak 2019:
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, bütün ülkelere, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ile ekonomik ilişkilerini bitirmeleri çağrısı yaptı.
31 Ocak 2019:
Avrupa Parlamentosu (AP), Venezuela'da kendini "geçici devlet başkanı" ilan eden muhalif lider Juan Guaido'yu tanıma kararı aldı.
4 Şubat 2019:
Avrupa Birliği (AB) üyesi 10 ülke Venezuela Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido'yu "geçici devlet başkanı" olarak tanıdığını açıkladı.
30 Nisan 2019:
Venezuela'da kendini "geçici devlet başkanı" ilan eden Ulusal Meclis (AN) Başkanı Juan Guaido öncülüğündeki bir grup asker darbe girişi başlatmaya çalıştı. Guaido ve askerler, halkı Devlet Başkanı Nicolas Maduro liderliğindeki hükümeti devirmek üzere sokağa çıkmaya çağırdı. Girişim başarısızlıkla sonuçlandı.

KAŞIKÇI CİNAYETİNİ GÖRMÜYOR, DUYMUYOR, KONUŞMUYOR
7 Şubat 2019:
Birleşmiş Milletler (BM), Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin, Suudi Arabistan yetkilileri tarafından planlandığını ve Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin cinayeti aydınlatma çabalarını ciddi bir şekilde baltaladığını kaydetti.
7 Mart 2019:
İsviçre'nin Cenevre kentinde İnsan Hakları Konseyinin 40. oturumunda, 28 AB üyesinin dahil olduğu 36 ülke, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetini "en sert" şekilde kınadı, sorumlulardan hesap sorulması çağrısında bulundu.
4 Haziran 2019:
ABD yönetiminin, Cemal Kaşıkçı cinayetinin hemen ardından bazı Amerikan firmalarına Suudi Arabistan'la hassas nükleer bilgileri paylaşma izni verdiği ortaya çıktı.
19 Haziran 2019:
BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard'ın Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin hazırladığı raporda, "Kaşıkçı, uluslararası hukuka göre Suudi Arabistan'ın sorumlu olduğu, kasten ve taammüden (tasarlayarak) gerçekleşen bir yargısız infazın kurbanı oldu." değerlendirmesinde bulundu.
26 Eylül 2019:
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim 2018'de vatandaşı olduğu Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda vahşice katledilmesinin sorumluluğunu üstlendi.

KUZEY KORE DANSI
28 Şubat 2019:
ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un arasında Vietnam'ın başkenti Hanoi'de düzenlenen ikinci zirvede anlaşma sağlanamadı.
9 Mayıs 2019:
ABD yönetimi, Kuzey Kore'nin kömür taşıyan bir kargo gemisine "uluslararası yaptırımları deldiği" gerekçesiyle el konduğunu açıkladı.
30 Haziran 2019:
ABD Başkanı Donald Trump, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile Kuzey ve Güney Kore arasında bulunan "silahsızlandırılmış bölge"de buluştu.
5 Ekim 2019:
İsveç'in başkenti Stockholm'de, Kuzey Kore'nin nükleer silah deneme faaliyetlerinin önlenmesi amacıyla ABD ile Kuzey Kore heyetleri arasında çalışma düzeyinde başlayan müzakereler kesildi.

BU NASIL MÜTTEFİK?
5 Mart 2019:
ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemleri alması durumunda çeşitli yaptırımlar uygulanabileceğini açıkladı.
17 Temmuz 2019:
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Türkiye'nin, S-400 alımından dolayı F-35 projesinden çıkarılması sürecini başlattı.
17 Ekim 2019:
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, ülkesinin, Türkiye'nin güney sınırında oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek, bölgeye barış ve huzur getirmek amacıyla başlatılan Barış Pınarı Harekatı'nı gerekçe göstererek 3 bakan ve 2 bakanlığı yaptırım listesine almasına ilişkin, "ABD, ateşkesin uygulanmasıyla Türkiye'ye yeni yaptırımlar uygulamayacak. Daimi ateşkes gerçekleştiğinde, Başkan Trump, ekonomik yaptırımların kaldırılması konusunda anlaştı." dedi.
29 Ekim 2019:
ABD Temsilciler Meclisi, 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanıyan karar tasarısını kabul etti.
12 Aralık 2019:
ABD Senatosu, 1915 Ermeni olaylarını "soykırım" olarak tanıyan bir karar tasarısını kabul etti.

İRAN RESTLEŞMELERİ
25 Mart 2019:
ABD, Golan Tepeleri için İsrail'in egemenliğini tanıdı. ABD Başkanı Donald Trump, "Golan Tepeleri üzerinde İsrail'in egemenliğini ABD'nin resmen tanıdığını" ilan eden başkanlık kararına imza attı.
27 Mart 2019:
ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) tek taraflı Golan Tepeleri kararıyla yalnız kalırken, Konseyin diğer 14 üyesi işgal altındaki bölgenin İsrail toprağı olmadığı konusunda birleşti.
8 Nisan 2019:
ABD Başkanı Donald Trump, İran Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO), ABD'nin yabancı terör örgütleri listesine eklendiğini duyurdu. İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi, buna karşılık, ABD Merkez Kuvvetlerini (CENTCOM) terör örgütleri listesine aldığını açıkladı.
13 Haziran 2019:
Umman Denizi'nde iki büyük petrol tankerinde patlama oldu. Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Hiroşige Seko, Japonya'ya yük taşıyan iki petrol tankerinin Hürmüz Boğazı yakınlarında saldırıya uğradığını duyurdu. ABD yönetimi, söz konusu saldırılardan İran'ı sorumlu tuttu.
20 Haziran 2019:
İran Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri, ülkenin güneyindeki Hürmüzgan eyaletinde ABD Hava Kuvvetlerine ait insansız hava aracını (İHA) düşürdüğünü duyurdu. ABD Federal Havacılık İdaresi (FAA), olayın ardından, Basra Körfezi ve Umman Körfezi'nin İran kontrolündeki hava sahasında Amerikan havacılık firmalarının uçuşlarına yasak getirdiğini açıkladı.
21 Haziran 2019:
ABD Başkanı Donald Trump, gece saatlerinde İran'da üç farklı yere saldırı düzenleyeceklerini ancak 150 kişinin hayatını kaybedebileceği bilgisini alınca saldırıdan 10 dakika önce vazgeçtiklerini açıkladı.
24 Haziran 2019:
ABD Başkanı Donald Trump, İran'ın ruhani lideri Ali Hamaney'i de kapsayacak şekilde İran'a yönelik yeni yaptırımlar getiren başkanlık kararnamesine imza attı.
19 Temmuz 2019:
İran Devrim Muhafızları Ordusu, Hürmüz Boğazı'nda İngiltere'ye ait Steno Impero adlı petrol tankerini alıkoydu.
ABD'deki İran yaptırımları davasında suçlu bulunan eski Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla serbest bırakıldı.
31 Temmuz 2019:
ABD yönetimi, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'i yaptırım listesine aldı.
13 Ağustos 2019:
İran, yüzde 4,5 seviyesindeki zenginleştirilmiş uranyum stokunun 370 kilograma ulaştığını açıkladı.

TİCARET SAVAŞLARI
22 Nisan 2019:
Beyaz Saray, daha önce İran petrol yaptırımlarından muaf tutulan Çin, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Tayvan, İtalya, Yunanistan ve Türkiye'ye yeni muafiyet hakkı verilmeyeceğini açıkladı.
5 Mayıs 2019:
ABD Başkanı Donald Trump, 200 milyar dolarlık Çin ürününe uygulanan yüzde 10'luk gümrük vergisi oranının yüzde 25'e çıkarılacağını açıkladı.
13 Mayıs 2019:
Çin, 60 milyar dolar tutarındaki ABD menşeli ürünlere gümrük tarifesini yüzde 5 ila 25 artırdığını bildirdi.
20 Mayıs 2019:
Google, Çinli teknoloji devi Huawei'in ABD hükümeti tarafından kara listeye alınmasının ardından, Huawei kullanıcılarının Android işletim sistemine olan erişimini askıya aldı.
1 Ağustos 2019:
ABD, ticaret savaşı içinde olduğu Çin ürünlerine 1 Eylül'den geçerli olmak üzere yüzde 10 ek vergi koydu.
23 Ağustos 2019:
ABD, Çin'in Amerikan ürünlerine getirdiği ek gümrük vergilerine misilleme olarak, bu ülkeye yönelik gümrük vergilerini yüzde 5 artırdı.

SONUN BAŞLANGICI
12 Aralık 2019:
Temsilciler Meclisi Adalet Komitesi, ABD Başkanı Donald Trump'ın azline yönelik sunulan "görevin kötüye kullanılması" ve "Kongrenin işleyişini engellemek" adlı iki başlıktan oluşan azil maddelerini görüşmek üzere toplandı.

HÜLASA
Bütün maddi silah ve para ellerinde. Akan onca kan, gözyaşı ve yaşanan acılara rağmen daha fazla silah satmak, daha fazla petrol ve güç uğruna dünyanın gözüne soka soka her türlü melaneti işliyorlar. Her taşın altında, her yerde ve her ortamda onların parmakları var. Afganistanda, Yemende, Irakta, Mısırda, Libyada, Suriyede, Filistinde olup bitenlerin mesulü onlar. Asyada, Afrikada, Güney Amerikada ve Avrupada karıştırmadıkları ülke, bulandırmadıkları su kalmadı. Savaştırarak da kazanıyorlar, barıştırarak da, darbelerde de kazanıyorlar, sözde demokrasilerinde de. Devletlerle de kazanıyorlar, teröristlerle de.

Şu ana kadar görüp bildiğimiz, anladıkları tek şeyin 'daha fazla güç' olduğu. Oysa, onlarla baş edebilmenin başka bir yolu daha var sahip olamadıkları. 'Allah!..' Herkesin bir hesabı, tuzağı olabilir, ama onun da var. Onun hesabı yanılmaz, tuzağı bozulmaz. O bize şöyle söylüyor: "İnanıyorsanız güçlüsünüz ve zafer sizindir!"

İş, şeytanla mücadele ederken donanmamız gereken iyilik güçlerini keşfedebilmek. Keşfedip de 'Allah için' ayağa kalkabilmek. 2020 için bu duygu ve düşüncelerle herkese çok selam.

25 Aralık 2019 Çarşamba

25 Aralık 2019 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı141..................................Yörsan'a kayyum

Yörsan'a kayyum

Susurluk için önemli günler yaşanıyor. İte kaka yürüyen Şeker fabrikası sorunu henüz tam olarak çözülememişken, Susurluğu teğet geçen İzmir otobanı mola tesislerimizi büyük ölçüde devre dışı bıraktı. Bu gerçekle daha yeni yeni yüzleşen Susurluk şimdi de mahkemeye iflas dilekçesi veren Yörsan şokunu yaşıyor. Gelen son haberlere göre Türkiye'nin önde gelen süt ve süt ürünleri üreticisi Yörsan'a, Balıkesir Karesi ve Altı eylül ilçeleri Süt Üreticileri Birliği Başkanı Cihat Şimşek kayyum olarak atanmış. Hayırlı olsun. 

Bu gelişme bildik iflas sürecini bir süre daha öteleyen olumlu bir adım. Umutlanmak için henüz erken ama “Çıkmadık candan umut kesilmez” diye bir atasözümüz var. Atılmış bu adımı Susurluk, bölgemiz ve ülkemiz için taşın altına ellerin konulması niyeti olarak görebiliriz. Demek Yörsan’ın ölümü sessizce izlenmeyecek. Aksine onun sosyal ve ekonomik yaşamımıza yeniden kazanılması için çaba gösterilecek. Şimdi sıra Susurluğun topyekûn bu çabalara maddi manevi arka çıkması, destek vermesinde. İnşallah hukuk içinde, hükümetin de katkısıyla Yörsan’ı ve Susurluğu bu girdaptan çıkaracak sağlıklı çözümler üretilebilir.  
Malum, Türkiye'nin önde gelen süt ve süt ürünleri üreticisi Yörsan, geçtiğimiz yıl ekonomide yaşanan genel sıkıntıların şirketin mali yapısını olumsuz etkilediğinden bahisle Susurluk Asliye Hukuk Mahkemesi'ne konkordato başvurusu yapmıştı. Daha sonra fabrika bir yandan üretime devam ederken öbür yanda şirketin çoğunluk hisselerini elinde bulunduranlar tarafından iflas başvurusu yapıldı. Öyle görülüyor ki mahkeme şimdilik iflas başvurusunu erteleyerek, şirkete bir kayyum atamış bulunuyor. Süt Üreticileri Birliğinden yapılan yazılı açıklamadan, Yörsan'ın iflas kararının beklendiği bir dönemde birliğin dilekçe vererek mahkemeden iflas erteleme kararı istediği anlaşılıyor. Neticede mahkeme birliğin başvurusunu değerlendirmiş ve bir kayyum atamış. Birliğin açıklamasına göre; Yörsan firmasının Ekim 2018 yılında şirketin mali yapısında olumsuz etkilenme olması dolayısıyla konkordato ilan etmesinin ardından başlayan süreçte üretim devam etmesine karşın Aralık ayı içinde mahkemeden iflas istemesi üreticilerin, süt tedarikçisi firmaların ve işçilerin alacaklarını alamayarak mağduriyet yaşayacak olması Süt Üretici Birliklerini harekete geçirmiş ve sürece somut olarak müdahil olunmuş. Yörsan'ın mahkemeden iflas istemesinin, üreticilerin, süt tedarikçisi firmaların ve işçilerin mağduriyet yaşayacak olması üzerine, Başkan Şimşek'in iflas sürecinin her kesimi zor durumda bırakacağını göz önüne alarak mahkemeye sunduğu raporlar, erteleme kararının alınmasında etkili olmuş. Netice olarak Şimşek, üretici temsilcisi birliklerinin talebi doğrultusunda mahkeme başkanı tarafından kayyum olarak atanmış.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Şimşek; “konkordato verildiği günden itibaren üreticilerin yüksek miktarda alacaklarının bulunması sebebiyle üretici temsilcisi olarak süreci yakından takip ettiklerini” ifade etmiş.  Şimşek, şöyle devam etmiş: "Üreticilerimizin ve süt tedarikinde bulunanların mağdur olmaması için buradayız. Biz işin içinden gelen, sütü bilen insanlarız. Yörsan fabrikasının faaliyete geçmesi için gereken ham maddeyi karşılayabiliriz. Fakat yürütülen mali sürecin şeffaf bir yönetim anlayışıyla, bu işin paydaşları her kesimin sürece dahil edilmesi gerekir. Bu koşullar sağlanırsa biz süt birlikleri olarak, bu değerin kaybolmaması için zaten taşın altında olan elimiz yerine tüm gövdemizi koymaya dün olduğu gibi bugünde hazırız." Bu sözlerden soruna nasıl müdahil olunduğunu anlıyor ve gelece yönelik cesur beyanları birinci elden duyabiliyoruz. “Yörsan fabrikasının faaliyete geçmesi için gereken ham maddeyi karşılayabiliriz” diyor Süt üreticileri Birliği. Ama elbette bazı talepleri de var. “İşleyen mali sürecin şeffaf bir yönetim anlayışıyla yürütülmesi ve bu işin paydaşlarını da kapsaması” yerine getirilmesi aman aman zor şartlar değil. Bu takdirde “biz süt birlikleri olarak, bu değerin kaybolmaması için zaten taşın altında olan elimiz yerine tüm gövdemizi koymaya hazırız” deniyor açıklamada. Bir mesele çıktığında, deyim yerindeyse ‘bıçak kemiğe dayandığında ’ biri aranır, beklenir kalabalıklar arsından. Adeta “Kim var?” denildiğinde sağına soluna bakmadan “Ben varım!” diyebilen bir sestir duyulmak istenen.  Öyle anlaşılıyor ki şimdilik bu çıkışı Süt Üreticileri Birliği Başkanı Cihat Şimşek yapmış görünüyor.
‘Kayyum’ Arapça kökenli bir kelime. Hukuki bir terim olarak ‘belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işi yapılması için görevlendirilen kimse-kişi’ demek oluyor. Her ne kadar son dönemde FETÖ ile iltisaklı şirketler ya da teröre destek veren HDPli Belediyeler nedeniyle artan atama vakaları medyada kayyum olarak yazılıyor olsa da bu sözcük Türk Medeni Kanunu’nda ‘kayyım’ olarak geçiyor. Ne var ki TDK kayyımı değil kayyum kelimesini doğru kabul etmiş. Yani kayyum konumuz bağlamında tıpkı bir vasi gibi yönetimin ya da işin vesayetini alan kişi niteliğinde görev yapıyor. Devlet iş veya mal sahibinin rızasına bakmadan şirkete-kuruluşa kayyum ataması yapabiliyor. Ama bunun için ortada şirketin mal varlığının, hissedarların ve alacaklılarının menfaatinin korunması gibi amaçlarla iflasın ertelenmesi talebi olması lazım. Kısacası; ortada düzeltilmesi gereken bir durum, bir işleyiş bozukluğu, bir talep ya da bir belirsizlik varsa mahkeme kayyum ataması yapabiliyor. Bu yüzden kayyumlar genellikle usulsüzlük yapan kurum ya da şirketlere, devletin el koymasıyla birlikte atanıyorlar. Yasalarla belirlenen bu durumlarda kayyum tayin edilenler, kamu görevlisi sayılıyorlar. Kayyumlar mahkeme tarafından verilen işi halletmek üzere geçici olarak seçiliyorlar. Bütün yetkileri de bu mahkeme tarafından belirleniyor. Yörsan iflas potasında, Süt Üreticileri Birliği de erteleme talebi yapıyor. İşte bu durumda mahkeme şirketin sorumluluğunu devralmak, faaliyetlerini sürdürmek ve mal varlığını koruyarak olabilecek usulsüzlüklerin önüne geçmek amacıyla bir kayyum atamış bulunuyor.
Kayyum olmak için bir sınavı geçmek, bir yaşı doldurmuş olmak ya da belirli bir okulu bitirmiş olmak falan gibi belirlenmiş bariz kurallar yok. Hakim isterse re’sen de atama yapabiliyor. Yani ortada hakime sunulan bir öneri varsa veya hakim aklındaki kişinin işi yapabileceğini düşünüyorsa sahip olduğu yetkiyi kullanarak elindeki listenin dışına çıkabiliyor. Tabii kayyum olarak atanan kişinin daha önce bir suçtan mahkûmiyet almamış, görevi üstlenebilecek yeterlilikte ve yöneteceği şirketin işleyişi hakkında bilgi sahibi olması gerek. 
 


Son olarak kayyumun görev ve yetkileri kendisini atayan mahkeme tarafından belirleniyor. Kendi isteğine göre, bağımsız bir şekilde hareket edemiyor. O görevin sınırları dâhilinde hareket etmekle yükümlü. Kaldı ki geçici olarak görev yapacak kayyuma görev, yetkileri, ücreti ve ne kadar süre boyunca o işi yapacağı açıkça bildiriliyor. Şayet görevini kötüye kullanır ya da verilen sorumluluğu yerine getiremezse görevinden aynı mahkeme tarafından da alınabiliyor. Şimdi sıra; kayyum atamasına Yörsan şirketi tarafından itiraz edilip, edilmeyeceğinde. Ama bunun için itiraz başvurusunu 7 gün içerisinde yapması gerekiyor. Tabii bu talebin bir üst mahkemede değerlendirebileceğini de ilave edelim.
Susurluk ve süt; süt, ayran ve peynir memleketimizin olmazsa olmazları. Yörsan da sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim Susurluğun son 20-25 yılına damgasını vurmuş bir tesis. ‘Türkiye’de üretilen süt ve süt ürünleri geleneğinin sürekliliğini sağlamak, dünyaya tanıtmak ve sahip olunan bu kültür mirasına sahip çıkmak’ gibi bir tarihi misyondan söz ediyoruz. 

Sevgili S. Ramazan Topraktepe bir yazısında Yörsan için şöyle yazmış: “..Her yönüyle YÖRSAN, şehrimize ekonomik anlamda ve toplumsal anlamda bir katma değer sağlıyordu. Bizim için YÖRSAN hiçbir zaman yabancı sermaye olmadı. Bizim için YÖRSAN; Yedi yüze yakın işçisiyle, köylüsüyle, süt üreticisiyle, o insanların aileleri, çocukları, evi, yolu, ekmeğiyle, mahallesi, fırını, bakkalı, kasabı, yol parası, gelişi, gidişiyle… Bu şehrin kaderi oldu…O yüzden -YÖRSAN özel şirket, kapanırsa kapansın bana ne- diyemeyiz. Unutulmasın ki YÖRSAN’ı, yani bir anlamda “üretim kültürümüzü” kaybedersek her şeyimizi kaybederiz…” 

Susurluk'taki fabrikada çalışan ve yönetim tarafından kendilerine hiçbir açıklama yapılmadığını belirten işçilerin iflas talebi üzerine tazminatlarını alamamak ve işsiz kalmaktan korkmaları çok anlaşılabilir bir şey. Yörsan işçileri, “Fabrikanın iflas aşamasında olmadığını, yönetimin kolay yolu seçerek işçileri de ortada bırakacağı” görüşündeler. 

Bu fabrikanın bacasının tütmesi ve üretime devam etmesi Susurluk için hayati önemde bir konu. Elbette sadece alacaklılarının, süt üreticilerinin değil çalışanlarının da ekmeklerine sahip çıkmalarını bekliyoruz. Kaymakamı, Belediye başkanı, Ticaret odası, Esnaf dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte tüm halkımızın meseleye el uzatması, omuz vermesi gerekiyor. Son pişmanlığın faydası olmaz. Yörsan Susurluğun elinde kalan son umududur. Sadece ilçemize değil, bölgemize ve ülkemize de katkısı azımsanamaz. Dilerim bu umut, bu marka, bu üretim artarak devam eder.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
yyalcin3@gmail.com

24 Aralık 2019 Salı

24 Aralık 2019 Salı 23:00 GEZİ REHBERİ...............................................Avanos'ta bir gün

Avanos'ta bir gün

Ankara Avanos yolu 300 km. 3,5 saatte gidilebiliyor. Avanos'a gitmek isteyenler Ankara, Kırıkkale, Kırşehir, Hacıbektaş, Mucur güzergâhını takip etmeleri gerekiyor. 

İsterlerse Konya yolundan Aksaray, Nevşehir yönünden de gidebilirler. Hemen hemen aynı, isteğinize bağlı.
                              
Sabah saat 06.30'da özel aracımızla yola çıktık. Oğlumuzun Kayseri'de işi var. Bizi Avanos’ta bırakıp geçecek. İş dönüşü de alıp getirecek. Avanos için yaklaşık altı saatlik bir zamanımız var.


Gölbaşından Ankara çevre yoluna çıktık.  Havada kuvvetli rüzgâr var. Bir saat içinde Elmadağ üzerinden Kırıkkale’ye ulaşılabiliyor. Şehir girişinde Kırşehir-Kayseri yönünden sağa sapmak gerek. 

07.30 da Kırıkkale'nin batısından güney doğuya doğru geçtik. Kırıkkale’de rafineri o sabah saatinde bile ışıklar içinde, adeta bir mücevher gibi ışıldıyor.
                              
Sabah gün ışıyor. Yolumuz bir bozkır içinde kıvrılıp, uzayıp gidiyor. Zaman zaman yol üzerinde küçük yerleşim yerleri görüyoruz. Ankara'dan sonra yaklaşık iki saat içinde de Kırşehir’de olunuyor. 

Tam bir Anadolu kenti. Görünen o ki Petlas fabrikası şehir için önemli bir ekmek kapısı olmuş. TOKİ binaları hariç yüksek katlı bina neredeyse yok gibi. Bozkırın tezenesi Neşet ustanın 'Gırşeer'inden geçiyoruz. Doğal olarak onu da anmış olduk.
                              
Nevşehir’e gidilmeyecekse Hacıbektaş’tan sonra Mucur'dan Avanos yönüne dönmek gerekiyor. Zaten bir süre sonra karşıda bulutlar içinde Kayseri'nin Erciyesi görünüyor. Kar örtüsüyle muhteşem bir manzara. Gülşehir ilçesinden geçerken bölge isimlerindeki kafiye dikkatimi çekiyor. Kırşehir, Nevşehir, Gülşehir…

Avanos'a yaklaşıldıkça Kapadokya coğrafyasına girdiğinizi anlayabiliyorsunuz. Kırmızı renkte bir toprak yapısı ve yolda peri bacası benzeri oluşumlar var. Girişte tuğla fabrikaları görüyoruz.

Avanos, eski Aksaray-Kayseri kervan yolunun üzerinde yer alıyor. Nevşehir’in bir ilçesi. Kent merkezine 18 km uzaklıkta ve il merkezinin kuzeydoğusunda. Nüfusu 13 bin 500.

Aşık Seyrani’nin ‘Kör de bilir yolunu/desti bardak kırığından bellidir’ dizesi adeta Avanos'un sloganı olmuş. Orta ve Kuzey Anadolu’ya hayat veren Kızılırmak’ın killi toprakları bu bölgede tarih boyunca Avanos'a da geçim kaynağı olmuş.

Bilinen tarihi geçmişi MÖ 2 binli yıllara uzanan Avanos’un ilk yerleşimcilerinin Hititler olduğu düşünülüyor. Bu dönemde Zu-winasa ya da Nenassa ismiyle anılıyormuş. Sonraları Venessa, Evranos, Evani, Evenez gibi isimlerle bilinmiş. Zamanında Kapadokya krallığı içerisinde en önemli üçüncü merkez iken talihin cilvesi şimdi oldukça küçük bir ilçe.

Avanos’un Selçuklu ordusu komutanlarından Evranos Bey’den ya da bölgede sıklıkla üretilen 'evani' adı verilen toprak kaptan adını aldığı düşünülüyormuş.

İniş noktamız küçük bir meydan.  Sağa dönüp taş köprüden geçerseniz Nevşehir ve Kayseri’ye gidiyorsunuz. Buradan Kayseri 73 kilometreymiş, yani bir saat mesafede. Biz sola dönüp şehir merkezine doğru Kızılırmak boyunca kahvaltı yapabileceğimiz bir yer arıyoruz. 

Yolumuzun üstünde solda 'Kapadokya Lezzet sofrası' adında bir lokanta kahvaltı yapabileceğimiz bir yer gibi duruyor. 35 liraya serpme kahvaltı veriyorlar. Bir kahvaltı ve ilave olarak bir melemen bize yetiyor. Çaylar fincanda.

Lokantanın hemen çapraz sağında Avanos'un yeni Camisi var. Caminin sağında Kızılırmak üzerinde diğer kıyıya doğru uzanan bir asma köprü görülüyor. 

Cami'nin bulunduğu mahalle Avanos'un merkezi sayılabilecek bir mahalle. Belediye, kamu binaları ve çeşitli alışveriş yerleri var.

Çarşılar dışardan bakıldığı kadar değil. Aşağıya ve yanlara doğru dehlizler, odalar, mağaralarla dolu. Işıklar yakılınca göz alıcı renkte ve ışıl ışıl bir dünya ile karşılaşıyorsunuz. Bu kadarmış, bitti dediğiniz anda bir başka bölme daha açılıyor önümüze.

Bu noktada çok eskiden yerleşim yeri olarak kullanılmış mağaralar sonradan yapılan evlerin altında kalmışlar. Bu yüzden karşıdan bir şeye benzemese, harabe gibi görünseler de epeysi restore edilip turizme kazandırılmaktaymış.

Bazı evler atölye, bazıları atölye-çarşı, bazıları da orijinal mimarisi korunarak butik otel tarzında yeniden değerlendirilmişler.
                              
Dolaştığımız çarşılar daha ziyade hediyelik eşya veya evler için topraktan kap kacak, ya da dekoratif amaçlı el sanatlarıyla dolu. 

Anlattıklarına göre son zamanlarda seramik işi de hayli ilerlemiş. Bu bölgedeki dükkânların çoğunda atölye, çömlek ustası ve satış yeri aynı mekânda.

Kafamızda belli bir şey yok, dolaştıkça gördükçe bazı şeyler 'bizi de, bizi de al!' diyor sanki.

Selma hanım böyle sanat işlerine meraklıdır. Almasak da her şeye baktı, sordu. 

Ben daha çok seramik ve çini işleriyle ilgilendim.

Ne yazık ki eski Avanos evleri ya da konaklarla ilgilenemedik. Aslında ben vaktimiz olsa daha çok onlarla ilgilenmek isterdim. Sadece bu yapıların önünde fotoğraf çekilebildik.

Avanos yeni camisi kitabesine göre henüz çok yeni, 1988 yılında yapılmış. Sarı Avanos taşından. Öğle ve ikindi namazımızı burada kıldık.

Camiden çıkınca hemen arkasındaki asma köprüye yöneldik. 

Avanos halkı tarafından tahta köprü olarak da isimlenen asma köprü Avanos'un en ilginç özelliklerinden birisi. Çelik halatlar nedeniyle üzerinden geçerken hafifçe sallanıyor.

Köprüye çıktığımda önümüze sarı bir köpek çıktı. Anlaşılan burayı kendine mekân bellemiş. Deneyimli olduğu için de zararsız, yol vermeyi biliyor.7

Selma hanım iki üç adımdan sonra köprü sallanınca korkup geri çıktı. 

Ben de onu yalnız bırakıp karşıya geçemedim. 

Aşağıda ırmağın içinde birçok ördek ve kaz kendilerine atılan ekmek parçalarına uçuşuyorlar. 

Biraz bu manzarayı ve çıkardıkları şamatayı izledik, fotoğraf çektim.

Sabah kahvaltı ettiğimiz mekânda buranın meşhur desti kebabının yapıldığını öğrence sipariş vermiştik. 

Vakti geldiğinde kebabımızı yemek için aynı lokantaya gittik. Kebap öncesi ilgi ve ikramları güzeldi. 
                              
Çıka çıka desti kebabı diye fincan ya da kupaya benzer küçük bir toprak kap geldi önümüze. Doğrusu shov yaparak açtılar. 

Selma hanım biraz uykusuzluktan olsa gerek, biraz da 'Bu da neymiş? Benim tas kebabım daha güzel' der gibi bakıyordu. 

Lezzeti güzel, ekmek olarak yanına verdikleri pide ve ikramlarla doyurucuydu. 

Bir çorba ve bir desti kebabına 55 lira ödedim, fena değildi.                           
Yemekten sonra bu defa da sola dönüp düz devam ederek meydana kadar yürüyoruz. Eczane, süpermarket, restoran, belediye, çarşı ve hediyelik eşya satıcıları gibi yerlerin çoğunluğu bu mahallede.
                              
Meşhur testi yapan çanak ustası heykeli de bu meydanda. Eski bir çanak çömlek ustası tarafından yapılmış.

Bu heykelde Avanos'un en önemli gelir kaynaklarından olan çanak yapımı ve halıcılık konu edilmiş. İlçede hala turizm amaçlı desti ve halı yapımı devam ediyor.

Halı ve bazı çini seramikler daha çok dışardan geliyormuş ama çanak, çömlek, desti ve bazı seramik ürünleri yoğun olarak burada üretiliyormuş.

Önünde fotoğraf çekindiğimiz heykelin kaidesi Avanos taşından. Kaidenin üzerindeki ve etrafını çevreleyen figürler ise desti yapımında kullanılan Avanos çamurundan yapılmış. En üstte de desti yapan bir usta figürü bulunuyor.

Çarşıyı dolaşıp yine taş köprüye, başladığımız noktaya geri geliyoruz.

Günümüz şartlarına göre dar bir köprü olsa da Avanos'un can damarı olan bu köprünün ayakları tarihi eser olduğu için fazla restorasyona izin verilmiyormuş.

Anlatılanlara göre bu ayaklar Avanos'lu ustalar tarafından Avanos taşından yapılmış. Üstü birçok defa bakımdan geçmiş ama ayaklar hiç bozulmamış. 
                              
Saat 16.30'da oğlumuz Kayseri'den dönüp bizi bıraktığı o küçük meydandan aldı. Dönüş yoluna çıktık. 

Kırşehir'i geçtikten sonra artık hava kararmıştı. Kırıkkale'den itibaren de yağmur vardı.

Ama çok şükür saat 20 gibi Gölbaşı'ndaki evimize geldik. Kısa ve yorucu bir gündü ama memnunduk. Kapadokya’ya gitsek Avanos’u böyle göremezdik. Görmemek de eksiklik olurdu doğrusu.

18 Aralık 2019 Çarşamba

18 Aralık 2019 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı140..................................Yörsan depremi

Yörsan depremi

Olacak olan oldu ve bir yıl evvel süt üreticilerine ve tedarikçilerine borçlarını ödeyemediği için Susurluk Asliye Hukuk Mahkemesine konkordato talebinde bulunan Yörsan’ın üzerindeki kara bulutlar dağıtılamayınca bu kez de iflas başvurusunda bulunuldu. Türkiye'nin önde gelen süt ve süt ürünleri üreticisi Yörsan Gıda'nın iflası için mahkemeye dilekçe verilmesi işçileri Susurlukta adeta bir deprem etkisi yaptı. İşsiz kalacaklarından ve ücretlerini alamayacaklarından korkan işçiler fabrika önünde toplanıp basın açıklaması yaptılar ve Balıkesir milletvekillerinden yardım istediler.

Yörük ailesi Yörsan’daki çoğunluk hisselerini 2014’de fon şirketi The Abraaj Group’a satmış, küçük ortak olarak kalacak şekilde şirket yönetimden de ayrılmıştı. Ocak 2018 tarihli ticaret sicil gazetesine göre Yörsan’ın yüzde 96 hissesi Abraaj Grubu’nun kontrolündeki Dairy Fresh Süt Ürünleri Ve Gıda Yatırımları San. Ve Tic. AŞ’ye, kalan hisse ise Yörsan ailesine ait. Daha önce de Şerafettin Yörük ile Abraaj’ın davalık oldukları duyulmuştu. Bloomberg’in 3 ay önceki haberine göre Yörük, ‘adil olmayan sermaye artırımlarıyla şirketteki hisselerinin yüzde 20’den yüzde 3’e inmesine neden olunduğu’ gerekçesi ile yargı yoluna gitmişti. Ancak 2018 yılı Haziran ayında Birleşik Arap Emirlikleri sermayeli bir Dubai şirketi olan The Abraaj Group global ölçekte iflas edince Türkiye’deki fonlarını başka bir fon şirketi olan Amerikalı Colony Capital’e sattı. Türkiye’de 6 şirkette önemli yatırımları bulunan Dubaili Abraaj Gruop’un başı sahip olduğu fonlardaki kötü yönetim iddialarıyla zaten dertteydi. Bu sorunlar ona küresel ölçekte 2,4 milyar dolar büyüklüğünde bir fon sattırmış oldu. Şirket, Türkiye’deki fonlarının yanı sıra Latin Amerika, Sahra Altı Afrika ve Kuzey Afrika‘daki fonlarını da sattı. ABD’li Colony Capital tarafından satın alınan fonlar arasında 990 milyon dolarlık varlığa sahip Abraaj Afrika Fonu, 375 milyon dolarlık Abraaj Kuzey Afrika Fonu, 526 milyon dolarlık Abraaj Türkiye Fonu ve 545 milyon dolarlık Abraaj Latin Amerika Fonu bulunuyordu. Abraaj Group’un Türkiye’de de Biletall, Netlog, Fibabanka, Hepsiburada, Yörsan ve Republika olmak üzere 6 yatırımı vardı. Bunlardan Netlog halen Türkiye’nin en büyük lojistik şirketlerinden birisi. Bu hisselere de uluslararası karanlıklar prensi Soros’ın talip olduğu konuşuluyordu. Bu arada şirketteki sarsıntı Yörsan’ı da etkiledi ve konkordato ilan edildi. Bu arada geçen bir yıl içinde fabrika üretime devam etmesine rağmen devam eden ekonomik deprem atlatılamadı ve firma bu kez de iflasını istedi. 

Görüldüğü gibi sorun değil Susurluğu, Türkiye’yi de aşan dünya çapında bir sarsıntı ile ilgili. Muhtemelen çözümü de o ölçekte olacak. Dev fonlar arasında elden ele mi gezecek, yoksa milyarlarca dolarlık bir piyasada önemsiz bir yatırım olarak sonunda çöp sepetine mi atılacak? Bu noktada o fonların ulusal çapta, hele hele Susurluk bazında çözüm aradığını sanmıyorum. Ama Yörsan ülkemiz için önemli, Susurluk için hayati ölçüde daha da önemli. Yaşadığı bu zor günler atlatılamazsa 1979 yılında Susurluk’ta başlayan efsane 40 yıl sonra yine burada sönüp gitmiş olacak. Küçücük bir mandıradan doğan, beş yıl sonra 1984’de Türkiye’nin ilk beyaz peynir fabrikasına dönüşen, 10 yıl içinde ülkenin 500 büyük sanayi tesisi içine giren Yörsan ne yazık ki kapanacak. Elbette bunun Susurluk için çok derin insani, sosyal ve ekonomik sonuçları olur. Birbirini tetikleyen depremler gibi işçisinden esnafına, süt üreticisinden hayvancılığa, inşaat sektöründen Susurluğun marka değerine kadar pek çok alanda ağır tahribat yapacağı aşikâr. Tabi ki global para baronlarının değil Susurluk, Türkiye’yi dahi umursadıklarını sanmıyorum. Onlar için kesip atacakları kurtulacakları önemsiz bir yükten başka bir şey değil Yörsan. Yüzlerce kişi işsiz kalacakmış, süt üreticileri, nakliyeciler, esnaf ne olacakmış, böyle bir dertleri olmadı, olmaz, olmayacak da. Ama sadece ilçemizin sosyal ve ekonomik tahribatı anlamında değil, ülkemiz ekonomisi için de böyle bir üretim değerinin yok olması ağır bir darbe anlamına gelir.

Neden? Çünkü; süt bölgemizin ve tabi ki de Susurluğumuzun en öncelikli ürünlerinden biri. Balıkesir ili son yıllara kadar süt üretiminde 3. sıradaydı. Ülkemizin büyükbaş hayvan varlığının 500.000’den fazlası yani %3,7’si Balıkesir’de. Bunların içinde en büyük pay sığır cinsi hayvanlar. Altıeylül, Karesi, Bigadiç ve Gönen’le birlikte Susurluk da süt sığırcılığının öne çıktığı ilçelerden. Sadece Susurluk'ta yakın yıllarda 27304 baş sığır, 30000 baş koyun, 9000 baş keçi yetiştirildiği tespit edilmiş. Yıllık süt üretiminin ise 70 bin ton civarında olduğu kayıtlara geçmiş. Elde edilen çiğ sütten; içme sütü, yoğurt, ayran, tereyağı ve peynir gibi daha birçok süt ürünü elde ediliyor.
1964 yılında kurulan Yörükler Gıda Limited Şirketi 1979 yılında Susurluğa geldi.  1999 yılında Pastörize süt üretimine ve kültür peynirciliğine başlandı. Bir mandırada başlayan bu olağanüstü gayretlerin devamında 1984’te inşa edilen süt ürünleri fabrikasıyla birlikte Yörsan A.Ş de kurulmuş oldu.
Bu fabrika aynı zamanda Türkiye’nin ilk beyaz peynir fabrikasıydı. Üç yıl sonra 2002'de Susurluk’ta yeni bir fabrikanın temelleri atıldı. Ertesi yıl 2003'te Entegre süt ve süt ürünleri fabrikası kaliteli üretimiyle, Türkiye'nin en büyük süt ve süt ürünleri fabrikalarından biri olarak hizmete açılmıştı. Eski panayır yerinde 50.000 m2 açık 4.000 m2 kapalı alana kurulmuştu. Yapılan yatırımlarla 2002 yılında 55.000 m2lik kapalı alana ulaştı. Böylece 56.000 metrekareye yakın kapalı alan ve toplam 107.415 metrekarelik alanda süt ürünleri üretimine geçilmiş oldu. 

Bu tesislerde ilçemizin merkez, köyler ve çevre ilçelerden toplanan sütler işlenerek beyaz peynir, kaşar, tereyağ, ayran, pastörize süt, yoğurt ve meyve suyu üretildi. Yıllık ortalama 190 bin tona yakın süt alımı yaptı ve günlük 500 ton süt işleme kapasitesine ulaştı. Böylece hem Susurluğun süt hayvancılığının gelişmesine, hem de 500’ün üstünde istihdama katkı sağladı. Yörsan, süt ve süt ürünleri kategorisinde 200’e yakın çeşidiyle geniş bir ürün yelpazesine sahipti. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk kaymaklı tava yoğurdunu (2010) ve ev yoğurdunu (2014) da satışa sunan bir markaydı. 

1996’dan bu yana Türkiye’nin dört bir yanındaki güçlü satış ağıyla tüketicilerine ulaşabilen ulusal ölçekte dev bir kuruluşa dönüşmüştü.  Türkiye’de üretilen süt ve süt ürünleri geleneğinin sürekliliğini sağlamak, dünyaya tanıtmak ve sahip olunan bu kültür mirasına sahip çıkmak Yörsan’ın başlıca şirket politikası ve misyonu idi. 

İşte Susurluk bu muhteşem çıkışın sonrasında birdenbire önce stratejik satış, sonra da konkordato laflarını duydu. İlgili herkes öğrendi ki; konkordato, bir borçlunun ticari durumunun sarsılmış olmasıyla alacaklıların alacaklarını belli bir plana göre almaları konusunda kendi aralarında vardıkları ve mahkemece onaylanan anlaşma demekmiş. 

Susurluk asliye hukuk mahkemesi geçen yıl işte bu talebi kabul etmiş ve bir yıl süre vermişti. Dava dilekçesine göre, genel sıkıntıların şirketin mali yapısını olumsuz etkilediği belirtiliyordu. Genel sıkıntıların ülkemiz genel ekonomik seyrinde yaşanan bildik şeyler olduğunu sanıyorduk. Zincir marketlere satılan ürünlerin kâr marjındaki düşüş, akaryakıt nedeni ile artan lojistik giderleri ve kredi maliyetlerindeki yükselişler vs. gibi. 

Oysa şirketin mali dengesini bozan esas şey aslında küresel ölçekte Dubaili Abraaj Gruop’un kötü yönetiminden kaynaklanıyordu. Ama biz Susurluğa yansıyan yüzüyle görebiliyorduk meseleyi. Sarsıntı başlayınca, artçıları da gelir. Nitekim, konkordato talep eden Yörsan Gıda’ya yönelik hemen icra girişimleri başlamış, şirkete süt veren bir alacaklı 400 bin liralık alacağı nedeni ile Yörsan’a yönelik ihtiyati haciz kararı aldırmıştı.

Kanunlarımızda iflas, ‘tacir ya da tacir statüsündeki bir borçlunun artık borcunu ödeyememesi hali’ olarak tanımlanıyor. Günü gelmiş borçlarını ödeyemez duruma düşen, işlevini yerine getirememe durumu mahkeme kararıyla tespit ve ilan edilen tüccarın durumu oluyor. Kısmi icradan farklı olarak iflas ancak tacirler için söz konusu. Bir başka ifadeyle ancak tacirler, müflis duruma düşebiliyor. İflas kararını, müflisin veya alacaklıların talebi üzerine ilgili mahkeme veriyor. İflas, ticaret mahkemesince hakkında tasfiye kararı verilen bir borçlunun (müflisin), haczedilebilen bütün mal varlığının cebri icra yolu ile paraya çevrilip, bu paradan bilinen bütün alacaklarının tatmin edilmesini sağlayan toplu bir takip yolu.
 




İflas halinde borçlunun bütün mal varlığına el konuluyor. Mal varlığının hepsinin, borçların tamamına karşılık gösterilmesi söz konusu. Bir borç mükellefiyetinin, borçlu tarafından rıza ile ödenmemesi halinde, devletin zor kullanma yollarından biri olan iflas, cebri icranın bir başka çeşidi. Müflisin haczedilebilen bütün mal ve haklarından bir iflas masası oluşuyor. Ardından, iflas masasına giren bütün mallar iflas idaresince tasfiye edilip alacaklıların alacakları ödeniyor. Alacaklarda tahsil bakımından bir öncelik yok. 

Diğer taraftan, kanunlarımıza göre bir şirketin borçları alacaklarından fazla ve şirketin finansal verileri bozulmuş ise zaten iflasını istemekle yükümlü. Ayrıca iflasa karar verildiğinde iflas işlemlerinin yanı sıra bir de cezai bir durum söz konusu. Ülkemizde iflas etmiş her firma iflasın ne şekilde olduğunun tespiti için açılan bir yargılama sürecinden geçiyor. Şirketin kendi iflasını istememiş olması, İcra ve İflas Yasası’na göre suçtur ve bundan sorumlu olanlar, hapis cezası ile cezalandırılıyorlar.  Bu cezalarla yüzleşmemek için şirket iflasını istemeli veya iflas ertelemeye başvurmalıdır. 

Borçlu hakkında iflas kararı verilmesi üzerine tüm alacaklıların alacaklarını, hakkında iflas kararı verilen borçlunun malvarlığından isteyebilme hakları var. Bu noktadan sonra ailenin yeniden hisselere talip olması mümkün mü, fon idaresi elinde olan şirket ne yapacak, hükümet olaya müdahale edecek mi, göreceğiz. Süt üreticisi alacaklarını ne zaman nasıl alabilecek, çalışanların hakları güvence altına alınabilecek mi, bunlar sırada olan sorunlar.  

Ancak, hepsinden önemlisi Susurluk Yörsan’ın ölümünü tepkisiz kalıp sadece izleyecek mi, yoksa sahip çıkmanın çözümlerini mi arayacak. Sıkıntılı günler gelecek için sıçrama fırsatları da içerir. Önemli olan, Susurluk için sızlanmadan, şikâyetlenmeden; neyin iyi olduğunu, neyin olması gerektiğini ve ne yapılması gerektiğini kavrayıp harekete geçmek.