14 Mayıs 2018 Pazartesi

14 Mayıs 2018 Pazartesi 19:30 SİNEMA YAZILARI.................................Ayşecik

Ayşecik

Yeşilçamın tozlu, örümcek ağı bağlamış eski sandığı, seyirci beğenisine dayalı böyle epey seri filmle dolu. 

Rekor on dokuz film ile Ayşecik serisinde. 

Bu karakter Kemalettin Tuğcu’nun eserlerinden alınıp beyaz perdeye aktarılmış.


Bizim kasabamız eskiden tahta sandalyeleriyle ünlüydü. Bütün kahveler, düğün yerleri, bahçeler, parklar ve de yazlık sinemalarda bu ağaç sandalyeler kullanılırdı. Yazın parkımız da güzeldi ama yazlık sinemalar da dolup dolup taşardı hani. Yaz akşamları aileler çoluk çocuk ya parka ya da bu bahçe sinemalarına giderlerdi.

Televizyonun olmadığı zamanlardan söz ediyorum tabi ki. Düğünler, nişanlar, sünnet ve kına eğlenceleri de sokakta yapılırdı. Karşıdan karşıya gerilmiş elektrik kablolarında sarkan ampuller aydınlatırdı ortamı. Tahta sandalyeler getirilirdi gündüzden at arabaları ile. Kasabamızın müzisyenleri çalar söylerlerdi ortaya. Renkli ampullerle aydınlatılan koyu yeşil çiçekli parkımızda boş masa bulunmazdı. Oralar kasabamızın sosyal hayatının ve eğlencenin belli başlı yerleriydi.

Biz çocuklar için hava hoştu, yeter ki dışarıya çıkalım. İster düğün, ister park, ister sinema.

Sinema ile ilgili ikinci deneyimimi böyle güzel bir yaz akşamı yaşadım.  Yıl 1965, Temmuz ayı. İlkokul üçüncü sınıfı bitirmişim. Karnem pekiyi ile dolu. Okulda öğretmenimin göz bebeğiyim ama evin haşarısı, işe yaramazıyım. Değil karne hediyesi arada bir harçlık bile vermezler. Çok lazımsa yumurta verirler bakkala götürür satarım. Aldığım üç beş kuruş deftere kaleme gider. Bazen kalan 5-10 kuruşla doğru eski kitap satan 'topal Tahir'e giderim. Bana resimli çizgi kahraman dergileri verir, tahta sandalye üzerinde okur, sonra da koşa koşa eve dönerim.

O ara Körfezde oturan halam aile büyüklerimi ziyarete gelmiş. Yanında iki de genç görümcesi. Onlar sinemaya alışkınmışlar. Delikanlı amcam, ablasını ve genç misafirleri akşam gezmesine sinemaya götürmeyi düşünmüş. Ben de ağladım, sızladım peşlerine takıldım. Mecburen yanlarında götürdüler.

Sinemanın girişi bir renk, müzik ve ışık cümbüşü halinde. Afişler göz alıcı. Yakında, pek yakında…Aşkların En Güzeli, Çöl Kanunu, Duvarların Ötesi, Gurbet Kuşları, Vurun Kahpeye, Gözleri Ömre Bedel. Her taraf renkli afişlerle donatılmış. Şimdiki program: Ayşecik Cimcime Hanım.

Film hakkında bir bilgim yok. Yalnızca Ayşeciğin çocuk olması beni heyecanlandırıyor. Bir de afişteki şapkalı, yukardan aşağı selam veren adam tanıdık. Turist Ömer bu ! Onu kışın az biraz seyretmiştim. Aaa! Şimdi o da mı var bu filmde ? Heyecanım kadar bu sefer merakım da artıyor. Amcam bilet alırken yerimde duramıyorum. Beni zor zapt ediyorlar.

Nihayet içeriye giriyoruz. Perdenin önüne sıra sıra tahta sandalyeler dizilmiş.  En arkada küçük, biraz yüksekçe bir kulübe var. Önünde de ufacık bir pencere. İnsanlar çoluk çocuk oturmuşlar çekirdek çitliyorlar. Gazozcu kucağındaki kasayı tıngırdatarak arada dolaşıyor.
Dikkatim kocaman beyaz perdede. Tahta sandalye üzerinde kıpırdamadan, heyecanla bekliyorum. İkide bir 'Plopff '..' diye, 'Gazuuuz, soğuk gazuuuz !' sesler duyuyorum. Elindeki açacakla mütemadiyen gazoz açıyor adam.

Nihayet müzik kesiliyor, ışıklar sönüyor. Gökyüzündeki yıldızları görüyorum, ne çoklar…Aniden arkadaki küçük pencereden ışık fışkırıyor beyaz perde üzerine. Üstü açık bahçe sineması perdede oynayan insanların yansımalarıyla doluyor. Önce gelecek programı seyrediyoruz. Sonra da pek yakındayı. Ben ayşeciği merak ediyorum bir de turist ömerin bu filmde ne işi olduğunu.

Yine bir sessizlik, arkadan sinema makinesinin tıkırtıları duyuluyor. Perdede 'Ayşecik Cimcime Hanım',  Zeynep Değirmencioğlu Ayşecik, Sadri Alışık Turist Ömer, Vahi Öz Ruknettin, Mualla Sürer Bedia ve bir sürü isim daha. Hah ! nihayet ayşeciği gördüm. Benden biraz daha küçük ya da benim kadar bir şey. Beyaz tenli, bukle bukle saçları var. Bir de konuşması, tam cimcime yani.

Hah ! Bu da Turist Ömer amca. Kötüler Ayşeciğin babasını öldürüyorlar. Ama o onu koruyup kolluyor.  Arkadaş gibiler. Bir de Rüknettin amca var, ikide bir 'Bediaaa!' diye sesleniyor bir teyzeye. Film bir koşturmaca, kovalamacaya dönüşüyor. En heyecanlı yerinde ışıklar yanıyor. Yine gazozcu çıkıyor meydana. İnsanlar kimi sigarasını yakıyor, kimi biten çekirdekleri yeniliyorlar girişteki satıcıdan. Ben sabırsızca ışıkların kararmasını ve perdenin canlanmasını bekliyorum. Biri gazoz uzatıyor, onu bile unutuyorum elimde. Dakikalar geçmiyor…

Film yeniden başlıyor. Turist Ömer, Rüknettin, Bedia güldürüyor insanları. Ayşeciği herkes çok seviyor. Görümceler habire çekirdek çitliyor. Halam ağlıyor. Ben kötülere kızıyorum. Ama Turist Ömer'le Ayşecik de birbirlerini çok seviyorlar. Herkes mutlu ayrılıyor sinemadan.

Yerler sigara izmariti, çekirdek kabuğu ve gazoz şişeleriyle dolu. Benim gözüm, çıkarken bile beyaz perdeye takılı. Orada oynayan onca insan, sesler, arabalar nerde ? Bir an Ayşecik'le Turist ömer'in bana el salladıklarını görüyorum. Ben de onlara el sallıyorum gizlice. 
Aradan tam 52 yıl geçti. Hayalimdeki o sahne hala aklımda. Sonrasında defalarca Ayşecik (*), Turist Ömer filmi izledim. O anı, o tadı bir daha bulamadım. Güzel bir yaz akşamı gezmesinden miydi ?, Ayşecik mi bana kendini sevdirmişti yoksa Turist Ömer'le akraba mı olmuştum ?, O akşam ne gülmüş, ne ağlamıştım. Sadece seyretmiştim. Elimdeki gazozu değil, perdedeki hayalleri içer gibi seyretmiştim.

 
 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder