Giden gelmez gelen meşkûkdür bil kadrini
hâlin
Bu dehrin mihnet ü zevkı bütün efkâra tâbi'dir
Ziyâ Paşa
SÖZLÜK
--------------------------------
Meşkûk: Şüpheli
Kadr: Kıymet, değer
Dehr: Zaman
Mihnet: Sıkıntı
Efkâr: Fikirler
ANLAMI
--------------------
Giden gelmez, beklenen şüpheli;
eldekinin kıymetini bilmeli. Karşılaştığın hâl, sana sıkıntı mı verir yoksa
ferahlık mı; bakış açısına bağlı.
Eski Hind'de altı
kör adam varmış. Öğrenmeye çok hevesliymişler. Etraflarındaki her şeyi
öğrenmeye, anlamaya çalışırlarmış.
Diğer
insanlardan "fil" diye bir şeyin olduğunu duymuşlar. Ancak nasıl bir
canlı olduğunu bilmiyorlarmış. Neye benzediğini öğrenebilmek için birisine
danışmışlar.
O kişi "Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu
öğrenebilirsiniz" demiş ve kör adamları filin yanına götürmüş.
İlki file yaklaşmış ve dokunma fırsatı
bulamadan karnına çarpıp "Ama bu fil, bir duvarmış" demiş.
İkinci dişine dokunup kararını vermiş,
"Bu şey oldukça düzgün, sivri ve yuvarlakça. Fil denilen bu şey, aslında
bir mızrak olmalı"demiş.
Üçüncü hayvana sokulup kıvrımlı
hortumunu tutunca zekice atılmış, "Anladım, fil olsa olsa bir yılan
türü."
Dördüncünün eli, filin dizine denk
gelmiş, "Ağaçtır" demiş. "Bir ağaca benziyor."
Beşincisi, kulağına dokunup şöyle
söylenmiş: "En kör adam bile ne olduğunu anlar, bu fil bir yelpazeden
başka bir şey değil".
Altıncısı, filin çevresinde aranırken
tesadüfen kuyruğuna dolanıp, "Anladım, bu fil düpedüz bir
halat".
Ve bu altı kör adam, her biri kendi fikrinde,
katılaşan ve ısrarlaşan bir kavgaya tutuşmuşlar. Her biri düşüncelerinde kısmen
haklı ve aslında her biri kesin yanlışmış. Çünkü bütünü kavrayamamış insanların düşünceleri, inançları ve
yaptıkları kendilerine doğru görünse de nihayetinde yanlış olabilir.
Çoğumuz bu hikâyeyi duymuşuzdur. Eski
Hint masallarında anlatılan "kör adamlar ve fil" hikayesi, genellikle
bütünü kavrayabilmenin önemini vurgulamak amacıyla dilden dile nakledilip
bugüne kadar gelmiştir.
Doğal olarak her insan gerçeği, kendi
bakış açısıyla değerlendip, kendini haklı görmeye eğilimlidir. Ancak herkesin
durduğu, gördüğü, hissettiği şey göreceli olabilir. Önce bunu öngörebilmek
doğruya erişmeye daha fazla yardımcı olacaktır.
Şayet kişi aksi bir davranışla hareket
eder ve tek bir açıda sabitleşirse inancı da o yönde katılaşır ve yanlışa
gidebilir. Bu insan için de toplum için de her zaman tehlikelidir.
Zira bütünü kavrayabilmenin yolu, tek
bir bakış açısıyla bakmamaktır.
Hayatın içinde göreceli hallere ilişkin sayısız örnek
vermek mümkün. Bugün tarihten, Nasreddin hoca'dan bir örnek vermek istiyorum.
DÜNYA MI / BAKLAVA MI ?
Bilginin biri dünyanın en akıllı adamını
bulmak için diyar diyar geziyormuş. Yolu Nasreddin Hocanın köyüne gelince
köylülere sormuş: "Sizin köyün en akıllı adamı kim? " "Nasreddin
Hoca" demişler.
Bunun üzerine bilginle Nasreddin hoca
köy meydanında karşılaşmışlar.
Bilgin eline bir değnek alıp yere bir
daire çizmiş. Nasreddin Hoca da elindeki çomakla daireyi ortadan ikiye bölmüş.
Bilgin bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş. Hoca da dörde bölünmüş
dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş. Bilgin elleriyle aşağıdan yukarıya
doğru bir hareket yapmış. Hoca da yukarıdan aşağıya yapmış aynı hareketi.
Bilgin büyük bir hayranlıkla hocayı
tebrik etmiş. Olup bitenden bir şey anlamayan halk bilgine ne olduğunu
sormuşlar. Bilgin de: "Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı. Yere
dünya çizdim o ortadan ekvator geçer dedi. Ben dünyayı dörde böldüm o da dörtte
üçü sudur dedi. Ben yerden buharlaşma sonucunda ne olur dedim o da yağmur yağar
dedi."
Bu sefer hocaya dönüp neler olduğunu
sormuşlar. Hoca da: "Bu adam oburun biri. Yere bir tepsi baklava çizdi ben
de yarısı benim dedim. Daha sonra tepsiyi dörde böldü, o zaman dörtte üçü benim
dedim. O da tepsi altından ateşi hafif hafif almalı dedi, ben de üstüne fındık
fıstık ekelersek daha iyi olur dedim."

:)

:)

:)
İşte size hocadan göreceli bir bakış.
Dervişin fikri neyse zikri de öyle olurmuş.
Söz baklavadan açılmışken bir baklava
fıkrası daha:
Nasrettin Hoca akşam üzeri evine doğru
yürürken bir köylüyle karşılaşmış. Köylü; “Hocam, az önce adamın biri büyük bir
tepsi baklava götürüyordu” demiş. Hoca; “Beni ilgilendirmez !” cevabını vermiş.
Köylü adam ısrar etmiş: “Ama baklava tepsisini sizin eve doğru götürüyordu”
demiş. Hoca; “O zaman da seni ilgilendirmez!” cevabını vermiş.
Demek görünen şeyler bakana göre, bakışa
göre farklı yorumlanabiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder