Jeo politik kader
Ülkeler,
coğrafyaların da kaderi olur mu ? Onlar da insanlar gibi alın yazılarını mı
yaşarlar ?
Genelde
bütün milletlerin, özelde bizim yaşadıklarımızın üzerinde bulunduğumuz
topraklarla bir ilgisi var mı ? Dünya haritasındaki konumumuz bize Jeo politik
bir kader mi dayatıyor ?
Bütün bu sorular tek tek her coğrafya ve her millet için sorulabilir.
Alınacak cevapsa büyük ihtimalle 'evet' olur. Elbette
kader dediğimiz şey yaratıcımızın elindedir. Ona şek ve şüphe yok. Ama insan
nasıl bir kader çizgisi içinde yaşıyorsa, ülkeler, dünya, kainat ve zaman da
şüphesiz bir ilahi yazgı dahilindedir. Ne ki yalnız insana akıl, irade ve seçme
hakkı verilmiştir. İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, hakkı batılı görüp seçtiğine
uygun yaşayabilmek elindedir. Ancak, bu yol sadece kendi kaderini değil,
çevresinin, ülkesinin, bulunduğu coğrafyanın ve dünyanın gidişini de
etkiler.

Önce İngiliz Fransız İspanyol
savaşlarıyla koloni savaşları yaşamışlar. Ardından da kendi içlerinde yıkıcı
bir iç savaştan sonra devlet olabilmişler. Amerika dünyanın öbür ucundaki bir
coğrafyada, kendi geçmişi, hırsı, kan ve silahıyla vardır. Onun dünyanın diğer
bölgelerinde sergilediği eli kanlı, çıkarcı ve haydut kişilikli tavrını sadece
bugüne bakarak anlayamayız. Geçmişine, üstünde yaşadığı coğrafyaya, dünya
haritasındaki konumuna da bakmalıyız.
Mesela İngilizler; onlar nasıl olmuş da
ufacık bir ada ülkesi iken topraklarında güneş batmayan ülke haline gelmişler ?
Sömürgecilik, tek çıkış yolu deniz olan bu halkın sanayileşme yolunda başka
ülkelerin zenginliklerinden yararlanma ihtiyacından doğmuş olabilir mi ? Bugün
eskisi gibi topraklarında güneş batmayan ülke değil ama hala elini dünyanın her
yerinde görebiliyoruz.
Ya Ruslar ? Soğuk bir coğrafyanın
insanları onlar. Sıcak denizlere inme politikası adeta atalarından genlerine
işlemiş gibi. Elleri ve gözleri daima Asya'nın güneyinde, ön Asya'da, Akdenizde
ve orta doğuda.
Ya Anadolu ? Ya bu kadim coğrafya ?
Bizim bütün bu başımıza gelenler acaba üzerinde yaşadığımız toprakların bir
türlü kaçamadığımız kadim kaderi midir ?
Daha eskiyi bırakalım. Asya'da
yaşananlar, batıya doğru kurulup yıkılan onca devlet ayrı ama hep benzer
hikayeler. Anadolu kapılarında göründüğümüz binyıldan bu yana başımıza gelenler
de öyle. Ardımızdan moğol belası, önümüzde haçlı artıkları, bizans fitnesi.
Yanı başımızda kadim pers torunu acem çıbanları. Güneyimizde bir o yana bir bu
yana savrulan istikrarsız arap coğrafyası. Kuzeyimizde ikide bir sorun olan
ruslar, balkan ve avrupa coğrafyası…
Bin yıldır bir o yana bir bu yana
savaşıp durmuşuz. Bin yıldır içte ve dışta düşmanımız hiç eksik olmamış. Bin
yıldır moğol ve haçlı sürüleri, emperyal avrupalılar, arap ve iranlılarla
uğraşıp durmuşuz. Yetmemiş içerdeki isyanlarla, fitnelerle boğuşmuşuz. Beka
sorunumuz hiç bitmemiş, şehitlerimizin sonu gelmemiş.
Bu kadim topraklar hem selçukluya hem
osmanlıya mezar olmuş. Her adımı her yöresi onca savaş sefer görmüş, her karış
toprağı adeta kan ve gözyaşıyla yoğrulmuş. Her seferinde kurulan kapanlardan
kurtulmuşuz, üzerimize atılmak istenen ağları yırtıp atmışız fakat hala
acıların ardı arkası gelmemiş.

Bir Asurlular vurmuş bir Got'lar, bir Persler gelip geçmiş üzerinden bir Makedonlar. Romalılar tahıl ambarı görmüşler, haçlılar efsanevi zenginlik kaynağı.
Anadolu toprakları aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya köprü olmuş ateş arabalarına. İlk Hristiyanlar bile toroslarda, kapadokyada gizlenmeye çalışmışlar azılı düşmanlarından. Kimbilir kaç halk, kaç şehir yok olmuş bu topraklarda.
Anadolu Nuh tufanından beri insanlığın
harman yeri olmuş. Ekilmiş, biçilmiş, savrulmuş kıyasıya. Biz bugünümüzü
biliyoruz. Etrafımızdaki terör ve savaş kıskacı canımızı acıtıyor. Bütün kan
içici vampirler üzerimize salınmış sanıyoruz. Ağlaya ağlaya anaların gözünde
yaş kalmadı, şehitsiz köyümüz yerimiz yok.
Ama, moğol belası da anadoluda taş üstüne taş, gövde üstünde baş bırakmamıştı. Haçlı sürüleri talan etmişti kaç kez bu yolları.
Daha dün Çanakkalede yedi düvel üzerimize gelmişti, üç kıtada büyük bir imparatorluk küçücük bir anadolu toprağına göç etmişti hatırlayalım.
Ama, moğol belası da anadoluda taş üstüne taş, gövde üstünde baş bırakmamıştı. Haçlı sürüleri talan etmişti kaç kez bu yolları.
Daha dün Çanakkalede yedi düvel üzerimize gelmişti, üç kıtada büyük bir imparatorluk küçücük bir anadolu toprağına göç etmişti hatırlayalım.
Almanların yaşadıkları ve bugünkü
halleri de geçmişleriyle, içinde oldukları kara avrupa coğrafyasıyla yakından
ilişkili. Japonlar fazla büyük olmayan bir adalar ülkesinde kendilerine has bir
kader yaşadılar, yaşıyorlar. Çinliler de öyle. Etraflarına çevirdikleri
duvarların arkasında yine devleşmekteler. İranlılar tanıdık; içten pazarlıklı
ve kadim. Araplar da hep aynı; çöl gibi güvensiz, dağınık, çıkarcı ve saman
alevi gibiler.
Örnekleri dünya üzerindeki bütün
coğrafyalar ve uluslar için çoğaltmak mümkün. Ama, gerçek şu ki hepsi
kendilerine çizilmiş bir kaderi yaşıyorlar. Bugün olan biteni anlamak için her
birinin alın yazısını bilmek gerekiyor. Kendi bugünümüzü ve geleceğimizi
anlamak için de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder