1 Haziran 2018 Cuma

01 Haziran 2018 Cuma 02:00 İĞNE/ÇUVALDIZ......................................Önce aynaya bakmalı

 Önce aynaya bakmalı

Bernard Shaw 'Birisini tenkit etmek istersek en münasip yer aynamızın karşısıdır' demiş. 

Nedense insanlar hep kusuru başkalarında ararlar. Kendileri ise mükemmeldir. Oysa önce kendilerine baksalar hiç de mükemmel olmadıklarını görecekler. Belki de bu yüzden eleştirirken aynaya bakmıyorlar.

Hiç kuşkusuz eleştiri bir kusuru iyileştirmek, bir hatayı düzeltmek amacı ile yapıldığında yararlı olabilir. Onu da ancak olgun insanlar kaldırabilir. Şeyh Şadi Şirazi'nin 'Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, tenkit edin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin' demesi bundan olmalı. En iyisi eleştiri ve kritiğin karşı tarafı rencide etmeyecek şekilde yapılması. 

Hepimiz birilerine kızıp onları yerden yere vurmuşuzdur. Hep haksızlığa uğradığımızı düşünerek başkalarını eleştirmişizdir. Bizim hiçbir kusurumuz olmaz. Hatalarımızı asla kabul etmeyiz. Boyuna kendimizi haklı çıkarmak için bahaneler üretiriz. Peki öyle midir ?

Aslında bu bir bencillik. Dahası sadece tenkit eden insanlarda genellikle bir ego kabarması gözlemlenebiliyor. Belki de bu yüzden ben merkezci tipler, eleştirmeyi çok seviyorlar. 

Jonathan Swift böyle insanlar için 'Hiciv öyle bir aynadır ki ona bakanlar, orada herkesin yüzünü görürler de kendi yüzlerini göremezler' diyor.


Oysa kişi Bernard Shaw'ın dediği gibi birini eleştirecekse önce kendine bakmalıdır. Çuvaldızı başkasına batırmadan önce küçücük bir iğne kendi kusurlarımızı görmemize yardımcı olabilir.

'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır' dedikse iğneyi rakibinizin maketine batırın demedik tabi ki.  :)

Bu iş basit bir iğneleme, eleştiri ya da kıskançlığı aşar. O iş resmen sihir ve büyüye girer. Allah muhafaza.

Yeni tabiriyle kısaca empati yapmak olarak açıklanabilecek 'İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır' davranışı iyi bir şeydir. Hem insan hem de toplum için faydalıdır. Yanlış olabilecek bir hareketi frenlemeye ve iyileştirmeye yarar.

Aslında bir insanın kendisini uyarmak için iğneye ihtiyacı yok. Başkaları için yanında çuvaldız taşımaksa elbette akla ziyan olur. Burada geçen iğne ve çuvaldız birer teşbih. Bir atasözü. Sözün gelişi kullandığımız özlü söz ve deyimlerden.

Lazım geldiğinde; ağzımızı açmadan, elimizi kaldırmadan, adım atmadan evvel 'iğneyi' azıcık kendimize batırabilmeliyiz. Hatta bu davranış bir alışkanlık haline gelirse ne iyi olur. O zaman sadece hatırlamak bile sonradan üzüleceğimiz bir davranıştan daha baştan vazgeçmemizi sağlayabilir.

Empati, kişinin kendini kontrol etmesi ve başkalarına sözle bile olsa zarar vermemesi için oldukça gerekli.

Seçimler yaklaşıyor. Meydanlar şenlenmeye başladı. Adaylar sahada. Sıra bundan sonra dürüst ve mert bir mücadele izlemekte.

Bana göre siyasetle politika aynı şey değildir. Ayrıca siyasi(tçi) politika(cı) söylemini de doğru bulmam. 

Her siyasi bir tarafıyla politika içindedir. Ama her politika yapan hemen siyasi bir kişilik olmaz. Çünkü siyaset devlet yönetimiyle ilgilidir ve politik bir mücadelede kazanıldıktan sonra siyasi olunur.

Siyasetsiz/Politikasız yapamayız ama 'politikacıları/siyasetçileri' de kıyasıya eleştiririz. Ancak politika içinde herhangi bir görev alıp çaba gösterenler önce peşinen bir tebrik ve teşekkürü hak ederler. Tabi ki kazanıp bir siyasi görevde yer alanlar bunu iki kez hak eder.

Gizli kapaklı ve yasal olmayan faaliyetler yerine demokrasi içinde mücadele etmeyi tercih edenler hangi görüşten olursa olsunlar saygıdeğerdir. Hatta bu konuda hiçbir şey yapmayıp oturduğu yerden atıp tutan, ahkam kesenlerden de daha değerlidirler.

Ancak madem maksat kazanıp siyaset sahnesine çıkabilmektir, şu unutulmamalı; Siyaset ciddi bir iştir. Devlet millet için bir ihtiyaçtır, gereklidir. Herkesin yapmadığını, yapamadığını yapmaktadırlar. Aksi halde devlet adamı yokluğu çekilir. Osmanlıda buna Kaht-ı ricâl denilirmiş.

Kaht, Arapça kökenli Osmanlıca bir sözcük. Kıtlık, kuraklık demek. Ricâl de, Arapça kökenli bir sözcük; erkek, adam, elinden iş gelen yetişmiş insan anlamına gelen recül kelimesinin çoğulu. Ama burada “adam” terimi ile kastedilen, normal erkek, adam değil, “yetişmiş devlet adamı”.  

Politika siyaset kadar saygın olmasa da zorunlu bir uğraş. Daha çok bir arenada mücadele eden gladyatörlere benziyorlar. Seyirci de kamuoyu ve seçmenler. Her ne kadar acımasız ve kuralsız gibi görünse de kendi içinde demokratik teamüllere sahip. Bununla uğraşanların namert olmaları gerekmiyor.

Söylenen, yazılan, yapılan şeylerin mertçe olması en iyisi. Demokrasiyi bir fazilet rejimi olarak övmez miyiz ? O halde bu alandaki davranışların da erdemli olması gerekmez mi ?

Rakibiyle selamlaşmak, eleştiride haddi aşmamak ve karşılaştığında tokalaşabilmek oldukça medeni bir davranış olsa gerek. Kazananı tebrik etmek te öyle. Neden olmasın ?

Bizim ülkemizde bir gladyatör geçmişi yok, ama er mücadelesi, pehlivanlık ve yiğitlik geleneği var. Güreş oyunsuz olmaz. O da er meydanında olur. Ancak, yalanın, iftiranın, küfür ve kaba kuvvetin yeri değildir er meydanları. Kazanılsa bile, böyle kazanmanın onuru olur mu ?

Millet huzurunda soyunup meydana çıkanlar sırf kazanma uğruna böyle çirkin yollara tevessül etmemelidirler. Özellikle de birbirlerine çuvaldızla saldıranlar, yanlarında küçük bir iğne taşısalar ne iyi olurdu.

Çünkü bazen küçük bir iğne yapılabilecek büyük yanlışlara mani olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder